Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/552 E. 2021/994 K. 22.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
GAZİANTEP
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : …….
KARAR NO : …….

HAKİM : …….
KATİP :…….

DAVACI : …….
VEKİLİ : Av. …….
DAVALI :…….
VEKİLLERİ : Av. …….
DAVA : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/11/2020
KARAR TARİHİ : 22/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı aleyhine ……. İcra Dairesinin…….Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının süresinde borca itiraz ettiğini, itiraz neticesinde takibin durduğunu, yapılan itirazın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin alacağını tahsil edemediğini, mağdur olduğunu, açıklanan bu nedenlerle; itirazın iptali ile takibin devamına alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin müvekkilinden herhangi bir alacağının bulunmadığını, davacı tarafın faturaya konu hizmeti müvekkiline sunmadığını, açılan davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, açıklanan bu nedenlerle; Müvekkili aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-Taraflarca usulüne uygun olarak ileri sürülen iddia ve savunmalar,
2-İcra dosyası,
3-Ticari defterler,
4-İlgili kamu kurumlarından celp edilen cevabi yazılar,
5-İlgili yasal mevzuat ve yargısal içtihatlar,
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLER, TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :
Dava itirazın iptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasıdır.
Uyuşmazlığa uygulanacak normlar açısından yapılan değerlendirme;
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Dava konusu uyuşmazlıkta her iki taraf ticari defterlerinde de dava konusu faturaların kayıtlı olduğu tespit edilmiştir.
Ticari defterlerin incelenmesi neticesinde yapılan değerlendirme;
Hukuk Muhakemeleri Kanununun ticari defterlerin ibrazı ve delil olması başlıklı 222. maddesi;
“(1)Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2)Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3)İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4)Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5)Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” hükmünü amirdir.
Yine HMK nın 222 ve devamı maddelerine göre defterlerin sahibine delil olabilmesi için uyuşmazlığın ticari işten kaynaklanması, uyuşmazlığın tacirler arasında çıkmış olması, ticari defterlerdeki kayıtların birbirini doğrulaması, ticari defterlerin kanuna uygun tutulmuş olması gerekir.
Ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda; ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de; ancak, HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. (Sakarya BAM 7. HD 2021/408 Esas, 2021/2124 Karar sayılı ve 06/12/2021 tarihli ilamı)
Dosyanın taraf ticari defterlerinin incelenmesi için mali müşavir bilirkişiye tevdi edildiği, bilirkişi hazırlamış olduğu raporda özetle; Davacının 3 adet faturalarla toplamda 16.869,60 TL tutarında satış yaptığını, fakat ticari defterinin işletme defteri olması sebebiyle; davalıya yaptığı bu satışlar karşılığında davacının davalıdan herhangi bir tahsilat yapıp yapmadığı, yaptıysa ne zaman, nasıl, ne kadar yaptığı, davalıdan yaptığı bu tahsilatlar neticesinde fazla veya eksik bir tahsilat yapıp olmadığını, yaptıysa ne kadar fazla veya eksik tahsilat yaptığı hususlarının tespit edilemediğini bildirmiştir. Ancak davacının davalıya 2020 yılında yaptığı ticari münasebet kayıtlarına göre davacının davalıdan 2020 yılı yasal defter ticari münasebet kayıtlarına göre davacının davalıdan 6.225,00 TL alacağı kaldığı kaydının olduğunu bildirmiştir.
Bunun yanında davalının dava dosyasına yerinde ibraz ettiği 2018, 2019 ve 2020 yılları yasal defter kayıtlarına göre davalının davacıdan 2018 ve 2019 yıllarında dava dilekçesinde belirtilen ve aynı zamanda yukarıda tarih ve seri numaraları belirtilen 4 adet faturalarla toplamda 27.871,60 TL tutarında alış yaptığını, yaptığı bu alışların karşılığında davalıya yukarıda tarihleri belirtilen banka havaleleriyle 21.646,60 TL tutarında ve kasadan nakit olarak 1.000,00 TL tutarında olmak üzere toplamda 22.646,60 TL ödeme yaptığını, böylece davalının davacıyla yapmış olduğu bu ticari münasebet kayıtlarına göre davalının davacıya 5.225,00 TL bakiye borcunun kaldığı kaydının olduğunu bildirmiştir.
Her iki ticari münasebet kayıtlarında da görüleceği üzere, davacının dava dilekçesinde davalıya satış olarak belirttiği 4 adet satış faturasının tarafların incelenen yasal defterlerine birebir olarak satış/alış olarak kayıt edildiğini, ancak kayıt edilen bu satış/alış faturaların karşılığında tahsil edilen/ödenen tutarlarda farklılık olduğunu, bu farklığın ise davalının incelenen yasal defterlerinde 16.01.2020 tarihinde davacıya kasadan nakit olarak 1.000.00 TL ödeme kaydının olduğu halde bu ödemenin davacının yasal defterlerinde kayıtlı olmamasından kaynaklandığını, mahkememize bildirilmiştir.
