Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/2735 E. 2023/2042 K. 16.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/2735
KARAR NO : 2023/2042

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN :
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :Tazminat
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :16/11/2023

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacılar vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi …. ile davalı arasında imzalanan Çermik Noterliğinin ….. tarihli sözleşmesiyle davaya konu …… plaka sayılı, …. model yıllı …. marka minibüsün müvekkillerinin murisince davalıdan satın alındığını, araç satış bedelinin …. TL olduğunu, …. TL’lik kısmının hesaba havale yoluyla, ….. TL’lik kısmının ise ….. plaka sayılı aracın takas yoluyla teslimi şeklinde ödendiğini, dava konusu aracın satın alındıktan kısa bir süre sonra motor arızası verdiğini, arızanın onarımı için ….. TL bedel talep edildiğini, zararın karşılanması için davalı ile yaptıkları görüşmelerden sonuç alamadıklarını, aracın satın alınma tarihinin ….., motor arıza tarihinin ise ….. tarihi olduğunu, bu yönüyle arızanın gizli ayıp ve kusur niteliğini haiz olduğunu ve oluşan zarardan davalı satıcının sorumlu olduğunu öne sürerek …..TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin dava konusu aracı davacının talebi üzerine …. ilinden satın aldığını, davacının araç plakasının değiştirilmesi için müvekkilinden talepte bulunduğunu, bu maksatla müvekkilinin aracı kendi adına satın alarak plakayı değiştirdiğini, aracın tesliminden sonra mekanik arızaların meydana geldiğini, satıcının müvekkili olması sebebiyle davacı yanca müvekkili aleyhine huzurdaki davanın açıldığını, satışta asli sorumlunun …….. olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; uyuşmazlığın ayıplı araç nedeniyle uğranılan zararın iadesi istemine ilişkin olduğu, 6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesinin görevli kılındığı, somut uyuşmazlıkta davacının tüketici olduğu, davalının ise oto alım satım ile uğraşan galerici olduğu, davalı ile davacı tüketici arasındaki ilişkinin 6502 sayılı TKHK kapsamında tüketici işlemi olduğu ve bu itibarla davaya bakmakla tüketici mahkemelerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle reddine, tarafların görevsizlik kararının kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulması halinde ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde mahkememize müracaatı halinde dava dosyasının görevli Diyarbakır Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; davalının galerici olup araç alım satım işiyle iştigal ettiğini, müvekkili davacının da aracı ticari amaçla satın aldığını, bu yönüyle yapılan işlemin ticari iş niteliğinde olduğunu ve görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olması gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılması talebiyle istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, 6098 sayılı TBK’nın 209 ve devamı maddelerindeki taşınır satımı hükümleri uyarınca satılandaki ayıp iddiasıyla tazminat istemine ilişkindir.
Davanın başlangıçta ….. tarihinde Çermik Asliye Hukuk Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) açıldığı, Mahkemece ….. tarih ve ….. E., …. K. sayılı karar ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun ….. tarih ve 608 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin Diyarbakır ili mülki sınırları olarak belirlendiğinden dosyanın Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verildiği, kararın taraflara tebliğ edilmeden kesinleşme şerhi verilerek dosyanın Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği, Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince de yukarıda özetlenen gerekçe ile Diyarbakır Tüketici Mahkemesine hitaben görevsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Öte yandan, 28/11/2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan ve 28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı TKHK’nın 2. maddesinde kanunun kapsamı “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (ı) bendinde sağlayıcı “kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişi”, (k) bendinde tüketici “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”, (l) bendinde ise tüketici işlemi “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında Kanun’un 83. maddesinde de taraflardan birinin tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanun’un görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı TKHK’da düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Uyuşmazlığın 6502 sayılı TKHK kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin “tüketici”, diğer tarafın “satıcı/sağlayıcı/hizmet sunan” olması gerekir.
