Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/2065 E. 2021/1309 K. 22.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2019/2065 – 2021/1309
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2065
KARAR NO : 2021/1309

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : ….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/10/2017
NUMARASI : 2010/16 Esas, 2017/1052 Karar
DAVACI : ….
VEKİLLERİ : Av. ….
Av. …
Av. …
DAVALILAR : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …..
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 22/09/2021
YAZIM TARİHİ : 22/09/2021

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 31/10/2017 tarih ve 2010/16 Esas, 2017/1052 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, 6100 sayılı HMK’nın 353. Maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …. ve müteselsil kefiller arasında imzalanan genel kredi sözleşmesine göre davalıların taahhütlerini yerine getirmemeleri nedeniyle davalılar aleyhine … 4. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalılara ödeme emrinin tebliğ edildiğini, takibin kesinleştiğini, dosyanın takipsizlik nedeniyle düştüğünü, söz konusu kredi sözleşmesinin önce TMSF’ye devredildiğini, daha sonra yapılan sözleşme gereğince müvekkili tarafından temlik alındığını, icra dosyasının yenilenerek 2007/10885 Esasını aldığını, yenilemeden sonra davalılar adına kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz konulduğunu, davalı …. adına kayıtlı taşınmazın kıymet takdiri toplanıp satışa hazırlanırken davalı vekili tarafından usulsüz tebligat yapıldığını ve ödeme emrinden 06/01/2009 tarihinde haberdar olduklarını ileri sürerek borca ve ferilerine itiraz ettiğini, borca yapılan itirazın iptali için bu davanın açılması gerektiğini, öncelikle davalı … adına kayıtlı … ili, … parselde kayıtlı taşınmaz üzerine haciz konulmasını, davalıların icra dosyasına yaptığı itirazın iptali ile söz konusu alacağa %180 akdi faiz uygulanmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, davanın süresinde açılmadığı bu nedenle zamanaşımu itirazında bulunduklarını, davacının itirazın iptali davasını yasal süreden sonra açtığını, davanın zamanaşımına uğradığını, takip dayanağı kredi sözleşmesindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, takip dayanağı olarak gösterilen ihtarnamenin müvekkiline tebliğ edilmediğini, müvekkili yönünden kredi sözleşmesi ve kafaletin geçersiz olduğunu, sözleşmede müvekkilinin imzasının olduğu belirtilen yerde kefalet limitinin yazılı olmadığını, bu nedenle geçerli olmadığını, bu nedenlerle davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece; davalı şirket hakkında icra takibi durmadığından, bu davalı hakkında açılan itirazın iptali davasının koşullarının oluşmadığı, asıl borçlu şirkete ödeme emri 06/04/2000 tarihinde Tebligat Kanunu 35. maddeye göre tebliğ edildiğinden zamanaşımı süresinin kesildiği, B.K 155. maddesine göre de asıl borçlu hakkında kesilen zamanaşımı, kefiller açısından da kesildiğinden ödeme emrini tebliğ aldıkları 2009 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı, bu nedenle zamanaşımı itirazlarının kabul görmediği, yaptırılan imza incelemesi neticesinde imzaların davalıların eli ürünü olduğu rapor edildiğinden, imza itirazının da haklı görülmediği, davalı ….’