Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/921 E. 2022/2201 K. 14.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/921
KARAR NO : 2022/2201
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/01/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/367 Esas, 2020/54 Karar
DAVA :Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
Taraflar arasında görülen trafik kazası nedeniyle maddi manevi tazminat-faiz alacağı davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda verilen karara karşı yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili Erzurum …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/… Esas sayılı dosyasında dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında özetle; 25/03/2015 tarihinde saat: 20:00 sıralarında, …Mah. … Cad. … Belediyesi önünde meydana gelen yaralamalı ve ölümlü trafik kazasında, davalılardan … Sigorta AŞ. tarafından … poliçe numarası il e sigortalı, davalırdan … adına kayığtlı ve davalı … ın sevk ve idaresinde bulunan … plakalı araç, … ve …’na çarptığını. Meydana gelen trafik kazasında …’ın olay yerinde hayatını kaybederken … nun ise yaralandığını, bu nedenle müvekkillerinden anne …, baba … ve evde aileyle yaşayan kardeş … ve …’ın müteveffanın desteğinden yoksun kaldıklarını, Bu zararının bilirkişi raporuyla tespit ettirilmesi ve kendilerine ödenmesini ve ayrıca cenaze gideri tespit edilerek maddi tazminatın davalılardan alınarak davacılara verilmesine, ayrıca kasko şirketinden poliçesinin istenerek şirketin poliçede maddi sorumluluk altına girmesi durumunda sigorta şirketinin de bu sorumluluğa dahil edilmesine, Manevi Tazminat bakımından; anne …, baba … açısından kişi başı 60.000,00TL den toplamda 120.000,00TL manevi tazminatın davalılardan alınarak davacılara verilmesine, Kardeşler bakımından lehlerine kişi başı 20.000,00TL den topamda 160.000,00TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan alınarak davacılara verilmesine, ayrıca aracın kasko şirkenininde manevi sorumluluk altına girmesi durumunda sigorta şirketinde bu sorumluluğa dahil edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Dava açıldıktan sonra kazaya karışan aracın kaskosunun olduğunu ve bu kasko şirketinin maddi ve manevi tazminattan ve yargılama gideri ile vekalet ücretinin de poliçe kapsamında sorumlu olduğunu, kaza tarihi itibariyle kazaya karışan araç dahil edilmek istenen sigorta şirketinden kaskolu olduğunu, poliçenin ekde ibraz edildiğini, dahil edilmek istenen davalıların da poliçe kapsamında sorumlu bulunduğundan ve bu unsurun sonradan ömğrenildiğinden davaya … Sigorta A.Ş.’ye yöneltme zorunluluğunun hasıl olduğunu, bu nedenlerle dava dilekçesinin ve eklerinin adı belirtilen … Sigorta A.Ş.’nin davaya dahil edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekilinin birleşen davada dava dilekçesinde özetle; 25/03/2015 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açıldığını, davanın 22/11/2017 tarihinde karara çıktığını, kararın tazminat miktarları yönünden taraflarınca istinaf edildiğini, talep kısmında sehven faiz talebinin yazılmadığından mahkemece faizle ilgili karar verilmediğini, davalılardan … Sigorta A.Ş ise kazaya karışan aracın kaskosunu yapan şirket olduğunu, poliçede ihtiyari sorumluluk kapsamında manevi tazminat tutarının da teminat kapsamına alındığını, bu sebeple manevi tazminattan poliçe kapsamında sorumlu olduğunu, faiz alacağı anaparayla birlikte talep edilebileceği gibi anaparadan ayrı da talep edilebileceğini, Yargıtay kararında faizin ayrıca dava konusu edilebileceğinin ve bunun için fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulması dahi gerekmeyeceğinin açıkça belirtildiğini, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla toplamda 47.983,58 TL faiz alacağının müteselsilen davalılardan alınarak davacılara verilmesini talep ve dava etmişti.