Bunlardan ayrı olarak; 6100 sayılı HMK m. 2(1) hükmüne göre; dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesidir. Bu nedenle hukuki uyuşmazlıklarda asliye mahkemelerinin görevi asıldır.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde yapılan değerlendirmede:
Dava konusu aracın dava dışı ………. tarafından davalı ……’na satışına ilişkin Şavşat Noterliğinin ….. tarih ve … sayılı satışında eski kullanım amacının “ticari”, yeni kullanım amacının “hususi” olarak belirtildiği; davaya konu edilen davalı …… tarafından davacılar murisi …….’a Çermik Noterliğinin ….. tarih ve …. sayılı satışında eski kullanım amacının “hususi”, yeni kullanım amacının “ticari” olarak belirtildiği görülmüştür. Yine dosya arasındaki Türkiye Noterler Birliğinin ….. tarihli cevabi yazısı ekindeki araç tescil özet raporunda aracın kullanım şekli/amacının “yolcu nakli-ticari” olarak kayıtlı olduğu; araç davacıların murisi …… tarafından satın alındıktan sonra …… tarihinde dava konusu araca Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi düzenlendiği; TÜVTÜRK tarafından dosyaya …. tarihli yazı ekinde gönderilen araç muayene raporuna göre aracın kullanım amacının “yolcu nakli”, tescil şeklinin “ticari” olduğu, dosya kapsamından aracın … koltuklu ….. …. Minibüs olduğu görülmektedir. Dosya içeriğinde yer alan bu bilgi ve belgelere göre, aracın karayolu yolcu taşımacılığında kullanıldığı aşikardır.
Somut olayda, Erciş Vergi Dairesinin …… tarihli yazısına göre davalı taraf oto galerici olarak faaliyet göstermekte ise de, dava konusu aracın karayolu yolcu taşımacılığında kullanıldığı, kullanım amacının “yolcu nakli”, tescil şeklinin “ticari” olduğu, … koltuklu minibüs olduğu anlaşılmakla, davacılar murisinin 6502 sayılı TKHK kapsamında “tüketici” konumunda olmadığı tartışmasızdır. Bu haliyle taraflar arasında 6502 sayılı TKHK kapsamında tüketici işlemi sayılabilecek bir uyuşmazlık söz konusu değildir.
Her ne kadar, dava konusu aracın ruhsatında “yolcu nakli-ticarî” ibaresi bulunmakta ise de, trafik tescil kayıtlarında aracın “ticarî” olarak nitelendirilmesi, davayı kendiliğinden ticarî dava haline getirmez. Başka bir anlatımla, İdarenin araçları trafik siciline tescil ederken yaptığı sınıflandırma, davanın ticarî dava olup olmadığının tespitinde tek başına belirleyici değildir. Bundan ayrı olarak, tek bir ticari araca sahip olan kişinin ekonomik faaliyetini ve çalışmasını daha ziyade bedeni çalışmasına dayandırması ve gelir miktarı karşısında, sahip olduğu halk otobüsü işletmesinin esnaf faaliyeti kapsamında olması, başka bir anlatımla, otobüs işletmesinin ticarî işletme vasfında olmaması da mümkündür. Dava konusu olayda tarafların tacir olduklarına dair bir iddia ve delil de bulunmadığından davanın ticarî dava olduğundan da söz edilemez; keza dava konusu olayda mutlak ticarî dava da söz konusu değildir.
Bu hâliyle taraflar arasındaki yukarıda anılan araç satış sözleşmesinin, 6098 sayılı TBK’nın 209 ve devamı maddelerindeki taşınır satımına ilişkin hükümlere tâbi olduğu, bu sebeple uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği aşikardır. Bu nedenle Mahkemece hatalı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile uyuşmazlığın 6502 sayılı TKHK kapsamında kaldığından bahisle tüketici mahkemesine hitaben görevsizlik kararı verilmesi yukarıda anılan usûl hükümlerine aykırı olmuştur.
6100 sayılı HMK’nın 116/1-a maddesinde de kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazının ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği belirtilmiş, 117/1. maddesinde cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen ilk itirazların dinlenemeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; mahkemenin yetkisi kesin bir yetki kuralı ile belirlenmişse taraflar bu yetki itirazını yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilecekleri gibi mahkeme de davanın her aşamasında bu durumu kendiliğinden gözetmelidir (6100 sayılı HMK m. 19/1). Bunun dışındaki hâllerde, diğer bir ifadeyle mahkemenin yetkisinin kesin bir yetki kuralı ile belirlenmediği durumlarda yetki itirazı cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak ileri sürülmelidir (6100 sayılı HMK m. 116/1-a ve 117/1-a). Aksi hâlde davalı tarafından süresinde ileri sürülmeyen yetki itirazı, daha sonra ileri sürülemez; mahkemece dikkate alınamaz ve dava yetkisiz mahkemede açılmış olsa bile davanın açıldığı mahkemede görülmeye devam edilir (6100 sayılı HMK m. 19/2).
