Emsal Mahkeme Kararı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi 2020/1579 E. 2022/1906 K. 28.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ERZURUM
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1579
KARAR NO : 2022/1906
KARAR TARİHİ : 28/11/2022
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ERZURUM ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2019/345 Esas – 2020/196 Karar
TARİHİ : 01/07/2020
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketi ile davalının iş ortaklığı kurarak 2016/… ihale kayıt numaralı DSİ …. Bölge Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkartılan “Kars ………. Şube … ve Kurutma Tesisleri Onarım” işine teklif verdiğini ve bu ihale için kendisine ait hesaptan toplam 98.000,00 TL bedelli teminat mektubunu ihale dosyasına yasal bir gereklilik olarak sunduğunu, iş ortaklığı belgesinde belirtildiği üzere davalının %51 davacının ise %49 oranında ortak olduğunu, yapılan ihale sonucu kurulmuş olan bu ortaklıklığın ihaleyi kazandığını ancak davalı tarafın isteği ile işi yapmaktan vazgeçtiğini, bu vazgeçme nedeni ile müvekkili tarafından verilen teminat mektubunun yasa gereği idare tarafından nakde çevrildiğini, davalının bu vazgeçmenin sonucu olan bu mali külfete katlanmayı reddettiğini beyanla Erzurum ……. İcra Dairesinin 2019/……. Esas sayılı takibe yapılan itirazın iptali ve takibin devamını ve haksız itirazdan ötürü %20 inkar tazminatı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davacı şirket ile müvekkilinin başka bir iş sebebiyle Erzurum ……. Noterliğinin 13/10/2015 tarih ve ………. yevmiye numaralı vekaletnamesi ile vekil tayin ettiği …’ın dava konusu DSİ …… Bölge Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkarılan Kars ……….. Şube … ve Kurutma Tesisleri Onarımı işinin yürütülmesi için müvekkilinin haberi ve rızası olmadan ihaleye katıldığını, vekaletnamede üçüncü şahısla ortaklık yapılması suretiyle ihaleye iştirak edilmesine ilişkin bir yetki söz konusu olmadığını, davacı tarafından ihale sebebiyle uğradığını iddia ettiği bedeli müvekkilinin adına yetkisiz olarak ihaleye giren …’a rücu etmesi gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI; Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; taraflar arasında DSİ …….. Bölge Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkartılan “Kars …… Şube … ve Kurutma Tesisleri Onarım” işi nedeniyle iş ortaklığının kurulduğu, davacının %49 ortak olup, davalının ise %51 pilot ortak olduğu, davalı tarafından …’a verilen vekaletnamenin herhangi bir sınırlama olmaksızın Türkiye’deki tüm ihalelere katılmak üzere verildiği ve dava konusu ihale için de davalıyı temsil yetkisinin bulunduğu, ihale makamı tarafından da vekaletnamenin usulüne uygun bulunarak ihalenin taraflar arasındaki iş ortaklığı üzerinde bırakıldığı ancak tarafların ihale makamının sözleşme davetine icabet etmemeleri nedeniyle davacı tarafından sunulan teminat mektubunun nakde çevrildiği, tarafların oluşan zarardan hisseleri oranında sorumlu olmaları gerektiği yönündeki gerekçeyle, Erzurum ……. İcra Müdürlüğünün 2019/……. E sayılı dosyasına vaki itirazın iptaline, takibin devamına, asıl alacağın %20’si tutarındaki inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili, çıkılan ihalede müvekkilinin haberi ve rızası olmadan ihaleye katıldığını, verilen vekaletnamede sadece kendisi adına ihaleye girme konusunda verildiğini, vekaletnamede üçüncü şahıslara ortaklık yapılması suretiyle ihaleye iştirak edilmesine ilişkin yetkinin sözkonusu olmadığını, davacı tarafın ihale sebebiyle uğradığını iddia ettiği bedeli müvekkili adına yetkisiz olarak ihayele giren …’a rücu edilmesi gerektiğini, müvekkili aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava itirazın iptali davasıdır.
Mahkemece davanın kabulüne hükmedilmiş, kararın kaldırılması istemiyle davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; celbolunan ihale dosyası nazarında davacı ve davalı arasında Kars …… Şube … ve Kurutma Tesisleri Onarımı işine yönelik açılan ihale kapsamında ortaklık ilişkisinin kurulduğu, iş ortaklığı beyannamesinin taraflarca imza altına alındığı bu hususun ihtilaf dışı olduğu, davalı tarafça verilen vekaletnamenin içeriği itibariyle istinaf dilekçesinde öne sürülen itiraz sebepleri yönünden bertaraf edilemeyeceği, yapılan ihalenin taraflarca kurulan iş ortaklığı üzerinde kalmasına rağmen sözleşmenin imza edilmemesi nedeniyle davacı tarafça verilen teminat mektubunun nakde çevrildiği sabittir.
