Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/985 E. 2021/920 K. 04.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/985
KARAR NO : 2021/920
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/09/2016 (Dava), 16/02/2018 (Karar)
NUMARASI : 2016/848 Esas, 2018/65 Karar
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ : 04/10/2021
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirketin yurt içi ve yurt dışında enerji ve elektrik dağıtım hizmetleri ile şebeke ve bunların kurulumunda faaliyet gösteren ticari şirket olduğunu, davalı …. A.Ş. ‘nin ise belirli bir bölgede elektrik enerji dağıtım şirketi olduğunu, müvekkili ile davalı arasında 25/09/2013 tarihli Erzincan – Bayburt illeri sorumluluk alanı dahilinde 2. ihbarname dağıtımı, enerji kesme açma hizmet alım sözleşmesi ( Erzincan – Bayburt illeri için ) yine 25/09/2013 tarihli Erzurum ili sorumluluk alanı dahilinde 2. ihbarname dağıtımı, enerji kesme açma hizmet alım sözleşmesi (Erzurum ili için) düzenlendiğini, taraflar arasında düzenlenen her iki sözleşme kapsamında sözleşmelerin 5.maddesinde işin tanımının düzenlendiğini, her iki sözleşmenin de 25/09/2015 tarihinden itibaren üç ay süre ile aynı üç ay süre ile aynı şartlarda uzatıldığını, sözleşmelerin her ikisininde müvekkili firma tarafından eksiksiz ve tam ifa edilmiş olduğunu, müvekkilinin davalıya herhangi bir yükümlülüğünün kalmadığını, sözleşmenin ifası aşamasında her iki sözleşme bakımından müvekkil firma yetkilisi davalıya müraacatla sözleşmenin 17.1 maddesinde uygulanacak cezalar ve primler bölümünde düzenlemesi bulunan hüküm uyarınca prim alacağının hesap edilerek hakedişlere yansıtılmasının istendiğini, davalı tarafça müvekkilinin prim alacağının % 96 oranına ulaşamadığından prim alacağı isteğinin reddedildiğini, müvekkili firmanın sözleşme dairesinde edim yükümlülüğünü yerine getirdiğini, davalıya müraacatla prim alacağını talep ettiğini, ancak davalı prim alacağını talep ettiğini, bu nedenlerle 25/09/2013 tarihli Erzincan – Bayburt illeri sorumluluk alanı dahilinde ikinci ihbarname dağıtımı, enerji kesme açma hizmet alım sözleşmesine ilişkin prim alacağının her bir sözleşme bakımından 250.000,00 TL ‘den 500.000,00 TL olarak davalıdan tahsilini, bakiyenin belirsiz külli tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, davacının hizmet verdiği illerde tahsil oranlarının Erzurum için % 87,65, Erzincan için % 96,24, Bayburt için % 94,93 olduğu gözönünde alındığında davacının prime hak kazanmadığının aşikar olduğunu, sözleşme kapsamında davacının yapacağı iş ve işlerin toplam bedelinin 1.108.248,00 TL olarak belirlendiğinin gözönüne alındığında davacının gayreti ve çalışmasının ödüllendirilmesine ilişkin primin sözleşmenin imza bedelinin neredeyse yarısına tekabül eden 500.000,00 TL ‘nin hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince, “Tüm dosya kapsamından; davacı tarafça 25/09/2013 tarihli dilekçesi ile Erzincan – Bayburt illeri sorumluluk alanı dahilinde ikinci ihbarname dağıtımı, enerji kesme açma hizmet alım sözleşmesi ( Erzincan – Bayburt illeri için ) yine 25/09/2013 tarihli Erzurum ili sorumluluk alanı dahilinde ikinci ihbarname dağıtımı, enerji kesme açma hizmet alım sözleşmesi (Erzurum ili için) her iki sözleşmenin de 25/09/2015 tarihinden itibaren üç ay süre ile aynı şartlarda uzatıldığı, sözleşme süresinin 24 ay olduğu, söz konusu sözleşmenin taraflarca uyuşmazlık konusu olan 17. maddesi “o” bendi ” Yüklenicinin etkin ve verimli çalışması nedeni ile hak ediş dönemi itibari ile il genelinde son 12 aylık tahsilat oranının % 96 ‘nın üzerine çıkması durumunda yüklenicinin hak edişine % 96 oranı üzerindeki her puan için 5.000,00 TL prim ödenir, tahsilat oranı yüklenicinin hak ediş döneminden önceki aydan geriye doğru 12 aylık fatura ana para tahsilatının aynı döneminin fatura tahakkukuna bölünmesi sonucu bulunan sayıdır, (hesaplamalarda virgülden sonraki hane genel matematik kuralları dikkate alınarak yuvarlanacak ve buna göre hesabı yapılacaktır.) ” bilirkişi raporunun 3. sayfa 1, 2 ve 3 nolu bendinde yapılan kriter ve hesaplamaların sözleşmenin 17.madde “o” bendinde belirtildiği şekilde, 25/09/2013 de işe başlayan yüklenicinin Eylül 2013 dönemi için prim hesabı 01/09/2012-31/08/2013 tarihleri arasındaki tahsilatın bu tarihler arasındaki tahakkuk miktarına bölünmesi sonucu tahsilat yüzdesi bulunmuş, bu hesap iki yıl süre ile düzenlenmiş ve aylık yani 24 hak ediş dönemi için tek tek uygulanmıştır. Yine sözleşmenin devamı maddesinde belirtilen hak ediş dönemi itibari ile il genelindeki son 12 aylık tahsilat oranının % 96 ‘nın üzerine çıkması durumunda yüklenicinin hak edişine % 96 oranının üzerindeki her puan için 5000 TL prim ödenir ibaresi, bilirkişi raporuna ekli çizelgede tek tek tahakkuk başlangıcı ve bitiş tarihleri ile yüzdelik oranlamalar sonucunda, yüzdelik puan farkları çıkarılmış, prim hesaplamaları buna göre yapılmıştır. Hukuk tahsilatlarına gelince; sözleşmenin “L” bendinde ” Yüklenicinin çalışmaları esnasında, kaçak tüketimine sebep olması halinde iş verenin uğrayacağı zarara karşılamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğüne ilave olarak kaçak işleminin bilerek yapıldığında… ” bu madde hükmüne istinaden bilirkişi raporunun hukuk tahsilatlar bölümünde belirtilen miktarların da davacı firmaca kaçak ihbarları sonucu hukuk tahsilatları şeklinde tahsil edildiğinin sözleşme hükümlerince kabul edilmesi gerekir. Bu nedenle prim alacaklarına da bu miktarın da dahil edilmesi kanaati sonucuna ulaşılmıştır. Alınan bilirkişi raporu ve hesap tablosu gözönünde bulundurularak; davacı tarafın talebi ile bağlı kalınarak toplam alacak miktarının 4.080.000,00 TL olduğu sonuç ve kanaatine varılmış, yine davacı talebi ile bağlı kalınarak 500.000,00 TL ‘lik alacak talebi ile açılan eda davasının kabulü ile 500.000,00 TL’nin davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine, yine davacı tarafın talebi ile bağlı kalınarak bakiye toplam alacak miktarının da 3.580.000,00 TL olduğunun tespitine oy çokluğu ile karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle “Davacı tarafın davasın kabulüne 500.000,00 TL’nin davalıdan alınıp davacı tarafa ödenmesine, davacı tarafın bakiye alacağının gecikme zammı ve KDV hariç 3.580.000,00 TL olduğunun Tespitine,” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; usul yönünden, yanlış değerlendirmeler ve eksiklikler olan bilirkişi raporuna karşı yaptıkları itirazın dikkate alınmadığını, mahkemenin, bilirkişi raporundaki çelişkili, eksik ve hatalı noktalar giderilmeden hüküm kurmasının adil yargılama ilkesinin ihlali olduğunu ve eksik inceleme ile yanlış hüküm kurulmasına sebep olduğunu, esas yönünden, ihtilafa Konu 17-1/o maddesinin, mahkeme ve bilirkişi kurulu tarafından yanlış yorumlanmakta ve uygulanmakta olduğunu, ilgili madde dikkatle incelendiğinde, primin yüklenicinin hakedişine ödeneceği belirtilmekte olduğunu, ancak ne sözleşmelerde, ne ihale belgelerinde ne de teknik şartnamede hak edişlerin düzenlenme aralığı belirtilmemiş olduğunu, bilirkişi ise prim hesabı dönemine veya prim hesabının kaç kere yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamasına rağmen aylık olarak, yani 24 kere prim hesabı yapmak suretiyle rapordaki sonuca ulaşmış olduğunu, ilgili