Somut uyuşmazlıkta, dava …. tarihinde Çermik Asliye Hukuk Mahkemesinde “Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla” açılmıştır. Ancak Mahkeme, davacı tarafın görev konusundaki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp görevli olup olmadığını yargılamanın her aşamasında re’sen incelemelidir. Dosya içeriğine göre, Çermik Asliye Hukuk Mahkemesinin ….. E. sırasında açılan davada, dava dilekçesinin ….. tarihinde tebliği üzerine yasal iki haftalık sürede …… tarihinde verilen cevap dilekçesinde davalı tarafça herhangi bir yetki ilk itirazında bulunulmamıştır. Dava konusu olayda kesin yetki hâli de söz konusu değildir. Davalı tarafın süresinde yetki ilk itirazında bulunmaması nedeniyle, davanın ilk açıldığı Çermik Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkisi kesinleşmiştir. Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresi Diyarbakır il mülkî sınırlarını kapsadığından, Çermik ilçesi de Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı çevresi içerisindedir. Bu nedenle, Mahkemece görevli mahkeme olan Çermik Asliye Hukuk Mahkemesine hitaben görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın ilk açıldığı ve yetkisinin kesinleştiği Mahkemenin yetkisini bertaraf edecek şekilde görevsizlik kararı verilmesi de doğru görülmemiştir.
Kabule göre ise;
Çermik Asliye Hukuk Mahkemesince dosyanın HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin Diyarbakır ili mülki sınırları olarak belirlendiğinden dosyanın Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği görülmektedir.
6100 sayılı HMK’nın m. 294(1) hükmünde “Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup başka bir ifade ile, mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları da, usule ilişkin nihai kararlardır. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (Yargıtay HGK’nın 25/03/2021, E. 2018/(21) 10-1090, K. 2021/337 tarih ve sayılı kararı).
Görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılması gibi usule ilişkin nihai karalar kanunda açıkça düzenlenmiş iken, eldeki davada Çermik Asliye Hukuk Mahkemesince verilen kararın niteliği konusunda usul hukuku mevzuatında açık bir hüküm bulunmamaktadır. Eldeki davanın Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçtiği 01/09/2021 tarihinden sonra 22/07/2022 tarihinde açılmış olup Çermik Asliye Hukuk Mahkemesi ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişki, her iki mahkemenin Diyarbakır il mülki sınırları içerisinde olması nedeniyle “görev” ilişkisidir. Bu durumda Çermik Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın ticarî dava olduğu ve ticaret mahkemelerinin görevli olduğu kanaatinde olunması durumunda görevsizlik kararı vermek gerekirken, usulde yeri olmayan “gönderme” kararı ile dosya Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiş, Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince dosyanın usulüne uygun bir görevsizlik kararı ile 6100 sayılı HMK’da düzenlenen prosedüre uygun olarak kendisine gönderilip gönderilmediği denetlenmeden işin esasına girilmesi hatalı olmuştur. Ancak davanın geldiği aşama ve usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak bu husus eleştirilmekle iktifa edilmiştir.

Yukarıda belirtilen sebeplerle, eldeki uyuşmazlıkta ticarî dava ya da tüketici işlemi söz konusu olmadığı, davanın genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinin görev alanına girdiği, bu sebeple görevli mahkemenin Çermik Asliye Hukuk Mahkemesi olması nedeniyle bu Mahkemeye hitaben görevsizlik kararı verilmesi gerekirken Mahkemece Diyarbakır Tüketici Mahkemesine hitaben görevsizlik kararı verilmesi isabetsiz olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 hükmü uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK m. 353(1)-a-3 uyarınca KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden davacıya İADESİNE,
4-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
5-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından davacı yararına vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-c-g hükümleri gereğince KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/11/2023