Taraflar arasında adi ortaklığın kurulduğu sabit olduğundan uyuşmazlığın; adi ortaklığın tasfiyesi hükümleri (TBK.nun 620 ve devamı maddeleri) gereğince ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması suretiyle çözümlenmesi gerekmektedir.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nın 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, taraflar arasında, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, bu konuda ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.)
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 2021/6796 Esas 2021/10534 Karar)(Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 2020/12242 Esas 2021/9548 Karar)
Bütün bu açıklamalar ışığında mahkemece; uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kaldırmayı gerektirmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353-(1)/a-6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)/a-6 maddesi uyarınca KABULÜ ile, Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/345 Esas – 2020/196 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine,
3-İstinaf başvurusunda davalı taraftan alınan 855,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi esnasında yapılan yargılama giderlerinin yeniden yapılacak yargılamada ele alınmasına,
5-Kararın tebliğ ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nın 362-(1)/g maddesi gereğince kesin olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi. ….
MUHALAEFET GÖRÜŞÜ
Taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin TBK 639/1 fıkrası uyarınca; ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesi artık imkansız hale geldiğinden kendiliğinden sonlanmış olduğunun kabulü gereklidir.
Adi ortaklığın sona ermesinin önemli bir sonucu kural olarak ortaklığın tasfiye aşamasına girmesidir. Tasfiye usulü bakımından ise çeşitli olasılıklarla karşılaşılabilir. Öte yandan tasfiyeye ilişkin TBK’daki adi ortaklık kuralları tamamlayıcı niteliktedir.
Somut olayda; taraflar arasındaki ortaklık ilişkisi Kars ……… Şube … ve Kurutma Tesisleri Onarımı işine mahsus olarak kurulmuş, sözleşmenin imzalanmaması nedeniyle de kendiliğinden son bulmuştur. Bir diğer deyimle ortaklık iş başlamadan bitmiştir. Her iki taraf arasında kısa zaman aralığı dahilinde ortaklıktan kaynaklı sermaye koyma borcu ya da kâr zarar oluşumundan kaynaklı uyuşmazlık bulunduğuna dair bir iddia veya delile tesadüf edilmemiştir. Bu minvalde tasfiyenin, uyuşmazlık konusu icra takip dosyasındaki zarar olarak kabul edilen bedelden davalının mesul olup olmadığının tespitiyle son bulacağı açıktır. Aksi yöndeki araştırmanın gerekli olduğuna yönelik bir iddia ya da delil bulunmamakla, kararın sair yöndeki araştırmanın yapılmasına işaret edilerek kaldırılması kanaatimce isabetsizdir.
Bunun yanında huzurdaki dava itirazın iptali davasıdır. Ancak icra dosyasında takip talebine konu edilen bedel asıl alacak ve gösterilen feri nitelikli alacaklarla birlikte toplam 50.083,52 TL iken, huzurdaki davada dava değeri 40.000 TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece yargılama aşamasında davacının talebinin neye yönelik olduğu açıklattırılmadığı ve takip çıkış miktarı üzerinden peşin harç ikmal ettirilmediği halde takipte istenilen asıl alacak ve ferileri üzerinden itirazın iptaline karar verilmiştir.
Davacı vekiline talebinin neye yönelik olduğu açıklattırılmadan ve gerektiğinde Harçlar Kanunu uyarınca eksik harcın ikmal edilmesi için süre verilmeden yargılamaya devam edilerek talebi aşar şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Öğreti ve uygulamada taleple bağlılık olarak adlandırılan bu kural sadece sonuç istem yönünden değil, sonuç istemi oluşturulan her bir alacak kalemi yönünden de uygulanır. Sözgelimi itirazın iptaline konu icra dosyasındaki takip çıkış bedeli 50.083,52 TL iken dava değeri 40.000,00 TL olarak gösterilen ve iş bu miktar üzerinden harçlandırılan davada itirazın tümden iptaline karar verilmiş olması isabetsizdir.
O halde mahkemece öncelikle itirazın tümden iptali istendiğinden takip çıkış miktarı itibariyle eksik harç tamamlattırılmalı, talebe konu edilen asıl alacak, takip öncesi işletilen faiz ve B.S.M.V kalemlerinin her biri yönünden yapılacak değerlendirmeyle davalının sorumluğu belirlenmeli ve yazılı gerekçe dahilinde yerel mahkeme kararının 6100 Sayılı HMK 353-(1)/a-4 maddesince kaldırılmasına karar verilmelidir. İş bu usuli eksikliğe değinilmeden talepten fazlasına hükmedilmesine sebebiyet verileceğini, kaldırma kararının HMK 353-(1)/a-4 maddesine hasren yapılması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun aksi yöndeki gerekçeyle HMK 353-(1)/a-6 maddesi dahilinde verdiği karara iştirak etmediğimi bildiririm.
Son takdir heyete ait olmak üzere heyetin takdirine sunulur.