Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1417 E. 2022/1072 K. 29.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2022/1417
KARAR NO : 2022/1072

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :29/04/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; davacı müvekkili ile davalı idare arasında 30/03/2016 tarihinde …. kayıt numaralı ihale sözleşmesi akdedildiğini, daha sonra davalı kurum tarafından 03/04/2018 tarihli yazı ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 Sayılı KHK’nin Geçici 23. Ve 24. Maddelerine Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar gereği hizmeti sözleşmesi kapsamında çalışan işçilerin 02/04/2018 tarihinde belediye şirketi bünyesine geçiş işlemlerinin yapılacağının, bu itibarla firma bünyesinde çalışan işçilerin 01/04/2018 tarihinde çıkışların yapılması ve sözleşme kapsamındaki araçların ise …İ araç ihalesi sonuçlanıncaya kadar çalışmanın devam ettirilmesi hususunda bildirimde bulunulduğunu, davalının bu bildirimi nedeniyle müvekkilinin çalışanı dava dışı ….isimli personelin iş sözleşmesinin feshedildiğini, ancak davalı tarafından bahsi geçen personelin güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlandığından başvurunun reddedildiğini, adı geçen personel tarafından iş mahkemesinde müvekkili aleyhine haksız fesihten kaynaklı işçilik alacakları, işe iade davası ve idare mahkemesinde ise davalı aleyhine idari işlemin iptali ve tam yargı davası açıldığını, bu sebeple müvekkilinin zarara uğradığını beyan ederek 11.779,20 TL’nin 19/07/2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davanın görevli yargı yerinde açılmadığını, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, mahkemece davanın adli yargı yerlerinde görülmesi gerektiği kanaatine varılması halinde ticari dava söz konusu olmadığının genel görevli mahkemeye görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, davanın süresi içinde açılmadığını, zamanaşımı yönünden davanın reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarak da davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davalı …. İdaresi’nin sorumluluğuna dayanak yapılan olguların, kamu hizmetiyle ilgili ve hizmet kusuruna ilişkin olduğu, idarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı İYUK m. 2/1-b hükmü gereğince idareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiği, davalı …. İdaresi aleyhine açılan davada idari yargı görevli olduğu gerekçesiyle, davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; mahkemenin kararının usule aykırı olduğunu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin ve Yargıtay’ın kararından da açıkça anlaşılacağı üzere, ihale sözleşmesinin uygulanmasından kaynaklı uyuşmazlıklarda adli yargının görevli olduğu, ihale sözleşmesinin taraflarının ticari işletme olduğu, işbu sözleşme çerçevesinde dava dışı işçiye ödenen işçilik alacaklarının tahsiline ilişkin davalarda asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinden kaynaklı tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, dava konusu olayda adli yargının mı idari yargının mı görevli olduğu, adli yargı görevli ise davanın ticari dava olup olmadığı ve buna bağlı olarak adli yargı içerisindeki mahkemelerin hangisinin görevli olduğu hususlarında toplanmaktadır.

