Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1663 E. 2021/1545 K. 28.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1663
KARAR NO : 2021/1545
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/04/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/671 Esas, 2019/176 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ : 28/12/2021
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı gerekçeyle davanın reddine dair verilen karara karşı davacılar vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili, sürücü …’nın yönetimindeki … plakalı otomobil ile kaza tutanağında belirtildiği gibi ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini ve müvekkillerinin kardeşi olan sürücü …, ve yolcu olan yine müvekkillerinin annesi …’nın vefat ettiklerini, sürücünün % 100 kusurlu olduklarını, ancak yolcu olan anne …’nın kusurunun söz konusu olmadığını, sigorta şirketinin destek tazminatından sorumlu olduğu halde 5/………. nolu bedeni hasar dosyası açarak 11.737 TL …’ya, 8.954 .-TL’yi de …’ya ödediğini, bu ödemenin ölen annenin desteği, yaşı ve kusuruna göre son derece az olduğunu, bu nedenlerle müvekkillerinden … için, 100,00.-TL, … için, 100,00.-TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden itibaren işletilecek reeskont avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, davacıların yaptığı başvuru üzerine müvekkil şirket tarafından ödeme yapıldığını, ödemenin yetersiz olduğu yönünde ikinci bir başvuru yapılmaksızın huzurdaki dava ikame edilmiş olduğundan işbu davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, öte yandan davanın esasına girilecek ise destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilecek olması ihtimalinde desteğin muhtemel bütün hak sahiplerinin araştırılarak paylarının ayrılmasının gerektiğini, emniyet kemeri takmayan müteveffanın zararın meydana gelmesinde müterafik kusurunun bulunduğunu, davacıların olay tarihinden itibaren reeskont faiz işletilmesi yönündeki taleplerinin doğru olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince, ” Tüm dosya kapsamından davacılar tarafından,12.06.2016 tarihinden meydana gelen trafik kazasında annelerinin vefatı nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat davası açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce tarafların iddia ve beyanlarında geçen delilleri toplanmış, kazaya karışan … plakalı araca ait sigorta poliçesi ile davacılar tarafından imza altına alınan ibraname dosyamız arasına celp olunmuştur.
Davacılar … ile … tarafından imzalanan 01/08/2016 tarihli ibraname içeriğinin; “biz aşağıda imzası bulunan … varisleri yukarıda detayı yazılı poliçe ile sigortalı … plakalı aracın 12/06/2016 tarihinde ika etmiş olduğu ve vefat ile neticelenen kaza dolayısıyla … Sigorta A.Ş.’den 20.691,00.-TL tazminat bedelini nakden ve tamamen aldığımızı ikrar eder, mezkur tazminat bedelini almış olmakla, ilgili … sayılı poliçeden dolayı bu poliçede yazılı şahıs başına azami mesuliyet miktarına kadar … Sigorta A.Ş’ni mutlak ve … sayılı poliçeyle sigortalı vasıta sahip ve şoförünü ise manevi tazminat dışında kalan kısım için ibra ettiğimizi ayrıca ileride kusur oranları sigortacı lehine değişirse avans faizi ile birlikte geri isteyeceğini beyan ve kabul ederiz” şeklinde olduğu anlaşılmış ve Sigorta şiketi tarafından davacılara bir kısım ödemelerin yapıldığı anlaşılmıştır.
