Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1654 E. 2022/1187 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1654
KARAR NO : 2022/1187

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 25/05/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı … arasında parke taşı satış sözleşmesi tanzim edildiğini, bu sözleşmeye göre müvekkil şirketin davalı tarafa ürün tahsis edeceğini ve yüklenici firma olan davalı …’nin de basiretli bir tacir olarak usulüne göre bu ürünleri kullanacağını, davalı tarafın öncelikle müvekkili şirkete gelerek parke taşlarını süresinden önce aldığını, ancak parke taşları kullanım yönergesindeki makul bekleme süresine riayet edilmeksizin …. Belediyesine ait bir işte müvekkilinin bilgisi dışında kullandığını, ancak sözleşme bedelinin ödenmediğini beyan ederek fazlaya ilişkin haklar saklı olmak kaydıyla, …. TL’nin malın teslim tarihlerinden itibaren hesaplanacak olan ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davanın açılmasıyla birlikte davalı tarafa tebligat yapılmadan dosya üzerinden karar verildiğinden davalı tarafın davaya cevabı bulunmamaktadır.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın 6102 sayılı TTK m. 5/A hükmü uyarınca arabuluculuk dava şartına tâbi olduğu, davacı vekili tarafından davaya konu arabuluculuk son tutanağı sunulmadığı gibi dava dilekçesinde arabuluculuğa başvurulduğuna dair bir ibareye yer verilmediği, bu durumda aralubulucuya başvuru yapılmadan davanın açıldığı, 6325 sayılı Kanun m. 18/A(2) hükmü gereğince kesin süre verilmesine gerek görülmediği gerekçesiyle davanın 6100 sayılı HMK m. 114 ve 115 hükümleri davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuruşmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; arabuluculuk tutanaklarının dosyaya sunulduğunu, Mahkemece verilen kararın usûl ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usûlden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Dosya kapsamına göre her iki tarafın da 6102 sayılı TTK m. 124(1) hükmü uyarınca tüzel kişi tacir olması ve dava konusu işin tarafların ticari işletmeleri ile ilgili olması nedeniyle, eldeki davanın nispî ticarî dava vasfında olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkındaki 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesine göre; “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (HUAK) “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlığı ile eklenen 18/A maddesinin 2. fıkrasında ise “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler gereğince 01/01/2019 tarihinden sonra konusu bir miktar paranın ödenmesi talebi ile açılan ticarî davalarda dava açılmadan önce uyuşmazlıkla ilgili arabulucuya başvurup anlaşılamaması halinde son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi zorunludur. Arabulucuya başvurulmadan doğrudan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilecektir. Ancak davacının dava dilekçesinin içeriğinden; arabulucuya başvurulduğuna yönelik ifadeler ya da arabuluculuk dosya numarası gibi bilgiler nedeniyle arabulucuya başvurulduğunun anlaşılmasına rağmen, son tutanağın dava dilekçesine eklenmediği anlaşılırsa; 6325 sayılı HUAK m. 18/A(2) hükmü uyarınca, davacıya kesin süre verilmelidir. Bu madde ile verilen kesin süre, dava şartını yargılama aşamasında tamamlatmaya yönelik bir işlem olmayıp aksine davadan önce arabulucuya başvurup arabuluculuk son tutanağı düzenlendiği halde, bu evrakı dava dilekçesine eklemeyen davacıya bu eksikliği tamamlatma amacına yöneliktir.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde yapılan değerlendirmede; davanın 04/01/2022 tarihinde açıldığı, davacı vekilinin dava dilekçesinin 3. sayfasında arabuluculuk tutanaklarının fiziki olarak sunulacağının açıkça yazılı olduğu, davacı vekili tarafından sunulan 05/01/2022 ön büro havale tarihli dilekçe ile arabuluculuk tutanaklarının ıslak imzalı asıllarının sunulduğu beyan edilerek dilekçe ekinde arabuluculuk son tutanağının sunulduğu, söz konusu dilekçe ve ekleri fiziki olarak dosyada bulunmamakla birlikte UYAP’ta taralı olarak yer aldığı, Diyarbakır Arabuluculuk Bürosunun …. büro, …. arabuluculuk numaralı hukuk uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk son tutanağına göre taraflar arasında dava konusu uyuşmazlık yönünden anlaşma sağlanamaması nedeniyle 09/11/2021 tarihinde son oturum tutanağı düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Tüm bu gerekçelerle, davacı tarafça dava dilekçesinde açıkça arabuluculuk tutanaklarının fiziki olarak sunulacağının beyan edilmesi nedeniyle, 6325 sayılı HUAK m. 18/A(2) hükmü uyarınca, davacıya kesin süre verilmeden karar verilmesi usûle aykırıdır. Ne var ki, dava tarihinden bir gün sonra 05/01/2022 tarihinde davacı vekili tarafından arabuluculuk evrakları dosyaya sunulduğu halde, Mahkemece davacı tarafın dava dilekçesi dikkatlice okunmadan ve UYAP üzerindeki evraklar kontrol edilmeden, 07/01/2022 tarihli karar ile, yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle ve davacı tarafa arabuluculuk tutanağının sunulması için kesin süre verilmeden davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Anayasa m. 141/son ve 6100 sayılı HMK m. 30 hükmündeki usul ekonomisi ilkesi uyarınca; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir. Mahkemelerin amacı, ne olursa olsun uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak değil, pozitif hukukun ölçüsünde, hakkı belirleyerek sonuca ulaşmaktır (Yargıtay HGK’nın 19/12/2019 tarihli ve E. 2017/13-676, K. 2019/1415 sayılı kararı).
Açıklanan gerekçelerle, davacı vekili tarafından Mahkemece 6325 sayılı HUAK m. 18/A(2) hükmü uyarınca henüz kesin süre verilmediği bir aşamada, arabuluculuk tutanaklarının dosyaya sunulduğu dikkate alınarak, ilk derece mahkemesince işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken, dosyadaki belgeler göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK m. 353(1)-a-4 ve 355 hükümleri uyarınca mahkeme kararının kaldırılmasına ve işin esasına girilerek, tarafların iddia ve savunmaları ile toplanacak deliller çerçevesinde davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın m. 353/1-a-4 ve 355 hükümleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan … TL istinaf karar ve ilâm harcının davacıya İADESİNE,
4-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
5-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) hükmü uyarınca Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/05/2022