Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/2496 E. 2022/1639 K. 06.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2496
KARAR NO : 2022/1639

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Tazminat
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 06/09/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; davacı müvekkili ile davalı idare arasında … tarihinde ….kayıt numaralı ihale sözleşmesi akdedildiğini, daha sonra davalı kurum tarafından …. tarihli yazı ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 Sayılı KHK’nin Geçici 23. ve 24. Maddelerine Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar gereği hizmeti sözleşmesi kapsamında çalışan işçilerin… tarihinde belediye şirketi bünyesine geçiş işlemlerinin yapılacağının, bu itibarla firma bünyesinde çalışan işçilerin .. tarihinde çıkışların yapılması ve sözleşme kapsamındaki araçların ise …araç ihalesi sonuçlanıncaya kadar çalışmanın devam ettirilmesi hususunda bildirimde bulunulduğunu, davalının bu bildirimi nedeniyle müvekkilinin çalışanı dava dışı …. isimli personelin iş sözleşmesinin feshedildiğini, ancak davalı tarafından bahsi geçen personelin güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlandığından başvurunun reddedildiğini, adı geçen personel tarafından iş mahkemesinde müvekkili aleyhine haksız fesihten kaynaklı işçilik alacakları, işe iade davası ve idare mahkemesinde ise davalı aleyhine idari işlemin iptali ve tam yargı davası açıldığını, bu sebeple müvekkilinin zarara uğradığını beyan ederek …. TL’nin …. tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davanın görevli yargı yerinde açılmadığını, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, mahkemece davanın adli yargı yerlerinde görülmesi gerektiği kanaatine varılması halinde ticari dava söz konusu olmadığının genel görevli mahkemeye görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, davanın süresi içinde açılmadığını, zamanaşımı yönünden davanın reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarak da davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; …. tarihli ihale sözleşmesinin “….İş Ortaklığı” ile davalı arasında imzalandığı, davanın iş ortaklığının ortaklarından biri olarak sadece …. tarafından açıldığı, 6098 sayılı TBK’nın 625. maddesi hükümleri dikkate alındığında adi ortaklığın taraflarından birine diğer ortakların yetki vermesi gerekeceği, aksi durumda adi ortalıkla ilgili muamelelerin ortaklar tarafından birlikte yapılması gerektiği, davacının tek başına dava açma hakkı bulunmadığı, yargılama aşamasında diğer şirketin muvafakatinin de davacı tarafça alınmadığı ve dosyaya sunulmadığı gerekçesiyle davanın HMK m. 114(1)-d ve m. 115(2) hükümleri uyarınca aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; dava konusu olan ödemeyi müvekkili …. yaptığını, müvekkilin yapmış olduğu ödemeyi …. dava etmesinin hukuken mümkün olmadığını, ödemenin dayanağını oluşturan Gaziantep BAM …. HD’nin … E., ve …K. sayılı kararında müvekkili ile birlikte diğer davalıların (….) davaya konu tazminattan müteselsilen sorumluluğuma karar verildiğini, müvekkilinin müteselsil borçluluk nedeniyle rücu ettiğini, davaya konu alacağın hukuka aykırı talimata uyulması sonucu vaki işten çıkarma nedeniyle Mahkemece 4857 sayılı İş Kanunun 21. maddesi uyarınca hükmedilen ve müvekkili … tek başına ödediği boşta geçen tazminat bedeli olduğunu, adi iş ilişkisinden ve sözleşmesinden doğan ve …İ’ye ödenen bir alacak durumu söz konusu olmadığını, kabul manasına gelmemek şartıyla bir an için davada …’ın da davacı olarak yer alması ve ya muvafakatının alınması gerektiği kabul edilse bile 6100 sayılı HMK’nın m. 115(2) hükmü uyarınca bu hususun tamamlanabileceğini, mahkemece hükmedilen vekâlet ücretinin fazla olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinden kaynaklı tazminat istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK m. 59 hükmü uyarınca; maddî hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde, mecburî dava arkadaşlığı vardır. Buna göre maddî hukukun (TMK, TBK, TTK) bir hakkın birden fazla kişi tarafından kullanılmasını (dava edilmesini) veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasını (dava edilmesini) zorunlu kılmış olduğu hallerde, bu hak dava konusu yapıldığı zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi mecburî dava arkadaşı konumundadır (Kuru, Baki: Medenî Usûl Hukuku El Kitabı, C. I, Ankara 2020, s. 936).
