Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/84 E. 2021/222 K. 23.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
GAZİANTEP
2 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : …….
KARAR NO : …….

HAKİM : …….
KATİP : …….

DAVACI : …….
VEKİLLERİ : Av. …….
Av. …….
Av……..
DAVALI : …….
VEKİLİ : Av……..

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 01/12/2020
KARAR TARİHİ : 23/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, işletenin ödediği tazminat miktarının sigortacısına rücu istemine ilişkindir.
Davaya konu kaza 01/03/2014 tarihinde ……. plakalı araç ile…….plakalı aracın çarpışması neticesinde meydana gelmiştir.
Kazaya ilişkin olarak dava dışı …….tarafından davacı ile aracın sürücüsü aleyhine değer kaybı tazminatı istemi ile dava açılmış ve ……. ……. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin……. esas sayılı dosyasında görülüp sonuçlandırılmıştır.
Verilen karara istinaden davacı ile aracın sürücüsü aleyhine icra takibi başlatılmış olup davacı tarafından icra takip dosyasına ödeme yapılmıştır.
Dava dilekçesi tetkik edildiğinde davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı net bir şekilde görülmektedir.
6100 sayılı HMK m.114/1-h hükmüne göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartıdır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır.
Bu bağlamda mahkememizce dosya hukuki yarar konusu yönünden ele alınmıştır.
Yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK m.107 hükmünde “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” denilmektedir.
Görüldüğü üzere belirsiz alacak davası açılmasının şartı davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirlenememesidir.
Nitekim bu noktada benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/12191 Esas, 2018/2340 Karar sayılı ve 03/04/2018 Tarihli ilamında “…Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde davalı şirketin yönetim kurulu tarafından alınan 05.02.2011 tarihli karara atıf yapılması suretiyle bu tarihten sonra satılan devre mülklerden kendisi tarafından veya ekibinden yapılan satışlardan ne miktarda komisyon alması gerektiğini belirtmiştir. Yine bu tarihten öncesinde de ne miktarda komisyon alması gerektiğini belirttiği gibi kendisi ve ekibinde yer alanların satımını yaptığı devre mülk sayısını da belirmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalının davadan önce ödediği komisyon miktarı ve taraflar arasında kararlaştırılan devre mülk satımı başına ödenmesi gereken komisyon miktarıdır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır.
Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmiştir…” denilmekte ve belirsiz alacak davası açılması için gerekli şartlar detaylıca ortaya konulmaktadır.
Yine iş bu davaya konu uyuşmazlığa benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 2018/995 Esas, 2019/531 Karar sayılı ve 10/05/2019 Tarihli ilamında “…Dava; “İnşaat Bütün Riskler Sigorta Poliçesi” kapsamında hasar bedelinin tahsili talebine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı ile davalı şirket arasında All Risk Sigorta poliçesi düzenlendiğini, ancak inşaat işinde meydana gelen hasar ve arızalar nedeniyle davacının 424.918,00,TL ödeme yaptığını, sigorta şirketinin sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle davacının bu miktar kadar zarara uğradığını, söz konusu bedelin davacıya ödenmesi gerektiğini, ancak meydana gelen zararların ne kadarının poliçe kapsamında yer aldığını, davalı tarafından hasar kabul edilmiş ise de muafiyet sınırı konusunda itiraz edildiğinden, bu hususun açıklığa kavuşması gerektiğinden davalarını belirsiz alacak şeklinde açtıklarını fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00.TL’nin davalıdan tahsilini talep ettikleri, davalı vekili, iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını bildirdiği, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı gerekçesiyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Çözümlenmesi gereken sorun iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağı noktasındadır.
Taraflar arasında sigorta sözleşmesi bulunduğu ve davacının sigorta sözleşmesi kapsamında yer alan zararını 424.918,00.TL olarak bildirdiği, sözleşmede muafiyet oranının belli olduğu anlaşılmakla dava konusu alacağı somut olarak belirlenebilir olduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar kısmi dava açılması mümkün ise de, davacı davasını belirsiz alacak davası olarak bildirdiğinden kısmi dava olarak kabulü mümkün değildir.( Yargıtay ……..HD’sinin …….-……. EK sayılı ilamı bu yöndedir.)
Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, istinaf başvurusunun reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…” denilmiştir. Bu karar karşı temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine de Yargıtay ……. Hukuk Dairesi’nin ……. Esas, …….Karar sayılı ve 01/06/2020 Tarihli ilamıyla kararın onanmasına karar verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut uyuşmazlığa bakıldığı zaman her ne kadar davacı tarafça belirsiz alacak davası açılmışsa da davacı tarafın ilgili icra takip dosyasına yapmış olduğu ödeme miktarı belirli niteliktedir ve ödemeler davacı tarafından yapılmış olduğundan alacak miktarı davacı tarafından da net bir şekilde bilinmektedir. Dolayısıyla da ortada belirsiz bir alacak bulunduğunun bahsetmek hukuken mümkün değildir.
Dolayısıyla davacının iş bu davaya konu uyuşmazlığa ilişkin olarak belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda da dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle 6100 sayılı HMK m.114/1-h ve m.115/2-1. cümle hükümleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL ilam harcından dava açılırken yatırılan 54,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yargılama nedeniyle sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
5-Dava açılmadan önce başvurulan arabuluculuk dava şartı nedeniyle hazineden karşılanmış olan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 02/06/2018 Tarihli ve 30439 Sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği m.26/4 hükmü uyarınca davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan AAÜT m.13/2 hükmü uyarınca 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
7-Karar kesinleştiğinde artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,

Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı ve davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu AÇIK olmak üzere ile karar verildi, verilen karar hazır bulunan taraflara okunmak suretiyle tefhim edildi. 23/03/2021