Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1710 E. 2022/1218 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1710
KARAR NO : 2022/1218

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Sigorta Tazminatı

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 26/05/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkili …’in sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracın … tarihinde Batman istikametinden Diyarbakır şehir merkezi istikametine doğru seyir halinde iken Bismil Üç Tepe mevkiinde yaşanan tek taraflı trafik kazası sonucu takla attığını ve söz konusu kaza sonucunda müvekkilinin ağır yaralandığını, müvekkilinin kaza tarihi itibariyle ilaç satış mümessili olduğunu, şubat ayındaki brüt maaşının … TL olduğunu, kazaya karışan aracın … adına kayıtlı olduğunu, aracın müvekkilinin çalıştığı … ve … tarafından şirket bünyesinde ilaç satış mümessili olarak çalışan müvekkili …’e işi gereği tahsis edildiğini, kaza günü de firma tarafından yapılan görevlendirme sonucu müvekkilinin kendisine şirket tarafından tahsis edilen araçla Batman’a gittiğini, müvekkilinin … tarihinden itibaren … ve … bünyesinde çalışmaya başladığını, kaza tarihinde de firmanın çalışanı olduğunu, şirket tarafından, dava konusu olay ve iddia olunan taleplerden doğan riskin bertaraf edilmesi için çeşitli sigorta şirketleri ile birçok sigorta poliçeleri akdedildiğini, dava konusu … tarihli kazanın da poliçe vadesi tarihleri arasında gerçekleştiğini, bu poliçede daimi maluliyet tazminatının sigorta kapsamında olduğunu, müvekkilinin sürekli iş göremezlik zararının mevcut olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin bu teminat kapsamındaki zararlarının davalı sigorta şirketi tarafından karşılanması gerektiğini, müvekkilinin uğradığı zararın tazmini için öncelikle müvekkili adına … ve … tarafından davalı sigorta şirketine başvuru yapıldığını, sigorta şirketi tarafından … sayılı hasar dosyası oluşturulduğunu, ancak talebin teminat dışı olarak değerlendirildiğini beyan ederek, yargılama esnasında hesaplanacak sürekli iş göremezlik tazminatının kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davacının sevk ve idaresindeki … sayı plakalı araç ile … tarihinde bir trafik kazası geçirdiğini ve bu kazadan ötürü yaralanarak kalıcı hasara maruz kaldığını iddia ettiğini, müvekkili sigorta şirketinin jeranı olup, poliçe limitlerinin %50’si ile sorumlu bulunduğu … nolu Grup Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi teminatından maluliyet tazminatı talep ettiğini, kabul anlamına gelmemekle beraber söz konusu poliçeye göre tüm sigortacıların toplam sorumluluk teminatının, sakatlanma ya da ölüm halinde azami … TL ile ve poliçe sorumluluk hisseleri kadar sınırlı olduğunu, ancak bunun otomatikman her olayda ödenmesi gereken bir meblağ olmayıp, gerçek zarar ve sigortacıların poliçedeki hisseleri oranındaki limit ile sorumlu olduğunu, somut olayda davacının tüm haklarının zamanaşımına uğradığını, … nolu Grup Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi özel şartlarına göre bir kaza durumunda zarar görenin poliçe sigortalısının iş yerinde çalıştığı ve SGK kayıtlarının mevcut olduğunun ispatlanması gerektiğini, öte yandan zarara sebebiyet veren olayın poliçedeki riziko adresi içinde vuku bulması gerektiğini, tüm bunların mahkemece araştırılması gerektiğini, yapılacak yargılama neticesinde davacının taleplerinin bir an için poliçe teminatı içinde bulunduğu varsayılsa dahi, iddia olunan kalıcı sakatlığın kaza ile illiyet bağının bulunduğunun ve oranının, mer’i yasa ve yönetmeliklere uygun olarak tam teşekküllü üniversite hastanesinden ya da Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden raporlandırılması gerektiğini, somut olaya bakıldığında, davacının kendi yaralanmasından %100 asli ve tek kusurlu olduğu ve bundan dolayı da müterafik kusurlu olduğunun kabulünün gerektiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davacının geçirdiği trafik kazası sonucu malul kaldığını iddia ederek poliçede verilen kalıcı sakatlık teminatını talep ettiği, olayın … tarihinde meydana geldiği, olay sonucu oluşan maluliyet durumunun aynı tarihte ortaya çıkmadığı, ancak uygulanan tedaviler sonucu sağlanan iyileşme göz önüne alındığında meydana gelen yaralanmanın