Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/241 E. 2021/796 K. 15.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/241
KARAR NO : 2021/796
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/11/2014 (Dava), 20/04/2017 (Karar)
NUMARASI : 2016/658 Esas, 2017/240 Karar
DAVA : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 15/09/2021
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne yönelik verilen karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 08.03.2018 tarih, 2017/792 Esas-2018/467 karar sayılı kararı ile verilen kararına karşı davalı vekilince temyiz yoluna başvurulduğu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2517 Esas- 2020/4051 Karar sayılı kararı ile Dairemiz kararının bozulmasına karar verildiği anlaşılarak, duruşma açılmak suretiyle HMK 353. madde uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacı … Koop. Başkanlığı tarafından 2010 yılında … Mahellesi, … Sokak, No: ………/Erzurum adresinde konut inşaatına başlandığını, diğer davacıların davacı kooperatifin yöneticileri olduğunu, davacı kooperatif tarafından yapılan inşaatta kullanılmak üzere demir malzemesi alımı hususunda davalı ile sözleşme yapıldığını, bu sözleşme uyarınca satın alınan demirin ihtiyaç doğrultusunda fasılalarla inşaata teslim edileceğini, alınan malzeme bedellerinin kooperatif üyelerinden toplanan aidatlarla ödeneceğini, söz konusu sözleşme uyarınca davalının alacaklarının temini için vade ve meblağ kısmı boş bırakılan kooperatifin mührünü ve yönetici sıfatıyla davacı … ile …’un imzalarının bulunduğu bononun 2010 yılı Haziran ayında davalıya, davacı kooperatifin borçlarının teminatı olarak verildiğini, bono üzerindeki imzaların kooperatifi temsilen yönetici olan gerçek kişi davacılar tarafından atıldığını, davacılardan … ve …’un bonoya aval vermedikleri gibi kefaletlerinin de bulunmadığını, inşaatın ihtiyacına binaen peyderpey davalıdan toplamda 135.715 kg demir alındığını, bunun karşılığı olarak davalıya 200.000,00-TL nakit, 101.388,00-TL kooperatif üyelerinden temin edilen senetlerle ödeme yapıldığını, kooperatif kayıtları uyarınca davalıya borcun bulunmamasına karşın davalının teminat olarak verilen bonoyu iade etmediği gibi taraflar arasındaki sözleşmeye istinaden ayrıca para ödenmesi talebinde bulunduğunu, nihayetinde sözleşme uyarınca kısmen doldurulup verilen bononun taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı biçimde doldurulmak ve bono üzerinde tahrifat yapılmak suretiyle Erzurum … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında icra takibine konu edildiğini, yapılan tahrifatla birlikte davacı … ve …’un avalist konumuna getirilmek suretiyle bu davacıların da takip borçlusu olarak gösterildiğini, ancak, davacıların kooperatif tüzel kişiliğini temsilen imza attıklarını, bu nedenle şahsi sorumluluklarının bulunmadığını, icra takibi öncesinde davalının temerrüt ihtarının bulunmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin gabin içerdiğini, bu nedenle sözleşme uyarınca davalının müvekkillerinden talepte bulunmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek Erzurum …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına konu alacak nedeniyle müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tespiti ile takibin iptaline, haksız ve kötü niyetli icra takibi nedeniyle alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin inşaat malzemelerinin ticaretine yönelik faaliyetlerde bulunduğunu, ticari faaliyetleri kapsamında taraflar arasında davacı kooperatif tarafından yapılacak inşatta kullanılmak üzere demir alımına ilişkin 16.06.2010 tarihli “Belge ve Taahhütnamedir” başlıklı sözleşmenin imzalandığını, söz konusu sözleşmede “Alıcı ve satıcı taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince alıcı taraf aldığı malzeme kg miktarı kadar ödeme yapacağı fiyat baz alınarak ve aylık %7 vade uygulanmak kaydı ile anlaşma yapılmıştır. İş bu sözleşme taraflar ve şahitler huzurunda düzenlenmiş olup satıcı taraf bir senet