CEVAP:
Davalı … Sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; … plaka sayılı aracın müvekkili şirketçe ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, dava öncesinde davacıların müvekkili şirkete başvuruda bulunmadığı, bu nedenle müvekkili şirketin temerrüdünün oluşmadığını, zarar hesabı için seçilecek bilirkişinin aktüer siciline kayıtlı bilirkişilerden olması gerektiğini, manevi tazminat taleplerinin sigorta teminatı dışında odluğunu, SGK tarafından davacılara ödenmiş olan tutarların toplam tazminattan tenzili gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunun dosya içeriğine uygun olmadığını savunmuş ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili birleşen davada cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkil şirket nezdinde 29/05/2014-2015 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, poliçeden dolayı bedeni zararlarda şahıs başına manevi tazminat dahil sorumluluk limitlerinin 100.000,00 TL olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kusur oranında ve zarar nispetinde olduğunu, poliçeye müstenit müşterek müteselsil sorumluluğunun poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, poliçe limiti maktuen ödenecek rakam olmadığını, Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/719 E sayılı dosyasında faiz talep edilmemesi nedeniyle açılan davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … ve … vekilinin birleşen davada cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın 2015/719 Esas sayılı dosyasında dava kapsamında netice-i talep kısmında istemediği faiz talibini ıslah ederek harcını da yatırmış olmadığını, davanın görülmesi sırasında ıslah yoluyla müddeabihin arttırılması da mümkün olduğunu, ancak davacı dava dilekçesinde talep konusu alacaklardan istediği faizi ıslah etmediği gibi davayı da kısmi dava olarak açtığını, davacının dava konusu yapmadığı ve saklı tutmadığı kısımlardan zımnen vazgeçmiş ve isteklerini miktarla sınırlandırmış sayılacağını, bu nedenlerle davacının isteyebileceği ücretleri dava dilekçesiyle sınırlandırıldığından ve fazlaya ait taleplerini saklı tutmadığından ve faiz istemi de bulunmadığından fazlaya ilişkin hakların ayrı bir davaya konu edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “Tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; asıl davanın konusunun trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemi, birleşen davanın konusunun ise asıl davada talep edilmeyen faiz talebine ilişkin olduğu, maddi tazminat yönünden tarafların sulh olmaları nedeniyle konusunun kalmadığı anlaşılmıştır.
Davacıların manevi tazminat talepleri yönünden ise;Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 19.07.2005 tarih 2004/13382 esas , 2005/8505 karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi; “Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken haksız fiilin özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Manevi tazminatın amacı zenginleşme değil,oluşacak manevi acıyı bir oranda gidermek bozulan ruhsal dengeyi onarmaktır. Hukuka aykırılığın meydana geliş şekli bunun davacılarda yarattığı elem ve üzüntünün derecesi, davacıların toplum içerisindeki yerleri, tarafların sosyal ve ekonomik durumları , paranın satın alma gücü değerlendirilerek manevi tazminata hükmedilmelidir.Tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.”
Tarafların celp edilen sosyal ve ekonomik durumları, davalı sürücünün olayda tam kusurlu olması ,müteveffanın yaşı,kaza nedeniyle yakınlarının yaşadığı üzüntü ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde hak ve nesafet ilkesi de gözetilerek davacılardan … ve …’ın manevi tazminat davalarının kabulü ile; 60.000,00’ar.-TL manevi tazminatın davalılar … ve … ile … Sigorta A.Ş.’den alınarak bu davacılara ayrı ayrı ödenmesine; Davacılar …, …, ….., ……., ……., ……, …….. ve ……..’nın manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; 10.000,00’er TL manevi tazminatın davalılar … ve … ile … Sigorta A.Ş.’den alınarak bu davacılara ayrı ayrı ödenmesine fazlaya ilişkin istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E:2017/19-1628, K:2018/1098 sayılı kararında özetle” Faiz asıl alacağa bağlıdır fakat bir kez doğmakla bir yan edim olarak varlık kazanır. Asıl alacak tamamen sona erdiğinde faiz borcu da sona erer (TBK m.131/1, BK m.113/2). Faiz alacağı doğduktan sonra, açıkça vazgeçilmedikçe ayrı dava ve takip konusu edilebilir.İlk davanın açıldığı davacının dava tarihi itibariyle alacağından açıkça vazgeçmediği ve asıl alacağın da tam ödenmek suretiyle sona ermediği takdirde faiz alacağının ayrı bir dava ile talep edilebileceği belirtilmiş olup davacıların faiz alacağından açıkça vazgeçmedikleri ve davacıların tazminat alacaklarının da ödenmediği anlaşılmakla davacıların ilk davada talep etmedikleri faiz alacağını ayrı bir davada talep edebilecekleri anlaşılmıştır.
