Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/2110 E. 2022/1516 K. 05.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2110
KARAR NO : 2022/1516

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :İtirazın İptali

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :05/09/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davalılar vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; asıl borçlu …. ve kefilinin müvekkili bankanın … Şubesi ile genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesi imzaladığını, bu sözleşmeye istinaden taksitli ticari kredi tahsis edildiğini, davalı şirketin aynı zamanda ortağı olan diğer davalı …’in anılan sözleşmede kefil olarak imzasının bulunduğunu, asıl borçlunun borcunu ödememesi üzerinde borcun ödenmesi için ihtarname gönderildiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine Diyarbakır İcra Müdürlüğünün …. E. sayılı dosyası üzerinden başlatılan icra takibine borçlu olan davalıların itiraz ettiğini beyan ederek, itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %…’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili mahkemelerin Silopi Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, taraflar arasında imzalanan herhangi bir yetki sözleşmesi bulunmadığını, davacı yanın davaya konu tüm alacak ve taleplerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkillerinin davacıya karşı takibe konu edilen bir borçları bulunmadığını, davacı ile davalılar arasında, takibe konu edilecek bir borcun doğmasına neden olabilecek akdedilmiş bir kredi sözleşmesi bulunmadığını, davacının dayandığı bu kredi sözleşmelerini ve sözleşmelerde yer alan imzaları kabul etmediklerini, borcun kaynağı olarak gösterilen kredi sözleşmelerinin müvekkilleri tarafından imzalanmadığını, davacı tarafından davalı müvekkili …’nin söz konusu borcun asıl borçlusu, diğer davalı müvekkilinin de bu borca kefil olduğunun iddia edildiğini, diğer davalı müvekkilin varlığı iddia edilen borca müteselsil kefil olduğuna ilişkin iddiayı kabul etmediklerini, dayanak kredi sözleşmelerinde yer alan imzaların, davalı müvekkillere ait olmadığını, müvekkilinin borca kefil olmak amacıyla imza ettikleri herhangi bir kefalet sözleşmesi bulunmadığını, bir an için asıl borcun var olduğu ve davalı müvekkillinin ….’in de bu borca kefil olduğu kabul edilse bile yine de kefalet sözleşmesinin kanunun aradığı şekil şartlarına sahip olmaması nedeniyle müvekkili ….’in kefaletinin geçersiz olduğunu, davacının dayandığı kredi sözleşmelerinin davalı müvekkillerince imza edildiği kabul edilse bile, kredi ilişkisinden kaynaklanan tüm alacağın takibe konu edilebilmesinin mümkün olmadığını, vadesi gelmemiş kredi borcu nedeniyle, gerekli ihtar yapılmaksızın tüm kredinin dava konusu edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafından davalılara yapılan böyle bir bildirim bulunmadığını, müvekkillerine hesabın kat edildiğini ve borcun ödenmesi gerektiğini bildirir ihtarname gönderilmediğini, müvekkillerinin usulüne uygun şekilde temerrüte düşürülmediğinden temerrüt faizi işletilmesinin mümkün olmadığını, müvekkillerin temerrüde düşürülmeksizin, talep edilen faiz oranının fahiş miktarda olduğunu, faizin sözleşme ile kararlaştırılmadığını, alacağın likit olmadığını, hesabın kat edildiğinden haberdar olmayan müvekkillerinin ödeme emrine konu alacağın bulunmadığına ilişkin itirazlarının haklı olduğunun kabulü gerektiğini beyan ederek davanın reddine, davaya konu alacağın % ..’