Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1620 E. 2022/1172 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1620
KARAR NO : 2022/1172

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 25/05/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; davalının müvekkili aleyhine … TL miktarlı, … tanzim tarihli, … vade tarihli senet ile kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlattığını, Diyarbakır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından gönderilen Örnek-10 ödeme emrinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, bu ödeme emrine karşı yasal süre içerisinde borca ve imzaya itiraz edildiğini, Diyarbakır … İcra Hukuk Mahkemesinin … E. sayılı dosyasında alınan imza incelemesi raporunda takip konusu senetteki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığının anlaşıldığını, müvekkili ile davalı alacaklı arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığını, senet üzerinde yer alan kaşe ve imzaların müvekkili tarafından doldurulmadığını, ayrıca senedin ciro silsilesinin de kopuk olduğunu, dava konusu olayla ilgili olarak suç duyurusunda bulunulduğunu beyan ederek; dosya borcunun tamamı ile %15 oranında teminat karşılığında icra dairesi veznesine yatırılan paranın davalıya ödenmemesi ve takibin durdurulması yönünde tedbir kararı verilmesini, Diyarbakır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile müvekkili şirket hakkında başlatılan takibin, Diyarbakır … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı imza tetkiki konulu bilirkişi raporunda takip konusu senetteki imzanın şirket yetkilisi …’nın eli ürünü olmadığının anlaşılması sebebiyle kambiyo senedi vasfında olmadığı sabit olmasından ötürü 2004 sayılı İİK’nın 170/a maddesi uyarınca takibin iptaline veya icranın geri bırakılmasına, takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; 6102 sayılı TTK m. 5/A uyarınca arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediğini, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, icra mahkemelerinin görevli olduğunu, açılan davanın haksız ve kötü niyetli olduğunu, davacı şirket yetkilisi olan …’ın, …’in temsilcisi ve ortağı olduğu …’nin …’dan daire satış sözleşmesine göre satın aldığı ve daha sonra şirket ortaklık payı karşılığı devraldığı ancak tapuda tescil edilmeyen Mardin ili … ilçesi … mahallesi … parsel numarada bulunan … nolu bağımsız bölümü … tarihinde müvekkilin vekili sıfatıyla …’dan şirketini temsilen satın aldığını ve davacı şirketi adına/lehine ipotek işlemi tesis ettiğini, davacı şirket yetkilisi olan …’ın, müvekkiline ait olan Mardin ili … ilçesi … mahallesi … parsel numarada bulunan bağımsız bölümü 07/08/2017 tarihinde kendi adına tescil ettirildiğini ve davalı lehine ipotek tesis edildiğini, ancak daireye ilişkin bedelin ne davacı tarafça ne de davacının temsilcisi … tarafından ödenmediğini, daha sonra … tarafından temsilcisi olduğu şirket adına müvekkiline ….’er TL olmak üzere 2 adet senedi düzenleyerek aracı konumunda olan …’ya teslim ettiğini, müvekkilinin kendisine daire satış bedeline karşılık olarak teslim edilen senetleri icraya koyduğunu, davacının temsilcisi olan …’ın … tanzim ve …. vade tarihli, …. TL bedelli senet hakkında Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.İş sayılı dosyasındaki ihtiyati haciz itiraz duruşmasında bizzat beyanında daireyi aldığını ancak bahsi geçen daire için …. TL ödeme yaptığını beyan ettiğini, …’ın temsilcisi olduğu şirket adına ve kendi adına aval kaydı ile müvekkiline teslim ettiği ve kaşesi bulunan senetleri kendi adına imzalamayarak müvekkile teslim ettiğini, bu konuda suç duyurusunda bulunulduğunu beyan ederek davanın reddini ve davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın 2004 sayılı İİK m. 170/a uyarınca takibin iptali ve icranın geri bırakılması istemine ilişkin olduğu, davanın bu niteliği itibarıyla icra hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle, Mahkemenin görevsizliği nedeni ile 6100 sayılı HMK m. 114 ve 115 hükümleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; Mahkemece verilen görevsizlik kararının usûl ve yasaya aykırı olduğunu, davanın menfi tespit davası olduğunu, bu davalar ile ilgili görevli mahkemenin ise asliye hukuk mahkemesi ya da asliye ticaret mahkemesi olduğunu, mahkemece tesis edilen hükmün usûl ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (“İİK”) m. 72 hükmü uyarınca icra takibinden sonra açılan menfî tespit talebine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) … E. sırasına kayden 06/01/2021 tarihinde açıldığı, Mahkemenin 07/09/2021 tarihli ve …. E., … K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
(i) Davanın Niteliğinin (Menfi Tespit mi Takibin İptali mi Olduğunun) Tespiti:
Davacı taraf dava dilekçesinin 2 yerinde (“Konu” kısmına ilişkin paragrafın sonunda (menfi tespit) şeklinde, (4) numaralı paragrafın sonunda “işbu menfi tespit davası açılması zorunluluğu hâsıl olmuştur” şeklinde) menfi tespit ibaresine yer vermesine rağmen, istem bölümünde “takibin iptaline ve icranın geri bırakılmasına” karar verilmesini talep etmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 33. maddesi gereği hâkim, bir davada sadece tarafların ileri sürdüğü maddi vakıalar ve talep sonuçları ile bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların hukuki nitelendirmeleriyle sınırlı olmaksızın, kanunları resen uygulayarak iddia ve savunmadaki talepleri karara bağlamakla yükümlüdür. Tabi olacakları kurallar ile etki ve sonuçlarının belirlenmesi yönünden, taraflarca dile getirilen taleplerin hukukî nitelendirmesi büyük önem arz etmektedir. Başka bir ifadeyle, bir davada olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme ile uygulanacak kanun hükümlerini belirlemek hâkime aittir.
Diğer taraftan 6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre;“Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir”. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verilebilmesi ve maddî gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Yargıtay HGK, 12/10/2021, E. 2018/(7)9-938, K. 2021/1200, §40).
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde; her ne kadar davacı tarafından takibin iptali talebi ile dava açılmış ise de mahkemece davacının talebinin menfi tespit davası olarak değerlendirilip, sadece takip hukuku ile bağlı kalmadan işin esasının incelenmesi gerekir. Zira davacı taraf dava dilekçesinde ve istinaf dilekçesinde davanın menfi tespit davası olduğunu ifade ettiği gibi; 6100 sayılı HMK m. 33 kapsamında yapılan değerlendirmede de, gerek iddianın ileri sürülüş biçimi ve gerekse taleplerin içeriği dikkate alındığında davanın menfî tespit davası olduğunda duraksama bulunmamaktadır. Kaldı ki, bütün bunlara rağmen mahkeme davanın niteliğinde tereddüte düşmüş ise, 6100 sayılı HMK m. 31 hükmünün kendisine yüklediği ödev çerçevesinde her zaman taraflardan açıklama isteyebilir.
Tüm bu gerekçelerle, davacı tarafından açılan dava 2004 sayılı İİK m. 72 hükmü kapsamında bir menfî tespit davası olmasına rağmen, mahkemece yukarıda anılan açık usûl kuralları göz ardı edilerek, dava dilekçesinin içeriğinin yüzeysel ve şekilci değerlendirilmesi sonucunda, yanılgılı değerlendirme ile yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle davanın icra mahkemesinin görev alanına giren takibin iptali davası olarak görülmesi hatalı olmuştur.