ın kefil olduğu miktarın her iki sözleşmede de yazmadığı, yine …’ın 5.000 TL’lik genel kredi sözleşmesinde kefil olduğu miktarın yazmadığı, Borçlar Kanunu 484. maddesi gereğince kefaletin geçerli olması için kefilin sorumlu olacağı miktarın muayyen bir şekilde belirtilmesi gerektiği, davalı …. hakkındaki kefalet sözleşmelerinin geçerli kabul edilmediği, yine …hakkında da yalnızca 15.000 TL’lik kefaletin geçerli olduğu, düzenlenen 26/01/2016 tarihli rapor hükme esas almak için denetime elverişli, detaylı ve açıklayıcı olduğundan asıl borçlu ile kefillerin borç miktarlarının bu rapor doğrultusunda olduğu kabul edilerek, davanın kısmen kabul kısmen reddine, davalı …. için açılan davanın reddine, davalı …. hakkında açılan davanın reddine, davalı … hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile davalının ….4. İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı (… 13. İcra müdürlüğü olarak ….) takibine yaptığı itirazın Kısmen İptali ile 15.000,00 TL asıl alacak ve bu alacağı 06/01/2009 tarihinden itibaren işleyecek % 120 akti faiz ile birlikte takibin devamına, davalılar …ve … hakkında açılan davanın Kabulü ile; …. 4. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı ( (… 13. İcra müdürlüğü olarak ….) takibine yaptığı itirazın İptali ile 20.000,00 TL asıl alacak ve bu alacağı 06/01/2009 tarihinden itibaren işleyecek % 120 akti faiz ile birlikte takibin devamına karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili ve davalılar …., …. ve …. vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi yargılaması neticesinde davalılardan … hakkındaki itirazın iptali talebinin kefalet miktarının belli olmaması nedeni ile reddine karar verilmişse de kredi sözleşmesinin imza edildiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Yasası ve kredi sözleşmesinin tabi olduğu Bankacılık ve Ticaret Yasası uyarınca aranan şartın kefalet miktarının belirlenebilir (yasanın lafzı le muayyen) olması olduğunu, 6098 sayılı Yasa’nın kefaletin şekil şartlarını sıkılaştırdığını ve kefalet limitinin açıkça kefil tarafından yazılmasını usul olarak belirlemişse de,”takibe konu kredi sözleşmesinin imza edildiği tarihte geçerli yasal şartlar uyarınca kefilin kefalet miktarını açıkça sınırlamamış olması halinde kredi sözleşmesi ile tanımlanmış olan miktara kefil olmaktadır, kefalet miktarı belirlidir” şeklinde olduğunu, davalı …ve ….’in kredi sözleşmelerindeki kefaletlerinin limitin açıkça yazmaması nedeni ile geçerli olmayacağının kabulünün kredinin imzalandığı dönemdeki yasal düzenleme uyarınca hukuken mümkün olmadığını, söz konusu davalıların imzaladıkları kredi sözleşmesindeki tutarlar kadar kefil sıfatıyla sorumlu olduklarını, ayrıca davalılar vekilince yargılama sırasında kendisine kesin süre verilmesine karşın müvekkillerini temsil ettiğine ilişkin sadece yetki belgesi sunulduğunu, takip dosyasına da vekaletnamenin sunulmaksızın sadece yetki belgesinin sunulmuş olması nedeni ile itirazın geçersiz olması gerektiğine karar verilmesi gerektiğini, buna karar verilmemesi halinde dahi verilmiş olan kesin süre neticesinde yetki belgesine dayanak vekaletnameyi ibraz etmeyen davalılar vekilinin beyanlarının dikkate alınmaması gerektiğini, bu durumu yargılama aşamasında birden fazla kez dile getirmelerine karşın mahkemece usule ve yasaya aykırı şekilde yargılamanın yürütüldüğünü, açıklanan bu nedenlerle davalılar vekilince takip dosyasına usule uygun bir şekilde harçlandırılmış ve ‘aslı gibidir’ onayı içeren bir vekaletname ibraz edilmeksizin sadece yetki belgesinin ibraz edilerek itiraz dilekçesi konulmuş olması nazara alınarak itirazın yok hükmünde olduğuna karar verilmesini, bu şekilde hüküm tesis edilmez ise; davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın reddedilen kısım yönünden kaldırılarak davalılar …ve …yönünden de davalarının kabulüne karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; istinafa konu kararda ilk derece mahkemesince davalılardan … ve …. yönünden davanın kabulüne, … yönünden davanın kısmen kabul-kısmen reddine ve …. yönünden de davanın reddine karar verildiğini, işbu dört