KTK’nın 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir. İbranamenin 01.08.2016 tarihinde verildiği eldeki davanın 31.12.2018 tarihinde açılmış olduğu dolayısıyla KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği anlaşılmakla davanın 01/08/2016 tarihli ibranameden kaynaklı olarak hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle ” Davanın 01/08/2016 tarihli ibranameden kaynaklı olarak hak düşürücü süre nedeniyle reddine; ” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde; ibranamenin maktu olarak düzenlendiğini, yapılan ödemenin düşük olduğunu, mahkemece zamanaşımı konusunda ceza zamanaşımını dikkate almadığını, dosyada inceleme yapılmadığını, aktüerya hesaplaması yaptırılmadığını, zamanaşımında kesilen ve duran sürelerin dikkate alınmadığını, mahkemece verilen kararın kaldırılması talebi ile istinafa başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde davacılar vekilinin 12/06/2016 günü meydana gelen kazada davacıların annesi …’nın vefat ettiğini, davaya sebebiyet veren aracın davalı şirket tarafından sigorta ettirildiğini, davalı … şirketinin davacılara ayrı ayrı ödeme yaptığını, yapılan ödemenin eksik ve yetersiz olduğunu ileri sürerek davacılar yararına ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanarak davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ettiği, davalı şirket vekilinin yapılan ödeme nedeniyle davanın reddini istediği mahkemece davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dava dilekçesinde davanın velayeten açıldığı belirtilmeksizin 31/12/2018 tarihinde açıldığı, davacı … …’nın 28/04/2002 doğumlu olduğu, diğer davacı … …’nın 04/01/2004 doğumlu olduğu, dava tarihi itibariyle … ile …’nın 18 yaşını doldurmadıkları, davanın esasen davacıların velisi tarafından velayeten açılması gerekirken doğrudan fiil ehliyeti bulunmayan davacılar tarafından açılmış olması yerinde değil ise de davacılar vekilinin davacıların velisi olan … …’nın vekaletini de dosyaya sunmuş olduğundan davanın esasen … …’nın velayetiyle açıldığı sonucuna varıldığı ve aradan geçen süre içerisinde davacılardan …’nın 18 yaşını ikmal etmiş olduğu da gözetildiğinde ve davanın … yönünden … … velayetiyle devam ettiği anlaşıldığından davacıların aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü ile dosya incelenmiştir.
2918 sayılı KTK’nın 111. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen süre hak düşürücü süre olmakla birlikte mahkemece hak düşürücü sürenin dolmasına esas alınan ibraname tarihleri 19/07/2016 olup bu ibranamelerde davacıların velisi olan … …’nın imzası bulunmadığı gibi icazetinin bulunup bulunmadığı da anlaşılamamaktadır. Bu itibarla davacıların davaya konu ibranameleri imzaladıkları tarih itibariyle 18 yaşını doldurmamış olmaları nedeniyle fiil ehliyetleri bulunmadığından davacıların velisi tarafından verilmiş bir icazetname yoksa ibranameler geçerli olmayacaktır. Bu nedenle mahkemece bahsedilen icazetnamenin varlığı araştırılmadan geçerli olmayan ibranamelere itibar edilerek hak düşürücü sürenin bu ibraname tarihlerinden itibaren hesaplanması doğru değildir. Mahkemece, davacıların velisinin dava dosyasına sunulan ibranamelere icazet verip vermediği araştırılarak davacıların velisi … … tarafından verilmiş bir icazetnamenin bulunmaması halinde tarafların iddia ve savunmasına göre tüm deliller toplanarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken ve fiil ehliyetinin kamu düzeninden olup resen araştırılması gereken bir husus olduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir.
HMK.’nun 353/1-a-6. maddesinde “…Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” bölge adliye mahkemesince başvuruya konu kararın esası incelemeden kaldırılmasına karar verilmesi gereken haller arasında sayılmıştır. Somut olayda, yukarıda ayrıntılı biçimde izah edilen yargılamadaki eksiklikler uyuşmazlığın esasının çözümü için olmazsa olmaz niteliktedir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında uyuşmazlığın esasının çözümü için olmazsa olmaz nitelikte delillerin usulüne uygun biçimde toplanılıp değerlendirilmediği, toplanılan bir kısım delillerin hükme esas alınamayacak derecede yetersiz olduğu, tarafların iddia ve savunmalarının karar gerekçesinde değerlendirilmediği anlaşılmakla; HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca davanın esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, yerel mahkeme kararının, HMK’nın 355, 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dava dosyasının HMK’nın 355, 353/(1)-a maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacılar tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının davacılara iadesine,
4-İstinaf başvurusu aşamasında davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Gerekçeli kararın tebliği ve harç iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 28/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.