Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/2581 E. 2022/475 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/2581
KARAR NO : 2022/475
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/05/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/205 Esas, 2019/283 Karar
DAVA : İtirazın İptali
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı gerekçeyle davanın davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya 30/12/2013 tarihinde 222.050,- TL’ye 3 adet ………. marka kapalı kasa kamyonet sattığını, borçlunun kamyonetleri aldıktan sonra ödemeler yapmış ise de, bakiye 73.754,50 TL borcunun kaldığını, borcun ödenmemesi nedeniyle Erzurum …. İcra Müdürlüğünün 2014/… Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, borçlunun borca ve yetkiye itiraz ettiğinden takibin durduğunu, takip konusu borç para borcu olduğundan görülecek borçlardan olmakla müvekkilinin adresi olan Erzurum icra müdürlüklerinin yetkili olduğunu, taraflar arasında şifahi araç satım sözleşmesi olduğunu belirterek icra takibine yönelik haksız ve dayanaksız itirazın iptali ve takibin devamına, % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, davaya konu ifa yerinin müvekkilinin yerleşim yeri adresi olduğundan yetki itirazda bulunduklarını, fatura tek başına alacağı kanıtlamaya yetmeyeceğinden müvekkilinin herhangi bir borcunun olmadığını, takibe konu belgelerin tebliğ edilmediğini, şifahi yapılan sözleşme geçersiz olacağından varlığının iddiasının hukuken geçerli olmadığını, icra inkar tazminatı talebinin mazur görülemeyeceğini belirterek davanın reddine, davacının % 20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince, ” Tarafların tüm delillerini ikamesini müteakip, dosya ve davacı tarafın ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş, dosya Serbest Muhasebeci Mali Müşavir – Hesap Uzmanı …’a tevdi edilmiş, davacı tarafın ticari defterleri incelenmek suretiyle düzenlenen 22/02/2019 tarihli bilirkişi raporu dosyaya ibraz etmiştir. Bilirkişi raporunda özetle “davaya konu yevmiye defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin kanuni süresi içerisinde yaptırıldığı, davalının davacıya 73.754,50 TL borcunun bulunduğu, davalının borcun tamamını ödendiğini gösterir somut ödeme belgesi sunamadığı, araç satışlarının sıfır araç satışı niteliğinde olduğu ve bu şekilde teslimi gerçekleştiği, düzenlenen faturaların açık fatura olduğu, davalı tarafın 2013/12 dönemine ait FormBa formunun bağlı olduğu vergi dairesinden temin edilerek değerlendirilmesi gerektiği” yönünde görüş beyan edilmiştir. Davalı tarafın ticari defterleri sunulmadan bilirkişi incelemesi yapılmış olmakla, davalı tarafa ticari defter ve kayıtlarını sunması için iki haftalık kesin süre verildiği, verilen sürenin kesin olduğu, defterlerin sunulmaması veya yerlerinin bildirilmemesi halinde dosyada mevcut delilere göre işlem yapılıp, karar verileceği davetiye ile kendisine ihtar edilmiş ise de, dosyaya herhangi bir defter sunmadığı ve yerlerini de bildirmediği görülmüş, bilirkişi incelemesi davacı tarafın ticari defterlerinin sunulması ile sunulduğu anlaşılmıştır.
Tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu taraflar arasındaki sözleşmeyi ve alacağı ispatlama sorumluluğunun davacı tarafta bulunduğu, davalı tarafın borç ilişkisini inkar ettiği, davacı tarafından sunulan faturaların davalı tarafından kabul edildiğine ilişkin bir somut delilin dosyaya sunulmadığı, her ne kadar davacı defterlerinin bilirkişi incelemesi neticesinde davacı ticari defter kayıtlarında “davalının davacıya 73.754,50 TL borcunun bulunduğu” yönünde tespit yapılmış ise de, davacının sadece ticari defterlerinde yer alan ve davalının ticari defterlerinin doğrulamadığı bir kaydı hukuki yönden dikkate almak mümkün değildir. Her ne kadar daha sonradan sunulan delil listesinde yemin delilinden bahsedilmiş ise de, davacı tarafından sunulan dava dilekçesinde yemin deliline dayanılmadığı, davanın değeri dikkate alındığında tanıkla ispatının mümkün olmadığı ayrıca dava dilekçesinde yine tanık deliline dayanılmadığı, davacı tarafından HMK 222/5 maddesi kapsamında münhasıran davalının ticari defterlerine dayanılmadığı görülmekle; davacı tarafında sunulan somut deliller ile davasını ispatlayamadığından, davanın reddine, alacaklı takibe başlatmada haksız olmakla birlikte kötü niyetli olduğu ispatlanamamakla, davalı yararına ayrıca tazminat takdirine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiş aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçesiyle ” Davanın REDDİNE, alacaklı takibe başlatmada haksız olmakla birlikte kötü niyetli olduğu ispatlanamamakla, davalı yararına ayrıca tazminat takdirine yer olmadığına, ” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmadığı iddiasında ticari defterlerin incelenmeksizin müvekkili şirket defterinin kural olarak delil niteliği bulunmayacağını, mahkemece ticari defterlerin ibrazı adına davalıya davetiye çıkarılmış olduğu dikkate alındığında mahkemece davalı tarafın defterini delil olarak kabul etmiş olduğunu, buna karşın davalının defterlerini ibraz etmediğini, alacağın varlığı kanaatini bildiren bilirkişi raporuna rağmen davanın reddedildiğini, mahkemece verilen kararın kaldırılması talebi ile istinafa başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
Dava, bakiye fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine yöneliktir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde, davacı vekilinin dava dilekçesinde davacının davalıya 3 adet kapalı kasa kamyonet satıp teslim ettiğini, davalının satış bedelinin bir kısmını ödedikten sonra 73.754,50 TL borcunun kaldığını, bu miktarın tahsili için başlattığı icra takibine davalının itiraz ettiğini takibin durduğu ileri sürerek itirazın iptali ile takibine devamına karar verilmesini talep ettiği, davalı vekilinin cevap dilekçesinde, davalının davacıya borçlu olmadığını, araç satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılmaması halinde geçerli olmadığını, faturanın alacağın varlığının ispatı için yeterli olmadığını, davacının mal teslimini ispat etmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istediği, mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Erzurum …. İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı dosyası incelendiğinde davacı tarafından davalı hakkında 30/12/2013 tarihli 3 adet faturadan kalan bakiye 73.754,50 TL asıl alacak ve 6.138,53 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 79.893,03 TL’nin tahsili için icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya 11/11/2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin 14/11/2014 tarihli itiraz dilekçesi ile borca ve ferilerine itiraz ettiği, takibin durduğu anlaşılmıştır.