davalının da dava konusu Genel Kredi Sözleşmesinin asıl borçlusu olmayıp müşterek borçlusu ve müteselsil kefili olduğunu, dolayısıyla işbu dört ayrı davalının, huzurdaki davadaki ortak noktalarının asıl borçlu olmayıp, müşterek borçlu ve müteselsil kefil olan gerçek şahıs olduklarını, dört davalı yönünden TBK 598/llI madde uyarınca 10 yıllık kefalet azami süresinin dolmuş olduğu ve bu meyanda kefaletlerin ortadan kalktığına dair itirazlarının ilk derece mahkemesince TBK’ nın 598/11I. maddesinde öngörülen sürenin hukuki vasfında hata yapılmak suretiyle reddedildiğini, ilk derece mahkemesince TBK 598/1ll. madde uyarınca yapmış oldukları itirazlarının “zamanaşımı itirazı” olarak değerlendirildiğini ve sürenin zamanaşımı süresi şeklinde nitelendirilmesi ile zamanaşımının kesildiği gerekçesi ile işbu meyandaki itirazlarının reddedildiğini, ayrıca davacı tarafın vekaletname sunulmaksızın sadece yetki belgesi ile itirazın yapıldığı yönündeki gerekçelerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, yetki belgesine dayanak vekaletnamenin noter tarih ve yevmiye numarası belirtilmiş olduğu gibi yetki belgesinin vekaletname yerine geçen resmi bir belge olduğunu, açıklanan bu sebeplerle davacı tarafın istinaf sebeplerinin hukuki dayanağı bulunmadığından istinaf başvurularının esastan reddine, istinafa konu kararın istinaf sebepleri doğrultusunda ortadan kaldırılarak, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. Maddesi hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava dışı … Bankası A.Ş. İle davalı … arasında imzalanan 07/07/1997 tarihli, 5.000.000.000 TL bedelli kredi sözleşmesini davalılar … müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış olup bu sözleşmede ….’ın kefalet limiti belirtilmemiştir.
Dava dışı …Bankası A.Ş. İle davalı … arasında imzalanan 07/07/1997 tarihli, 5.000.000.000 TL bedelli kredi sözleşmesinin 15.000.000.000 TL artırılarak 20.000.000.000 TL’ye yükseltilmesine dair 14/10/1997 tarihli zeyilname davalılar …. müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış olup bu sözleşmede ….’ın kefalet limiti belirtilmemiştir.
Dava konusu icra takibi 06/04/1999 tarihinde başlatılmış, 15/11/2007 tarihinde yenilenmiştir.
Kredi sözleşmelerinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 484. Maddesinde; “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır” hükmü bulunmaktadır.
Bilindiği üzere 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1.maddesine göre TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7.maddesinde 6098 sayılı TBK’nın derdest davalara uygulanması ile ilgili düzenleme yapılmışsa da bu hüküm 818 sayılı BK’ya uygun olarak kurulan kefaletin kamu düzenine aykırı olduğu sonucunu doğurmayacağından somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Açıklanan bu hükümler çerçevesinde somut olayda dava ve icra takip konusu genel kredi sözleşmesi çerçevesinde kredi 01.07.2012 tarihinden önce kullandırılmış olduğundan o tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olacaktır. Kefalet sözleşmesi yazılı olarak düzenlenmiş ise de, 07/07/1997 tarihli sözleşmede ….’ın, 14/10/1997 tarihli zeyilnamede ise ….’ın sorumlu olduğu kefalet limiti belirtilmediğinden mahkemece ….aleyhine açılan davanın tümden, ….aleyhine açılan davanın ise 5.000.000.000 TL ( 5000 TL) ‘lik kısım yönünden reddine karar verilmesi yerindedir.
Öte yandan icra takip dosyasına yapılan itiraz tarihinde vekilin vekaletnamesi bulunmadığı belirtilmiş ise de, yapılan işlemlerin davalılarca benimsendiği dosya kapsamına göre tartışmasız olup, sonradan vekalatneme eksikliklerinin de tamamlandığı anlaşıldığından, HMK’nın 77. Maddesine istinaden bu husus kaldırma sebebi yapılmamıştır.
