Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
GAZİANTEP
2 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : ……
KARAR NO : ……
HAKİM :
KATİP : … …
DAVACI : … – …
VEKİLLERİ : ……
DAVALI : … – …
VEKİLİ : …… GAZİANTEP
DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/01/2018
KARAR TARİHİ : 25/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/01/2023
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İstinaf öncesi yargılama;
İDDA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin maliki olduğu …… plakalı …… marka araç …… …… …… Yetkili bayisinden 07/07/2015 tarihinde yolcu taşımacılığı amacıyla satın alındığını, aracın garantisi devam ederken aracın motorunun aşağı ısınmadığından dolayı hararetin yükseldiğini, aracın korumaya alınarak durdurulduğunu, ford servisi tarafından verilen motor garantisinin devam ettiğini, yol yardımı vasıtasıyla en yakın bayinin mevcut yetkili ford servisine garanti devam ettiği için aracın çekildiğini, aracın kalorifer sistemine ek olarak mevcut kaloriferin takıldığı bu nedenle garanti kapsamını dışında kaldığını belirterek aracın teslim edildiğini, çekilen kalorifer tesisatının kendileri tarafından çekilmediğini, aracın bu şekilde satın aldıklarını, satın alınan şirket tarafından bu tesisatın çekildiğini, kensinin bir kusurunun bulunmadığını garanti kapsamı dışında kalmış olması nedeniyle masrafın bir kısmını 7411 TL tutarındaki tamir bedelinin aracı tamir eden firmaya müvekkilinin ödediğini, tamir süresi olan 26 gün boyunca müvekkilinin hasta taşıma işini yapamadığını, bu nedenle gelir elde edemediğini, açıklanan nedenlerle 7411 TL tamir masrafının davalı firmadan alınmasını, 26 günlük gelir kaybı olan şimdilik 100 TL’nin davalıdan alınarak kendilerine verilmesini, araçta meydana gelen değer kaybı için şimdilik 100 TL’nin davalıdan alınarak kendilerine verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirketten 09/07/2015 tarihinde davaya konu aracı kontrol ederek tam ve sağlam olarak teslim aldıklarını, öncelikle dosyanın zamanaşımına uğradığını bu nedenle davanın reddini talep ettiklerini, aracı teslim aldıkları tarih olan 12/07/2016 tarihinden itibaren 18 ay sonra dava açmalarınin iyi niyet ilkesine aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle davanın reddini talep etmiştir.
Dava nevi itibari ile garanti sözleşmesinden mütevellit tazminat davasıdır.
Davacı vekili olduğunu beyan eden Av. …’ın yetki belgesini sunmadan ön inceleme duruşmasına katılmış ve akabinde celse sonrası yetki belgesini ibraz etmiştir. Buna mukabil davacı vekili olduğunu beyan eden Av. ……n yeniden yetki belgesi sunmadan ikinci kez ön inceleme duruşmasına katılmış yine aynı şekilde yetki belgesini ibraz etmek üzere süre istemiştir, hal böyle olunca ikinci duruşmada da ön inceleme duruşması yapılamamıştır, kanun koyucu 6100 sayılı HMK’nun 140/2,3,4 maddelerince ön inceleme duruşması verilmek üzere bir kez duruşma günü tayin edilebileceğini hüküm altına almış ve bu yolla yargılamanın uzamasına engel olmak istemiştir, halbu ki davacı vekili iki ayrı kez yetki belgesi ibraz etmesi için süre talep etmiş mahkememizce de bu duruma HMK 140/2,3,4 maddelerinde düzenlenen yargılamayı uzatmaya mahtup bir eylem kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
İstinaf incelemesinde;
HMK’nın 77/1. Maddesi; “Vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hâllerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.” düzenlemesini,
HMK’nın 140/4. Maddesi; “Ön inceleme tek duruşmada tamamlanır. Zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir.” düzenlemesini içermektedir.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Ancak, geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan süre kuralları, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. ( Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2011/52980 Esas, 2011/48939 Karar sayılı kararı)
HMK’nın 77. Maddesinden de anlaşılacağı üzere;
1- Vekilin dava açabilmesi veya yargılamayla ilgili işlem yapabilmesi için vekaletnamenin aslını veya örneğini mahkemeye sunması zorunludur.
2-Gecikmesinde zarar umulan hallerde verilecek kesin sure içerisinde davanın açılmasına veya usul işlemlerinin yapılmasına izin verilebilir.
3- Kesin süre içinde vekaletname sunulmazsa asilin aynı süre içinde yapılan işlemlere onay vermesi gereklidir.
4- Asilin vekaletname vermeyen vekile onay vermemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
Somut olayda dava, Av. … …… tarafından sunulan vekaletname ile açılmış, 29/05/2018 tarihli ilk celseye katılarak davacı vekili olduğunu beyan eden Av. …’a yetki belgesini sunmak üzere iki haftalık kesin süre verilmiş, yetki belgesi 30/05/2018 tarihinde sunulmuştur.