Davacı vekili tarafından mahkememize ibraz edilen 13/07/2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde davacı vekili 1.000,00 TL’lik ödemenin açıklama olmaması sebebiyle davalı hesabından mahsup edilmediğini ödemeyi kabul ettiklerini beyan etmiştir. Davacı vekilinin kabul yönündeki beyanı doğrultusunda HMK’nun 205’inci maddesinde yer alan “Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar.” şeklindeki hükmü uyarınca kesin delil olarak kabul edilmiştir.
Davalı ticari defter kayıtları incelendiğinde davacıya 5.225,00 TL borçlu olduğu hususu davacı ticari defterleri ile 1.000,00 TL’lik ödeme açısından ayrıksı olsa da davacının ikrarının kesin delil olması nazara alındığında ayrıksı hususunun davalı tarafından HMK 222/3 uyarınca kesin delille ispat edilmiş olduğu kanaatine varılmıştır.
İşlemiş faiz açısından yapılan değerlendirme;
TTK’nun 1530’uncu maddesi 4’üncü fıkrası;
“Sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise, borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır:
a) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
b) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin alınma tarihi belirsizse mal veya hizmetin teslim alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
c) Borçlu faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce almışsa, mal veya hizmetin teslim tarihini takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
d) Kanunda veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulünün öngörüldüğü hâllerde, borçlu, faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha önce almışsa, bu tarihten sonraki otuz günlük sürenin sonunda; şu kadar ki, kabul veya gözden geçirme için sözleşmede öngörülen süre, mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz günü aşıyor ve bu durum alacaklının aleyhine ağır bir haksızlık oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz gün olarak kabul edilir.
” şeklinde düzenlenmiştir.
TBK’nun 100’üncü maddesi 1’inci fıkrası ise;
“Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Dosyada davacının faiz talepleri ve davalının yapmış olduğu ödeme açısından 4 nolu celse 2 nolu ara kararı uyarınca faiz hususunda hesaplama yapılarak rapor hazırlanmak üzere bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından 11/10/2021 tarihli raporda; Davacı tarafın takip dosyasında takip tarihi 21/08/2020 itibariyle talep edebileceği asıl alacak miktarının 6.128,44 TL, işlemiş faiz 500,98 TL olmak üzere toplam 6.629,42 TL olduğunu, Takipte talep edilen asıl alacak miktarının 6.225,00 TL işlemiş faiz 678,83 TL olmak üzere toplam 6.903,83 TL olduğunu mahkememize bildirmiştir.
Taraflar arasındaki işin hizmet akdinden kaynaklı olduğu nazara alındığında bilirkişi tarafından faize ilişkin yapmış olduğu tespitlerde TTK 1530’uncu maddesi 2’inci ve 5’inci fıkraları kapsamında kaldığından bilirkişi raporuna itibar edilerek hükme esas alınmıştır.
İcra inkar tazminatı ve kötüniyet tazminatı bakımından yapılan değerlendirme;
Asıl alacak miktarı bakımından da alacağın faturadan kaynaklı alacak olduğu nazara alınarak alacağın likit olduğuna kanaat getirilmiş ve asıl alacak miktarı üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmiştir.
Davalının yapmış olduğu alacağın davacı tarafından mahsup edilmeyerek talep edilmiş olması nazara alınarak reddedilen kısım üzerinden davalı lehin kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir.
Neticeten;
Tüm dosya kapsamı denetime elverişli şekilde aldırılmış bilirkişi raporu, taraf beyanları hep birlikte incelendiğinde davasının kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABUL ve KISMEN REDDİ ile; ……. İcra Dairesi’nin …….esas sayılı dosyasında davalının yapmış olduğu itirazının 6.128,44 TL asıl alacak ve 500,98 TL işlemiş faiz bakımından İPTALİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Asıl alacak miktarı olan 6.128,44 TL üzerinden %20 nispetinde hesap edilecek icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3- Davanın reddedilen miktarı olan 96,56 TL üzerinden %20 nispetinde hesap edilecek kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
4-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca davanın kabul edilen değeri olan 6.128,44 TL üzerinden alınması gereken 418,63 TL ilam harcından davacı tarafından yatırılan 83,39 TL peşin harç mahsubu ile bakiye 335,24 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
5-Davacı tarafından yatırılan 83,39 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yargılama nedeniyle sarf edilen toplam 997,50 TL yargılama giderinin davanın kabul (%98,45) ve ret (%01,55) oranlarına göre hesap edilen 982,04 TL yargılama gideri ve 54,40 başvurma harcı toplamı olan 1.036,44 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmının davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalı tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca davanın reddedilen değeri olan üzerinden hesaplanan 96,56 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
10-Dava açılmadan önce başvurulan arabuluculuk dava şartı nedeniyle hazineden karşılanmış olan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 02/06/2018 Tarihli ve 30439 Sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği m.26/4 hükmü uyarınca davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
11-Karar kesinleştiğinde artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu AÇIK olmak üzere karar verildi, verilen karar hazır bulunanlara okunmak suretiyle tefhim edildi. 22/12/2021