Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1233 E. 2022/929 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2022/1233
KARAR NO : 2022/929

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU:Satılanın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi, Tazminat

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ :14/04/2022

Taraflar arasında görülen davada Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkili şirketin 06/04/2016 tarihinde *** marka transit tipi motor no: *** şase no: *** olan *** model ticari aracı dava dışı bir kişiden satın aldığını, müvekkili şirketin satın alınan aracı **** tarihine kadar kullandığını, 13/07/2018 tarihinde aracın arızalanması üzerine çekici yardımı ile aracın servise çekildiğini, yapılan incelemede 22.148,92 TL masraf çıkarılarak aracın motorunda meydana gelen hasarın garanti kapsamında bulunmadığının beyan edildiğini, davalı *** yetkililerince verilen 06/08/2018 tarihli cevabi yazıda, yapılan incelemeler sonucunda arızanın değişik zamanlarda alınan ve tavsiye edilen özellik dışında yakıt kullanımından kaynaklanığının ve garanti kapsamında işlem yapılamayacağının bildirildiğini, söz konusu aracın en son *** tarihinde yetkili servise girdiğini ve bu tarihten sonra *** ‘den kayıtlı şekilde yakıt alındığını, Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesinin *** D. İş sayılı dosyasında yapılan tespit neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda parametrelerin referans sınırları aralığında olduğu, akaryakıtın teknik düzenlemelere uygun olduğu ve aracın motorunda oluşan hasarın kullanıcı hatasından kaynaklı olmadığının bildirildiğini, davalının iddialarının haksız olduğunu, diğer davalı ***’ye çekilen ihtarnameye rağmen dava konusu aracı servisten çekmelerinin istenildiğini, müvekkili tarafından servise 1.200,00 TL bedel ödenerek çalışmaz durumda olan aracın çekildiğini, aracın arıza yaptığı günden itibaren müvekkiline herhangi bir fayda sağlamadığını ve halen yararlanılabilen bir araç olmadığını, müvekkilinin 13/07/2018 tarihinden beri faaliyetini sürdürdüğü işte aracı kullanamadığını ve ciddi anlamda sarsıldığını beyan ederek; fazlaya ilişkin tüm dava hakları saklı kalmak kaydıyla davalı *** yönünden müvekkili şirketin seçimlik haklarından aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesine, Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ** D. İş sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama giderlerinin tahsili ile, her iki davalı yönünden ise rektifiye yapımı bedeli, motor sökme takma ücreti ve çekici ücreti olarak ödenen 1.200,69 TL masrafın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı *** vekili; açılan davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu uyuşmazlığın temelinin ticari satımdan kaynaklandığını, ticari satımlarda ayıba karşı tekeffülden doğan talep haklarının satıcıya yöneltilebileceğini, müvekkili şirketin davacı ile herhangi bir satım akdi bulunmadığını ve müvekkili firmanın müteselsil sorumluluğuna gidilemeyeceğinden davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, araçta ayıp bulunduğunun kabulü anlamına gelmemekle birlikte, davacının teslim tarihinden itibaren başlayan 2 ve 8 günlük süreler içinde herhangi bir ayıp ihbarında bulunmadığını, somut olayda zamanaşımı süresinin 06/04/2018 tarihinde dolduğunu, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, davacının aracı satın alırken kabul etmiş olduğu ticari garanti esasları gereği hiçbir zaman için araç değişimi, bedel iadesi ya da kazanç kaybından dolayı tazminat talep etme hakkının bulunmadığını, davaya konu araçta ayıp olarak nitelendirilebilecek maddi hasar ya da bir eksikliğin söz konusu olmadığını, dava konusu aracın 2,5 yıl ve 40.000 km kullanıldığını, motor silindirleri içerisinde kontrolsüz aşırı ısı nedeniyle piston erimesi olduğunu, kontrolsüz aşırı ısıya asıl sebebin zaman içerisinde alınan kötü yakıt olduğunu, kullanıcı kaynaklı alınan kötü yakıt nedeniyle araçta bir takım sorunlar meydana geldiğini, bunların onarımla çözülebilecek düzeyde olduğunu, onarımla giderilmesi mümkün olduğundan aracın kullanılmaya elverişliliğinin ortadan kalktığından söz edilemeyeceğini, davacının taleplerinin iyi niyetli olmadığını, aracın TRAMER kaydının araştırılarak aracın herhangi bir kazaya karışıp karışmadığı hususunun tetkiki ile araçta müvekkili şirketlerin kusurlu bir eylemi ya da fiili olmaksızın meydana gelmiş bir değer kaybı olması halinde tespit edilerek müvekkili şirketlere iade edilmesi gerektiğini, ayıbı kabul anlamına gelmemek üzere bedel iadesine karar verilmesi halinde aracın her türlü borçtan ari bir şekilde müvekkili şirketlere verilmesine dair karar kurulması gerektiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Davalı *** vekili; aracın ayıplı olduğu yönündeki iddiaların haksız ve kabul edilemez olduğunu, davacının ayıbı ihbar yükümlülüğünü yasal süresi içerisinde yerine getirmediğini, aracın onarımının yapılıp yapılamayacağı hususunda karar mercinin *** olduğunu, davacının da talebini dava dilekçesinde bu şekilde belirttiğini, dava dilekçesinde aracın en son 11/11/2017 tarihinde yetkili servise girdiği ve 18/11/2017 tarihinden itibaren **’dan yakıt alındığının beyan edildiğini, bu tarihten önce yakıt alınan yerle ilgili bir bilgi bulunmadığını, bunun da meydana gelen arızanın yakıt kaynaklı olduğuna dair *** tarafından yapılan incelemenin doğruluğunu ortaya koyduğunu, Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesince alınan tespit raporunun yanlış bilgiler üzerinden hazırlandığını, rapora itiraz etmeleri nedeniyle raporun hükme esas alınamayacağını, davacının ayıplı mal iddiasının asılsız olduğunu, davacı tarafın rektifiye yapım bedeli, motor sökme-takma ücreti ve çekici ücreti toplamı 1.200,69 TL talebin haksız olduğunu, davacının garanti kapsamında onarım talebinin değerlendirilmesi için bu işlemin yapılmasının zorunlu olduğunu, *** tarafından garanti talebinin kabul