30/10/2018 tarihli ikinci celsede, bu kez davacı vekili olduğunu beyan eden Av……. duruşmaya katılmış ve yetki belgesini sunmak üzere süre talep etmiş, mahkemece talep reddedilerek HMK’nın 140/1-2-3. maddeleri uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken, ilk celsedeki yetki belgesi eksikliğinin verilen süre içinde tamamlandığı gözetilerek, sonraki celsede diğer vekil tarafından yetki belgesi sunmak üzere yeniden süre istendiğinde, şayet talep kabul edilmeyecekse, öncelikle değinilen durumdan ve doğabilecek hukuksal sonuçlardan asili haberdar etmek, bu cümleden olarak, davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabileceği ya da uygun göreceği başka bir yolla, tarafı olduğu davada usul hukuku açısından aleyhine ortaya çıkması muhtemel sonuçları bertaraf edebileceği kendisine bildirilerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmaktır.
HMK’nın 140/4. maddesindeki hükmün amacına uygun kullanılmaması ve davacı asil durumdan haberdar edilmeksizin davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hatalı olduğundan, HMK’nın 353/1.a-5 maddesi gereğince yerel mahkeme kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİNİN 24/11/2021 TARİH 2020/260 ESAS VE 2021/1816 KARAR SAYILI ilamı sonrası yapılan yargılamada;
Yeni duruşma gün ve saati taraflara tebliğ edilmiş olup;
Mahkememizin 07/06/2022 tarihli, 2 nolu celsesi ara kararları gereği, davacı tarafa ayıp ihbarına ilişkin tüm bilgi ve belgeleri mahkememize ibraz etmek, dava konusu aracın garanti belgesini, satıldığı tarihteki satış sözleşmesini, aracın iddia olunan arızasına ilişkin tüm bilgi ve belgeleri, ek kalorifer tespitine ilişkin tüm bilgi ve belgeleri mahkememize ibraz etmek ve bilirkişi delil avansını yatırmak üzere kesin süreli ihtarat içerir tebligat çıkarıldığı ve tebligatların tebliğ edildiği, davacı vekilinin verilen kesin süreler içerisinde belirtilen hususlarda beyanda bulunmadığı ve bilirkişi delil avansını ikmal etmediği görülmüştür.
Özel hukuka ilişkin bir davada, hâkim kural olarak doğduğu iddia edilen bir hukuki sonucun, gerçekten doğup doğmadığını belirleyebilmek için, o hukuki sonucu öngören hukuk kuralındaki şartların (unsur vakıaların, öğe olayların), somut olarak ortaya çıkıp çıkmadıklarını kendiliğinden araştıramaz. O hukuki sonucun doğduğunu iddia eden taraf, gerçekleşmesi gereken şartların, unsur ve vakıaların somut olarak gerçekleştiğini ispat etmelidir (Umar, B./Yılmaz, E.: İspat Yükü, İstanbul 1980, s.l). Bu çerçevede ispat, bir davada ileri sürülen hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların gerçekten mevcut olup olmadıkları konusunda, birtakım araçlarla mahkemeye kanaat verme işlemi olarak tanımlanabilir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.6 hükmünde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan m.190 hükmünde de; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” denilmektedir.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.
Her iki yasa düzenlemenin lafzından da açıkça anlaşılacağı üzere bir taraf bir vakıayı iddia ettiğinde iddia edilen vakıanın gerçekleşmiş olduğunu ispatla mükelleftir.
Delil avansının yatırılmaması halinde de doğacak sonuç açıkça belirtilmiştir Ancak davacı vekilince verilen kesin süre içerisinde ve yapılan ihtara rağmen eksik delil avansı ikmal edilmemiştir. Somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6100 sayılı HMK m.324/2-2. cümle hükmü uyarınca davacılar bu delile dayanmış olmaktan vazgeçmiş sayılmıştır.
Bu yönde benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2017/5042 Esas, 2019/2694 Karar sayılı ve 18/04/2019 Tarihli ilamında “…Mahkemece verilen karar Dairemizin 12.01.2014 tarihli kararı ile sözleşmedeki imzanın davalıya ait olup olmadığının tespiti noktasında yeniden bilirkişi incelemesine gönderilmesi yönünde bozulmuştur. Bozma ilamına uyan mahkemece ispat yükü üzerinde olan davacı tarafa bilirkişi masrafının yatırılması için kesin süre verilmesine rağmen masraf yatırılmadığından davanın HMK 114/1-g ve 115/2. maddeleri gereğince reddine karar verilmiş ise de yargılamanın bulunduğu aşama ve masrafın delil için istenmiş olmasından dolayı kesin süreye konu olan masraf gider avansı değil delil avansı mahiyetindedir. Delil avansının kesin süreye rağmen yatırılmaması halinde davanın usulden değil esastan reddi gerekir…” denilmektedir.
Neticeten;
Tüm dosya kapsamı ve bahsedilen açıklamalar doğrultusunda davacının davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİ ile;
2-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL ilam harcından davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 144,00 TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yargılama nedeniyle sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca hesaplanan 7.611,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Karar kesinleştiğinde artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,
Dair; davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu AÇIK olmak üzere karar verildi, verilen karar hazır bulunan tarafa okunmak suretiyle tefhim edildi.25/01/2023