Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/398 E. 2022/106 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
GAZİANTEP
2 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :….
KARAR NO : ….

HAKİM :….
KATİP ….

DAVACI ….
VEKİLİ : ….
DAVALI : ….
VEKİLLERİ :….
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/09/2020
KARAR TARİHİ : 02/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/02/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı Aleyhine Gaziantep İcra Dairesinin …. Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının süresinde borca ve takibe itiraz ettiğini, itiraz neticesinde takibin durduğunu, yapılan itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin alacağını tahsil edemediğini, mağdur olduğunu, açıklanan bu nedenlerle; itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın beyanlarının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin taraflar arasındaki işbu ticari ilişkideki kendi üzerine düşen tüm edimleri tam ve eksiksiz olarak yerine getirdiğini, ticari birlikteliğin taraflara yüklemiş olduğu sorumlulukların tamamını müvekkili şirket tarafından üstlenildiğini, asıl mağduriyetini müvekkilinin yaşadığını, açıklanan bu nedenlerle; müvekkili aleyhine açılan haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-Taraflarca usulüne uygun olarak ileri sürülen iddia ve savunmalar,
2-İcra dosyası,
3-Ticari defterler,
4-İlgili kamu kurumlarından celp edilen cevabi yazılar,
5-İlgili yasal mevzuat ve yargısal içtihatlar,
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLER, TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :
Dava itirazın iptali (Fatura alacağından Kaynaklanan) davasıdır.
Uyuşmazlığa uygulanacak normlar açısından yapılan değerlendirme;
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Dava konusu uyuşmazlıkta her iki taraf ticari defterlerinde de dava konusu faturaların kayıtlı olduğu tespit edilmiştir.
Uyuşmazlığın toplandığı nokta açısından yapılan değerlendirme;
Davanın her iki tarafı da taraflar arasında 99.678,14 TL’lik kömür katı yakıt ticareti yapıldığını, bu ticaret neticesinde bakiye 27.178,14 TL’lik ödeme kaldığını kabul etmektedir.
Davalı taraf, taraflar arasındaki ticarete ilişki faturaları işlendiği sırada davacının sahte fatura düzenlemekten dolayı özel usulsüzlüklere alındığını bu nedenle faturalardaki KDV miktarları kadar iade alamadığını, bu nedenle zarara uğradığını, uğranılan zarar giderilene kadar bakiye miktarın ödenmeyeceğini dile getirmiştir.
Davalının KDV İadesi nedeniyle zarara uğradığı iddiasına ilişkin yapılan değerlendirme;
Davacı şirketin, haklarında sahte belge düzenleme raporları bulunan ilgili şahıs ve şirketlerden alımları nedeniyle KDV iade işlemleri açısından özel esaslar koduna dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Katma Değer Vergisi Kanunu uyarınca, her mükellef bir aylık dönem boyunca satışlarından elde ettiği hesaplanan KDV toplam tutarından bir aylık dönem boyunca tüm alımları ve giderleri üzerinden ödediği KDV toplam tutarını mahsup ederek fazlasını devlete ödemekte, eksik kalıyorsa mahsuptan sonra kalan KDV’yi sonraki döneme devretmektedir. Alımları ve giderleri ile bunlar üzerinden ödediği KDV’yi de KDV Kanunu’nun 29 uncu maddesi uyarınca VUK kapsamında sıkı kurallara bağlı fatura, perakende satış fişi v.b. belgelere dayandırmak zorundadır. Bu belgeler VUK’nda belirtilen niteliklere haiz değil ise veya sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı ise bu belgelerde yer alan KDV tutarının indirimi yapılamamaktadır.
Benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2010/14440 Esas, 2012/5577 Karar sayılı ilamında;
“Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalının yanıltıcı ve muhteviyatı itibariyle sahte belge düzenlediği hususunu bilmeden KDV iadesi için yaptığı müracaatı reddedilen davacının, 5.287,60 TL vergi iadesi ve 2.643,81 TL vergi ziyaı cezası olmak üzere 7.931,41 TL talep edebileceği gerekçesi ile 7.931,41 TL alacağının 31/12/2008 tarihinden itibaren değişen ve değişecek olan avans faiz oranları uygulanmak suretiyle hesaplanacak faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. ” denilmiştir.
