Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/562 E. 2022/102 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
GAZİANTEP
2 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : …..
KARAR NO …..

HAKİM : …..
KATİP :…..

DAVACI :…..
VEKİLİ : …..
DAVALI : …..-
VEKİLİ :…..
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 31/07/2019
KARAR TARİHİ : 02/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 20/04/2018 tarihinde müvekkilinin sevk ve idaresindeki….. Plakalı motosikleti ile seyir halinde iken ….. ….. sevk ve idaresindeki….. plakalı aracın müvekkilinin motosikletine çarpması neticesinde müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, tedavi gördüğünü, kazanın oluşumunda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, karşı tarafın kusurlu olduğunu, kazaya sebebiyet veren aracın kaza tarihinde ZMMS bulunmadığından davanın ….. ….. yöneltiğini, açıklanan bu nedenlerle; şimdilik 2000 TL maddi tazminatın davalı ….. ….. alınarak müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Açılan davayı kabul etmediklerini, davacı iddialarının ispatlanması gerektiğini, müvekkili şirket aleyhindeki kesin ve somut delillere dayanmayan haksız ve hukuka aykırı davanın reddini ve gerekli yerlerden raporların alınması Hususunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
DELİLLER:
1-Tarafların usulünce ileri sürmüş oldukları iddia ve savunmaları,
2-Kazaya ilişkin soruşturma dosyası ve kaza tespit tutanağı,
3-Davalı sigorta şirketi tarafından tanzim edilen ZMSS poliçesi ve hasar dosyası,
4-İlgili kamu kurumlarından celp edilen cevabi yazılar,
5-Dosyada mündemiç kusur, maluliyet ve aktüerya bilirkişi raporları,
6-İlgili yasal mevzuat ve yargısal içtihatlar,
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLER, TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) talebine ilişkindir.
Mahkememizin görevi açısından yapılan değerlendirme;
Yargıtay 17’inci Hukuk Dairesi’nin 2019/6195 Esas, 2020/3056 Karar ve 02/06/2020 tarihli “Dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-a maddesi gereği her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar ticari davalardır. TTK 5/1. maddesi gereği ticari davalara bakmakla görevli mahkeme Asliye Ticaret mahkemeleridir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren yasanın 5/3. maddesi gereği asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki işbölümü olmaktan çıkmış görev ilişkisi haline gelmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi gereği göreve ilişkin kurallar kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.
Açılan somut davada davalılar arasında zorunlu mali sorumluluk sigortacısı da bulunmaktadır. Sigorta hukuku 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6. kitabında 1401 ve devamı maddelerinde, zorunlu sorumluluk sigortası ise 1483 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu durumda Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlardan olması nedeniyle dava ticari dava olup Asliye Ticaret Mahkemesinin görev alanı içinde olduğundan” şeklindeki ilamı doğrultusunda davayı görme konusunda mahkememizin görevli olduğu tespit edilmiştir.
Davalının sorumluluğu açısından yapılan değerlendirme;
Sigorta sözleşmesi davanın açıldığı tarih itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 1263. maddenin birinci fıkrasında (6102 sayılı TTK, m. 1401); “Sigorta bir akittir ki bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısiyle bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Sigorta sözleşmelerinde sigortacı, sigorta ettirene bir prim karşılığında belirli bir rizikoya karşı koruma sağlamayı üstlenir (Avrupa Sigorta Sözleşmesi Hukuku İlkeleri, m.1:201). Sigorta sözleşmeleri tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 3. maddesinde; araç sahibi, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişi, işleten ise; araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hâllerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi olarak tanımlanmış ve ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimsenin de işleten sayılacağı belirtilmiştir. İşleten ile sigorta ettiren kişi de farklı kavramlardır.
İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğuna KTK’nın 85. maddesinde yer verilmiş, aynı Kanun’un 91. maddesi ile poliçenin geçerlilik süresinde meydana gelen kaza tarihinde ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın (ZMSSGŞ) A-3. maddesinde, sigortacının poliçede belirtilen aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı 2918 sayılı KTK’ya göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceği düzenlenmiştir. KTK’nın 91. maddesi ile işletenlerin 85. maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanması amacıyla mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunlu kılınmıştır.
