Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/177 E. 2022/36 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
GAZİANTEP
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : ……
KARAR NO :…………

BAŞKAN : ……
ÜYE : ……
ÜYE : ……
KATİP : ……

DAVACI : ……
VEKİLLERİ : ……
……
……
DAVALI : ……
VEKİLLERİ :……
……

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
DAVA TARİHİ : 03/03/2021
KARAR TARİHİ : 06/01/2022
GEREKÇE TARİHİ : 13/01/2022
Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …… Gıda San. Ve Tic. A.ş., …… Dış Tic. San. Ve A.ş. …… Gıda San. Ve Tic. Aş. ……, …… …… ve …… ile …… Bankası’ndan kredi kullandığını, söz konusu kredilerin ödenmemesi nedeniyle söz konusu bankalar tarafından kat edilerek kanuni takibe intikal ettiğini, …… …… …… Bankası A.ş. İse …… Grubu kaynaklı alacaklarını, …… 48. Noterliğini 08/01/2019 tarih …… yevmiye numaralı alacak temlik sözleşmesi ile Hasılat Paylaşım Modeli ile davacı şirkete devir ve temlik ettiğini, temlik eden banka döneminde ödenmeyen kredi borcunun tahsili amacıyla Gaziantep 4. İcra Müdürlüğünün …… Sayılı dosyası ile genel haciz yolu ile takip başlatıldığını, bu dosyanın 29/03/2011 tarihinde aciz vesikasına bağlandığını, aciz vesikası miktarının 31.189.598,00 TL olduğunu, aciz vesikasının Nevşehir 3. İcra Müdürlüğünün…… esas sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, kredi kullandırılmayan .. hisselerinin tamamının sahibinin kredilere müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzası bulunan ……’nin hisseleri damadına devrettiğini, Kredi Sözleşmelerinde imzası bulunmayan sonrasında danışıklı olarak boşandığı iddia edilen …… …… devredildiğini, bu kişinin …… …… adına hisseleri elinde tutan kişi olduğunu, tüm bu nedenlerle davalı şirketin mal kaçırma tehlikesi olduğunu beyan ederek şirketin borca yetecek şekilde tüm taşınır, taşınmaz mal ve hakları üzerine ihtiyati haciz konulmasını, 31.189.598,00 TL alacağın takip tarihi itibariyle işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekilinin cevap dilekçesinde davanın zamanaşımına uğradığını belirttiğini ancak bu itirazın hukuki bir dayanağının bulunmadığını, davanın …… Bankası alacakları nedeniyle açıldığını, genel zaman aşımı süreleri dava konusu Emlak Bankası alacağı ve işbu dava konusu olmayan TMSF’den devir ve temlik alınan alacak için dolmadığını, davaya dayanak alacağa ilişkin Nevşehir 3. İcra Müdürlüğü’nün…… esas sayılı dosyasının aciz vesikasına dayalı takip olduğunu ve bu takibin zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, bu davanın borçlu şirket ile davalı şirket arasında organik bağ bulunduğunu, tüzel kişilik perdelerinin çapraz olarak kaldırılması amacıyla açıldığını, bu sebeple dosyada herhangi bir usuli eksiklik bulunmadığını, davalı şirket ile borçlu şirketin SGK dökümlerine bakıldığı zaman çalışanlarının bile aynı kişiler olduğunun görüleceğini, tüm bu nedenlerle şirketin borca yetecek şekilde tüm taşınır, taşınmaz mal ve hakları üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın iş bu alacaklara bağlı olarak davalı şirketten bu alacakları talep etmesi gereken alacak hakkı TBK’nun zaman aşımını düzenleyen 146. Maddesi uyarınca zamanaşımına uğradığını, dava dışı borçlulardan …… Dış Tic. Ve San. A.Ş.’nin pay sahipleri…… ……, ……, …… ……, ……, ……, ……’lerin olduğu, davalı …… Gıda Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin hiç bir zaman pay sahibi ortaklığı bulunmadığını, davalı şirket ile borçlu şirketin hiçbir zaman ortak/pay sahibi olmadığını, borçlu şirketlerin gerek doğrudan gerekse de çapraz olarak tüzel kişilik perdelerinin kaldırılması halinde de davalı çıkamayacağı için, davalının sorumlu olmasının söz konusu olmadığını, ayrıca davanın görülemez bir dava olduğunu, hukuki bir yararının bulunmadığını tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini gerektiğini talep etmiştir.