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulü ile, davalının Diyarbakır İcra Müdürlüğünün …. E. sayılı takip dosyasına vaki itirazının kısmen iptaline, takibin …. TL asıl alacak, …. TL işlemiş faiz ve …. TL BSMV olmak üzere toplam …. TL üzerinden takip talebindeki koşullar ile devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, asıl alacak tutarı olan …. TL’nin %..’si oranında hesaplanacak olan icra inkar tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davalılar vekili; mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede açıldığı ve alacağın zamanaşımına uğradığı yönündeki itirazların ilk derece mahkemesinde değerlendirilmediğini, davacı ile davalılar arasında akdedilmiş bir kredi sözleşmesi bulunmadığını, davacının dayandığı kredi sözleşmelerinde yer alan imzaların inkar edilmesine rağmen mahkemece bu konudaki itirazların dikkate alınmadığını, mahkemece imza incelemesi konusunda bir araştırma yapılmadığını, davalı müvekkili …’in bu borca kefil olduğu kabul edilse bile yine de kefalet sözleşmesinin kanunun aradığı şekil şartlarına sahip olmaması nedeniyle müvekkili …’in kefaletinin geçersiz olduğunu, Mahkemece kredi ve kefalet sözleşmeleri davacıdan celp edilmeden ve kefalet sözleşmesinin şekli şartlarının tamam olup olmadığı incelenmeden kefilin sorumlu olduğuna hükmedildiğini, Mahkeme kararında hesabın kat edildiğine ilişkin noter ihtarnamesinin tebliğ edildiği, davalı müvekkillerin temerrüte düşürüldüğü için temerrüt faizinden sorumlu olduklarını kabul edilmiş ise de, ihtarnamele tebliğlerin usulsüz olduğu konusundaki itirazların değerlendirmeye alınmadığını, davalı müvekkiller usulüne uygun şekilde temerrüte düşürülmediğinden, temerrüt faizi işletilebilmesinin mümkün olmadığını beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, 2004 sayılı İİK’nın 67. maddesi uyarınca, banka kredi s.özleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ilâmsız icra takibine davalı tarafça yapılan itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır . Asliye Hukuk Mahkemesinin … E. sırasına kayden …. tarihinde açıldığı, Mahkemenin … tarihli ve … E., … K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı bankanın davalı asıl borçlu şirket ile akdedilen kredi sözleşmesine diğer davalının kefil olması nedeniyle doğduğu iddia edilen kredi borcunun tahsilini talep ettiği, 6102 sayılı TTK m. 4(1)-f hükmünde, bankalara ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan uyuşmazlıkların tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava olarak kabul edileceği ifade edildiğinden eldeki davanın mutlak ticarî dava olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 5. Hukuk Dairesi tarafından 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verilen uyuşmazlığın giderilmesi kararlarında; davanın açıldığı tarih itibariyle görevli olan asliye hukuk mahkemelerinin, derdest dava dosyalarını HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararıyla yeni kurulan veya yetki çevresi genişletilen ticaret mahkemelerine devir ya da görevsizlik kararı ile gönderemeyeceği, HSK’nın söz konusu kararı öncesinde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiği kabul edilmiştir (Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 25/03/2022 tarihli ve 2022/509 E., 2022/2410 K. sayılı; Yargıtay 5. HD’nin 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararları).
Yine Yargıtay’ın ilgili hukuk dairelerinin içtihatları da, uyuşmazlığın giderilmesi kararına benzer gerekçelerle, davaların ilk açıldığı asliye hukuk mahkemelerinde asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görülmesi gerektiği yönündedir (Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 14/03/2022, 2022/500 E., 2022/1830 K.; Yargıtay 4. HD’nin 11/04/2022, 2022/2384 E., 2022/7144 K.; Yargıtay 5. HD”nin 21/03/2022, 2022/4258 E., 2022/5003 K. tarih ve sayılı kararları). 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararlarındaki ve diğer özel daire içtihatlarında benimsenen çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 18/02/2021 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır .. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davalılar vekilinin istinaf isteminin, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Kararın kaldırılma nedenine göre davalılar vekilinin istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 16.515,40 TL istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden davalı tarafa İADESİNE,
5-)İstinaf kanun yoluna başvuran davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
6-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.05/09/2022