Davacının dosya kapsamında özel usulsüz kapsamına alındığı, davalının bu nedenle KDV iadesi alamadığı hususu tartışmasızdır. Davalının KDV iadesi alamamasında davalının bir kusurunun olmadığı, kusurun özel usulsüzlük kapsamına alınan davacıda olduğuna kanaat edilerek, takas mahsup iade talebin haklı olduğuna karar verilmiştir.
Ticari defterlerin incelenmesi neticesinde yapılan değerlendirme;
Hukuk Muhakemeleri Kanununun ticari defterlerin ibrazı ve delil olması başlıklı 222. maddesi;
“(1)Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2)Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
3)İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4)Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5)Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” hükmünü amirdir.
Yine HMK nın 222 ve devamı maddelerine göre defterlerin sahibine delil olabilmesi için uyuşmazlığın ticari işten kaynaklanması, uyuşmazlığın tacirler arasında çıkmış olması, ticari defterlerdeki kayıtların birbirini doğrulaması, ticari defterlerin kanuna uygun tutulmuş olması gerekir.
Ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda; ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de; ancak, HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. (Sakarya BAM 7. HD 2021/408 Esas, 2021/2124 Karar sayılı ve 06/12/2021 tarihli ilamı)
Dosyanın taraf ticari defterlerinin incelenmesi için mali müşavir bilirkişiye tevdi edildiği, bilirkişi hazırlamış olduğu 05/07/2021 tarihli raporda özetle; Bu belirtilen durumlara göre, davacı tarafın, dava dosyasına 2020 yılına ait yevmiye, envanter ve kebir defterlerini ibraz ettiğini, davacının dava dosyasına ibraz ettiği 2020 yılına ait yevmiye, envanter ve kebir defterlerinin noter açılış tasdiklerini zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırdığını, Türk Ticaret Kanununda belirtilen 2020 yılının yevmiye defterlerinin noter kapanış tasdikini anılan defterin mahkemeye 23.11.2020 tarihinde teslim etmesi nedeniyle yaptıramadığını, Dava dosyasında davacı olan ….tarafından dava dosyasına ibraz edilen yukarıda noter açılış ve noter kapanış tasdik bilgileri verilen 2020 yılı yasal defterlerin incelenmesi sonucu, davacının bu yasal defterlerinin 31.10.2020 tarih …. yevmiye madde numarasına kadar kayıt edildiğinı, bu anılan tarihten sonraki ticari münasebet kayıtlarının bu yasal defterlerde olmadığı gibi kapanış muhasebe kaydının da olmadığını, davacı tarafın incelenen 2020 yılı yasal defter ticari münasebet kayıtlarına göre, davacının davalıyla 2020 yılında dava dilekçesine ekli 5 adet faturalarla toplamda 99.678,14 TL tutarında satış yaptığı kaydının olduğunu, ancak dava dilekçesinde davalıdan alındığı belirtilen toplanıda 72.500,00 TL tutardaki çeklerin kayıtlı olmadığını, Diğer yandan davalı tarafın dava dosyasına bir flash bellek içerisinde ibraz ettiği yasal defterlerin 2020 yılı yevmiye ve kebir defteri olduğu, davalının bu 2020 yılı yevmiye ve kebir defterlerinin e-defter olarak tutulduğu ve bu flash bellek içerisindeki davalının 2020 yılı e-yevmiye ve e-kebir defterlerinin 9. aya kadar kayıtlı olduğunu, e-yevmiye ve e-kebir olarak tutulan davanın bu yasal defterlerinin açılış noter ve kapanış noter tasdiklerinin yerine geçecek olan e-defter beratlarını sistemden zamanında ve usulüne uygun olarak aldığını, davalı taraf 2020 yılı yasal defter ticari münasebet kayıtlarına göre, davalının 2020 yılında davacıdan dava dilekçesinin ekinde olan 5 adet faturalarla toplamda 99.678,14 TL tutarında alış yaptığını, yaptığı bu alışlar karşılığında davacıya verdiği çeklerle toplamda 72.500,00 TL tutarında ödeme yaptığını, ayrıca toplamda 15.205,14 TL tutarında indirimden çıkarılan fatura KDV’si olarak mahsup yaptığı böylece incelenen davalının bu ticari münasebet kayıtlarına göre davalının davacıya (99.678.14 — (72.500,00 * 15.205,14)) — 11.973,00 TL bakiye borcunun kaldığı kaydının olduğunu, hem davacının hem de davalının yasal defterlerinde birbirleriyle yapmış oldukları ticari münasebet kayıtları tek tek verildiği, Verilen bu ticari münasebet kayıtlarında da görüleceği üzere, dava dosyasına konu 5 adet faturalarla yapılan toplamda 99.678,14 TL tutarındaki satış/alış kaydının hem davacının hem de davalının incelenen 2020 yılı yasal defterlerinde birebir olarak kayıtlı olduğunu, ancak davacının incelenen 2020 yılı yasal defterlerinde dava dilekçesinde davalıdan alındığı belirtilen çeklerin kayıtlı olmadığı gibi davalıdan herhangi bir tahsilat kaydının da olmadığını, bunun yanında davalının incelenen 2020 yılı yasal defterlerinde davacıdan yapılan alışların karşılığında davacıya toplamda 72.500,00 TL çeklerle ödeme yapıldığı ve toplamda 15.205,14 TL indirimden çıkarılan KDV mahsubu kaydının olduğunu, mahkememize bildirilmiştir.