(ii) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacının davaya ve icra takibine konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep ettiği, 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a hükmünde “TTK’da öngörülen” hususlardan kaynaklanan hukuk davalarının, mutlak ticari davalar arasında sayıldığı, kambiyo senetlerinin 6102 sayılı TTK’nın 670 ve devamı maddelerinde düzenlendiği, bu nedenle, TTK’da düzenlenmiş olan kambiyo senedinden kaynaklanan hukuk davalarının mutlak ticari dava olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Nitekim doktrinde de tacir olmayan iki kişi arasında bir poliçe nedeniyle çıkan anlaşmazlığın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği ifade edilmiştir (Bkz. Poroy, Reha/Yasaman, Hamdi: Ticari İşletme Hukuku, 17. Bası, İstanbul 2018, s. 115). Bu nedenle, eldeki davanın mutlak ticarî dava olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.

(iii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verdiği 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararında özetle; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, HSK’nın söz konusu kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiğine karar verilmiş; Daire uygulaması 21/03/2022 tarihli ve 2022/4258 E., 2022/5003 K. sayılı; 07/03/2022 tarihli ve 2022/3152 E., 2022/3715 K. sayılı merci tayini (yargı yeri belirlenmesi) kararları ile sürdürülmüştür.
Bölge adliye mahkemelerinin kararları arasındaki “uyuşmazlığın giderilmesi” olarak adlandırılan bu prosedür, Yargıtay tarafından verilen içtihadı birleştirme kararlarından farklıdır. Gerek konu, gerek usûl ve gerekse sonuçları bakımından “içtihatların birleştirilmesi” ile “uyuşmazlığın giderilmesi” kararları birbirinden farklıdır (Bkz. Pekcanıtez, Hakan: Yargıtay Yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 32, Eylül/Ekim 2019, Sayı: 144, s. 397). Uyuşmazlığın giderilmesi bölge adliye mahkemesinin daireleri ile başka bir bölge adliye mahkemesinin daire arasındaki farklı kararları bakımından istenir. Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar”. Söz konusu hüküm ile içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş iken, bölge adliye mahkemelerinin kararları yönünden verilen “uyuşmazlığın giderilmesi” kararının böyle genel bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararındaki çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 06/01/2021 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır …. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-) Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-) Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Kararın kaldırılma nedenine göre davacı vekilinin istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 80,70 TL istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden davacıya İADESİNE,
5-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
6-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/05/2022