Mecburî dava arkadaşlığının tartışılması gereken bir başka yönü de, adi ortaklık tarafından açılacak davalara ilişkindir. Adi ortaklık TBK m. 620 vd. (BK m. 520 vd.) hükümlerinde düzenlenmiş olup; TBK’nın 620. (818 sayılı BK’nın 520.) maddesinde de açıklandığı üzere, adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığından, taraf ehliyeti de yoktur. Bu nedenle, adi ortaklığa ilişkin davalarda adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olarak hep birlikte hareket etmeleri gerekir. Adi ortaklık tarafından açılacak davaların, elbirliği mülkiyeti kuralları gereğince (TBK m. 638, BK m. 534, TMK m. 702) bütün ortaklar tarafından mecburi dava arkadaşı olarak birlikte hareket edilmesi suretiyle açılması gerekir.
Bu açıklamadan sonra somut olaya geldiğimizde; davacı tarafın rücu alacağına dayanak yaptığı … ihale kayıt numaralı hizmet alım sözleşmesinin … tarihinde …. ile …. İş Ortaklığı arasında imzalandığı, davanın da …. tarafından açıldığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı TBK m. 620 ve izleyen maddeleri hükümleri gereğince, davacı ile dava dışı …. arasında “adi ortaklık” ilişkisi bulunmaktadır. Yukarıda ifade edildiği üzere, adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Ortaklık sözleşmesi veya ortaklar kararı ile yönetim yetkisi ortaklardan birisine bırakılmamışsa, ortaklık işlerinin yönetimi bütün ortaklara aittir. Ortaklığın idarecileri, ortaklık sözleşmesi ile, ortakların kararıyla veya kanunla atanmış olabilirler. Atanmış idareci yahut idareciler, ortaklığın normal sayılan işlerini, diğer ortakların onayını almadan yapabilirler. Ancak, 6098 sayılı TBK m. 625 (818 sayılı BK m. 525) hükmü uyarınca, olağan işlerin üstündeki önemli tasarrufların yapılması için bütün ortakların oy birliği gerekir. Ortaklık adına bağışta bulunmak, ticaret konusuna girmiyorsa taşınmaz mal satın almak, satmak, teminat olarak göstermek; ortaklığa genel vekil atamak gibi tasarruflar önemli tasarruflardandır. Dava açılması da, önemli tasarruf sayılır. 6098 sayılı TBK m. 630 (818 sayılı BK m. 530) hükmü gereğince, idareci ortak ile diğer ortaklar arasındaki ilişkiler, vekâlet hükümlerine tabidir. Oysa, 6098 sayılı TBK m. 504/3 (818 sayılı BK m. 388/3) hükmüne göre vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz. Bu yasal nedenle de, dava açılmasına yönelik ortaklarca alınmış karar veya verilmiş bir açık yetki bulunmadıkça, ortaklığı temsilen idareci ortak dava açamaz. İlke olarak, 6098 sayılı TBK m. 638 (818 sayılı BK m. 534) ve 4721 sayılı TMK m. 702 hükümleri uyarınca, ortakların tamamı tarafından veya dava açma hususunda diğer ortaklardan açık yetki almış ortak tarafından davanın açılması gerekir. Yetkisiz ortak yahut ortaklarca dava açılmasında ise, diğer ortakların davaya katılması, onaylarının alınıp kendilerine temsil yetkisini vermelerini sağlamak üzere mahkemece, davacıya önel vermesi gerekir. (Aynı yönde bkz. Yargıtay 15. HD’nin 29/04/2013, 2012/6677 E., 2013/2768 K.; 11. HD’nin 19/09/2012, 2012/12293 E., 2012/13687 K.; 23. HD’nin 05/11/2013, 2013/4739 E., 2013/6805 K. tarih ve sayılı kararları).