Akabinde mahkememizin 5 nolu celse 1 nolu ara kararı uyarınca ek rapor hazırlanmak üzere dosya yeniden mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiş bilirkişi tarafından hazırlanan 21/12/2021 tarihli ek raporda; Dava dosyasının içerisinde bulunan bilgi ve belgelere göre davacının ticaret sektöründe vergilendirildiği, bu nedenle davacının 2019 ve 2020 yıllarında ticari işletme esnaf işletmesi ayrımının bu hususa göre yapılması gerektiği, Vergi Usul Kanununun 414. maddesindeki yetkiye dayanılarak çıkartılan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde cari yılın hadlerin belirlenmesinde bir önceki yılın hadleri baz alındığı, bu nedenle davacının 2019 yılı ticari işletme esnaf işletmesi ayrımının 2018 yılı hadlerinin, 2020 yılı ticari işletme esnaf işletmesi ayrımının 2019 yılı hadlerinin baz alınması gerektiği, ancak dava dosyasının içerisinde bulunan bilgi ve belgelere göre davacının vergi mükellefiyet kaydının 01.07.2019 tarihinde başlatıldığı, yani davacının 2019 yılı ticari işletme esnaf işletmesi ayrımının yapılması için gerekli olan 2018 yılı alış ve satış tutarlarının olmadığı/olamayacağı, bu nedenle davacının 2019 yılı ticari işletme esnaf işletmesi ayrımının yapılamadığı, ancak dava dosyasının içeresinde bulunan noter onaysız işletme defterine göre davacının 2019 yılında 2. sınıf işletme defteri tuttuğu, bu nedenle davacının 2019 yılında esnaf işletmesi olduğu, Davacının 2020 yılı ticari işletme esnaf işletmesi ayrımında, davacının 2019 yılında satın alınan emtia bedeli olan 170.548,11 TL tutarının 513 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğinde belirtilen 2019 yılındaki alımlar tutarının yarısı olan (280.000,00/2) — 140.000,00 TL tutarı aştığı, Ancak davacının 2019 yılında satılan emtia bedeli olan 170.154,92 TL tutarının ise 513 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğinde belirtilen 2019 yılındaki satışlar tutarının yarısı olan (390.000,00/2) — 195.000,00 TL tutarı aşmadığı, Bu durumda davacının 2020 yılı ticari işletme — esnaf işletmesi ayrımında baz alınacak olan alış ve satışlarının her ikisinin de 513 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğinde belirtilen tutarların yarısının aşması gerektiği veya alış ve satış tutarlarının herhangi birisinin yarısını aşması durumunda tacir işletmesi sayılacağı takdirinin Yüce Mahkemede olduğu, Eğer Yüce Mahkeme davacının 2020 yılı ticari işletme — esnaf işletmesi ayrımında baz alınacak olan alış ve satışlarının her ikisinin de 513 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğinde belirtilen tutarların yarısını aşması gerektiğine kararını verirse, davacının 2020 yılındaki satış tutarının yarısının belirtilen haddi aşmadığı, bu nedenle davacının 2020 yılında esnaf işletmesi olacağı, Ancak eğer Yüce Mahkeme davacının 2020 yılı ticari işletme esnaf işletmesi ayrımında baz alınacak olan alış ve satışlarının herhangi birisinin 513 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğinde belirtilen tutarların yarısını aşması gerektiğine karar verirse, davacının 2020 yılındaki alışlarının 513 Sıra Nolu VUK Genel Tebliğinde belirtilen tutarlarını aştığı, bu nedenle davacının 2020 yılında ticari işletmesi olacağı/Dava dosyasının içerisinde bulunan davaya konu faturaların Vergi Usul Kanununun 229. maddesinde belirtilen fatura tanımına uygun olduğu, bu faturaların Kanunun 230. maddesinde belirtilen şekil şartlarını taşıdığı, ancak dava dosyasının