6101 sayılı TBK’nın 598/3 maddesinde “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından itibaren başlayarak on yılın geçmesi ile ortadan kalkar.” düzenlemesi ile, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5/2. maddesinde ” Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır.
6101 sayılı TBK’un 598. maddesi ile kefalet ilişkisinde on yıllık hakdüşürücü süre öngörülmüş ve Uygulama Kanunu’nun 5/2. maddesi ile de bir yıllık ek süre düzenlenmiş olup, kanunun öngördüğü kefalet sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren on yıllık hakdüşürücü süre ile bir yıllık ek sürede dava açılmadığı/talepte bulunulmadığı takdirde kefilin, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüğü ortadan kalkacak olup, hakdüşürücü sürenin zamanaşımının aksine kesilmesi ve durması da söz konusu değildir.
Somut olayda, davalılar….’ın kefaletleri 07/07/1997 ve 14/10/1997 tarihli olup, icra takibinin ilk kez 06/04/1999 tarihinde başlatıldığı gözetildiğinde, takip tarihi itibari ile TBK’nın 598. maddesi ve Uygulama Kanunu’nun 5/2. maddesinde düzenleme yeri bulan on yıllık hakdüşürücü süre ile bir yıllık ek süre geçmemiştir. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2021 tarih, 2020/3098 Esas, 2021/4689 Karar sayılı kararı da bu yöndedir.)
İtirazın iptali davasının temelini oluşturan 06/04/1999 tarihli 1999/1504 Esas sayılı icra takibinde takip dayanağı olarak 07/07/1997 tarihli sözleşme gösterilmiştir. 14/10/1997 tarihli sözleşmenin, 07/07/1997 tarihli sözleşmenin zeyilnamesi olduğu açıkça sözleşme metninde belirtildiğinden, davacı vekilinin 14/10/1997 tarihli sözleşmenin takip dayanağı olarak esas alınamayacağı yönündeki itirazı yersizdir.
Mahkemece aldırılan bilirkişi raporu usul ve yasaya uygun bulunarak hükme esas alınmıştır. Hesap kat ihtarındaki anapara miktarı ile kredi limiti uyumludur. Asıl borçlunun borca itirazı da bulunmamaktadır. Dava konusu ticari nitelikli genel kredi sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu dönemde imzalanmış olup 6098 sayılı TBK’nın 88. ve 120. maddelerinin hükümlerinin ticari işlerde uygulanma imkanı yotktur. Taraflar arasındaki faize ilişkin sözleşme hükümleri geçerlidir. Somut olayda, kredi sözleşmesinde faiz oranı hanesi boş bırakılmış, yine sözleşmenin 6. Maddesinin son cümlesinde, ” Faiz oranının boş bırakılması halinde faiz oranı kredinin kullanıldığı tarihte bankada tatbik edilmekte olan en yüksek kredi faizi oranıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan raporda, taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin akdi ve temerrüt faizine ilişkin hükümleri değerlendirilerek bankanın aynı dönem için aynı tür kredilere uyguladığı akdi ve temerrüt faiz oranları esas alınmak suretiyle yapılan hesaplama doğrudur. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 26/04/2021 tarih, 2020/3986 Esas, 2021/4095 karar sayılı kararı, 14/11/2018 tarih, 2017/1493 Esas, 2018/7085 karar sayılı kararı)
Bu nedenle mahkemece verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekili ve davalılar …. vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harç mahsup edilerek bakiye 14,90 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1366,20 TL harçtan, peşin alınan 342,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 1024,20 TL harcın davalılar …’dan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3.Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333. maddesi uyarınca artan gider avansının ilgili tarafa geri verilmesine,
5-HMK’nın 359/3 maddesi uyarınca kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
HMK’nin 353 ve 362/1-f bendi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/09/2021

….
Başkan

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Katip

e-imzalıdır.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”