bıraktığı tüm etki ve fonksiyon kayıpları bir arada değerlendirilmek suretiyle tespitinin mümkün olduğu, bu nedenle kalıcı sakatlık teminatına bağlı olarak tazminat talebinde bulunabilmek için öncelikle kalıcı sakatlık halinin tespitinin gerektiği, davacının maluliyetinin SGK Başkanlığı Ankara Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi Sağlık Kurulu’nun … tarihli raporu ile tespit edildiği, davacının poliçenin maluliyet teminatını talep etme hakkının bu tarihten itibaren başladığının kabulü gerektiği, sağlık kurulu raporu tarihi … olup davanın da söz konusu rapora dayalı olarak açılmış olmasına göre 6102 sayılı TTK m. 1420 uyarınca 2 yıllık sürenin rapor tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği, dava tarihi olan … tarihi itibariyle bu sürenin dolduğu, bu şekilde zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; dava dilekçesindeki hususları istinaf dilekçesinde de dile getirmek suretiyle, sigorta şirketinin tazminatın zamanaşımına uğraması gerekçesiyle ödeme yapmamasının ve yerel mahkemenin de bu yöndeki kararının açıkça hukuka aykırı olduğunu, Diyarbakır … İş Mahkemesinde müvekkilinin derdest davasında … tarihli rapora itiraz edildiğini, bunun üzerine 19/06/2019 tarihinde Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan rapor aldırılarak müvekkilinin maluliyet oranı %31.2 olarak tespit edildiğini, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun verdiği rapora da itiraz edilmesi üzerine dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderildiğini, bu nedenle yerel mahkemenin kararının hukuka aykırı olduğunu, zamanaşımı başlangıç süresinin ATK’nın rapor tarihi olan 05/11/2021 tarihinden itibaren başlaması gerektiğini beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesinde;
Dava, grup ferdi kaza sigorta poliçesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/351 E. sırasına kayden 18/06/2021 tarihinde açıldığı, Mahkemenin 20/09/2021 tarihli ve 2021/351 E., 2021/783 K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacının grup ferdi kaza sigorta poliçesi nedeniyle tazminat talep ettiği, 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a hükmünde “TTK’da öngörülen” hususlardan kaynaklanan hukuk davalarının mutlak ticarî davalar arasında sayıldığı, sigorta hukukuna ilişkin hükümlerin de TTK’nın 6. Kitabında m. 1401 vd. hükümlerinde düzenlendiği, bu nedenle, TTK’da düzenlenmiş olan sigorta hukukundan kaynaklanan hukuk davaları mutlak ticarî dava olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verdiği 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararında özetle; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, HSK’nın söz konusu kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiğine karar verilmiş; Daire uygulaması 21/03/2022 tarihli ve 2022/4258 E., 2022/5003 K. sayılı; 07/03/2022 tarihli ve 2022/3152 E., 2022/3715 K. sayılı merci tayini (yargı yeri belirlenmesi) kararları ile sürdürülmüştür.
Bölge adliye mahkemelerinin kararları arasındaki “uyuşmazlığın giderilmesi” olarak adlandırılan bu prosedür, Yargıtay tarafından verilen içtihadı birleştirme kararlarından farklıdır. Gerek konu, gerek usûl ve gerekse sonuçları bakımından “içtihatların birleştirilmesi” ile “uyuşmazlığın giderilmesi” kararları birbirinden farklıdır (Bkz. Pekcanıtez, Hakan: Yargıtay Yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 32, Eylül/Ekim 2019, Sayı: 144, s. 397). Uyuşmazlığın giderilmesi bölge adliye mahkemesinin daireleri ile başka bir bölge adliye mahkemesinin daire arasındaki farklı kararları bakımından istenir. Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar”. Söz konusu hüküm ile içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş iken, bölge adliye mahkemelerinin kararları yönünden verilen “uyuşmazlığın giderilmesi” kararının böyle genel bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararındaki çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 18/06/2021 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-)Davacı vekilinin istinaf isteminin, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Kararın kaldırılma nedenine göre davacı vekilinin istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
5-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/05/2022