içerisinde bulunan Denetim Grup Müdürlüğünün 11.11.2020 tarih E.63283 sayılı yazısı ekinde bulunan 11.11.2020 tarih E. 37595 sayılı yazısına göre, davacının 2015/1 sayılı KDV İç Genelgesi ve KDV Genel Uygulama Tebliği uyarınca özel esaslara alındığı, bunun üzerine davacının Gaziantep …. Vergi Mahkemesinde ….esas sayılı dava dosyasıyla dava açtığı, açılan bu davanın …. karar numarasıyla karar verildiği, verilen bu kararda davanın kabulüne davacının katma değer vergisi iade taleplerinde özel esaslara tabi mükellef listesine (KOD listesi) alınmasına ilişkin davalı idare işleminin iptaline karar verildiği, verilen bu kararın ifasının ilgili idarece yapılacağı, zaten Yüce Mahkeme 29.09.2021 tarih 4 nolu ara kararında bu hususun açıklanması için ilgili idareye müzekkere yazılmasına karar verildiğini mahkememize bildirmiştir.
İcra inkar tazminatı ve kötüniyet tazminatı bakımından yapılan değerlendirme;
Asıl alacak miktarı bakımından da alacağın faturadan kaynaklı alacak olduğu nazara alınarak alacağın likit olduğuna kanaat getirilmiş ve asıl alacak miktarı üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmiştir.
Davalının yapmış olduğu alacağın davacı tarafından mahsup edilmeyerek talep edilmiş olması nazara alınarak reddedilen kısım üzerinden davalı lehin kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir.
Neticeten;
Tüm dosya kapsamı denetime elverişli şekilde aldırılmış bilirkişi raporu, taraf beyanları hep birlikte incelendiğinde davasının kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABUL ve KISMEN REDDİ ile; Gaziantep İcra Dairesi’nin …. esas sayılı dosyasında davalının yapmış olduğu itirazının 11.973,00 TL asıl alacak bakımından İPTALİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Asıl alacak miktarı olan 11.973,00 TL üzerinden %20 nispetinde hesap edilecek icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3- Davanın reddedilen miktarı olan 15.205,14 TL üzerinden %20 nispetinde hesap edilecek kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
4-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca davanın kabul edilen değeri olan 11.973,00 TL üzerinden alınması gereken 817,88 TL ilam harcından davacı tarafından yatırılan 464,14 TL peşin harç mahsubu ile bakiye 353,74 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
5-Davacı tarafından yatırılan 464,14TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yargılama nedeniyle sarf edilen toplam 822,50 TL posta, tebligat ve bilirkişi ücretinden oluşan yargılama giderinin davanın kabul (%44,05) ve ret (%55,95) oranlarına göre hesap edilen 362,31 TL yargılama gideri ve 54,40 başvurma harcı toplamı olan 416,71 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmının davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalı tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca davanın reddedilen değeri olan üzerinden hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
10-Dava açılmadan önce başvurulan arabuluculuk dava şartı nedeniyle hazineden karşılanmış olan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 02/06/2018 Tarihli ve 30439 Sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği m.26/4 hükmü uyarınca davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
11-Karar kesinleştiğinde artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu AÇIK olmak üzere karar verildi, verilen karar hazır bulunanlara okunmak suretiyle tefhim edildi. 02/02/2022