Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1500 E. 2022/1095 K. 12.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1500
KARAR NO : 2022/1095

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :Çek İstirdadı

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 12/05/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; davalı ….’nin müvekkili şirketçe keşide edilmiş olan … Şubesine hitaben keşide edilen, … numaralı, … TL meblağlı çeki haksız şekilde elinde bulundurduğunu, davalı ile müvekkili şirket arasında herhangi bir ticari ilişki mevcut olmadığını, söz konusu çekin nasıl ele geçirildiğine dair bilgilerinin bulunmadığını, dava konusu çekin, … isimli kişiye verildiğini, ancak davalı tarafın hem müvekkili şirket hem de … aleyhine Diyarbakır (Kapatılan) … İcra Müdürülüğü’nün … E. sayılı takip dosyasıyla icra takibi başlattığını, lehtar… adlı şahsın çeki kaybettiğini, müvekkili şirketin, davalı tarafa borçlu olmadığını, davalı tarafın takip konusu çeki haksız olarak ele geçirdiğini beyan ederek dava konusu çekin davalıdan istirdadını talep etmiştir.
Mahkemece davanın açılmasıyla birlikte davalı tarafa tebligat yapılmadan dosya üzerinden karar verildiğinden davalı tarafın davaya cevabı bulunmamaktadır.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davanın çek istirdadı talebine ilişkin olduğu, 6102 sayılı TTK m. 5/A hükmü uyarınca arabulucuya başvurunun, ticari davalar için dava şartı olduğu, dava tarihinin … olduğu, anılan tarih itibariyle arabuluculuk başvuru şartının zorunlu usul olduğu ve dava dilekçesi içeriğinden arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuruşmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi gereği çek istirdadı davasında arabulucuya başvurmanın dava şartı olmadığını, ilk derece mahkemesi tarafından çek istirdadı davasında arabulucuya başvurulmasının dava şartı olarak kabul edilmesinin usule aykırı olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesinde;
Dava, 6102 sayılı TTK m. 792 hükmüne istinaden açılan çek istirdadı talebine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi; “Çek, herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilebilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790. maddeye göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötü niyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle yükümlüdür.” hükmünü haiz olup anılan kanunî hüküm bağlamında iyi niyetli hamilin hak sahibi olmayan kimselerden elde ettiği kazanımlar korunmaktadır. Bu kapsamda bir kimsenin muntazam bir ciro zinciriyle çeki iktisabı, kendisine ancak şeklî anlamda meşru hamil sıfatını kazandıracak olup maddî hukuk anlamında hak sahipliğinin mevcudiyeti için devralanın çeki iktisabında kötü niyetinin yahut ağır kusurunun bulunmaması gerekmektedir. Aksi takdirde 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi uyarınca açılacak istirdat davası sonucu çeki iadeye mecbur kalır (Kendigelen, Abuzer: Çek Hukuku, İstanbul 2019, s. 237-238).
İstirdat davası olarak nitelenen bu dava, özü itibariyle menkullerin iadesini sağlamak için açılan menkul davası niteliğindedir. Medenî hukukta bu dava gasp, çalınma veya zayi hâllerinde sadece kötü niyetli değil, iyi niyetli hamile karşı da açılmakta ise de, kambiyo senetleri yönünden bir sınırlama getirilmiş ve aynî haklardaki genel prensipten ayrılmak suretiyle, söz konusu davanın yalnızca kötü niyetli veya senedi iktisabında ağır kusuru bulunan kimselere karşı açılabileceği esası benimsenmiştir. Bu tür davalarda, davacının senedin rızası hilafına elinden çıktığını ve senedi elinde bulunduran şahsın kötü niyetli veya iktisabında ağır kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekir (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2000, s. 294). Bu kapsamda yukarıda anılan kanunî düzenleme, emre yazılı çeklerle ilgili olarak, hâmile yazılı senetlere ilişkin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 990. maddesine paralel bir koruma sağlamakta olup bahse konu maddeye göre, “Zilyet, iradesi dışında elinden çıkmış olsa bile, para ve hamile yazılı senetleri iyiniyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açamaz.” Ancak hâmilin çeki kötü niyetle iktisap ettiği veya iktisabında ağır kusuru bulunduğu takdirde iade davası açılabilecektir.
