Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1621 E. 2022/1173 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1621
KARAR NO : 2022/1173

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :İtirazın İptali

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :25/05/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi taraf vekillerince ayrı ayrı istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; 20/07/2016 tarihinde ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK ile …’nin kapatılarak malvarlığının Hazineye devrolunduğunu, davalı ….’nin OHAL kapsamında çıkarılan KHK ile kapatılan …….ye olan kambiyo senedine (çek) dayalı borcun tahsili için takibe geçildiğini, bu sebeple borçlu aleyhine Diyarbakır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, borçlu tarafından icra takibine itiraz edilmesi üzerine takibin durduğunu, borçlunun itirazında haksız olduğunu beyan ederek itirazın iptaline ve davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili mahkemenin Çınar Mahkemeleri olduğunu, davacı ile müvekkili şirket arasında herhangi bir ticari ilişki olmaması sebebi ile davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerektiğini, davanın 6102 sayılı TTK m. 732 hükmü uyarınca zamanaşımına uğradığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davanın 6102 sayılı TTK m. 5/A hükmü uyarınca dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı, ancak davacı tarafça arabulcuya başvurulmadan dava açıldığı, bu sebeple davanın öncelikle dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesi gerektiği, esasa ilişkin olarak da dava konusu …. keşide tarihli çekin ibraz süresinin düzenleme ve ödeme yeri aynı olmakla … gün olduğu, … tarihinde ibraz süresinin dolduğu, … tarihinde zamanaşımına uğradığı, 1 yıllık dava zamanaşımı süresinin ise … tarihinde dolduğu davanın ise … tarihinde zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, taraf vekillerince ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; Mahkemenin anılan kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, somut olayda arabulucuya başvurulmasının dava şartı olmadığını, müvekkil İdarenin tacir sıfatının olmadığını, OHAL KHK’sı ile kapatılan şirketlere ait alacakların doğrudan Hazineye intikal ettiğini, bu alacakların 6183 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, konuyla ilgili emsal nitelikteki Yargıtay ve bölge adliye mahkemelerinin kararları incelendiğinde itirazın iptali davasının hukuksal niteliği gereği müspet tespit davası olduğunu, bu kapsamda müspet tespit davasının dava şartı arabuluculuk kapsamına girmediğini, hal böyle iken dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin hukuka uygun olmadığını, yerel mahkemenin zamanaşımına ilişkin değerlendirmesinin de yerinde olmadığını, Mahkemece davanın 03/03/2021 tarihinde zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığının belirtildiğini, zamanaşımı hesabında dava tarihinin değil de icra takibinin başladığı tarihin göz önüne alınması gerektiğini beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.
İstinaf kanun yoluna başvuran davalı vekili; davacı tarafça müvekkili şirket aleyhine açılan davanın reddine karar verildiğini, kararda nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, 6102 sayılı TTK m. 732 hükmüne dayalı sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan ilâmsız icra takibine itirazın iptâli istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır .. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) … E. sırasına kayden 03/03/2021 tarihinde açıldığı, Mahkemenin 13/10/2021 tarihli ve … E., … K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Bir kambiyo senedinin bu vasfını yitirmesi durumunda hâmil, 6102 Sayılı TTK m. 732 (mülga 6762 sayılı TTK m. 644) hükmüne dayalı olarak ya hakkında sebepsiz zenginleşme nedeniyle keşideci aleyhine ya da temel ilişkiye dayalı olarak kendi cirantası aleyhine alacak davası açabilir. Somut olayda, takibe dayanak 14/10/2015 keşide (düzenleme) tarihli … TL bedelli çekin keşidecisinin …., lehtarının ise …. olduğu, çekin ciro yoluyla OHAL KHK’sı ile kapatılan …..’ye geçtiği, KHK ile kapatılan bu şirkete halef olarak dava açan Hazinenin, keşideciye karşı sebepsiz zenginleşme nedeniyle tazminat alacağının tahsili için ilâmsız icra takibi başlattığı ve itiraz üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Zamanaşımına uğramış kambiyo senedi nedeniyle düzenleyen aleyhine TTK hükümleri uyarınca sebepsiz zenginleşme nedeniyle açılacak tazminat davası mutlak ticarî dava niteliğindedir. Zira kambiyo senetlerinden doğan sebepsiz zenginleşme davası gerek TTK m. 732 ve gerekse mülga 6762 sayılı TTK m. 644 hükümlerinde özel olarak düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca zamanaşımı sebebiyle veya poliçeden (çekten) doğan hakların korunması için gerekli olan işlemlerin yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri düşmüş bile olsa, bunlar poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalırlar; ispat yükü, sebepsiz zenginleşmediğini iddia edene (keşideciye) aittir. 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a hükmü uyarınca TTK m. 732 hükmünde düzenlenen dava, mutlak ticarî dava niteliğindedir (Yargıtay 11. HD, 15/11/2016, E. 2015/11852, K. 2016/8837). Bu nedenle, eldeki davanın mutlak ticarî dava olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verdiği 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararında özetle; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, HSK’nın söz konusu kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiğine karar verilmiş; Daire uygulaması 21/03/2022 tarihli ve 2022/4258 E., 2022/5003 K. sayılı; 07/03/2022 tarihli ve 2022/3152 E., 2022/3715 K. sayılı merci tayini (yargı yeri belirlenmesi) kararları ile sürdürülmüştür.
Bölge adliye mahkemelerinin kararları arasındaki “uyuşmazlığın giderilmesi” olarak adlandırılan bu prosedür, Yargıtay tarafından verilen içtihadı birleştirme kararlarından farklıdır. Gerek konu, gerek usûl ve gerekse sonuçları bakımından “içtihatların birleştirilmesi” ile “uyuşmazlığın giderilmesi” kararları birbirinden farklıdır (Bkz. Pekcanıtez, Hakan: Yargıtay Yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 32, Eylül/Ekim 2019, Sayı: 144, s. 397). Uyuşmazlığın giderilmesi bölge adliye mahkemesinin daireleri ile başka bir bölge adliye mahkemesinin daire arasındaki farklı kararları bakımından istenir. Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar”. Söz konusu hüküm ile içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş iken, bölge adliye mahkemelerinin kararları yönünden verilen “uyuşmazlığın giderilmesi” kararının böyle genel bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararındaki çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 03/03/2021 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır .. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-)Davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Kararın kaldırılma nedenine göre davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, davalıdan peşin alınan 80,70 TL istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden davalıya İADESİNE,
5-) Davacı Hazine 492 sayılı Harçlar Kanunu m. 13/j hükmü uyarınca harçtan muaf olduğundan, davacı istinaf harcı yönünden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
6-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
7-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
8-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/05/2022