Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1262 E. 2022/942 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. DİYARBAKIR BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2022/1262
KARAR NO : 2022/942

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Sigorta Tazminatı

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/04/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketten *** poliçe numarası ile kuyumcu paket sigortası yaptırdığını, söz konusu sigortanın 13/04/2015 tarihi ila 13/04/2016 tarihlerini kapsadığını, müvekkilinin teminata konu *** Mah. *** l Cad. *** Apt. altında bulunan iş yerinde 02/10/2015 tarihinde hırsızlık olayı meydana geldiğini, hırsızlıktan haberdar olunduktan sonra polisin arandığını ve olayla ilgili tutanak tanzim edildiğini, yapılan araştırmada müvekkillinin iş yerinden 41 adet 14 ayar altın ve 3 adet 22 ayar altın ile çekmecede bulunan 12.000,00 TL, 300 Dolar ve 5 Euro para çalındığını, söz konusu hususun güvenlik kameralarından da anlaşıldığını, çalınan altınların maddi değerinin 15,000,00 TL olduğunu, dükkana verilen hasarın ise 600,00 TL olduğunu, söz konusu sigorta poliçesinde düzenlendiği üzere kasa dışında çalınan malların, stok sigorta teminatının %10’u kadarının, maksimum 50,000,00 TL’nin teminat altına alındığını, müvekkilinin hırsızlık eyleminden dolayı zararının 15.000,00 TL altın, 12.900,00 TL para ve 600,00 TL hasar olmak üzere toplam 28.500,00 TL olduğunu, konu ile ilgili davalı şirkete 04/01/2016 tarihinde yapılan başvurunun neticesiz kaldığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı tutmak kaydı ile 1.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 05/12/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 26.900,00 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili; davalı tarafın dava dilekçesinde davanın tarafını *** yetkili acente sıfatı ile *** AŞ olarak gösterildiğini ancak müvekkili şirketin tüzel kişiliğinin *** olduğunu bu nedenle davanın husumetten reddi gerektiğini, davacı tarafın taleplerinin zamanaşımına uğradığını, sigorta şirketine rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigortalı tarafından usulüne uygun başvuru yapılmadığını, hasara ilişkin usulüne uygun başvuru yapılmadan dava ikame edildiğini, meydana gelen hasarın poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığını, zira taraflar arasında düzenlenen poliçe ile sigortalı işyeri için davacı tarafın belirli koşulları sağlandığının kabul ve beyan etmiş olup, mevcut şartlar dahilinde poliçe düzenlendiğini, ancak güvenlik hususu ile ilgili olarak poliçede belirtilen şartlara davacı sigortalı tarafından uyulmadığından davacının taleplerinin teminat dışında kaldığını, riziko gerçekleştikten sonra satın alımlara ait detaylı kayıtların sunulamadığını, sigortacılar tarafından onaylanmış bir hırsız alarm sisteminin usulüne uygun kurulmadığını, kurulu hırsız alarm sistemi, güvenlik kamerasının yeterli olmadığını, en önemlisi altın emateasının mesai saatleri dışında risk mahalinde bulunan ana kasada kilit altında tutulmadığının ortaya çıktığını dolayısıyla davacının taleplerinin teminat dışında kaldığını, daha önce açılan davanın zamanaşımını kesmediğinden ıslah tarihinden geriye 1 yıllık zamanaşımı süresi dışında kalan kısmın da zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, sigorta genel şartları ve özel şartlarda yer alan hükümler gereği hırsızlık olayı sonucu meydana gelen zararın sigorta teminatı kapsamında kalmadığı, sigortalı tarafından hırsızlık sigortası özel şartlarında öngörülen koşulların yerine getirilmediği, alarm klozu çerçevesinde poliçede öngörülen tedbirlerin alınmadığı, davacının davalıdan tazminat alacağının doğmamış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili; müvekkili tarafından tüm sorumluluklara ve yükümlülüklere uyulmasına rağmen yerel mahkemece eksik ve yetersiz araştırma yaparak davanın reddine karar verildiğini, yerel mahkemenin usul ve esas açısından haksız ve hukuka aykırı kararının kaldırılması gerektiğini, müvekkili tarafından yapılan kuyumcu paket sigortası hükümleri dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda hatalı olarak değerlendirildiğini ve söz konusu bilirkişi raporu göz önüne alınarak davanın reddine karar verildiğini, dosya kapsamına bakıldığında dava konusu talebin poliçe kapsamında kaldığını, talebin kabulüne ilişkin tüm sigorta genel ve özel şartların sağlandığını beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesinde;

Dava, davacı ile davalı **** AŞ’nin yetkili acentesi **** Şubesi aracılığıyla akdedilmiş bulunan kuyumcu paket sigorta poliçesinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesinin *** E. sırasına kayden 12/02/2016 tarihinde açıldığı, Mahkemece verilen 04/11/2019 tarihli ve *** K. sayılı kararın Dairemizin 24/06/2020 tarihli ve *** E., *** K. sayılı kararı ile kaldırıldığı, daha sonra yargılamaya *** E. sayılı dosya üzerinden devam edildiği, Mahkemenin *** tarihli ve*** K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacının taraflar arasındaki sigorta poliçesi nedeniyle sigorta hasar tazminatının tahsilini talep ettiği, 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a hükmünde “TTK’da öngörülen” hususlardan kaynaklanan hukuk davalarının, mutlak ticarî davalar arasında sayıldığı, sigorta hukukuna ilişkin hükümlerin de TTK’nın 6. Kitabında m. 1401 vd. hükümlerinde düzenlendiği, bu nedenle, TTK’da düzenlenmiş olan sigorta hukukundan kaynaklanan hukuk davaları mutlak ticarî dava olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK’nın 25/05/2021 tarihli ve 411 sayılı atama kararnamesi ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine hâkim atamaları yapılmış; HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile de Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün, yeni kurulan asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesi teklifine ilişkin 30/06/2021 tarihli ve E. 21646783-668/13369 sayılı yazısı görüşülerek Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verdiği 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararında özetle; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, HSK’nın söz konusu kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiğine karar verilmiş; Daire uygulaması 21/03/2022 tarihli ve 2022/4258 E., 2022/5003 K. sayılı; 07/03/2022 tarihli ve 2022/3152 E., 2022/3715 K. sayılı merci tayini (yargı yeri belirlenmesi) kararları ile sürdürülmüştür.
Bölge adliye mahkemelerinin kararları arasındaki “uyuşmazlığın giderilmesi” olarak adlandırılan bu prosedür, Yargıtay tarafından verilen içtihadı birleştirme kararlarından farklıdır. Gerek konu, gerek usûl ve gerekse sonuçları bakımından “içtihatların birleştirilmesi” ile “uyuşmazlığın giderilmesi” kararları birbirinden farklıdır (Bkz. Pekcanıtez, Hakan: Yargıtay Yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 32, Eylül/Ekim 2019, Sayı: 144, s. 397). Uyuşmazlığın giderilmesi bölge adliye mahkemesinin daireleri ile başka bir bölge adliye mahkemesinin daire arasındaki farklı kararları bakımından istenir. Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar”. Söz konusu hüküm ile içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş iken, bölge adliye mahkemelerinin kararları yönünden verilen “uyuşmazlığın giderilmesi” kararının böyle genel bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararındaki çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 12/02/2016 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-) Davacı vekilinin istinaf isteminin, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-) Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

3-) Kararın kaldırılması nedenine göre davacı tarafın istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-) 492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 80,70 TL istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden davacı tarafa İADESİNE,
5-) İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,

6-) İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-) 6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/04/2022