6102 sayılı TTK’nın 792. maddesinde belirtilen kötü niyetten maksat, senedin önceki hamilin elinden rızası hilafına çıktığını bilmek veya bilebilecek durumda bulunmaktır. Ağır kusur ise, senedin iktisabında olağan özenin gösterilmemesini ifade eder. Yine, 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesindeki “Çek, herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa…” ibaresi, çekin önceki hamilin elinden rızası hilafına çıkmış olmasını, yani çalınmasını, tehdit ya da hile ile alınmasını, kaybedilmesini veya rıza ile fakat devri sakatlayan hukuki olgularla elden çıkmasını ifade etmektedir. Ancak çeki çalan veya hile ile hamilinden alan ya da bulan kişinin senedi ciro ile devretmesi hâlinde, bunu bilmeyen ve bilebilecek durumda da olmayan, başka bir deyişle kötü niyetli ve ağır kusurlu bulunmayan yeni hâmil korunur. Bu tür davalarda, çekin önceki hâmilin elinden rızası hilafına çıkarak yeni hâmil tarafından kötü niyet veya ağır kusur ile iktisap edildiği iddiasını ispat külfeti davacıya ait olup anılan olgular tanık dâhil her türlü delile kanıtlanabilir (Bkz. Yargıtay HGK’nın 06/04/2021, E. 2017/11-159, K. 2021/417 tarih ve sayılı kararı).
7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ya eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinde; “(1) Bu kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Ticarî davalarda arabulucuya başvuru zorunluluğu getiren TTK m. 5/A(1) hükmünde ticarî davalardan “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” bakımından dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş olup, düzenlemede zorunluğu arabuluculuğun kapsamının belirlenmesi bakımından “dava konusu” ön plana çıkarıldığından, bu hususa kısaca değinilmesinde yarar vardır.
Dava konusu, davaya konu edilmiş hak, yani dava ile elde edilmek istenen sonuç olarak tanımlanmaktadır. (Baki Kuru: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C. II, Ankara 2020, s. 1488; Yargıtay HGK, 12/11/2019, E. 2017/21-434, K. 2019/1173). Dava konusunun belirlenmesi yöntemine ilişkin olarak hukukumuzda taraftar bulan iki görüş olduğu ifade edilebilir: Bunlardan ilki, “iki unsurlu dava konusu teorisi” olup bu teori, dava konusunun belirlenmesinde vakıalar ile talep sonucunun birlikte ele alınması gerektiğini, bu kapsamda dava konusunun belirlenmesinde her iki unsurun da eşit öneme sahip olduğunu savunur. Diğeri ise “tek unsurlu dava konusu teorisi” olup buna göre, dava konusunu belirleyebilmek için davacının talebi önemlidir. Başka bir ifadeyle, dava konusu yalnızca talep sonucu esas alınmak suretiyle belirlenmelidir; vakıalar talep sonucunun yorumlanmasında kullanılabilir. (Levent Börü: Dava Konusu Kavramı ve Teorileri, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Cilt 28, Sayı 2, 2012, s.263-265). Hukukumuzda, Yargıtay uygulamasında da dava konusunun belirlenmesinde talep sonucu dikkate alınmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, istem sonucu, dava konusunu belirleyen tek ve asıl ögedir. İstem sonucu mahkemeden istenilen şey olup davanın mevzuunu teşkil eder ve mahkemenin davayı kabul etmesi halinde kararında neyi hüküm altına alacağı hususunun açıkça beyan edilmesi keyfiyeti olarak anlaşılmaktadır. Dava konusunun ne olduğu istem sonucu ile belirlenir. (Yargıtay HGK, 15/02/2017, E. 2015/7-917, K. 2017/265).
Kanun metninde açıkça “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri olan ticari davalar” zorunlu arabuluculuk kapsamına alınmıştır. Ticari davaların tamamı, temelinde bir para alacağına dayanan davalardır. Kanunda belirtilen “alacak” ve “tazminat” talepleri, istem sonucunu ifade etmektedir. 6102 sayılı TTK m. 792 hükmüne göre açılan davada davacının talebi, bir miktar paranın ödenmesi, alacak veya tazminat değil kıymetli evrak olarak çeki haksız olarak elinde bulundurduğu iddia edilen hâmilden çekin iadesidir. Bu itibarla 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi kapsamında açılan çek istirdadı davasında arabulucuya başvurmak dava şartı değildir (Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 10/02/2020 tarihli ve 2019/3048 E., 2020/1093 K. sayılı kararı).

Açıklanan gerekçelerle, çek istirdadı davası 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a uyarınca mutlak ticarî dava niteliğinde olmakla birlikte, davacının istem sonucu itibarıyla aynı Kanun’un m. 5/A uyarınca dava şartı olan arabuluculuk kapsamında olmadığı dikkate alınarak, ilk derece mahkemesince işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken, açık kanun hükmüne yanlış anlam yüklenerek yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK m. 353(1)-a-4 ve 355 hükümleri uyarınca mahkeme kararının kaldırılmasına ve işin esasına girilerek davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın m. 353/1-a-4 ve 355 hükümleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 80,70 TL istinaf karar ve ilâm harcının davacıya İADESİNE,
4-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
5-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) hükmü uyarınca Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.12/05/2022