alıcı taraf için taahhütnamedir. Çıkacak uyuşmazlıklarda Erzurum Mahkemeleri ve İcra Müdürlükleri yetkilidir. Bu taahhütnameye karşılık bir adet boş senet alınmıştır. Yapılan anlaşma gereğince … Ltd. Şti. muhasebe kayıtları geçerli olacaktır” şeklinde hükümlerin yer aldığını, sözleşmede müvekkilinin satıcı, davalı kooperatifin alıcı, diğer davacıların ise davacı kooperatifin kefilleri olarak imzalarının bulunduğunu, müvekkilinin sözleşme uyarınca 16.06.2010 tarihinden 18.04.2012 tarihine kadar toplamda 135.800 kg demir teslimi gerçekleştirdiğini, davacılarca teslim alınan mal karşılığı olarak 06.04.2011-01.03.2013 tarihleri arasında 200.000,00-TL nakit ödeme yapıldığını, bakiye borcun belirlenmesi amacıyla tarafların bir araya geldiklerini, davacılar tarafından kooperatif üyelerince keşide edilen toplam 101.388,00-TL bedelli 16 adet senedin müvekkiline verildiğini, kalan borç miktarında yapılan pazarlıklar sonrasında davacıların sözleşme gereği tanzim edilen bonoyu özgür iradeleriyle doldurup 200.000,00-TL borcu kabul etmek suretiyle müvekkiline verdiklerini, söz konusu bononun vadesinde ödenmemesi nedeniyle müvekkilinin davacılar aleyhine icra takibine başladığını, davacılar vekilinin iddia ettiği gibi bono üzerinde herhangi bir tahrifatın bulunmadığını, kaldı ki gerçek kişi davacıların hem kooperatif yöneticisi sıfatıyla hemde kooperatifin borcuna kefaleten taraflar arasındaki sözleşmeyi imzaladıklarını, davacıların taraflar arasındaki sözleşme uyarınca alınan mal bedellerinin ödendiğine ilişkin iddialarını senetle ispat yükümlülüğünün bulunduğunu, gabin iddialarının tarafların sıfatı uyarınca yersiz olduğunu savunarak davanın reddiyle davacılar aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Erzurum …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yürütülen icra takibinin dayanağının 16.06.2013 tanzim 16.12.2013 vade tarihli 200.000,00-TL meblağlı bono olduğu, taraflar arasında “belge ve taahhütnamedir” başlıklı 16.06.2010 tarihli sözleşmenin bulunduğu, söz konusu sözleşmede alıcı ve satıcı taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince alıcı tarafın aldığı malzeme kg miktarı kadar ödeme yapacağı tarihteki fiyatı baz alınarak ve aylık %7 vade uygulanmak kaydıyla anlaşma yapıldığı, sözleşmenin taraflar ve şahitler huzurunda düzenlendiği, satıcı taraf için senet, alıcı taraf için bir taahhütname olduğu, bu taahhütnameye karşı bir adet boş senet alındığı, yapılan anlaşma gereğince … Ltd. Şti muhasebe kayıtlarının geçerli olacağının kararlaştırıldığı, söz konusu sözleşmenin borçlu sıfatı ile …………………… Yapı Kooperatifi başkanı olan … ve 2. Başkan olan … tarafından kooperatif yöneticisi sıfatıyla ve kefil sıfatıyla imzalandığı, mahkemece uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi raporu alınması yoluna gidildiği, 03.03.2016 tarihli bilirkişi kurulu raporunda davalı şirketin 29.08.2014 tarihi itibariyle alacaklı olmadığı, aksine kooperatife borçlu olduğunun belirtildiği, bu rapora itiraz edilmesi nedeniyle 05.01.2017 tarihli raporun alındığı, bahsi geçin raporda “taraflar arasında imzalanan 16.06.2010 tarihli “belge ve taahhütnamedir” başlıklı sözleşmede aylık %7 vade farkı alınacağının belirtildiği, sözleşme uyarınca bir adet senet alındığının açıkça yazıldığı, söz konusu belgedeki imzaların inkar edilmediği, bu sebeple içeriğinin tarafları bağladığı, sözleşmede geçen vade farkının enflasyonun ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi sonucunda yargı kararları ile uygulama alanı bulmuş bir kavram olduğu ve zarar gören alacaklının korunmasının amaçlandığı, söz konusu vade farkının başta sözleşme ilişkisi kurulurken veya sonradan tarafların ortak iradeleri ile kararlaştırılabileceği, vade farkına KDV’nin uygulanmayacağı, vade farkının bir faiz olmadığı, koşulların bulunması halinde vade farkına temerrüt faizi uygulanabileceği, bunun içinde borçlunun temerrüde düşürülmesinin gerektiği, dava konusu uyuşmazlıkta temerrüt için esas alınması gereken