Başka bir anlatımla, dava, bir ya da birkaç ortak tarafından açılırsa hemen reddedilmez; mahkeme, diğer ortakların davaya katılmasını veya muvafakat etmelerini sağlamak için davacıya uygun bir süre verir. Diğer ortaklar davaya katılır veya muvafakat ederse davaya devam edilir; aksi takdirde mahkeme esasa girmeden davayı reddeder. Açılan davaya muvafakatın sağlanması, olmadığı takdirde taraf teşkili için diğer adi ortağın davalı olarak davada yer almasının sağlanması yoluyla davanın görülebilir hale gelmesi şeklinde bir uygulamanın benimsenmesi, Anayasa’nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesine uygun yorumla, hukukun ve adaletin amacını sağlamaya yönelik olan temel hukuk ilkeleri yönünden de bir zorunluluktur. Muvafakat etmeyen adi ortak aleyhine husumet yöneltilmesine imkân tanınmaksızın davanın reddi gerektiğinin kabulü; ortaklardan bir kısmının hak arama özgürlüğünün, diğer bazı ortakların inisiyatif ve vicdanına bırakılması yanında, ortaklığın ve bu kapsamda ortaklardan bir kısmının haklarının hukuk önünde korunamayarak, uyuşmazlığın çözümsüz ve ortada bırakılabileceği anlamına gelir ki, bu da hukukun adaleti sağlama amacıyla hiçbir şekilde bağdaşmaz (Yargıtay 15. HD’nin, 07/11/2019, E. 2019/2963, K. 2019/4462; 26/11/2018, E. 2018/4572, K. 2018/4671; 03/12/2019, E. 2019/1766, K. 2019/4883 tarih ve sayılı kararları).
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde tahdidi olarak sayılan mutlak ticarî davalardan değildir. Dolayısıyla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticarî dava sayılabilmesi ve ticaret mahkemesinde görülebilmesi için tarafların her ikisinin de tacir ve dava konusunun tarafların ticarî işletmeleriyle ilgili olması gerekir.
Davacı tarafın sözleşme tarihi itibarıyla Diyarbakır Ticaret Sicil Müdürlüğünün ….sırasına kayıtlı gerçek kişi tacir olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 6120 sayılı TTK m. 16(1) hükmüne göre, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticarî şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılır. 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un (2560 sayılı Kanun) ek 5. maddesinde bu Kanun’un diğer büyükşehir belediyeleri hakkında da uygulanacağı düzenlendiğinden, diğer büyükşehir belediyelerinin bünyesinde kurulan su ve kanalizasyon idareleri de 2560 sayılı Kanun’a tabidir. Bu nedenle, belediyeler tarafından özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek ve ticarî şekilde işletilmek amacıyla 2560 sayılı Kanun’da belirtilen görevleri yerine getirmek için kurulan kurum ve kuruluşlar (su ve kanalizasyon idareleri) 6102 sayılı TTK’nın 16. maddesi gereğince tacir sayılırlar (Bkz. Yargıtay HGK’nın, 21/09/1983, E. 1980/11-2721, K. 1983/323; 15. HD’nin 21/12/2017, E. 2016/3005, K. 2017/4527; 11. HD’nin 30/10/2013, E. 2013/1471, K. 2013/19127 tarih ve sayılı kararları).
Şu hale göre, dava konusu olayda her iki tarafın da tacir olduğu ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirdiği anlaşıldığından, eldeki dava 6102 sayılı TTK m. 4(1) hükmü uyarınca “nispî ticarî dava” niteliğindedir.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkındaki 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesine göre; “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (HUAK) “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlığı ile eklenen 18/A maddesinin 2. fıkrasında ise “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler gereğince … tarihinden sonra konusu bir miktar paranın ödenmesi talebi ile açılan ticarî davalarda dava açılmadan önce uyuşmazlıkla ilgili arabulucuya başvurup anlaşılamaması halinde son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi zorunludur. Arabulucuya başvurulmadan doğrudan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilecektir.