edilmesi halinde garanti kapsamında parça işçiliği olarak değerlendirilerek bu bedelin alınmasının söz konusu olmadığını, davacının aracını yapmış olduğu ve garanti kapsamında karşılanmamış olunan işçilik ücreti alındığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalı tarafça satılan araçta imalattan kaynaklı bir arızanın olup olmadığı noktasında toplandığı, yargılama aşamasında alınan 16/09/2019 tarihli makine mühendisi bilirkişilerden oluşan heyet raporunda aracın yağsız çalışması gibi bir durum söz konusu olmadığından bu sebeple pistonun zarar gördüğünden bahsedilemeyeceği, tespit dosyasındaki resimlerden görüleceği üzere pistonun tepesinin delindiği, bunun da fazla yakıt enjeksiyonundan dolayı oluşacağı, fazla yakıt enjeksiyonunun ise enjeksiyonlardan kaynaklı oluşacağı, buna da enjektör ucundaki aşınmanın sebep olduğu, bunun temel sebebinin ise alınan yakıt olduğu, tek seferde alınan yakıttan kaynaklı olmayıp bir süreç içinde alınan yakıtın bunun sebebi olduğu, temiz bir yakıt ve düzenli bakım yapılmadan kullanıldığı için araçtaki arızanın meydana geldiği, araçta hatalı enjektör imalatından kaynaklı bir arızanın meydana gelmediği, arızanın kullanım kaynaklı olduğu yönünde bilirkişi görüşü bildirildiği, raporun bilimsel verilere uygun, denetime elverişli olarak hükme esas almaya değer olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili, istinaf dilekçesinde belirttiği hususlar çerçevesinde mahkemenin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Dava, imalattan kaynaklandığı iddia edilen ayıp nedeniyle aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesi ve tazminat talebine ilişkindir
Dosyanın incelenmesinden, davanın başlangıçta Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) *** E. sırasına kayden 07/12/2018 tarihinde açıldığı, Mahkemenin 08/09/2021 tarihli ve *** E., *** K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın gönderildiği Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe ile davanın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; tarafların ticaret şirketi olmaları nedeniyle, 6102 sayılı TTK m. 124(1) hükmü uyarınca tüzel kişi tacir oldukları ve uyuşmazlığın her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgili olması nedeniyle nispî ticarî dava olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Zira tüzel kişi tacirlerin tüm borçlarının ve işlemlerinin ticari olduğu, adi bir sahalarının olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, tüzel kişi tacirlerin adi sahası yoktur; tüzel kişi tacirlerin her türlü işlemi, ticarî sayılır (Arkan, Sabih: Ticarî İşletme Hukuku, 24. Basıdan Tıpkı Basım, Ankara 2018, s. 74). Bu nedenle eldeki dava, nispî ticarî dava niteliğindedir.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK’nın 25/05/2021 tarihli ve 411 sayılı atama kararnamesi ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine hâkim atamaları yapılmış; HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile de Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün, yeni kurulan asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesi teklifine ilişkin 30/06/2021 tarihli ve E. 21646783-668/13369 sayılı yazısı görüşülerek Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verdiği 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararında özetle; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, HSK’nın söz konusu kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiğine karar verilmiş; Daire uygulaması 21/03/2022 tarihli ve 2022/4258 E., 2022/5003 K. sayılı; 07/03/2022 tarihli ve 2022/3152 E., 2022/3715 K. sayılı merci tayini (yargı yeri belirlenmesi) kararları ile sürdürülmüştür.
Bölge adliye mahkemelerinin kararları arasındaki “uyuşmazlığın giderilmesi” olarak adlandırılan bu prosedür, Yargıtay tarafından verilen içtihadı birleştirme kararlarından farklıdır. Gerek konu, gerek usûl ve gerekse sonuçları bakımından “içtihatların birleştirilmesi” ile “uyuşmazlığın giderilmesi” kararları birbirinden farklıdır (Bkz. Pekcanıtez, Hakan: Yargıtay Yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 32, Eylül/Ekim 2019, Sayı: 144, s. 397). Uyuşmazlığın giderilmesi bölge adliye mahkemesinin daireleri ile başka bir bölge adliye mahkemesinin daire arasındaki farklı kararları bakımından istenir. Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar”. Söz konusu hüküm ile içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş iken, bölge adliye mahkemelerinin kararları yönünden verilen “uyuşmazlığın giderilmesi” kararının böyle genel bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararındaki çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 07/12/2018 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 HMK’nın m. 1 hükmü uyarınca mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir; m. 114(1)-c hükmüne göre de mahkemenin görevli olması bir dava şartıdır. Aynı Kanun’un m. 115 hükmüne göre ise, dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile, ilk derece mahkemesince davanın görev yönünden reddi ile 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmündeki usûl izlenerek dosyanın görevli Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-)Davacı vekilinin istinaf isteminin, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın 353(1)-a-3 ve 355 maddeleri uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-)Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Kararın kaldırılması nedenine göre davacı tarafın istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
4-)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan 80,70 TL istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden davacı tarafa İADESİNE,
5-)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte DEĞERLENDİRİLMESİNE,
6-)İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-)6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353(1)-a ve 362(1)-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/04/2022