Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/287 E. 2022/1934 K. 07.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/287
KARAR NO : 2022/1934
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/11/2021 (Karar)
NUMARASI : 2021/199 Esas, 2021/436 Karar
DAVA : Sıra Cetveline İtiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı gerekçeyle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, müvekkil şirketin … kooperatiften alacaklı olduğunu, alacağının ilk sıra cetveli ile kabul edildiğini ve kesinleştiğini, davalının ise iflas masasına geç başvuruda bulunduğunu, buna rağmen alacağının 30/03/2021 havale tarihli, 29/03/2021 tarihli ek sıra cetveli ile kabul edildiğini ancak davalının kooperatifte pay sahibi olduğunu bu nedenle davalının alacağının olmadığını ve alacağın iflas masasına kaydının mümkün olmadığını ve tüm bu nedenler göz önünde bulundurularak 30/03/2021 havale tarihli 29/03/2021 tarihli ek sıra cetveline yaptıkları itirazlarının kabulü ile iflas dairesinin hatalı kararının kaldırılmasına, davalının iflas masasından alacağının olmadığının kabulüne ve alacak kaydının terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı …, iflas masasına geç başvurmadıklarını, kendisi ile aynı durumda olan kişilere yönelik dava açılmayıp alacaklarının kesinleştirilerek ödemelerinin yapıldığını, alacaklarının olmadığına yönelik iddianın afaki olduğunu, esas alacaklı ve mağdur edilen taraf olduklarını ve bu durumun ödedikleri nakdi makbuzlardan açıkça anlaşıldığını, davacı taraf ile ortaklık ve üyelik sözleşmesi yapılmış ise de ortaklık sözleşmesinin gereklerinden olan genel kurul ve yönetim gibi hiçbir hak ve yetkinin kendilerine kullandırılmadığını, haksız ve yersiz açılan davanın reddi istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince, ” Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller ve yapılan yargılama neticesinde; davacının … kooperatiften alacaklı olduğunu ve alacağının ilk sıra cetveli ile kabul edilerek kesinleştiğini, davalının ise iflas masasına geç başvuru yaptığını buna rağmen alacağın ek sıra cetveli ile kabul edildiğini, davalının alacağının olmadığını, davanın kooperatif ortağı ve pay sahibi olduğunu, kooperatif ortaklarının ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremeyeceklerini belirterek iflas idaresinin hatalı kararının kaldırılmasına ve davalının iflas masasından alacağının olmadığına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davacı taraf, davalının … kooperatif üyesi olduğunu iddia etmektedir. Davalı tarafta bu iddiaya yönelik herhangi bir itirazda bulunmamakla beraber dosyaya ibraz edilen ortaklık senedi, daire satış protokolü ve aidat listesine göre de davalının … kooperatifin üyesi olduğu anlaşılmakta olup; esasen bu husus taraflar arasında çekişmeli değildir.
Taraflar arasında çekişmeli olan husus … kooperatifin üyesi olan davalının kooperatife yapmış olduğu ödemelerin tahsili amacıyla iflas masasına alacak kaydının yaptırıp yaptıramayacağı noktasında toplanmaktadır. Davacı taraf … kooperatifin üyesi olan davalının kooperatife ödediği sermaye borcundan dolayı alacaklı olamayacağını iddia etmektedir.
1163 sayılı kanunun 98. Maddesi uyarınca kanunda hüküm bulunmayan halleder TTK’daki anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanacağından, TTK’nun 480/3 maddesinde de ”pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına ilişkin hakları saklıdır.” dendiğinden ortakların ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremeyeceğinin kabulü gerektiği ancak pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK’nun 196. Maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılmasının mümkün olacağı, yani kooperatif üyeliği devam eden ortakların aidatlarını geri istemelerinin mümkün olmayacağı şeklinde görüş hakimdir.