Genel dava şartlarının düzenlendiği 6100 sayılı HMK m. 115 hükmünde; dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise, bunun tamamlanması için mahkemenin kesin süre vereceği; dava şartı noksanlığının, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, davanın usulden reddedilemeyeceği ifade edilmiştir. Ancak 6325 sayılı HUAK m. 18/A(2) hükmünde, kanun koyucu açık düzenleme yaparak arabuluculuk dava şartının tamamlanabilir nitelikte olmadığı konusunda iradesini net olarak ortaya koymuştur. Bu nedenlerle, 6325 sayılı HUAK m. 18/A(2) hükmünün özel ve emredici nitelikte olması nedeniyle, 6100 sayılı HMK’nın sonradan tamamlanabilen dava şartlarına ilişkin m. 115 hükmünün uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Dosya kapsamından, davanın …. tarihinde açıldığı, dava dilekçesinde davacı tarafça dava açılmadan önce arabulucuya başvurduğuna dair bir ibare bulunmadığı gibi, incelenen dosya kapsamında da arabuluculuk dava şartının dava açılmadan önce yerine getirildiğine dair dosyaya fiziken ya da UYAP ortamında yansımış bir iddia, bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, her ne kadar mahkemenin adi ortalığı oluşturan bir ya da birkaç ortak tarafından davanın açılması halinde taraf teşkili bakımından izlenecek yöneteme ilişkin gerekçesinin hukuki dayanağı bulunmamakta ise de, davayı açan ortağın dava şartı arabuluculuk sürecini işletmeden dava açtığı, arabuluculuk dava şartının sonradan tamamlanabilir nitelikte olmadığı, diğer ortağın davaya katılımı sağlansa dahi, eksik dava şartı ile davanın sürdürülmesinin olanaksız olduğu, 6100 sayılı HMK’nın m. 115(1)-(2) hükümleri uyarınca dava şartlarının mevcut olup olmadığının, kanun yolu incelemesi dahil davanın her aşamasında re’sen araştırılması ve dava şartı noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından; Dairemizce, kamu düzeni gözetilerek resen yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK 353/1-b-2 gereğince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, davanın usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar vermek gerekmiştir. Davacı tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerinin ise, kararın kaldırma gerekçesine göre incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Ayrıca, Dairemizce ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş olup; karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin m. 7(2) hükmünde, davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi halinde Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı (maktu) miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı (nispi) avukatlık ücretine hükmolunacağı düzenlendiğinden; davacı aleyhine dava değerine (….TL) göre hesaplanan nispi vekalet ücretine hükmedilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-)Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden REDDİNE,
II-)6100 sayılı HMK’nın 355. maddesinin birinci fıkrası ikinci cümlesi gereği resen görülen kamu düzenine aykırılık nedeniyle İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının KALDIRILMASINA, 6100 sayılı HMK m. 353(1)-b-2 hükmü gereğince YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA, Buna göre;
1-)Davacı tarafından açılan davanın 6102 sayılı TTK m. 5/A, 6235 sayılı HUAK m. 18/A(2) ve 6100 sayılı HMK m. 114(2) ve 115(2) hükümleri gereğince dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-)492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL karar harcının davacı tarafça yatırılan 201,16 TL’den MAHSUBUNA, bakiye 120,46 TL’nin talep halinde davacıya İlk Derece Mahkemesince İADESİNE,
3-)Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi m. 7(2) hükmündeki düzenleme gözetilerek hesaplanan 1.884,67 TL nispi vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
4-)Davacı tarafından ilk derece yargılaması esnasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-)Davalı tarafından ilk derece yargılaması esnasında yapılan herhangi bir yargılama gideri tespit edilemediğinden, bu hususta karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
6-)Taraflarca yatırılan gider/delil avansından arta kısmın 6100 sayılı HMK’nın m. 333, HMK Yönetmeliğinin m. 207/1 ve HMK Gider Avansı Tarifesinin m. 5 hükümleri uyarınca ilgilisine İADESİNE,
III-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 80,70 TL istinaf karar harcının istinaf talebinde bulunan davacıya İlk Derece Mahkemesince İADESİNE,
IV-) İstinaf başvurusunun resen gözetilen sebeplerle kabul edildiği dikkate alınarak, istinaf yargılama giderlerinin takdiren davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
V-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
VI-)Dairemiz kararının kesin olması nedeniyle, 6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 HMK’nın 362(1)-a maddesi uyarınca miktar itibarıyla kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 06/09/2022