sözleşmelerde prim hesabının 24 kere yapılacağına ilişkin hiçbir hüküm bulunmadığını, buna rağmen, ek rapor dahi alınmaksızın kök rapor doğrultusunda hüküm kurulması hukuka aykırı olduğunu, hak ediş döneminin belirlenmemesi sözleşmede boşluk oluşmasına sebebiyet verdiğini, bu durumda dava konusu prim maddelerinin sözleşme yorumuna tabi tutularak gerçek iradenin tespit edilmesi gerekmekte olduğunu, zira sözleşmelerin 17.1/o maddesi gereği prim hesabı her gün, ayda bir, 3 ayda bir, yılda bir veya sözleşme dönemi itibariyle bir kez de yapılabilir ve her durumda farklı bir prim hesabı ortaya çıkacağını, bu hususta, örnekli açıklamalarını içerir bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde yer verdiklerini, 17.1/o maddesi, kaç kere prim hesaplanacağını hak ediş sayısı ile irtibatlandırmış bulunduğundan ve hak ediş dönemlerinin ne zaman/kaç kere yapılacağına ilişkin herhangi bir açık hüküm bulunmadığından sözleşmenin hukuki yoruma muhtaç olduğunu, zira ilgili maddenin ikinci cümlesinde yer alan ifadeye göre “Tahsilat Oranı, yüklenicinin hakediş döneminden önceki aydan geriye doğru 12 aylık fatura anapara tahsilatının aynı döneminin fatura tahakkukuna bölünmesi sonucu bulunan sayıdır.” Buna göre prim tahsilat oranı son 12 ayın tahsilatına göre hesaplandığına göre, burada hedeflenen prim hesabının yıllık olarak yapılması gerektiğini, prim hesabının 12 aydan az dönemlerde (örneğin bilirkişilerin hesapladığı gibi aylık olarak) yapılması, il bazındaki herhangi bir aylık prim katsayısının (örneğin Erzincan Mayıs 2014 prim oranı olan 16 katsayısı) sürekli ve haksız olarak yıl içerisinde 12 kere hesaplanması sonucunu doğurmakta olduğunu, oysaki hakkaniyete uygun olan, o ayın prim katsayısının sadece bir kez hesaplanmasıdır ki bu da primin yıllık olarak hesaplanması suretiyle elde edilebileceğini, bu nedenlerle 17.1/o maddesinin hakkaniyete uygun yorumu, hak ediş döneminin 12 ayda bir olması gerektiği ve prim hesaplamasının sözleşme döneminde 2 kez yapılması gerektiğini, maddenin mevcut şekliyle uygulama alanı bulması durumunda sözleşmeler kapsamındaki 2013-2015 döneminden önce aynı hizmeti vermiş üçüncü bir şirketin semerlerinden faydalanıyor olacağını, 12 aylık tahsilat oranının geriye dönük olarak hesaplanması noktasında, davacı şirketin sözleşmenin başladığı dönemde (23.09.2013) yapılan tahsilat oranı hesaplamalarının, davacının emek sarf etmediği 23.09.2012 ile 23.09.2013 tarihlerini kapsadığı ve davacının hizmet vermediği bu sürede davalı veya üçüncü bir yüklenici şirketin hizmet kalitesine göre değerlendirilmeye tabi tutulduğunu, bu şekilde 2011-2013 yılları arasında sözleşme konusu üzerinde çalışan üçüncü kişi firmanın tüm emeğinden davacı şirket istifade etmekte, 2011-2015 arası dönemden tek başına yararlanacak bir konuma yükselmekte olduğunu, aynı maddenin bir prim maddesi değil de bir cezai şart maddesi olduğu varsayıldığında geçmiş dönemin cezasının davacıya yüklenemeyeceği ileri sürülecek, cezanın hakkaniyete ve dürüstlüğe aykırı olduğu ve fahiş olarak hesaplanan cezanın iptali gerektiği, ekonomik mahva sebebiyet verecek olması karşılığında tenkis edilmesi gerektiği ileri sürüleceğini, bilirkişi raporuna dayanılarak kurulan mahkeme hükmünde ilgili madde kapsamını ilgilendiren diğer bir hata ise anapara tahsilatlarının belirlenmemiş olduğunu, ilgili 17-1/o maddesi gereği prim hesaplamasının anapara tahsilatı oranına göre yapılması gerektiğinden, bilirkişi raporunda tahsilatların ne kadarının anapara ne kadarının gecikme zammı ve sair kalemlerden oluştuğu açıkça belirlenmesi gerektiğini, bu ihtiyaca rağmen bilirkişi raporundaki