(i) 6100 Sayılı HMK m. 114(1)-b hükmü uyarınca yargı yolu bakımından yapılan değerlendirmede:
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun kamu hukukunu ilgilendiren yasalar olması nedeniyle, sözleşme aşamasına kadar yasaya dayanılarak idarece alınan karar ve yapılan işlemlerin iptali istemiyle açılan davaların idari yargı yerinde; sözleşme yapıldıktan sonra sözleşme hükümlerinin uygulanması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkların ise sözleşme ve özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde görülmesi gerekmekte ise de, sözleşme yapıldıktan sonra tesis edilse bile sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanmayan, sözleşmeden doğan bir hak veya alacağın takibi niteliğini taşımayan, idarenin kamu gücüne dayanarak ve tek yanlı olarak tesis ettiği idari işlemlerin iptali istemiyle açılan veya bu nitelikteki idari işlemler nedeniyle doğan tazminat istemleri nedeniyle açılan davaların da idari yargı yerinde görülüp çözümlenmesi gerektiği tartışmasızdır.
İdari sözleşmeler, idarelerin tek yanlı, kamusal yetkiye dayanarak, kamu hizmetinin gereklerinin yerine getirilmesi için kamu yararı amacı ile taraflar arasında akdedilen ve idareye üstün hak ve yetkiler veren, gerektiğinde tek yanlı değişiklik ve fesih yetkisini de idareye tanıyan nitelikte sözleşmelerdir. Kamu idarelerinin özel hukuk alanında akdettikleri sözleşmelerin ise; idari sözleşme niteliği taşımayıp, özel hukuk kurallarına göre düzenlendiği kuşkusuzdur.
Somut olayda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümleri kapsamında …. – …. İş Ortaklığı ile …. İdaresi arasında … ihale kayıt numaralı personel hizmeti alımına ilişkin sözleşme akdedildiği, sözleşmesinin yürürlük süresinin 01/04/2016-30/06/2019 olduğu, davalı …. tarafından davacıya gönderilen 03/04/2018 tarihli yazı ile hizmet alım sözleşmesi kapsamında çalışan işçilerin 02/04/2018 tarihinde belediye şirketi bünyesine geçiş işlemleri yapılacağından firma bünyesindeki işçilerin 01/04/2018 tarihi itibarıyla çıkışlarının yapılmasının talep edildiği, bunun üzerine davacı tarafça işten çıkarılan dava dışı …. isimli personelin güvenlik soruşturması gerekçesiyle kadrolu işçi statüsüne geçirilmediği, daha sonra açılan davalar sonucunda dava dışı işçinin 18/06/2019 tarihinde …. bünyesinde çalışmaya başladığı, davacı tarafından ise davalının talimatı üzerine işten çıkarılan ancak davalı tarafından kadroya geçirilmeyen dava dışı hizmet alım personelinin açtığı davada ödemek zorunda kaldığını iddia ettiği işçilik alacaklarının taraflar arasındaki ihale sözleşmesi hükümleri uyarınca davalıdan tahsili talebiyle eldeki davanın açıldığı, uyuşmazlığın sözleşme hükümlerinin uygulanmasına ilişkin olduğu, idarenin kamu gücüne dayanarak ve tek yanlı olarak tesis ettiği idari işlemden bahsedilemeyeceği, bu nedenle eldeki uyuşmazlıkta yargı merci tarafından davacının iddia ettiği ödeme nedeniyle taraflar arasındaki ihale sözleşmesi ve eklerine göre davalıya rücu edip edemeyeceğinin tartışılacağı anlaşıldığından; eldeki davada adli yargı görevli olup, uyuşmazlığın esasının adli yargıda çözümlenmesi gerekir. Hâl böyle olunca, hatalı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmesi isabetsiz görülmüştür.

(ii) 6100 Sayılı HMK m. 114(1)-c hükmü uyarınca görev bakımından yapılan değerlendirmede:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde tahdidi olarak sayılan mutlak ticarî davalardan değildir. Dolayısıyla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticarî dava sayılabilmesi ve ticaret mahkemesinde görülebilmesi için tarafların her ikisinin de tacir ve dava konusunun tarafların ticarî işletmeleriyle ilgili olması gerekir.
Davacı tarafın sözleşme tarihi itibarıyla ….Ticaret Sicil Müdürlüğünün …. sırasına kayıtlı gerçek kişi tacir olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 6120 sayılı TTK m. 16(1) hükmüne göre, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticarî şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılır. 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un (2560 sayılı Kanun) ek 5. maddesinde bu Kanun’un diğer büyükşehir belediyeleri hakkında da uygulanacağı düzenlendiğinden, diğer büyükşehir belediyelerinin bünyesinde kurulan su ve kanalizasyon idareleri de 2560 sayılı Kanun’a tabidir. Bu nedenle, belediyeler tarafından özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek ve ticarî şekilde işletilmek amacıyla 2560 sayılı Kanun’da belirtilen görevleri yerine getirmek için kurulan kurum ve kuruluşlar (su ve kanalizasyon idareleri) 6102 sayılı TTK’nın 16. maddesi gereğince tacir sayılırlar (Bkz. Yargıtay HGK’nın, 21/09/1983, E. 1980/11-2721, K. 1983/323; 15. HD’nin 21/12/2017, E. 2016/3005, K. 2017/4527; 11. HD’nin 30/10/2013, E. 2013/1471, K. 2013/19127 tarih ve sayılı kararları).
Şu hale göre, dava konusu olayda her iki tarafın da tacir olduğu ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirdiği anlaşıldığından, eldeki dava 6102 sayılı TTK m. 4(1) hükmü uyarınca “nispî ticarî dava” niteliğindedir. Eldeki dava ticarî dava niteliğini haiz olduğundan, uyuşmazlıkta asliye ticaret mahkemesi görevlidir.
Yukarıdan beri anlatılan hukuksal çerçevede; uyuşmazlığın adlî yargı yerinde çözümlenmesi gerekli olup, nispî ticarî dava niteliğinde olan eldeki davada asliye ticaret mahkemeleri görevlidir. Hâl böyle olunca, eldeki davada görevli olan mahkemece toplanan ve toplanacak deliller çerçevesinde işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle idarî yargının görevli olduğundan bahisle yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz görüldüğünden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 maddesi gereğince kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 80,70 TL istinaf karar ve ilâm harcının davacıya İADESİNE,
4-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
5-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/04/2022