Davacılar tarafından birleşen dosyada ilk davada talep etmedikleri kaza tarihinden ilam tarihine kadar işleyen yasal faiz talebinde bulunulmuş olup, sözkonusu yasal faiz hesabının bilirkişi incelemesi gerektirmediği, faiz hesabının Mahkememizce hesaplanmasının usul ekonomisine de uygun olduğu anlaşılmakla davacıların faiz talebi için bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.
Kaza tarihi olan 25.03.2015 tarihinden ilam ( 22/11/2017)tarihine kadar geçen gün sayısı 972 gün olup buna göre yapılan faiz hesabına göre, davacılar … ve …’ın … ve …’dan talep edebileceği faiz alacağının;
972 gün x 60.000TL x %9 faiz /365=12.575,30’ar TL olduğu,
Diğer davacıların … ve …’dan talep edebileceği faiz alacağının; 972 gün x 10.000TL x %9 faiz /365= 2.095,90’ar TL olduğu anlaşılmıştır.
Dahili dava dilekçesi … Sigorta A.Ş’ye 24.04.2017 tarihinde tebliğ edilmekle, bu tarihte temerrüde düştüğü anlaşılmış ve bu davalı yönünden temerrüt süresinin tebliğ tarihi ile ilam ( 22/11/2017) tarihi arasındaki geçen sürenin 212 gün olduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar kısa kararda dahili davalı … Sigorta yönünden davacılar … ve …’ın faiz alacağı 1.168,80 TL olarak belirtilmiş ise de davacılar … ve …’ın adı geçen sigorta şirketinden talep edebileceği faiz alacağının; (212 gün x 60.000TL x %9 faiz /365)=3.136,44’er TL olduğu ancak kısa kararda sehven faiz alacağının hatalı yazıldığı ve kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki olmasının mümkün olmaması nedeniyle düzeltme yapılamamıştır.
Yine aynı şekilde kısa kararda dahili davalı … Sigorta yönünden diğer davacıların faiz alacağı 194,80 TL TL olarak belirtilmiş ise de diğer davacıların adı geçen sigorta şirketinden talep edebileceği faiz alacağının; (212 gün x 10.000TL x %9 faiz /365)=522,74’er TL olduğu ancak kısa kararda sehven faiz alacağının hatalı yazıldığı ve kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki olmasının mümkün olmaması nedeniyle düzeltme yapılamamıştır.
