Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/2637 E. 2022/1709 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2637
KARAR NO : 2022/1709

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Tazminat

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 22/09/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davalı … vekili ve davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkili şirket yetkilisi …. tarihinde …le birlikte ….’nin tüm hisselerini devraldığını, …. Noterliğinin… tarihli ve …. yevmiye numaralı işlemi ile taraflar arasında addedilen …. hisse devri sözleşmesi uyarınca mezkur şirketin tüm hisseleri eski yetkili müdür olan davalı … tarafından aktif ve pasifi ile devredildiğini, ancak şirketin önceki yetkilisi … ile yine iş bu şirketin eski avukatı …’ın, devir tarihi olan ……tarihinden sonra şirket tüzel kişiliğinin aktifi olan alacakları şirket tüzel kişiliğine aktarmadığını, işbu aktiflerin davalıların uhdesinde kaldığını, müvekkilinin bu durumu yaptığı araştırmalar sonrasında öğrendiğini, sözleşme gereği şirketin hisselerinin tüm aktif ve pasifleri ile birlikte devralındığını, bu nedenle devir tarihinden sonra tahsil edilen paraların şirket tüzel kişiliğinin hesabına aktarılması gerektiğini beyan ederek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere …. TL alacağın davalıların uhdesine geçtiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın 6102 sayılı TTK m. 5/A, 6235 sayılı HUAK m. 18/A(2) ve 6100 sayılı HMK m. 114(2) ve 115(2) hükümleri gereğince arabuluculuk dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı ….. vekili ve davacı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davalı … vekili; davanın …….TL üzerinden açıldığını, yerel mahkemenin davanın reddine karar verdiğini ve maktu vekalet ücretine hükmettiğini, dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğini beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.
Katılma yoluyla istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; …. tarihinde Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesinin ….. E. sayılı dava dosyasında eldeki davanın açıldığını, dava açıldıktan sonra taraflarınca Diyarbakır Arabuluculuk Bürosuna …. tarihinde başvurulduğunu, ilk oturum …. tarihinde, ikinci oturumun … tarihinde, üçüncü ve son oturumun ise …… tarihinde yapılarak uzlaşma sağlanmadan son oturum tutanağının düzenlendiğini, yapılan arabuluculuk toplantılarının davalı……. tarafından anlaşma sağlama bahanesiyle sürekli uzatılmaya çalışılarak 3 toplantı akabinde ……. tarihinde son bulduğunu, arabuluculuk tutanaklarının …… tarihinde mahkemeye sunulduğunu, arabuluculuk dava şartının dosya henüz görevsiz mahkemede iken tamamlandığını, Yargıtay …… Hukuk Dairesinin ….K. sayılı kararında görevsiz mahkemede arabuluculuk aşamasının tamamlanması halinde dosyanın gönderildiği görevli mahkemenin davaya devam etmesi gerektiğinin içtihat edildiğini, eldeki dosyada istisnai olarak görevsiz mahkeme aşamasında bu eksikliğin giderildiği ve görevli mahkeme olan ticaret mahkemesinde davanın esasına girilmeden arabuluculuk işleminin tamamlandığı anlaşıldığından mahkemece esasa girilerek karar verilmesi gerekirken tekrar davacıdan arabuluculuk yasası gereklerini “anlaşmazlık tutanağının getirilmesi” istemenin yasanın uygulanmasındaki amacına da uygun düşmeyeceğini, somut olayda 6100 sayılı HMK’nın 115/3. maddesinde gözönüne alındığında dava şartı yokluğundan ret kararı verilmesinin doğru olmadığını beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, şirket zararı nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır ….. Asliye Hukuk Mahkemesinin …. E. sırasına kayden ….. tarihinde açıldığı, Mahkemenin ….. tarihli ve …. K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun … tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin, ….. tarihli hisse devir sözleşmesinden sonra ortaya çıkan şirket alacaklarının şirketin eski ortağı ve yetkilisi ……. ile avukatı … tarafından şirkete aktarılmadığı gerekçesiyle oluşan zararın tazmininin talep edildiği anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a hükmünde “TTK’da öngörülen” hususlardan kaynaklanan hukuk davalarının, mutlak ticarî davalar arasında sayıldığı kabul edilmiştir. Bu nedenle davacı şirket ile şirketin eski yetkilisi …… arasındaki hukuki ilişki limited şirket ortağının sorumluluğuna dayandığından, bu davalı yönünden eldeki dava mutlak ticarî dava niteliğinde ve bu dava bakımından asliye ticaret mahkemeleri görevlidir.