hesaplamalar, tahsilatların anapara tahsilatı olup olmadığı kontrol edilmeksizin yapılmış ve mahkeme hükmü de bu eksikliğe rağmen raporu birebir olarak esas almış olduğunu, bu tahsilatlarda davacının herhangi bir rolü ya da emeği bulunmamasına rağmen prim hesabında değerlendirmeye alınmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, tarafların sözleşmeye prim maddesi ilave etmekteki amaçları, davacının çalışma şevkini ve performansını artırarak bunun karşılığında sözleşme bedelinin küçük bir kısmı (% 10, % 20 gibi) kadar prim uygulanması olduğunu, oysa huzurdaki dava ile gelinen noktada heriki sözleşmenin toplam bedelinin yaklaşık 3.000.000 TL olduğu düşünülürse, ilk derece mahkeme kararına göre bu bedelin yaklaşık % 125 fazlasının (4.000.000 TL) prim bedeli olarak ödenmesi sonucu ortaya çıkmakta olduğunu, ticari hayatta prim müessesi geçerli bir motivasyon kaynağı ve kazan kazana dayalı bir ödeme sistemi olduğunu, ancak prim bedelinin sözleşme bedelinin dahi üzerine çıkacak miktarlarda hesaplanması hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi sözleşmenin ruhuna, dürüstlük kuralına ve sözleşmenin akdedilme amacına da aykırılık teşkil etmekte olduğunu, prim maddesi mevcut haliyle sözleşmenin yorumunda esas alınması gereken amaçsal yorum ilkesine aykırı olduğunu, bu durumda ilk derece mahkemesi tarafından yapılması gereken, sözleşmelerde hüküm bulunmaması sebebiyle hakediş periyotlarına ilişkin bir karar vererek eksik hükmün mahkeme yorumuyla tamamlanması gerektiğini, bu şekilde belirlenecek hakediş periyotlarına göre bilirkişi kurulunun tekrar hesaplama yapması sağlanmalı, otomatik ödeme yapan abonelerin tahsilatı çıkarılmalı, fatura tahsilatlarının içinde anapara tahsilatları ayrıca hesaplanmalı ve bu şekilde oluşturulacak yeni rapor doğrultusunda gerekirse mahkeme tarafından bedel üzerinde takdir yetkisi de kullanılarak hüküm kurulması gerektiğini, hal böyle iken, eksik ve hatalı bilgi ve hesaplamalar içeren bilirkişi raporuna dayanarak hüküm kurulmasının hatalı olduğu talebi ile istinafa başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
Dava, hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan prim alacağının tahsiline ilişkin alacak davasıdır.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde, davacı vekilinin dava dilekçesinde taraflar arasında Erzurum İline yönelik ve Erzincan-Bayburt İllerine yönelik iki ayrı “İkinci İhbarname Dağıtımı, Enerji Kesme ve Açma Hizmet Alım Sözleşmesi” imzalandığını, sözleşmelerin 17/o maddesine göre prim alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek her bir sözleşmesi için 250.000,00 TL kısmi prim alacağının tespiti ile bakiye miktar belirlenmesini ve fazlaya yönelik hakları saklı tutularak 500.00,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ettiği, davalı vekilinin cevap dilekçesinde davacının sözleşme hükmüne göre hak ettiği bir prim alacağı bulunmadığını savunarak davanın reddini istediği, mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davanın kabulü ile 500.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, davacı tarafın bakiye alacağının gecikme zammı ve KDV hariç 3.580.000,00 TL olduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nun 266. maddesinde mahkemenin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği, 281. maddesinde tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri, mahkemenin, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebileceği, mahkeme gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabileceği, 282. maddesinde ise Hâkimin, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği düzenlenmiştir.