HMK 331/2 maddesinde “görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder.” düzenlemesi yer almakta olup Erzurum … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/… Esas sayılı dosyasında verilen görevsizlik kararı nedeniyle davalılar lehine vekalet ücreti takdirine ” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı … Sigorta A.Ş. kazaya neden olan aracın ………. sigortası olup temin ettiği …….. poliçe limiti dahilinde sınırlı olarak tazminattan sorumlu olduğu, hükümle de sigorta şirketinin teminat limiti ile sorumlu ve bu sorumluluk miktarının açıkça belirtildiğini, bu yönüyle sigorta şirket vekilinin iddialarını kabul etmenin mümkün olmadığını, sigorta şirketinin iddia ettiği üzere muhtemel bir tazminat talebi başvurusu için zaman aşımı süresinin dolduğunu, davanın açıldığı anda görevli olan mahkemeye dava açıldığı halde yargılama sırasında meydana gelen değişiklik sonucu görevsiz mahkemeye dava açılması halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulmanın mümkün olmadığı aksinin hakkaniyetle bağdaşmadığını, keza vekalet ücreti ilgili yıl tarifesine göre de hesaplanmadığını, bu nedenle kurulan hükmün bu yönüyle hatalı olduğu nedenleri ile davalı sigorta şirketi vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil şirket nezdinde düzenlenen kasko poliçesinde ihtiyari mali mesuliyet teminatı kapsamında manevi tazminat sorumluluğunun kaza başına 100.000,00-TL ile sınırlı olup hükmedilen manevi tazminat tutarının toplam kaza başı teminat tutarını aştığını, kazada ölen/yaralanan başka kimse olup olmadığının araştırılması gerektiğini, yerel mahkemece kesinleşmeyen bir dava dayanak gösterilerek faiz talebiyle açılan ek davanın kabulüne karar vermesinin de hukuka aykırı olduğunu, faiz asıl alacağın ferisi niteliğinde bir talep olup bu yönüyle yerel mahkemece mükerrer davaya konu talebin ayrıca hükme konu edilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğu nedenleri ile kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi manevi tazminat, birleştirilen dava manevi tazminat talebine ilişkin faiz alacağı istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Davacılar vekili özetle; 25.03.205 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresindeki, davalı … adına kayıtlı … plaka sayılı araç ile yaya … ve …’na çarpması neticesinde …’ın vefat etmesi nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemiyle dava açtığı, birleştirilen dava da maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan dava da faiz talebinin yazılmaması nedeniyle ayrıca faiz isteminde bulunmuşlardır.
Maddi tazminat talebi yönünden yargılama aşamasında davacı ile zorunlu mali mesuliyet sigortacısı ……Sigorta A,Ş’nin sulh olması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat talebi yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü ihtiyari mali mesuliyet sigortacısı … Sigorta A.Ş vekili ve katılma yoluyla davacılar vekili istinaf etmiştir.
1-Mahkemece, birleştirilen dava yönünden davacılar … ve …’ın faiz alacağı hüküm fıkrasında 1.168,80 TL olarak belirtilmiş, ancak gerekçe kısmında davacılar … ve …’ın adı geçen sigorta şirketinden talep edebileceği faiz alacağının; (212 gün x 60.000TL x %9 faiz /365)=3.136,44’er TL olduğunun belirtilmesi, diğer davacılar yönünden ise hüküm fıkrasında faiz alacağının 194,80 TL TL olarak belirtilmiş ancak, gerekçe kısmında diğer davacıların adı geçen sigorta şirketinden talep edebileceği faiz alacağının (212 gün x 10.000TL x %9 faiz /365)=522,74’er TL olduğunun belirtilmesi karşısında hüküm fıkrası ile gerekçe arasında çelişki meydana geldiği anlaşılmaktadır.
10/04/1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının, hükmün gerekçe kısmında kabul edildiği bildirilen bir yükümlülüğün, hüküm fıkrasında karar altına alınmayışının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK’nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise, bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK’nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK’nun 294-297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK’nun 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalı ve tereddüt yaratıcı olmamalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Somut olayda ise mahkemece yukarıda açıklandığı üzere gerekçe ile hüküm arasında uyumsuzluk oluştuğu ve bu hususun hükmü çelişkili hale getirdiği, hükmün bu haliyle infazda tereddüt yaratacak nitelikte olduğu açıktır.