Satış sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 207. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır: “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” Satış sözleşmelerinde satıcı malı teslim ettiğini, alıcı ise mal bedelini ödediğini ispat ile mükelleftir.
İhtilaf, taraflara arasında bir sözleşme ilişkisinin bulunup bulunmadığı, satış bedeli ve dava konusu icra takibine dayanak teşkil eden fatura içeriği araçların davalıya teslim edilip edilmediği noktalarında toplanmaktadır.
TMK’nın 6. Maddesine göre taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.
Davacı taraf taraflar arasında sözlü şekilde yapılmış bir araç satış sözleşmesi olduğunu, davalı ise sözleşmenin resmi şekilde yapılmadığı için geçersiz olduğunu, satış sözleşmesinin varlığının davacı tarafından ispat edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Davacı taraf yapılan araç satışlarının sıfır araç olduğunu ve bu satışın noterde yapılmasının geçerlilik şartı olmadığını beyan etmektedir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Araçların satış, devir ve tescili ile bu işlemlerle ilgili yetki ve sorumluluk” başlıklı 20. maddesinde, henüz trafik siciline tescil edilmemiş bulunan, mesela ‘sıfır kilometre’ tabir olunan motorlu araçların (yahut yeni olsun ya da olmasın gümrükten alınan motorlu araçların) mülkiyet devirlerini hedefleyen sözleşmeler için herhangi bir geçerlik şekli öngörülmediği, anılan maddenin birinci fıkrasının (d) bendine getirilen şekil şartının trafiğe tescil edilmiş araçlar için geçerli olduğu bu itibarla sıfır araçlar yönünden satış sözleşmesinin noterde düzenlenmemiş olması sözleşmenin sıhhatini etkilememektedir,
Davacı tarafından davalının davaya konu faturalar ile satışa konu araçları kendi adına ilk defa tescil ettirdiğini ileri sürerek faturada motor ve şasi numaraları yazılı araçların tescil kayıtlarının getirmesinin talep edildiği görülmektedir. Buna karşılık mahkemece bu yöne ilişkin davacı talebi karşılanmadan bilirkişi raporu alınmış davalı tarafından ticari defterlerin sunulmuş olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa ki, davaya konu faturalarda yazılı motor ve şasi numaralarına göre bu araçların ilk defa kim adına tescil ettirildiğine dair bilgi ve belgeler getirdiğinde davaya konu araçların davalıya teslim edilip edilmediğinin anlaşılması mümkündür. Bu itibarla sonuca etkisi bulunan bu delilin toplanılmadan yazılı şekilde karar verilmesi yerinde olmamıştır.
HMK.’nun 353/1-a-6. maddesinde “…Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” bölge adliye mahkemesince başvuruya konu kararın esası incelemeden kaldırılmasına karar verilmesi gereken haller arasında sayılmıştır. Somut olayda, yukarıda ayrıntılı biçimde izah edilen yargılamadaki eksiklikler uyuşmazlığın esasının çözümü için olmazsa olmaz niteliktedir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında uyuşmazlığın esasının çözümü için olmazsa olmaz nitelikte delillerin usulüne uygun biçimde toplanılıp değerlendirilmediği, toplanılan bir kısım dellilerin hükme esas alınamayacak derecede yetersiz olduğu, tarafların iddia ve savunmalarının karar gerekçesinde değerlendirilmediği anlaşılmakla; HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca davanın esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, yerel mahkeme kararının, HMK’nın 355, 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dava dosyasının HMK’nın 355, 353/(1)-a maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının davacıya iadesine,
4-İstinaf başvurusu aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Gerekçeli kararın tebliği ve harç iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 23/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.