Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/803 E. 2022/814 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
GAZİANTEP
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR
VEKİLİ :
2-
VEKİLİ :

VEKİLİ :
DAVA :
DAVA TARİHİ : 25/05/2022
KARAR TARİHİ : 29/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/09/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ………… maliki olduğu ve davalı sigorta şirketince sigortalanan ………… plakalı Isuzu D Max marka araç, ………… sevk ve idaresindeyken davacı ………… ’a ait ………… plakalı aracına çarpması sonucu maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kazada davalı şirket tarafından sigortalanan aracın kusurlu olduğunu, sigorta şirketine başvuru yapıldığını ancak anlaşmanın sağlanamadığını, tüm bu nedenlerle şimdilik 50 TL sürekli iş görememezlik, 50 TL geçici iş görememezlik, 50 TL bakıcı giderinin sigorta şirketi yönünden başvuru tarihinden itibaren davalı şahıslar yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile beraber davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, Sigorta şirketleri dışındaki diğer davalılardan 10.000,00 TL manevi tazminatın müşterek ve müteselsilen alınarak kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, şimdilik 50 TL Trafik kazası sebebi ile oluşan maddi hasarın başvuru tarihinden itibaren işleyecek faizi ile beraber davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, şimdilik 50 TL Araç değer kaybının başvuru tarihinden itibaren işleyecek faizi ile beraber davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı Allianz Sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı şirket tarafından 28/09/2018 tarihinde 8,222.00-TL ödeme yapıldığını, bu nedenle meydana gelen kaza nedeniyle uğramış olduğu zararın karşılandığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle davanın reddine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının meydana gelen kazada tam kusurlu olduğunu, davanın belirsiz alacak davacı olarak açıldığını ancak maddi hasar onarım bedelinin, HMK anlamında belirlenebilir nitelikte olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Nuri Fırat vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerektiğini, meydana gelen kazada davalının kusurunun bulunmadığını, davalının maddi hasarının olduğunu beyan ettiğini ancak fatura sunarak bunu ispat edemediğini bu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-Tarafların usulünce ileri sürmüş oldukları iddia ve savunmaları,
2-Kazaya ilişkin soruşturma dosyası ve kaza tespit tutanağı,
3-Davalı sigorta şirketi tarafından tanzim edilen ZMSS poliçesi ve hasar dosyası,
4-İlgili kamu kurumlarından celp edilen cevabi yazılar,
5-Dosyada mündemiç kusur, maluliyet ve aktüerya bilirkişi raporları,
6-İlgili yasal mevzuat ve yargısal içtihatlar.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazası nedeniyle hasar tazminatı istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK m.114/1-h hükmüne göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartıdır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır.
Bu bağlamda mahkememizce dosya hukuki yarar konusu yönünden ele alınmıştır.
Yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK m.107 hükmünde “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” denilmektedir.
Görüldüğü üzere belirsiz alacak davası açılmasının şartı davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirlenememesidir.
Nitekim bu noktada benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/12191 Esas, 2018/2340 Karar sayılı ve 03/04/2018 Tarihli ilamında “…Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde davalı şirketin yönetim kurulu tarafından alınan 05.02.2011 tarihli karara atıf yapılması suretiyle bu tarihten sonra satılan devre mülklerden kendisi tarafından veya ekibinden yapılan satışlardan ne miktarda komisyon alması gerektiğini belirtmiştir. Yine bu tarihten öncesinde de ne miktarda komisyon alması gerektiğini belirttiği gibi kendisi ve ekibinde yer alanların satımını yaptığı devre mülk sayısını da belirmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalının davadan önce ödediği komisyon miktarı ve taraflar arasında kararlaştırılan devre mülk satımı başına ödenmesi gereken komisyon miktarıdır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır.
Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmiştir…” denilmekte ve belirsiz alacak davası açılması için gerekli şartlar detaylıca ortaya konulmaktadır.
Bu bilgiler ışığında dava dilekçesinin 2. sayfasına bakıldığı zaman davacı tarafın davaya konu aracın hasarının onarımına ilişkin yapılan harcamalar kalem kalem sayılmak suretiyle belirtilmiş olduğu görülmektedir. Hasar bedeline ilişkin bu belirtme yapıldıktan sonra ise hasar bedeli bakımından dava açık bir şekilde belirtilerek belirsiz alacak davası niteliğinde açılmıştır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/22-1078 Esas, 2016/1010 Karar sayılı ve 02/11/2016 Tarihli ilamında “…Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz…” denilmiştir.
Hal böyle olunca da dava kapsamında talep edilen hasar bedelinin miktarı davacı tarafından belirlenebilir nitelikte olduğundan bu noktada davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığına kanaat getirilmiştir.
Bu açıklamalar doğrultusunda da dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle 6100 sayılı HMK m.114/1-h ve m.115/2-1. cümle hükümleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL ilam harcının davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yargılama nedeniyle sarf edilen tüm yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden yürürlükte bulunan AAÜT m.3/2 ve m.13/2 hükümleri uyarınca 50,00 TL tek vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
6-Karar kesinleştiğinden artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,
Dair; tarafların ve vekillerinin yokluğunda dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu AÇIK olmak üzere karar verildi. 29/09/2022