Somut olayda mahkemece, 01/11/2017 tarihli bilirkişi raporu alınmış, alınan bu rapor uyarınca karar verilmiştir. Ancak, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna yönelik davalı vekilince; bilirkişi raporunda davaya ilişkin savunmalarda ileri sürülen hususların değerlendirilmediği, abone gruplarının hatalı tespit edildiği, verilerin şeffaf olarak ortaya konulmadığı, prim hesabının hesaplama yönteminin hatalı olduğuna yönelik ciddi itirazlarda bulunulmuştur. Mahkemece davalı vekilinin bilirkişi raporlarına ilişkin ciddi itirazlarını karşılar mahiyette yeni rapor veya ek rapor alınması yoluna gidilmediği gibi, karar gerekçesinde de bu itirazlar karşılanmamıştır.
Ayrıca dava, davacı vekili tarafından davanın açılışı esnasında 500.000,00 TL üzerinden harç yatırılarak ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunmakla birlikte 7251 sayılı Kanunun 6.maddesi ile yürürlükten kaldırılan HMK’nın 107/3 maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Mahkemece bilirkişi raporu alındıktan sonra davacı vekili tarafından 15/12/2017 havale tarihli dilekçesi ile talep konusu alacağın belirlenmesine yönelik ıslah dilekçesi verilmek üzere süre talep edilmiştir. Mahkemece, davacı vekilinin bu talebine yönelik bir değerlendirme yapılmaksızın ve 3.580.000,00 TL’ye yönelik açılmış bir dava ve yatırılmış bir harçta olmamasına rağmen davacının bakiye alacağının 3.580.000,00 TL olduğuna yönelik hüküm tesisi de doğru görülmemiştir.
Bu durum karşısında mahkemece uyuşmazlığın çözümü için; içerisinde alanında uzman sektör bilirkişisi ile uzman hesap bilirkişilerinin bulunduğu 3 kişilik bir bilirkişi heyetinden tarafların iddia ve savunmaları ile davalı vekilinin , 01/11/2017 tarihli bilirkişi raporuna itirazlarının da karşılandığı bir bilirkişi raporu alınarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu hususlar gözetilmeden yetersiz bilirkişi raporu ve eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
HMK.’nun 353/1-a-6. maddesinde “…Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” bölge adliye mahkemesince başvuruya konu kararın esası incelemeden kaldırılmasına karar verilmesi gereken haller arasında sayılmıştır. Somut olayda, yukarıda ayrıntılı biçimde izah edilen yargılamadaki eksiklikler uyuşmazlığın esasının çözümü için olmazsa olmaz niteliktedir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında uyuşmazlığın esasının çözümü için olmazsa olmaz nitelikte delillerin usulüne uygun biçimde toplanılıp değerlendirilmediği, toplanılan bir kısım dellilerin hükme esas alınamayacak derecede yetersiz olduğu, tarafların iddia ve savunmalarının karar gerekçesinde değerlendirilmediği anlaşılmakla; HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca davanın esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile, Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/02/2018 tarih ve 2016/848 Esas, 2018/65 Karar sayılı hükmün HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dava dosyasının HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunun kabulü nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi davalıya iadesine,
4-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf kanun yoluna başvuran davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı ikmali/iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’ nın 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 04/10/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.