Anonim şirketlerde 6102 sayılı TTK’nun 379-389 maddelerinde belli istisnalar dışında şirketin kendi hisse senetlerini temellük edemeyeceği ön görülmüş, buna paralel olarak da 480/3 maddesinde ise ”pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye paylarına ilişkin hakları saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenleme doğrultusunda anonim şirkete ortak olan hissedar ödemiş olduğu sermaye miktarı nedeniyle şirketten alacaklı olamaz. Zira ortağın yapmış olduğu bu ödemeler şirketin sermayesini oluşturmaktadır. Şirkete sermaye olarak ödenen miktar şirkete borç olarak verilmemektedir. Kooperatiflerde ise üye olan ortağın amacı kooperatife sermaye koymak olmayıp, kendisine konut tahsis edilmesi amacıyla kooperatif yönetimi tarafından belirlenen bedeli ödemektir. Sermaye şirketi olan anonim şirkete, ortağın koymuş olduğu sermaye miktarı karşısındaki beklentisi ticari faaliyetler sonrasında kar elde etmeye yöneliktir. Kooperatifte ise ortağın beklentisi kar elde amacına yönelik olmayıp, kendisine konut tahsis edilmesine yöneliktir. Bu nedenle kooperatif üyesine konut tahsis edilmemesi nedeniyle tazminat istemi 1163 sayılı yasanın 17/1 ve ana sözleşmenin 15/1 maddeleri uyarınca hesaplanması gereken çıkma payı alacağı 1163 sayılı yasanın 98. Maddesi yollamasıyla 6102 sayılı TTK’nun 379 ve 480/3 maddeleri kapsamında bir alacak olarak değerlendirilemeyip bu alacak iflas masasına kaydı mümkün olan alacaklardandır.
Anonim şirketlerde sermayenin korunmasını amaçlayan ancak hisse senetlerinin şirketçe satın alınmasını yasaklayan, hisse senetlerinin başkasına devri suretiyle el değişikliğine imkan veren yapısı ve özelliği ile kooperatifin yapısı ve amacı aynı değildir. Anonim şirketlerde, hisse senetlerinin maliki olan ortakların kendi arasında veya dışarıdan birine devri mümkün ise de çıkma mümkün olmayıp sermaye payının ödenmemesi nedeniyle çıkarılma imkan dahilindedir. Yani ortakların hisse bedelini geri i,stemeleri mümkün olmadığı gibi anonim şirketlerinde kendi hisse senetlerini geri alabilmeleri de mümkün değildir. Ancak kooperatiflerde açık kapı ilkesi uyarınca istifa ve ihraç mümkün olup, çıkma payından kooperatif sorumlu olduğu gibi, üyenin konut karşılığı tazminat isteminden de sorumluluğu bulunmaktadır. Bu konuda yasa ve ana sözleşmede bir boşluk bulunmadığından TTK’nun anonim şirketlerle ilgili düzenlemelerin bu şekildeki bir uyuşmazlıkta kıyasen uygulanmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. İflas halinde kooperatifin bu borca ilişkin sorumluluğunu kaldıran bir hukuki düzenlemeye 1163 sayılı kooperatifler kanunu ve ana sözleşmede de bir hüküm bulunmamaktadır. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2017/1172 Esas-2018/717 Karar sayılı kararı)
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2021/1558 Esas – 2021/2408 Karar sayılı ilamına karşı yazılan muhalefet şerhinde aynen ”şirket ortaklarında amaç kar elde etmek iken, kooperatif ortaklarında amaç ortağın ekonomisini iyileştirmek, şirklet sermaye ile amacını gerçekleştirmeye çalışırken, kooperatif amacını gerçekleştirmek için karşılıklı yardımlaşma, dayanışma ve kefalet araçlarını kullanır. Şirketlerde birinci amaç kar elde etmek iken kooperatiflerde sosyal amaç ve ortağa hizmet önemli bir unsurdur. Şirket hisse3daarlarının koydukları sermaye ile amacını gerçekleştirmeye çalışırken kooperatif ortaklarının iş gücü ve parasal katkıları ile karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet araçlarını kullanır. Şirketlerde ticari faaliyet sonrası elde edilen kara temettü denilerek, hissedarlara dağıtılırken, kooperatiflerde ise elde edilen olumlu gelir gider farkının bir bölümü ristürn adı altında dağıtılabilmektedir. Şirketlerde pay devri serbestçe yapılabilirken, kooperatiflerde yönetim kurulunun kararı aranmaktadır. Şirketlerde pay devri vardır, kooperatifteki gibi çıkma serbestisi yoktur. Şirketlerde sermaye sabit iken, kooperatiflerde açık kapı ilkesi, çıkış serbestisi ilkesi geçerli olup, değişir ortaklığı, değişir sermayeli ortaklıklardır. Şirketlerde ortaklar sahip oldukları hisseye göre oya sahip iken, kooperatiflerde ne kadar hisse sahibi olursa olsun ortağın bir oy hakkı vardır. Sermaye şirketleri gibi sınırlı sorumluluk ilkesi kabul edilmişse, kooperatiflerde de sınırlı sorumluluk ilkesi kabul edilmiş, buna göre tüzel kişi alacaklılarına karşı tüm mal varlığı ile sınırsız, ortaklar ise tüzel kişiliğe karşı sınırlı sorumludurlar.