Ancak, davacı şirket ile davalı … arasındaki hukuki ilişki ise, 6098 sayılı TBK’nın m. 502 ve devamı hükümleri ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri kapsamında vekâlet sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, davacı şirket eski avukatına karşı, vekilin özen yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle tazminat isteğinde bulunmuştur. Davacı tarafın limited şirket olması nedeniyle, 6102 sayılı TTK m. 124(1) hükmü uyarınca tüzel kişi tacir olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle, dava konusu uyuşmazlığın davacı açısından ticarî iş niteliğinde olması nedeniyle 6102 sayılı TTK m. 19(2) hükmü uyarınca, sözleşmenin diğer tarafı olan davalı … için de ticarî sayılması gerekir ise de, bu durum davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Zira yukarıda ifade edildiği üzere, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez. Akdi ilişkinin karşı tarafı olan davalı … avukat olup tacir sıfatını haiz değildir. Bu nedenle, davalı … yönünden ticarî dava söz konusu olmadığından, görevli mahkeme 6100 sayılı HMK m. 2(1) hükmü uyarınca asliye hukuk mahkemesidir.
Bilindiği üzere, bir özel mahkemenin görevine giren dava genel mahkemede başka bir dava ile birlikte açılamaz (Kuru, B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.2, İstanbul 2001, s. 1498). Buna karşılık asliye ticaret mahkemesinin görevine giren bir dava ile asliye hukuk mahkemesinin görevine giren bir dava asliye ticaret mahkemesinde birlikte açılabilir. Şöyle ki, aynı davada bir kısım davalılar hakkında genel mahkemenin, diğer davalar hakkında ise uzman olan özel mahkemenin görevli bulunması halinde; uyuşmazlık aynı olaydan kaynaklanıyor ve zarar tek ise ya da taleplerden birisi yönünden verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendirecek nitelikte bulunuyorsa, söz konusu özel mahkeme ile genel mahkeme arasında yargılama usulüne ilişkin esaslı farklılıklar bulunmaması kaydıyla bütün taraflar ve talepler yönünden uzman olan özel yetkili mahkemece yargılama yaparak uyuşmazlığın çözülmesi gerekir (Yargıtay 20. HD’nin 2018/1420 E., 2018/3255 K. sayılı kararı).
Bu gerekçelerle, eldeki uyuşmazlıkta davalı……. yönünden asliye ticaret mahkemesin, diğer davalı … yönünden asliye hukuk mahkemesinin görevli ise de, yukarıda anılan ilke ve esaslar uyarınca asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri aynı düzeyde mahkemeler olup aralarında yargılama usulü yönünden esaslı farklılıklar bulunmadığından uyuşmazlığın bir bütün hâlinde asliye ticaret mahkemesince, ya da asliye hukuk mahkemesi tarafından asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekir.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 5. Hukuk Dairesi tarafından 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verilen uyuşmazlığın giderilmesi kararlarında; davanın açıldığı tarih itibariyle görevli olan asliye hukuk mahkemelerinin, derdest dava dosyalarını HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararıyla yeni kurulan veya yetki çevresi genişletilen ticaret mahkemelerine devir ya da görevsizlik kararı ile gönderemeyeceği, HSK’nın söz konusu kararı öncesinde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiği kabul edilmiştir (Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 25/03/2022 tarihli ve 2022/509 E., 2022/2410 K. sayılı; Yargıtay 5. HD’nin 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararları).
Yine Yargıtay’ın ilgili hukuk dairelerinin içtihatları da, uyuşmazlığın giderilmesi kararına benzer gerekçelerle, davaların ilk açıldığı asliye hukuk mahkemelerinde asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görülmesi gerektiği yönündedir (Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 14/03/2022, 2022/500 E., 2022/1830 K.; Yargıtay 4. HD’nin 11/04/2022, 2022/2384 E., 2022/7144 K.; Yargıtay 5. HD”nin 21/03/2022, 2022/4258 E., 2022/5003 K. tarih ve sayılı kararları). 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararlarındaki ve diğer özel daire içtihatlarında benimsenen çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.

Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 11/0672021 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davalı … vekilinin ve katılma yoluyla davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır …. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davalı… vekilinin ve katılma yoluyla davacı vekilinin istinaf başvurularının, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Kararın kaldırılma nedenine göre davacı vekilinin ve davalı … vekilinin istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, davacıdan ve davalı …’tan peşin alınan istinaf karar harçlarının istinaf edenlere İADESİNE,
5-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı ve davalı … tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
6-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) hükmü uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-c-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/09/2022