Güvence Hesabına başvurulabilecek halleri düzenleyen 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14/2-b maddesi ve Güvence Hesabı Yönetmeliği’nin 9/1-b maddesi gereği, Güvence Hesabının sorumluluğu için, zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğu bulunduğu halde, bu sigortası yapılmamış olan bir aracın, 3. kişinin zararına sebep olması gerekmektedir.
Dosyada yer alan trafik kaza tespit tutanağından ve Emniyet Müdürlüğü’nden gelen evraklarla dava dışı kazaya sebebiyet veren araç maliki dosyaya ilgili kişi olarak eklendikten sonra Sigorta Bilgi Gözetim Entegrasyon Sorgusu yapılarak kaza tarihinde aracın ZMSS poliçesi ile sigortalanıp sigortalanmadığı tetkik edildiğinde kaza tarihi itibariyle…..plakalı aracın ZMSS ile sigortalı olmadığı tespit edilmiştir.
Dosya kazandırılan SGBM yazı cevabında …..plakalı aracın 19/07/2019 tarihindeki ZMSS poliçe bilgileri verildiğinden hükme esas alınmamıştır.
Buna göre Sigortacılık Kanunu 14’üncü maddesi uyarınca davalının meydana gelen bedensel zararlardan sorumlu olduğu tespit edilmiştir.
Davalı sigorta şirketlerine dava açılmadan önce yapılan başvuru ve poliçeler;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi ile zorunlu mali sorumluk sigortasından faydalanmak isteyen hak sahiplerinin dava yoluna gitmeden önce sigortacıya yazılı başvuru yapması gerektiği düzenlenmiş olmakla birlikte, bu başvuru yapılmadan dava yoluna gidilmesi halinin dahi HMK’nın 115/2. maddesi gereği tamamlanabilir dava şartı olduğu Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları ile kabul edilmektedir. (Y4HD 2021/4498 Esas, 2021/7405 Karar sayılı ilamı)
Dosyada yer alan davalı sigorta şirketinin cevabi yazıları tetkik edildiğinde davacının iş bu davayı açmadan önce 16/07/2019 tarihinde davalı sigorta şirketine de başvuru yaparak 2918 sayılı KTK m.97 hükmünde düzenlenmiş olan başvuru şartını yerine getirmiş olduğuna kanaat getirilmiştir.
Arabuluculuk dava şartı bakımından yapılan değerlendirme;
Eldeki dava mutlak ticari dava niteliğinde olup 6102 sayılı TTK m.5/A/1 hükmü uyarınca arabuluculuk dava şartına tabidir. Dosyada bulunan arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanakların tetkiki neticesinde davacı tarafından iş bu dava açılmadan önce davalı bakımından da arabuluculuk dava şartının yerine getirmiş olduğu anlaşılmıştır.
Davacıya kaza nedeniyle herhangi bir gelir bağlanıp bağlanmadığı yönünden yapılan tespit;
SGK’ya müzekkere yazılmış olup davaya konu kazaya istinaden davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Kusur yönünden yapılan değerlendirme;
Kazanın meydana gelmesinde tarafların kusurunun tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan 17/02/2020 tarihli raporda özetle; Davaya konu trafik kazasında ….. plakalı araç sürücüsü ….. ….. 8/8 %100 oranında kusurlu olduğunu, ….. plakalı bisiklet sürücüsü ….. ….. herhangi bir kusurunun bulunmadığını, mahkememizce aldırılan kusur bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiştir.
Alınan bilirkişi raporunun denetlenmesinde kaza tespit tutanağının ve meydana gelen olay neticesinde Nizip …… Asliye Ceza Mahkemesi’nin …..Esas sayılı dosyasında alınan raporun da aynı yönde olduğu tespit edilmiştir.
Bu nedenlerle meydana gelen kaza ile ilgili ceza yargılamasında alınan bilirkişi raporu, kaza tespit tutanağının uyumlu olması nazara alınarak işbu dava dosyasında kusur raporu olarak hükme esas alınmıştır.