Davalı vekilinin ikinci cevap dilekçesinde özetle; Meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse o kanun hükmünün uygulanacağını, davalının alacaklı şirket ile aralarında gerek olumlu gerek ise olumsuz bir fiili bulunmadığını, bulunmadığı için davalının alacaklı şirkete herhangi bir zararının söz konusu olmadığını, borcun yeterli teminat ile verilmemesini sağlayan borçlu şirketten tahsil edemeyen kim var ise onların sorumlu tutulması gerektiğini davalı şirketin bu anlamda hukuki bir sorumluluğu bulunmadığını, alacaklı şirketin basiretli bir iş adamı gibi hareket etmediğini, ayrıca kat ihtarının 11/02/1999 tarihinde çekilmesi nedeniyle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLER:
1-Taraflarca usulüne uygun olarak ileri sürülmüş olan iddia ve savunmalar,
2-Niğde 3. İcra Müdürlüğünün …… esas sayılı dosyası,
3-…… 48. Noterliğinin 08/01/2019 tarih …… yevmiye numaralı alacak temlik sözleşmesi,
4-İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün…… esa sayılı icra dosyası,
5-Gaziantep 4. İcra Müdürlüğünün…… esas sayılı dosyasında alınan aciz vesikası
6-Kredi Sözleşmeleri, Banka kayıtları ve ilgili şirket kayıtları,
7-İlgili yasal mevzuat ve yargısal kararlar,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava nevi itibariyle tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması ilkesine dayalı alacak davası isteminden ibarettir.
Davalı vekili tarafından süresi içerisinde mahkememize ibraz edilen cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunulduğu görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi” hakkında açıklama yapılması faydalı olacaktır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
Tüzel kişiliğin bu malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmalıdır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir (Antalya, Gökhan: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar.
Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011, s. 468.). Bu durum öğreti ve uygulamada “tüzel kişilik perdesinin aralanması” olarak ifade edilmektedir.
Gerçekten de hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumlarda TMK’nin 2/2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu için tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alan kişiler gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır (Sağlam, İpek: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir Bakış, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Başka bir deyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ancak TMK’nin 2. maddesi kapsamında kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. İyi niyet kurallarına riayet edilmemesi ve tüzel kişiliğin kötüye kullanılması hâllerinde tüzel kişilik perdesi aralanarak, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir (Battal, Ahmet: Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, C. 24, Ekim 1998, s. 659.).
Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Bu teori, yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5941 sayılı Çek Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda da bazen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir (Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 27, S. 3, 2019, s. 653.).
Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.).
Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 205 vd.;Akıncı, s. 662.).
Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Öztek/Memiş, s. 199.). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Tekinalp, Gülören/Tekinalp, Ünal: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, 1995, s. 399.).
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s. 209.).
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır (Öztek/Memiş, s. 210.).
Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/11-808 esas, 2020/504 karar)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ve davalı vekilinin süresinde ibraz etmiş olduğu cevap dilekçesindeki zamanaşımı itirazı dikkate alınarak eldeki davaya konu uyuşmazlıkta zamanaşımı süresinin ne kadar olduğu hususunun ayrıca değerlendirilmesi gerektiğinden;
Dosya içerisindeki delillere göre davacı (Temlik eden) Tasfiye Halinde …… …… Bankası A.Ş.nin TMSF tarafından devralınmadığı, fonun devralmadığı bankaların alacakları yönünden 20 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olmayacağından 5411 sayılı Kanun’un geçici 13. maddesinde, fon alacaklarının zamanaşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen 141.maddesine de herhangi bir gönderme yapılmadığından ve davaya konu edilen kredi sözleşmesine ilişkin alacağın …… 1. Noterliğinin 11/02/1999 tarih ve…… yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kat edilerek muaccel hale geldiği ve bahse konu tarihte 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu anlaşıldığından 818 sayılı Borçlar Kanunu md. 125’e göre 10 yıllık zamanaşımı süresi eldeki davaya konu uyuşmazlıkta uygulanacaktır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/3098 esas, 2021/4689 karar)
Eldeki davaya konu uyuşmazlıkta davalı taraf yönünden zamanaşımı süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağı konusundaki uyuşmazlık konusunda ise;
Dava dışı …… Dış Ticaret A.Ş. ‘nin taraf olduğu icra takibindeki işlem ve kararlar, takibin ve davanın tarafı borçlu konumunda olan şahıs için hüküm doğurabilir. Zamanaşımının kesilmesinin borçludan başka kişilere etkisi, 818 sayılı BK’nın 134. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre “müruru zaman, müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmıyan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşıda katedilmiş olur.
Müruru zaman, asıl borçluya karşı katedilmiş olunca kefile karşıda katedilmiş olur.
Müruru zaman, kefile karşı katedilmiş olunca asıl borçluya karşı katedilmiş olmaz.
Yasa maddesine göre zamanaşımı kesilince borçlu dışında müteselsil kefillere yahut bölünemeyen borçlulardan birine karşı kesilince diğer müteselsil kefiller yahut müşterek borçlulara karşı da kesilmektedir. Davalı, davacının talep ettiği alacağın müşterek borçlusu yahut müteselsil kefili olmadığına göre ; zamanaşımının davalı hakkında da kesilmesi sözkonusu olamaz. Davalı, davacının alacağının asıl muhatabı olan borçludan ayrı bir şahsiyet olduğuna ve tüzel kişilikler de kendilerini oluşturan gerçek kişilerden ayrı bir kişiliğe, hak ve fiil ehliyetine sahip hukuki varlıklar olduğuna göre, davacının alacağının asıl muhatabı olan …… Dış Ticaret A.Ş. firması hakkında zamanaşımının kesilmiş olması halinde, borçla doğrudan bir bağlantısı olmayan üçüncü bir şahıs açısından zamanaşımının kesildiğinin kabul edilmesi mümkün değildir. ( İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2017/638 esas, 2018/237 karar)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davaya konu edilen kredinin …… 1. Noterliğinin 11/02/1999 tarih ve …… yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kat edildiği bu tarih itibariyle davaya konu kredi muaccel hale geldiği, tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması ilkesine ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davalının sorumluluğunun Medeni Kanun md. 2 gereğince dürüstlük kuralına aykırılık çerçevesinde değerlendirileceği bu durumda alacağın genel zamanaşımına tabii olduğunu ve davaya konu krediden kaynaklı alacağın devreden asıl alacaklının …… Bank olduğu ve …… Bank tarafından fona devredilen alacaklara ilişkin zamanaşımı yönünden herhangi bir istisnai düzenlenmenin yer almadığı ve dava açılış tarihi itibariyle davaya konu alacağın davalı yönünden zamanaşımına uğramış olduğu dikkate alınarak davanın zamanaşımı yönünden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesisi yönüne gidilmiştir.
Ayrıca davanın zamanaşımı nedeniyle reddi kararı davanın esasına ilişkin olup davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmiştir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/4-3013 esas, 2018/47 karar)
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı tarafın harçtan muaf olması nedeniyle bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Davacının yaptığı ve karşıladığı 84,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca hesaplanan 400.520,98 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak adı geçen davalıya VERİLMESİNE,
6-Dava açılmadan önce başvurulan arabuluculuk dava şartı nedeniyle hazineden karşılanmış olan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 02/06/2018 Tarihli ve 30439 Sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği m.26/4 hükmü uyarınca davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-Karar kesinleştiğinden artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.06/01/2022