Koopertaif ortaklıklar, değişir ortaklığı, değişir sermayeli olmalarına karşın, şirketlerde sermaye sabit olup sermayenin korunması ilkesine gerçekleştirici kanuni tedbirler kabul edilmiştir. Bunların en önemlisi de 6102 TTK’nun 379. Maddesinde düzenlenen kendi paylarını iktisap ve rehin olarak kabul etme yasağı ile 480. Maddede ifade edilen şirkete verdikleri sermayeyi geri istememe yasağı olup sadece tasfiye alacakları mahfuzdur. Aynı düzenlemeye kooperatif ortaklıklarında yer verilmemiştir. Kooperatif ortaklarını, sermaye şirketi ortakları gibi gören uygulama, kooperatif ortaklarını da anılan kanuni düzenleme içinde kabul ederek, iflas sıra cetveline alacak yazdıramayacaklarını, kayıt kabul davası açamayacaklarını, iflas tasfiyesi sonrası bir tasfiye artığı kalmış ise; buradan yani tasfiye payından alabileceklerini kabul etmektedirler. Onama kararı belirtilen kabule bağlı bir sonuçtur. Kooperatif oraklarını sermaye şirketi gibi kabul etmeyen uygulama ise, kooperatif ortaklığının değişir ortaklığı değişir sermayeli bir ortaklık olup çıkma serbestisinin pay devrine göre daha geniş bir imkan olduğunu, 1163 sayılı kooperatifler kanununun özel bir kanun olup TTK’na genel atıf dışında özel bir atıf yapmadığını, kooperatifler kanununda boşluk olmadığını, bu sebeple kıyas yoluyla TTK’nun uygulanmasını gerektirir bir ihtiyaç bulunmadığını kabul eden bir uygulamadır. Buna göre iflas halinde kooperatif ortağı iflas sıra cetveline alacağını yazdırabilir, açtığı kayıt kabul davası dinlenir.” denilmektedir.
Somut olayda davalının … kooperatifin üyesi olduğu ve kendisine konut tahsis edilememesi nedeniyle yapmış olduğu ödemelerin tahsili amacıyla iflas masasına alacak olarak kaydettirdiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalının kooperatif üyesi olması ve kooperatife yapılan ödemelerden dolayı üyenin 1163 sayılı TTK’nun 98. Maddesi yollamasıyla TTK’nun 480/3 maddesine göre ortakların ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremeyecekleri yönünde değerlendirmeler bulunmakta ise de; bu değerlendirmeye yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda katılmak mümkün değildir. Zira somut olayda davalı kooperatif üyesi olup; davalıyı sermaye şirketi ortağı gibi değerlendirmek yasal düzenlemelere ve hakkaniyete uygun düşmemektedir. Davalının … kooperatife yapmış olduğu ödemeler karşılığında kendisaine bir konut tahsis edilmediği, davalının da kooperatifin iflas etmesi sonrasında konut karşılığı tazminat alacağını iflas masasına yazdırdığı, … kooperatifin üyesi olan davalının bu talebine karşı sorumlu olduğu, bu haliyle davalının alacağının iflas masasına yazılmasında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla davacının bu iddialarına mahkememizce itibar edilmemiştir.
Davacı, davalının iflas masasına geç başvuruda bulunduğunu iddia etmiş ise de 2004 sayılı İİK’nun 236/1 maddesi uyarınca vaktinde deftere kaydedilmeyen alacakların iflasın kapanmasına kadar kabul olunacağı belirtilmiştir. Bu yasa maddesinde de belirtildiği üzere iflas kapanıncaya kadar müflisten alacaklı olduğunu iddia edenler alacaklarını iflas masasına yazdırabileceklerdir. Somut olayda iflasın henüz kapanmadığı sabit olmakla davacının alacağın geç yazdırıldığı yönündeki iddiası yerinde değildir.