Denetime elverişli kusur bilirkişi raporunda kazanın gerçekleşme şeklinin doğru bir şekilde irdelendiği ve bu haliyle de raporun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğuna kanaat getirilmiş ve hükme esas alınmıştır.
Maluliyet yönünden yapılan değerlendirme;
Kusura ilişkin tespit yapıldıktan sonra dosya maluliyet bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir. Burada davacının maluliyeti tespit edilirken öncelikle hangi yönetmeliği uygulanacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu noktada alınacak maluliyet raporlarında uygulanacak yönetmeliğin tespitine ilişkin olarak; Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2020/7120 Esas, 2021/2627 Karar sayılı ve 11/03/2021 Tarihli ilamında “…2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir.
Haksız fiil sonucu çalışma gücünde kayıp olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının tespiti açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarının çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir…” denilmektedir. Görüldüğü üzere uygulanacak yönetmeliği tespiti noktasında kaza tarihinin baz alınması gerekmektedir.
Dosyada alınan maluliyet bilirkişi raporu; “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” Çerçevesi’ne atıf yapılmak suretiyle; %22(yirmiiki) oranında meslekle kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı,İyileşme süresinin 6 (altı) aya kadar uzağabileceği, mahkememize bildirmiştir.
Akabinde Mahkememizin 7 nolu celse 1 nolu ara kararı uyarınca “30/03/2013 tarihli Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması ve Özürlülere verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik ” çerçevesinde ek rapor hazırlanmak üzere dosya yeniden maluliyet bilirkişi heyetine tevdi edilmiş bilirkişi heyetince hazırlanan 23/12/2020 tarihli ek raporda;1) Özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının %3(üç) olduğunu, Tıbbi iyileşme süreci dikkate alındığında 6(altı)ay süre ile geçici iş göremezliğinin olduğunu, İyileşme dönemi içerinde 1,5(birbuçuk)ay tam gün bakıcı ihtiyacı olduğunu, Devamlı suretle başkasının yardım ve bakımına muhtaç olmadığını, mahkememize bildirilmiştir.
Son olarak Mahkememizin 8 nolu celse 1 nolu ara kararı uyarınca 12/08/2020 tarihli raporla 23/12/2020 tarihli rapor arasındaki tarihli raporlar arasındaki çelişkinin maluliyet oranında meydana gelen iyileşmeden mi kötüleşmeden mi yoksa yönetmelik hükümlerinden mi kaynaklı olduğu hususlarında yeniden dosya maluliyet bilirkişi heyetine tevdi edilmiş maluliyet bilirkişi heyeti tarafından mahkememize ibraz edilen 25/10/2021 tarihli raporda; 23/07/2017 tarihli raporun 10/04/2016 tarihinde 23/12/2020 tarihli raporun ise 20/04/2018 tarihinde meydana gelen farklı trafik kazaları sonucu oluşan farklı arızlarının ayrı yönetmelik hükümlerine göre değerlendirilerek hazırlandığını, 23/07/2017 ve 23/12/2020 tarihli bilirkişi raporlarında tespit edilen şahıstaki maluliyet oranlarının çelişki oluşturmayacağını, 13/03/2021 tarihli raporda maluliyet oranı tespiti yapılmadığı, 10/04/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu bakıcı ihtiyacı ve geçici iş göremezlik süresinin tespitinin yapıldığını, bu nedenle 23/07/2017 ve 11/03/2021 tarihli bilirkişi raporları ile çelişki oluşturmadığını, 23/07/2017 tarihli bilirkişi raporu ile 23/07/2020 tarihli raporu arasındaki maluliyet oranındaki farklılığın şahıstaki arızalardaki iyileşme veya kötüleşmeden kaynaklanmadığını, mahkememize bildirmiştir.
Özetle; dosyada alınan ve farklı maluliyet oranları belirleyen bilirkişi raporlarının farklılıklarının hazırlanan 23/07/2017 tarihli raporun dava ile ilgisi bulunmayan bir kazaya ilişkin olduğu bu nedenle çelişki olmadığı bildirilmiştir.