tarihin takip tarihi olan 19.09.2014 tarihi olduğu, vade farkının faiz olmaması nedeniyle BK’nın 80. ve TBK’nın 100. maddelerinin somut olayda uygulanma imkanının bulunmadığı, yapılan hesaplamalar neticesinde davalının kesmiş olduğu toplam net 171.484,14-TL tutarındaki faturalardan toplam KDV alacağının 30.867,15-TL olduğu, ödeme tarihleri esas alınarak davalı lehine hesap edilen toplam vade farkı alacağının 79.767,55-TL olacağı, bu durumda 01.10.2014 tarihli, …………. sayılı 229.040,36-TL bedelli fatura tarihi itibariyle davacı kooperatifin alacaklı bulunduğuna” değinildiği, bu durum karşısında davacıların Erzurum …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına konu borç nedeniyle borçlu olmadıkları, İİK’nın 72. maddesi uyarınca davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın haksız ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüyle Erzurum …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında davacıların borçlu olmadığının tespitine; yapılan icra takibinin iptaline; alacak likit olduğu için %20 oranında kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Karara karşı davalı vekilince; takibin dayanağı bononun sebebi olan borcun taraflar arasında imzalanan 16.06.2010 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı, bu sözleşmede aylık %7 gecikme faizinin düzenlendiği, mahkemece bu husus nazara alınmaksızın karar verildiği, mahkemece hükme dayanak yapılan bilirkişi raporlarının gerek kendi içerisinde gerekse birbiriyle çeliştiği, mahkemece bu çelişkiler giderilmeden raporlara yönelik itirazlar karşılanmadan karar verildiği, hükme esas alınan raporlarda 01.10.2014 tarihli 229.040,36-TL bedelli faturanın dikkate alınmadığı, hesaplamaya KDV’nin dahil edilmediği, müvekkilince hazırlatılıp dosyaya sunulan uzman görüşü uyarınca müvekkilinin davacılardan alacaklı olduğunun sabit olduğu, davacıların uzman görüşüne ilişkin itirazlarının bulunmadığı, ikinci bilirkişi raporunda uzman görüşünün değerlendirilmediği, raporlar ve uzman görüşü arasındaki çelişkilerin giderilmediği, mahkeme kararının gerekçesinin doyurucu olmadığı, bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamalarda yapılan kısmi ödemelerin anaparadan düşüldüğü, ancak kısmi ödemelerin öncelikle faiz ve ferilere mahsubunun gerektiği, davacıların sözleşme uyarınca ayrıca ihtara hacet kalmaksızın temerrüde düştüğü, buna göre hesaplama yapılması gerektiği, davacıların ilk bilirkişi raporuna açıkça itiraz etmedikleri davacılar aleyhine kesinleşen ilk rapor uyarınca müvekkilinin 2.569,50-TL alacaklı olduğu, mahkemece bu husususun dikkate alınmadığı, dava konusu uyuşmazlığın yargılamayı gerektirmesi nedeniyle ortada likit bir alacağın varlığından bahsedilemeyeceği, mahkemece bu husus gözetilmeden hatalı gerekçelerle müvekkili aleyhine tazminata hükmedilmesinin de doğru olmadığı belirtilerek istinaf kanun yolu başvurusunda bulunulmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR :
Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca davalının davacılardan alacaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
DAİREMİZİN 2017/792 ESAS- 2018/467 KARAR SAYILI KARARI:
Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonucunda “Uyuşmazlık konusu olayda, taraflar arasında yapılan sözleşmenin içerisinde münhasır delil sözleşmesinin de bulunduğu, davalı tarafından 171.484,14-TL (çıplak bedel)+30.867,15-TL (KDV)=202.351,29-TL tutarlı vadeli mal satışının yapıldığı, buna karşılık davacılar tarafından çeşitli tarihlerde toplamda 301.388,00-TL ödemede bulunulduğu sabittir. Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca geç ödemeler nedeniyle oluşan vade farkı alacağı ise 05.01.2017 tarihli bilirkişi raporunda belirtildiği üzere 79.767,55-TL’dir. Vade farkı alacağının da KDV matrahını oluşturacağına ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ve bu alacak nedeniyle fatura tanziminin gerekeceği gözetildiğinde vade farkı alacağı için de ayrıca KDV’nin hesaplanması zorunludur. Bu durumda 79.767,55-TL yönünden %18 oranında KDV hesabı yapıldığında 14.358,15-TL’nin de vade farkına ilişkin KDV olarak davalıya ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda davalının vade farkı alacağı dahil davacılardan mal teslimi nedeniyle talep edebileceği tutar: 202.351,29-TL+79.767,55-TL+14.358,15-TL=296.476,99-TL olacaktır. Davacılar tarafından yapılan ödeme miktarı gözetildiğinde davalının vade farkından kaynaklı bir alacağının bulunmadığı, bu nedenle davacılar aleyhine yapılan icra takibinin yersiz olduğu sonucuna varılmakla davalının sair istinaf itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
İİK’nın 72. maddesinde “Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz” hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki ihtilafın yargılamayı gerektirmesi ve alacaklının icra takibi yapmakta haksız olmadığının yanında ayrıca kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması karşısında davalı alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilemez. O halde mahkemece; davalı aleyhine ve hatalı gerekçelerle kötü niyet tazminatına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Ne var ki HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verileceği belirtilmiş olup, anılan yasal düzenleme uyarınca davalı vekilinin kötü niyet tazminatına yönelik istinaf itirazları yerinde görüldüğünden bu yöne ilişkin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile mahkemece verilen kararın hüküm fıkrasının 2. bendinin hükümden çıkartılması suretiyle düzeltilerek yeniden esas hakkında aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.” gerekçesi ile davalı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf kanun yolu başvurusunun kısmen kabulü ile; Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 2016/658 Esas ve 2017/240 Karar sayılı kararın kaldırılmasına, HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi uyarınca yeniden hüküm tesisi ile, Erzurum …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında davacıların borçlu olmadığının tespitine; yapılan icra takibinin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNİN 2020/2517 ESAS- 2020/4051 KARAR SAYILI KARARI:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2517 Esas- 2020/4051 Karar sayılı kararı ile “Dava, icra takibine konu alacak nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki “belge ve taahhütnamedir” başlıklı sözleşme uyarınca alıcının aldığı malzemenin kg miktarı kadar ödeme yapacağı tarihteki fiyatı baz alınarak aylık %7 vade farkı uygulanmasının kararlaştırıldığı, bu sözleşme uyarınca da bir adet boş senet alındığı, söz konusu boş senedin davalı tarafından 200.000.-TL bedel yazılmak suretiyle icra takibine konulduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca vade farkı alınacağı konusunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, vade farkı alacağının oluşup oluşmadığı ve oluşmuşsa ne kadar olduğu hususundadır. Mahkemece iki ayrı bilirkişi heyetinden rapor alınmış olup, söz konusu raporlar yeterli gerekçe içermediği gibi birbirleri ile de çelişkilidir. Mahkemece bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeksizin 2. raporun niçin hükme esas alındığı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece yapılacak iş, yeni bilirkişiden rapor alınarak taraflar arasındaki sözleşme uyarınca düzenlenen faturalar nedeniyle toplam alacağın tespiti, söz konusu faturalardan borcun ödeme tarihleri ayrı ayrı tespit edilerek her bir fatura ile ilgili geç ödeme varsa aylık %7 vade farkının fatura bedelindeki KDV dahil miktara uygulanarak vade farklarının tespiti ve yine davalı tarafından yapılan ödemelerin de ödeme tarihlerine göre mevcut borçtan mahsup edilmesinden ibarettir. Sonuç olarak, mahkemece taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan vade farkı alacağı olup olmadığı ve varsa miktarı Yargıtay denetimine elverişli, gerekçeli, taraf vekillerinin itirazlarını karşılayacak şekilde bilirkişi kurulundan rapor alınarak tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece eksik incelemeye ve çelişkili yetersiz rapora dayalı yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” Gerekçesi ile Dairemizin temyize konu kararının bozulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Taraflar arasında davacı kooperatif tarafından yapılan inşaatta kullanılmak üzere demir malzemelerinin vadeli satışına dair ticari ilişki bulunduğu, bu ilişki uyarınca taraflarca 16.06.2010 tarihli sözleşmenin imzalandığı, sözleşmede davalının satıcı, davalı kooperatifin alıcı olarak yer aldığı, aynı zamanda alıcının yetkili temsilcileri olan gerçek kişi davacıların sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzaladıkları ihtilafsızdır. Bahsi geçen sözleşmede “Alıcı ve satıcı taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince alıcı taraf aldığı malzeme kg miktarı kadar ödeme yapacağı fiyat baz alınarak ve aylık %7 vade uygulanmak kaydı ile anlaşma yapılmıştır. İş bu sözleşme taraflar ve şahitler huzurunda düzenlenmiş olup satıcı taraf bir senet alıcı taraf için taahhütnamedir. Çıkacak uyuşmazlıklarda Erzurum Mahkemeleri ve İcra Müdürlükleri yetkilidir. İcra masrafları ve vekalet ücreti alıcı tarafa aittir. Bu taahhütnameye karşılık bir adet boş senet alınmıştır. Yapılan anlaşma gereğince … Ltd. Şti. muhasebe kayıtları geçerli olacaktır” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Somut olayda; Erzurum …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında davalı tarafından davacılar aleyhine asıl alacak ve ferileriyle birlikte toplam 218.009,59-TL alacağın tahsili için icra takibine başlandığı, takibin dayanağının 16.12.2013 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bono olduğu, bononun davacı kooperatif adına keşide edildiği, gerçek kişi davacıların bonoda avalist olarak imzalarının bulunduğu sabittir.
Her ne kadar davalı tarafından kambiyo senedine dayanılarak icra takibi yapılmış ise de, senedin taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklı vade farkı alacağı ve bu doğrultuda davalı tarafından düzenlenen 01.10.2014 tarihli vade farkı faturasına konu 229.040,35-TL’nin tahsili amacıyla icraya konulduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Dairemizce uyulmasına karar verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2517 Esas- 2020/4051 Karar sayılı kararında, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca vade farkı alınacağı konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın, vade farkı alacağının oluşup oluşmadığı ve oluşmuşsa ne kadar olduğu hususunda olduğu, bu noktada mahkemece alınan bilirkişi raporlarının somut uyuşmazlığı çözmeye yetersiz olduğu belirtilerek, yeni bir bilirkişiden rapor alınarak taraflar arasındaki sözleşme uyarınca düzenlenen faturalar nedeniyle toplam alacağın tespiti, söz konusu faturalardan borcun ödeme tarihleri ayrı ayrı tespit edilerek her bir fatura ile ilgili geç ödeme varsa aylık %7 vade farkının fatura bedelindeki KDV dahil miktara uygulanarak vade farklarının tespiti ve yine davalı tarafından yapılan ödemelerin de ödeme tarihlerine göre mevcut borçtan mahsup edilmesi gerektiğinin belirtildiği, Dairemizce bozma ilamında belirtilen eksikliklerin giderilmesi için Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığıyla 21.05.2021 tarihli bilirkişi heyeti raporunun alındığı, mali müşavir bilirkişi ve hukukçu bilirkişilerden oluşan bilirkişi raporunda, mahkemece daha önce alınan raporlar arasındaki çelişkinin nereden kaynaklandığının da açıklanarak, davalı şirketin davacı kooperatiften 202.351,28 TL tutarında fatura bedeli ve 114.549,46 TL tutarında vade farkı bedeli olmak üzere toplamda 316.900,74 TL alacağına karşılık, davacı kooperatifin davalı kooperatife 301.388,00 TL ödemesinin mevcut olduğu, yapılan ödemenin mahsubu ile, davalı şirketin davacı kooperatiften 30.09.2014 tarihi ile 15.512,74 TL vade farkından kaynaklı bakiye alacağının bulunduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
