Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/690 E. 2022/542 K. 25.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2022/690
KARAR NO : 2022/542

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA TARİHİ : 15/10/2021
KARAR TARİHİ : 20/12/2021
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :25/02/2022K

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen görevsizlik kararının istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkili ile davalı *** arasında *** tarihinde İstanbul *** organizasyonun yapılması ve katılımcıların konaklaması için sözleşme imzalandığını, bu sözleşme uyarınca davacı müvekkilinin proje başvurularının yapılması konusunda yönlendirme işlemlerini yapma ve *** adına gelen katılımcıların konaklama işlemlerini organize etme edimini üstlendiğini, bu işlemlere ilişkin tüm ödemelerin müvekkili tarafından yapıldığını, davacı müvekkilinin sözleşme gereği yükümlülüklerini yerine getirerek sözleşme bedeline karşılık fatura düzenlediğini, davalı tarafın faturayı ödemediğini, *** tarihinde davalıya gönderilen ihtarnameye rağmen borcun ödenmediğini, bunun üzerine davalı hakkında icra takibi yapıldığını, davalı tarafın itirazı üzerine icra takibinin durduğunu, itirazın haksız olduğunu beyan ederek, davalının itirazının iptaline, takibin devamına ve % 20 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; müvekkili *** ile davacı arasında *** gerekli organizasyonun yapılması ve katılımcıların konaklaması için sözleşme imzalandığını, her ne kadar davacı taraf dava dilekçesinde, imzalanan sözleşme gereğince yerine getirilmesini taahhüt ettikleri yükümlülüklerini yerine getirdiğini beyan etmiş ise de bu hususun doğru olmadığını, davacı tarafın *** tarihinde davalı *** aralarında yapmış oldukları sözleşme bedelinin *** TL olduğunu ve taraflarına herhangi bir ödeme yapılmadığını ihtar ettiğini, davacı tarafın sözleşmedeki yükümlülükleri tam olarak yerine getirmediğini, organizasyon ve konaklama konusunda açıkça anlaşılmış olmasına rağmen davacının bu yükümlülüklerini yerine getirirken çok eksik kaldığını ya da bazılarını hiç yerine getirmediğini, davacının yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine müvekkili kurum adına sözleşmenin taraflarından olan *** tarafından davacı şirketin IBAN numarasına *** tarihinde *** TL ödeme yapıldığını, bu ödemeye rağmen davacı tarafın bu ödemeden hiç bahsetmediğini ve hiç ödeme yapılmamış gibi sözleşmede yazılı miktar üzerinden icra takibinde bulunduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davanın mutlak ticarî dava olmadığı, taraflar tacir olmadıklarından nispî ticarî davanın da söz konusu olmadığı, uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle davanın 6100 sayılı HMK m. 114(1)-c hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; müvekkilinin kamu kurum ve kuruluşları ile özel kurumlara eğitim hizmeti veren bir işletme olduğunu, işletme şekli olarak basit usulde (şahıs şirketi) olarak faaliyet gösterse de işlem hacmi bakımından esnaf sınırını aştığını, davacı müvekkilinin ticari iş olarak eğitim organizasyonları düzenlemekte olup 6102 sayılı TTK bakımından da tacir olduğunu, sözleşme metninden ve ifa edilen hizmetten de anlaşılacağı üzere davacı müvekkili ile davalı arasında müvekkili açısından ticari iş olarak nitelendirilebilecek ve 6102 sayılı TTK m. 3 ve 4 hükümleri kapsamında açıkça bir ticari iş olduğunu, bu nedenle de davacı ile davalı arasındaki sözleşme ve sunulan hizmet tamamen ticari iş niteliğinde olduğundan davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğini beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, 2004 sayılı İİK’nın 67. maddesi gereğince faturadan kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan ilâmsız icra takibine davalı tarafça yapılan itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
2004 sayılı İİK m. 67/1 hükmüne göre; takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Dosya içeriğinde (UYAP ortamında) bulunan *** İcra Müdürlüğünün *** E. sayılı icra takip dosyasının incelenmesinden; davacı/takip alacaklısı tarafından davalı/takip borçlusu aleyhine *** TL para alacağı için *** tarihinde Örnek No: ** ilâmsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin davalı/takip borçlusuna *** tarihinde tebliğ edildiği, davalı/takip borçlusu vekili tarafından da *** tarihli dilekçe ile icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz edildiği, 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesi ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca 15/03/2020-15/06/2020 tarihleri arasında bütün dava açma sürelerinin ve hak düşürücü sürelerin durması nedeniyle itirazın yasal (7) günlük sürede olduğu, borçlunun yasal (7) günlük süresi içerisindeki itirazı üzerine takibin 2004 sayılı İİK m. 66 hükmü uyarınca kendiliğinden durduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık eldeki davada ticaret mahkemesinin görevli olup olmadığı hususunda toplanmaktadır.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmesi gerekir.
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde tahdidi olarak sayılan mutlak ticari davalardan değildir. Dolayısıyla, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan bu türden uyuşmazlığın ticari dava sayılabilmesi ve ticaret mahkemesinde görülebilmesi için tarafların her ikisinin de tacir ve dava konusunun tarafların ticari işletmeleriyle ilgili olması gerekir. Her ne kadar mahkemenin gerekçeli kararında tarafların tacir olmadığı ifade edilmiş ise de, mahkemenin bu saptaması davacı açısından doğru değildir. Zira davacının *** Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdinde *** sicil numaralı gerçek kişi tacir olduğu, Dairemizce temin edilen ticaret sicil gazetesi içeriğinden anlaşılmıştır. Bu nedenle, dava konusu uyuşmazlığın davacı açısından ticarî iş niteliğinde olması nedeniyle TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, sözleşmenin diğer tarafı olan davalı için de ticarî sayılması gerekir ise de, bu durum davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Bu nedenlerle, sözleşmenin karşı tarafı olan davalı **** tacir sıfatını haiz olmadığından, eldeki dava ticarî dava niteliğinde değildir. Bu nedenlerle, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi, sonucu itibarıyla doğru görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle Dairemizce yapılan değerlendirmede; ilk derece mahkemesinin sonucu itibarıyla doğru olan kararında yukarıda yapılan eleştiri dışında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, incelemenin istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından, istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK m. 353(1)-b-1 hükmü gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararına yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK m. 353(1)-b-1 hükmü uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-)Yeteri kadar istinaf harcı peşin alındığından, başkaca harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
5-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) hükmü uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 362(1)-c hükmü gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/02/2022