Bu nedenle dava konusu kaza ile ilgili olan ve doğru yönetmelik hükümleri esas alınarak alınan 23/12/2020 tarihli, 15/01/2021 havale tarihli maluliyet raporu hükme esas alınmıştır.
Talep edilebilecek tazminat miktarının belirlenmesi yönünden yapılan değerlendirme;
Burada davacının talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesi noktasında baz alınacak yaşam tablosu ve uygulanacak hesaplama yönteminin de ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. Bu noktada benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 2019/1290 Esas, 2021/751 Karar sayılı ve 21/05/2021 Tarihli ilamında “…Mahkemece yapılacak iş, bilirkişi kuruluna anılan yönetmelik çerçevesinde yeni bir maluliyet raporu tanzim ettirdikten sonra, davacının muhtemel yaşam süresinin TRH 2010 yaşam tablosuna göre belirlenerek, hesaplamalarda progresif rant yönteminin kullanılması ile bilinmeyen (işleyecek) devredeki gelirlerin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi suretiyle tazminatın hesaplanması için yeni bir aktüerya raporu almaktan ibaret olup…” denilmektedir.
Dosya hesaplama yapılmak üzere aktüerya bilirkişisine tevdi edildiği, bilirkişi hazırlamış olduğu 21/04/2021 tarihli raporda özetle; Davacı ….. …..;1,5 aylık bakıma muhtaçlığı karşılığı maddi zararının 3.044,25 TL olduğunu, 6 aylık işgöremezliği karşılığı maddi zararının 9.612,72 TL Olduğunu, %8 oranındaki sürekli maluliyeti karşılığı maddi zararı 42.734,59 TL şeklinde olmak üzere toplam maddi zararın 55.391,56 TL olarak hesaplandığını Hesaplanan tazminat tutarından mahsup edilecek bir ödemeye rastlanılmadığı,olarak belirlenmiş olduğunu mahkememize bildirilmiştir.
Akabinde mahkememizin 7 nolu celse 1 nolu ara kararı uyarınca ek rapor hazırlanmak üzere dosya kül halinde yeniden aktüerya bilirkişisine tevdi edilmiş bilirkişi tarafından hazırlanan 19/07/2021 tarihli ek raporda; davacı ….. …..; 1,5 aylık bakıma muhtaçlığı karşılığı maddi zararının 3.044,25 TL 6 aylık işgöremezliği karşılığı maddi zararının 9.612,72 TL
%3 oranındaki sürekli maluliyeti karşılığı maddi zararının 42.734,59 TL şeklinde olmak üzere toplam maddi zararın 55.391,56 TL olarak hesaplandığını, Hesaplanan tazminat tutarından mahsup edilecek bir ödemeye rastlanılmadığı,mahkememize bildirmiştir.
Dosya son olarak mahkememizin 10 nolu celse 1 nolu ara kararı uyarınca rapor hazırlanmak üzere dosya yeniden aktüerya bilirkişisine tevdi edilmiş bilirkişi tarafından hazırlanan 06/01/2022 tarihli ek raporda; TRH 2010 Ulusal Yaşam Tablosu ve prograsif rant usulüne göre(Yargısal Uygulamalara Göre; bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 Ulusal Yaşam Tablosu’nun esas alınması ve 1,8 teknik faiz uygulanmaksızın) 20.04.2018 tarihli kazada davacı ….. …..;1,5 aylık bakıma muhtaçlığı karşılığı maddi zararının 3.044,25 TL 6 aylık işgöremezliği karşılığı maddi zararının 9.612,72 TL %3 oranındaki sürekli maluliyeti karşılığı maddi zararının 61.520,92 TL şeklinde olmak üzere toplam maddi zararın 74.177,89 TL olarak hesaplandığını, 7327 sayılı İcra Ve İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la değişik 2918 Sayılı Kanun’un 90’ıncı maddesinde sayılan kriterlere göre(Genel Şartlara Göre; bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 Ulusal Yaşam Tablosu’nun esas alınması ve 1,8 teknik faiz uygulanmasıyla) 20.04.2018 tarihli kazada davacı ….. …..;1,5 aylık bakıma muhtaçlığı karşılığı maddi zararının 3.044,25 TL olduğunu, 6 aylık işgöremezliği karşılığı maddi zararının 9.612,72 TL olduğunu, %3 oranındaki sürekli maluliyeti karşılığı maddi zararı 42.049,12 TL şeklinde olmak üzere toplam maddi zararın 54.706,09 TL olarak hesaplandığını, Hesaplanan tazminat tutarından mahsup edilecek bir ödemeye rastlanılmadığını, mahkememize bildirmiştir.
Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu nedenle 06/01/2022 tarihli güncel asgari ücret üzerinden hesaplanan ve yargı içtihatlarına uygun olan; 1,8 teknik faiz uygulanmaksızın, TRH 2010 Ulusal Yaşam Tablosu’nun esas alan progresif rant usulüne hesaplanmış rapor hükme esas alınmıştır.
Müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması bakımından değerlendirme;
Kazanın meydana gelmesinde hatır taşıması indirimi yapılmasını gerektiren bir durumun olmadığı tespit edilmiştir. Fakat müterafik kusur indirimi açısından yapılan değerlendirmede; bakıldığı zaman davacının sürücü olarak bulunduğu araç motosiklettir. Kaza tespit tutanağı tetkik edildiğinde davacının kaza esnasında dizlik taktığına dair herhangi bir belirtme bulunmamaktadır. Yine dosyada davacının maluliyetinin tespitine ilişkin olarak alınan rapora bakıldığı zaman davacının yaralanmasının diz bölgesinde kırık şeklinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu noktada benzer bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2021/15094 Esas, 2021/3961 Karar sayılı ve 30/06/2021 Tarihli ilamında “… Bu durumda, davacının kazalı motosiklete koruyucu ekipman olan dizlik kullanmaksızın bindiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Müterafik kusur indiriminde, her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılması gerekmektedir. Buna göre hesaplanan tazminattan Dairemiz uygulamalarına göre 6098 sayılı TBK md. 52. maddesi gereğince %20 oranında müterafık kusur indirimi yapılması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir….” denilmektedir.
Davacının aşamalardaki beyanlarında kazanın meydana geldiği esnada dizlik kullandığı yönünde bir iddia ve savunmasının olmaması, kazanın meydana gelmesi sonra vücudundaki arazın dizlik kullanmamaya bağlı gerçekleşebilecek bir araz olduğu ve dosya kapsamında davacının dizlik kullanmamış olduğunun anlaşıldığı dikkate alındığında, davacının müterafik kusuru olduğuna kanaat edilmiş ve %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekmiştir. (Benzer yöndeki kararlar için bknz: Yargıtay 17 HD 2021/2763 Esas, Karar: 2021/2762 ve 16/03/2021 tarihli ilamı, Yargıtay 17. H.D.nin 2021/3109 E. 2021/1596 K., Yargıtay 17. H.D.nin 2016/9418 E. 2019/3611 K., Yargıtay 17. H.D.nin 2016/8136 E. 2019/3570 K.Yargıtay 17. H.D.nin 2015/14080 E.2018/6005 K.)
Bu nedenlerle müterafik kusurunun bulunduğuna kanaat getirilmiş ve Yargıtay’ın bu noktadaki yerleşik içtihatları uyarınca % 20 oranında müterafik kusur indirimi uygulanmıştır.
Neticeten hükme esas alınan 3.044,25 TL bakıcı gideri tazminatı, 9.612,72 TL geçici işgöremezlik tazminatı ve 61.520,92 TL sürekli işgöremezlik tazminatına % 20 müterafik kusur indirimi yapıladığında; 2.435,40 TL bakıcı gideri tazminatı, 7.690,18 TL geçici işgöremezlik tazminatı ve 49.216,74 TL sürekli işgöremezlik tazminatı davacının uğradığı maddi zarar olarak değerlendirilmiştir.
