Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/3504 E. 2022/2549 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. DİYARBAKIR BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/3504
KARAR NO : 2022/2549

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :Menfi Tespit

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :30/12/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddine dair verilen ara kararının istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekili; Diyarbakır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile davalı tarafından müvekkilleri aleyhine icra takibi başlatıldığını, takibe dayanak senetteki imzanın müvekkillerinin murisine ait olmadığını, murisin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, takip konusu senedin icra takibinden sonra zamanaşımına uğradığını, 6100 sayılı HMK m. 209 hükmü uyarınca, sahte olarak tanzim edilmiş bir senedin bu konuda karar verilinceye kadar herhangi bir işleme esas alınmayacağını beyan ederek müvekkillerinin borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin teminat alınmaksızın tedbiren durdurulmasına, eğer bu mümkün değilse 2004 sayılı İİK’nın 72/3. maddesi gereğince ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesine yönelik tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece verilen … tarihli ara kararı ile; icra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında takibe dayanak senetteki sahtelik iddiasının 6100 sayılı HMK’nın 209. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden yazı veya imza inkarına dayalı menfi tespit davalarında takip dayanağı belgedeki imzaya ve yazıya itiraz bulunduğu takdirde bu konuda özel hüküm olan 6100 sayılı HMK’nın 209. maddesinin de değerlendirilmesi gerektiği, alacaklı ve borçlu arasındaki hak ve menfaat dengesini gözetmek, kötüniyetli borçluların icra takibine dayanak senetteki imzaya veya yazıya itiraz suretiyle menfi tespit davası açarak takibin durdurulmasını sağlayarak alacaklıların zarara uğramasını önlemek bakımından 2004 sayılı İİK’nın 72. ve 6100 sayılı HMK’nın 209. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği; salt sahtelik iddiasında bulunulmasının takibin durdurulması bakımından yeterli görülmemesi, 6100 sayılı HMK’nın ihtiyati tedbirin koşullarına ilişkin genel düzenlemelerinin dikkate alınarak HMK’nun 390. maddesindeki “yaklaşık ispat” kuralı uygulanmak suretiyle sahtelik iddiasının yaklaşık ispat ölçüsünde bir kısım delil ve emarelere göre haklılığı ihtimal dahilinde gösteren belgelere dayalı olması koşulunun da aranması gerektiği, dava açılış tarihinde dosyaya yansıyan deliller nazarında somut olay değerlendirildiğinde, eldeki dosyada ortaya konan delillerin 6100 sayılı HMK’nın 289. maddesi gereğince yaklaşık ispat şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle icra takibinin durdurulması veya icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmemesi yönündeki tedbir talebinin reddine karar verilmiştir.
Ara kararına karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; Mahkemece verilen ara karardaki gerekçenin eksik ve hatalı olduğunu, ihtiyati tedbir kararı verilmesi için gereken şartların mevcut olduğunu, bu nedenle yerel mahkemece verilen ara kararın kaldırılarak ileride telafisi imkansız zararların ortaya çıkması ihtimaline binaen dava konusu icra takibi ilgili olarak müvekkiller hakkında başlatılan takibinin 6100 sayılı HMK m. 209/1 gereğince durdurulmasına, bu talep uygun görülmez ise 2004 sayılı İİK’nın 72/3. maddesi gereğince ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesi tedbir talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (“İİK”) m. 72 hükmü uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı tarafından varlığı inkâr edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2013, s. 346).
Menfi tespit davası 2004 sayılı İİK’nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfî tespit davasında amaç, bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Ayrıca, 6100 sayılı HMK m. 389 vd. hükümlerinde geçici hukukî himayenin bir türü olan ihtiyatî tedbirlere ilişkin düzenleme genel nitelikte olup; 2004 sayılı İİK m. 72 hükmünde menfî tespit davaları hakkındaki tedbirlerin özel olarak düzenlenmiş olması, bu davada, 6100 sayılı HMK m. 389 vd. hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir.
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını, asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri, ispat ölçüsüdür. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü hâkim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Oysa, 6100 sayılı HMK m. 390(3) hükmünde, ihtiyati tedbire karar verebilmek için yaklaşık ispat gerekli ve yeterli görülmüştür. Madde gerekçesinde ise, HMK m. 390(3) hükmündeki düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir.
Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın, bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.
Öte yandan, kambiyo senedine dayalı takibe karşı açılan menfi tespit davasında sahtecilik iddiasında bulunulması halinde uygulanacak hüküm, 2004 sayılı İİK’nın 72. maddesi olup 6100 sayılı HMK’nın 209. maddesinin söz konusu uyuşmazlıkta uygulama yeri bulunmamaktadır (Aynı yönde bkz. Yargıtay 19. HD’nin 10/09/2018 tarihli, 2017/1388 E., 2018/3978 K. sayılı; Yargıtay 12. HD’nin 30/04/2018 tarihli, 2016/31754 E., 2018/3908 K. sayılı kararları). Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, 2004 sayılı İİK’nın 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir. Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, 6100 sayılı HMK’nın 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup icra takibine etkisi yoktur.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesinde; eldeki uyuşmazlık kambiyo senedine dayalı takibe karşı açılan menfi tespit davası olup uyuşmazlığın 2004 sayılı İİK m. 72 hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Zira 2004 sayılı İİK m. 72 hükmü, 6100 sayılı HMK m. 209 hükmüne nazaran özel düzenleme niteliğindedir. Bu nedenle Mahkemenin gerekçesinde 6100 sayılı HMK m. 209 hükmünün özel düzenleme olduğunun kabulüyle dava konusu olaya uygulanması hatalı olmuştur. Bu durumda, 6100 sayılı HMK m. 209 hükmünün somut olayda uygulanması mümkün olmadığından ve davanın icra takibinden sonra açılması nedeniyle 2004 sayılı İİK m. 72 hükmü uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemeyeceğinden, davacı tarafın takibin durdurulması yönündeki tedbir talebinin reddine karar verilmesi sonucu itibarıyla doğru görülmüştür. 2004 sayılı İİK m. 72/3 hükmü uyarınca icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesi yönündeki tedbir talebi yönünden ise; takibin önce 2010 yılında muris … aleyhine açıldığı, takibin kesinleştiği, murisin sağlığında imza inkarında ve takibe itirazda bulunmadığı, murisin vefatı üzerine 2022 yılında davacı mirasçıların takibe dahil edildiği, bu aşamada imzanın murise ait olup olmadığı hususunun yargılamayı gerektirdiği, uyuşmazlıkta yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmediği anlaşılmakla, bu yöndeki tedbir talebinin reddedilmesinde de bir isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkemenin … tarihli ara kararının sonucu itibarıyla doğru olduğu ve davacılar vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından, istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-b-1 hükmü uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacılar vekilinin İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan … tarihli ara kararına yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-b-1 hükmü uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-)492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca yeteri kadar istinaf harcı peşin alındığından, başkaca harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-)İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
4-) İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
5-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) hükmü uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 362(1)-f hükmü gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 30/12/2022