İstinaf talebinde bulunan davalı vekilinin ileri sürdüğü sebepler kapsamında yapılan inceleme sonucunda, Dairemizce bozma ilamında belirtilen eksikliklerin giderilmesi için Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığıyla alınan 21.05.2021 tarihli bilirkişi heyeti raporunun hüküm kurmaya elverişli ve denetime açık olduğu, davacıların aleyhlerine başlatılan icra takibi neden ile raporda belirtilen 15.512,74 TL haricinde borçlu bulunmadıkları anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince yerel mahkemenin istinafa konu 20.04.2017 tarih, 2016/658 Esas- 2017/240 Karar sayılı kararının ortadan kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi ile, davcıların davasının kısmen kabulü ile davacıların Erzurum …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile yürütülen takip nedeni ile 202.496,85 TL borçlu bulunmadıklarının tespitine, taraf vekillerinin tazminata ilişkin taleplerinin reddine dair karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile; Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 20.04.2017 tarih ve 2016/658 Esas, 2017/240 Karar sayılı kararın HMK 353/(1)-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-KALDIRILAN HÜKMÜN YERİNE GEÇMEK ÜZERE;
“a-Davacıların davasının kısmen kabulü ile davacıların Erzurum …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile yürütülen takip nedeni ile 202.496.85 TL borçlu bulunmadıklarının tespitine,
b-Dava konusu uyuşmazlığın çözümü yargılama yapılmasını gerektirdiğinden ve davalının icra takibi başlatmakta kötüniyetli olduğu yönünde delil bulunmadığından davacıların kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine,
c-Dava konusu icra takibinin durdurulmasına yönelik verilmiş bir tedbir kararı bulunmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin icra inkar tazminatı talebinin reddine,
d-Alınması gereken 13.832,56-TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 3.723,10-TL’den mahsubu ile bakiye 10.109,46-TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
e-Davacılar tarafından yapılan 4.778,55-TL toplam yargılama giderinin (başvuru harcı, peşin harç, gider avansından harcanan) davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
f-Davalı tarafından yapılan 900,00-TL yargılama giderinin, davalı üzerinde bırakılmasına,
g-Davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince hesap ve takdir olunan 22.624,78-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara eşit oranda ödenmesine,
h-Taraflarca yatırılan ve arta kalan gider avansının, kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde taraflara ödenmesine,” şeklinde HÜKÜM TESİSİNE,
3-Davalı tarafından istinaf kanun yolu başvurusu sırasında yatırılan istinaf karar harcının davalıya iadesine,
4-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan 85,70-TL BVH, 176,60-TL, talimat bilirkişi, temyiz posta masrafı 1.669,55-TL, tebligat gideri 33,00-TL ve 33,00-TL istinaf posta masrafı toplamı 1.997,85-TL’nin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından bu aşama için kendisini vekil ile temsil ettiren ve istinaf kanun yoluna başvuran davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT. üzerinden hesap ve takdir olunan 22.624,78-TL ücreti vekaletin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
6-HMK’nın 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflarca yatırılan delil/gider avansı bakiyesinin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili tarafa iadesine,
7-Kararın kesinleştirilmesi, gider avansı ve harç iadesine ilişkin işlemlerin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
8-Kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
Duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda davacılar vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda HMK’nın HMK’nın 361. ve 362. maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süresi içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere 15.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.