Bedel artırım talebi açısından değerlendirme;
Davacı davasını ikame ederken açıkça davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiştir. Yargıtay’ın güncel içtihatları gereği dava belirsiz alacak davası olarak kabul edilmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/9-485 Esas ve 2021/971 Karar sayılı ilamı)
Davacı vekili 10/08/2021 havale tarihli değer arttırım dilekçesi ile dava değerini belirlemiştir. Yargılama devam ederken davacının zararına ilişkin yapılan güncel asgari ücret esas alınan bilirkişi raporu akabinde 10/01/2022 tarihli ıslah dilekçesi sunmuş olup, ıslah dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilmiştir.
6100 Sayılı HMK 107’inci maddesi 2’inci fıkrası “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
6100 Sayılı HMK 176’ıncı maddesinin 2’inci fıkrası “Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yine HMK 107/2 maddesinin gerekçesine bakıldığında; “Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.” şeklindeki gerekçe, davacının birden fazla değer artırım yoluna başvurması halinde karşılaşıldığı takdirde ikinci değer artırımın iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalacağı açıkça belirtilmiştir.
Bu nedenle davacının değer arttırım ve ardından sunmuş olduğu farklı tarihli ıslah dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Faiz başlangıcı yönünden yapılan değerlendirme;
Davacının iş bu davaya açmadan önce davalı sigorta şirketine yaptığı başvurulara ilişkin tebliğ mazbatalarını mahkememize sunmadığı görülmüştür. Başvurunun yapıldığı tarihe ilişkin ispat yükü davacıda olmasına rağmen buna ilişkin evrak sunmaması dikkate alındığında davalının mahkememize başvuruya ilişkin olarak bildirdiği 16/07/2019 tarihi başvuru tarihi olarak belirlenmiştir.
Bu noktada 2918 sayılı KTK m.99/1 hükmünde “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” denilmektedir. Bu haliyle davalının temerrüde düşme tarihi davalıya yapılan başvurunun 8 işgünü sonrası tarih olan 26/07/2019 tarihidir.
Dava konusu aracın hususi araç olması dikkate alındığında da faizin yasal faiz olarak belirlenmesi gerekmiştir
Neticeten;
Tüm dosya kapsamı denetime elverişli olarak alınmış bilirkişi raporları, taraf beyanları, birlikte değerlendirildiğinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABUL ve KISMEN REDDİ ile; 2.435,40 TL bakıcı gideri tazminatı, 7.690,18 TL geçici işgöremezlik tazminatı ve 49.216,74 TL sürekli işgöremezlik tazminatının davalının temerrüt tarihi olan 26/07/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlaya dair istemin REDDİNE,
2-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca davanın kabul edilen değeri olan 59.342,91 TL üzerinden alınması gereken 4.053,71 TL ilam harcından davacı tarafından yatırılan 44,40 TL peşin harç, 189,18 TL değer arttırım harcı ve 64,17 TL ıslah harcının toplamı olan 297,75 TL’nin mahsubu ile bakiye 3.755,96 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL peşin harç,189,18 TL değer arttırım harcı ve 64,17 TL ıslah harcının toplamı olan 297,75 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yargılama nedeniyle sarf edilen 2.832,30 TL posta, tebligat ve bilirkişi ücretinden oluşan yargılama gideri ve 44,40 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 2.876,70 TL’nin reddedilen kısmın takdiri indirim nedeni olması sebebiyle herhangi bir oranlama yapılmaksızın tamamının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davalı tarafından yargılama nedeniyle herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca hesaplanan 8.514,58 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davalı her ne kadar kendisini vekil ile temsil ettirmişse de reddedilen miktarın takdiri indirim olması sebebiyle lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
8-Dava açılmadan önce başvurulan arabuluculuk dava şartı nedeniyle hazineden karşılanmış olan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 02/06/2018 Tarihli ve 30439 Sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği m.26/4 hükmü uyarınca davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
9-Karar kesinleştiğinde artan avansın 6100 sayılı HMK m.333 hükmü uyarınca resen yatıran tarafa İADESİNE,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 02/02/2022