Bu durumda mahkemece, taraflara yükletilen ödevlerin ve bahsedilen hakların hiçbir kuşku ve tereddüt gerektirmeyecek şekilde çok açık ve icra (infaz) edilebilir nitelikte hüküm kurulmak üzere kararın kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Karayolları Trafik Kanunu’nun 96. maddesi hükmüne göre garameten ödeme ilkesi gereğince, bir rizikonun gerçekleşmesi ile zarar görenlerin birden fazla olması ve tazminat alacaklarının da sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta bedelinden fazla olduğu hallerde, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat miktarı isteminden, sigorta bedelinin tazminat alacaklıları toplamına olan oranına göre indirim yapılmasını öngörülmektedir.
Zarar görenlerin birden fazla olması hâlinde, bunlar arasında eşitlik esasını dikkate alan bu ilkenin, zarar sigortası olan kasko sigortalarında da dikkate alınması gerekmektedir. Birden fazla kişi zarar görmüşse sigortacı, poliçede gösterilen limitle sorumlu olacağından zarar gören üçüncü kişiler oranlama yoluyla (garameten-oranlı eşit paylaştırma esasına göre) tazminat isteyebileceklerdir.
Somut olayda; dava konusu kazada dava dışı …’nun da yaralandığını anlaşılmaktadır. Ancak dava dışı …’nun manevi tazminat talebinin olduğuna, manevi tazminat istemiyle sigorta şirketine başvurusunun bulunduğuna veya …’na bir manevi tazminat ödemesi yapıldığına ilişkin dosya kapsamında bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu itibarla bu aşamada garameten paylaşma hesabı yapılması mümkün olmadığından davalı … Sigorta vekilinin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.
İlk derece mahkemesince hüküm fıkrasında, davalı sigorta şirketi yönünden hükmedilen manevi tazminat bakımından “poliçe limiti olan 100.000 TL ile sorumlu olmak üzere” şeklinde sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sorumlu olduğu belirtildiğinden bu husustaki davalı sigorta şirketi vekilinin istinafı yerinde olmadığından istinaf itirazının reddine karar verilmiştir.
3-Kabule göre ise;
Davacının katılma yoluyla istinaf başvurusunun incelenmesinde, davacı tarafından davanın görevsiz Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması nedeniyle davacı aleyhine vekalet ücreti verilmesi doğru değildir. Nitekim dava 14.04.2015 tarihinde açılmış, Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.08.2015 tarihinde faaliyete geçmiş olduğu anlaşılmıştır. Dava tarihi itibariyle görevli olan davanın açıldığı Asliye Hukuk Mahkemesinin daha sonra dosyayı yeni açılan Asliye Ticaret Mahkemesine göndermesine karar vermiş olması gönderme kararı niteliğinde olup teknik anlamda bir görevsizlik kararı değildir. Bu itibarla davacılar vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle davacılar vekilinin katılma yoluyla istinaf isteminin kabulü ile mahkemece verilen kararın HMK’nın 355, 353/(1)-a-6. maddeleri uyarınca, yukarıda (1) ve (3) numaralı bentlerde belirtilen nedenlerle re’sen kaldırılmasına, davalı … Sigorta A.Ş vekilinin yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle sair istinaf itirazlarının reddine dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun KABULÜ ile, Erzurum Asliye Ticaret Hukuk Mahkemesi ‘nin 29/01/2020 tarih ve 2019/367 Esas, 2020/54 Karar sayılı kararının, HMK’nın 355, 353/(1)-a-6. maddesi gereğince yukarıda (1) ve (3) numaralı bentlerde belirtilen nedenlerle RE’SEN KALDIRILMASINA, davalı … Sigorta A.Ş vekilinin yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle SAİR İSTİNAF İTİRAZLARININ REDDİNE,
2-Dava dosyasının HMK’nın 355, 353/(1)-a maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan taraflarca yatırılan istinaf peşin harcının taraflara iadesine,
4-İstinaf başvurusu aşamasında taraflarca yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Gerekçeli kararın yerel mahkemece taraflara tebliğine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere ……. tarihinde oy birliği ile karar verildi.