Yine davacı, davalının ödemelerini ispat edemediğini, esasen alacağının da bulunmadığını belirterek davalı alacağının sıra cetvelinden çıkarılmasını talep etmiştir. Davalının alacağını yazdırmasına ilişkin talep dilekçesi ve ekine eklediği belgelerin incelenmesinde; davalının alacağını gösterir dayanakların sunulduğu, iflas idare memurlarınca iflas tarihinden önce ve iflas tarihinden sonra yapılan ödemelerde değerlendirilerek sıra cetvelinin yapıldığı, bu haliyle sıra cetvelinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle ” Davanın REDDİNE, ” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; müvekkili şirketin … kooperatiften alacaklı olduğunu ve alacağı ilk sıra cetveli ile kabul edildiğini ve kesinleştiğini, davalının ise iflas masasına geç başvuruda bulunduğunu ve alacağının ek sıra cetveli ile kabul edildiğini, davalının alacağının olmadığını ve alacağının iflas masasına kaydının mümkün olmayacağını, davalının kooperatif üyesi olduğunu, ortağı ve pay sahibi olduğunu, delillerin tam ve eksiksiz olarak toplanmaksızın mahkemece verilen kararın kaldırılması talebi ile istinafa başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
Dava, sıra cetveline itiraz davasıdır.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden davacı vekilinin dava dilekçesinde, davacının davalı … … …..Yapı Koop.’den alacaklı olduğunu ve alacağını sıra cetveline yazdırdığını, diğer davalı …’ün davalı … kooperatiften alacaklı olmadığını ve alacaklı olsa bile alacağını iflas masasına geç bildirdiğini ve davalı … kooperatifin üyesi olduğundan alacağını sıra cetveline yazdırmasının mümkün olmadığını ileri sürerek davalı …’ün alacağının sıra cetvelinden silinmesine karar verilmesini talep ettiği, davalı vekilinin kendisi ile aynı durumda bulunan diğer üyelerin alacağını sıra cetveline yazdırarak alacaklarını tahsil ettiklerini, davalı alacağının sıra cetveline yazılmasının hukuka uygun olduğunu, müvekkili alacağının ödediği dekontlarla sabit bulunduğu savunarak davanın reddini isteği, diğer davalı … koop, iflas idaresinin davanın reddini istediği, mahkemece iddia savunma ve tüm dosya kapsamına göre davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davalı … kooperatif ile davalı … arasında 14/05/2007 tarihli daire satış protokolü imzalandığı ve protokolün ödeme şekli başlıklı maddesine göre kararlaştırılan 100.000,00 TL’nin 40.000,00 TL’sinin 15/05/2007 tarihinde, 40.000,00 TL sinin 16/05/2007 tarihinde banka aracılığıyla, 10.500,00 TL’sinin 25/06/2008 tarihinde, 4.500,00 TL’sinin 11/08/2008 tarihinde, 5.000,00 TL’sinin 16/09/2008 tarihinde nakit olarak ödendiği anlaşılmakta olup, ödeme dekont ve makbuzlarının dosya kapsamında bulunmaktadır. Daire satış protokolünde 15/05/2009 tarihine kadar dairenin teslim edileceğinin kararlaştırıldığı ancak teslimin gerçekleştiğine dair bir bilgi ve savunma bulunmamaktadır.
Erzurum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02/06/2009 tarihli ve 2008/402 E.- 2009/266 K. Sayılı ilamı ile davalı kooperatifin 02/06/2009 tarihinde iflasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı … tarafından 12/03/2021 tarihli kayıt talep dilekçesi ile 100.000,00 TL’lik alacağının sıra cetveline kaydedilmesi için başvuru yapıldığı, iflas idaresi tarafından düzenlenen 29/03/2021 tarihli Ek Sıra Cetveline 100.000,00 TL kabul edilen alacak olarak, 4. sırada imtiyazsız alacak olarak sıra cetveline kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Davalı …’ün daire satış protokolü ile davalı … kooperatiften Daire satın aldığı, kooperatif üyesi olarak kooperatiften Daire alacağı olduğu, bunun için Kooperatife 100.000,00 TL ödediği ve bunun karşılığında dairesini teslim alamadığı bellidir. Davalı …’ün alacağı 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 98. Maddesinin yollaması ile TTK’nın 329 ve 405/2.maddeleri kapsamında bir alacak olmayıp, iflas masasına kaydı mümkün bir alacak olduğundan(Y. 23. HD 23/10/2017 tarihli ve 2016/9738 E. – 2017/2827 K. Sayılı ilamı ve 21/11/2013 tarihli ve 2013/5728 E.-2013/7320 K. sayılı ilamı) ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yapılan bu açıklamalar itibariyle davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde bulunmadığından istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmesi gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Başvuru sırasında harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-Kararın kesinleştirme ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
6-Gerekçeli kararın tebliği ve harç ikmali işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde İİK 364. ve HMK’nın 361 ve 362. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süresi içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere …….. tarihinde oy birliğiyle karar verildi.