Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/3490 E. 2022/755 K. 28.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/3490
KARAR NO : 2022/755

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU : Alacak
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 28/03/2022

Taraflar arasında görülen asıl, karşı ve birleşen davalarda Mahkemece verilen görevsizlik kararının istinaf incelemesi asıl dosyada davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup incelendikten sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Asıl dosyada davacı vekili; davalı şirket ile müvekkili **** arasında *** tarihli müvekkilinin koordinatör olarak adlandırıldığı danışmanlık sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme uyarınca davalı şirketin müvekkili davacıya Diyarbakır **. Noterliğinin *** tarihli ve 6222 yevmiye numaralı vekâletnamesini ve sürenin bitmesi üzerine de **** tarihli ve *** yevmiye nolu vekaletnameyi vererek yönetim danışmanlığı -mühendis müşavir niteliğindeki sözleşme konusuyla ilgili her türlü iş, işlemin müvekkilinin gözetiminde ve müvekkilin yönlendirmesiyle yapılması, idare ile olan yazışmalar ve görüşmelerin müvekkili tarafından yapılması hususunda yetkilendirdiğini, sözleşmenin 1. maddesinde davalının *** Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığınca ihale edilen “Eski Fidanlık Alanı Kişisel Gelişim Uygulama Merkezi ve Peyzaj Düzenleme 2. Etap” inşaatı işini üstlendiği, yapılacak bu işte müvekkili ***’den teknik destek talebinde bulunduğunu, bu bağlamda işin yapımı sürecinde müvekkilinin inşaat ile ilgili tüm işlerin yönetimi, denetimi ve koordinasyonu üstlendiğini, eser yönetimine ilişkin hizmetlerin müvekkili tarafından davalı yararına ifa edildiğini, sözleşmede müvekkilinin yapacağı işler sebebiyle ayda iki defa proje sahasına gideceğini, müvekkilinin sözleşmedeki görevinin, işi, teknik kadroyu ve idareyi koordine etmek iken, projede işe başlanıldığında, 2 adet inşaat mühendisi birer adet harita, elektrik, makine mühendisi ve alt kademedeki teknik personellerin mevcudiyetine rağmen, projenin ve yapım koşullarının çok sıkıntılı, yapım fiyatının düşük olması nedeniyle şirketin işte çok ciddi maddi zarar yaşamasını önlemek amacıyla müvekkilinin sahada sürekli bulunmasının şirket tarafından istendiğini, bu bağlamda müvekkilinin koordinatörlük görevinin yanında, fiilen şantiye şefi olarak ta hizmet yaptığını, idare ile tanzim, tasdik ve tediye edilen tüm hakedişlerin şantiye şefi sıfatıyla müvekkili tarafından düzenlendiğini ve imzalandığını, İdare ile iş sahibi davalı şirket arasındaki yapım sözleşmesine konu işin, İdareden kaynaklanan nedenler ile uzadığını ve idarece *** tarihinde 247 gün süre uzatımı verilerek işin bitim tarihinin **** tarihine ötelendiğini, şirketin işin bitme aşamasına geldiği dönemde, geçerli süresi olan vekaletten müvekkilini azlederek, şirketin tek başına projenin yapımını planladığının ve uyguladığını, danışmanlık sözleşmesi kapsamında ve sözleşme dışında müvekkili tarafından yapılan işler sebebiyle hakedilen alacaklar bulunduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 182.371,00 TL’nin en yüksek mevduat faizi ve sözleşmede belirlenen aylık %3 faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl dosyada davalı vekili; davada ileri sürülen taleplerin *** tarihli koordinatörlük sözleşmesine dayandırdığını, koordinatörlük sözleşmesinin 6098 sayılı TBK m. 551 vd. hükümleri gereğince ticari bir iş kapsamında düzenlenen sözleşme olduğundan ve davacı da arabuluculuk başvurusunu ve davasını ticari uyuşmazlık nedeniyle ikame ettiğinden yargılamanın Türk Ticaret Kanununun 4. maddesi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesinin görev alanına girdiğini, davacının dava dilekçesinde ticari alacak kalemlerinin yanısıra “şantiye şefi maaşı alacağı” gibi işçilik alacacağı konusuna giren hususları da da davanın konusu yaptığını, bu talep yönünden görevli mahkemenin iş mahkemeleri olduğunu, davacının dava konusu taleplerine dayanak yaptığı *** tarihli koordinatörlük sözleşmesinin, davacının isteği ve ısrarı üzerine, müvekkil şirket temsil ve ilzam yetkisi olmayan **** ile davacı arasında imzalandığını, bu nedenle de Sözleşmenin 12. maddesine davacının talebi doğrultusunda, “muhatabının firma değil *** olduğu” hükmünün konulduğunu, müvekkili şirketin yüklenicisi olduğu “*** Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait Eski Fidanlık Alanı Kişisel Gelişim Uygulama Merkezi ve Peyzaj Düzenleme 2. Etap” yapım işi kapsamında, *** ile davacı arasında imzalanan Sözleşmede, davacının koordinatörlük görevi olduğu, görev süresinin de 36 ay süre ile sınırlı olduğunun imza altına alındığını, müvekkili şirketi temsil ve ilzam yetkisi olmayan ****’ın imzaladığı sözleşme uyarınca, 36 ay boyunca davacıya “koordinatörlük ücreti” karşılığı her ay düzenli olarak 14.000,00 TL aylık ödendiğini, *** tarihli koordinatörlük sözleşmesinin tarafları bağlayıcı hükümleri uyarınca, 36 aylık süre **** tarihinde sona ermiş ve münfesih hale geldiğini, **** tarihinden sonra müvekkili şirketin (***’ın isteği üzerine), davacıya Ağustos 2019’a kadar her ay fazladan 14.000,00 TL ödemeyi sürdürdüğünü, işin geçici/kesin kabulü/tasfiyesi yapılmadan, kar zarar hesabı çıkarılmadan, Mutabakat Belgesine konu hesaplamalar KDV dahil edilerek yapıldığını, bu yapılan hatalı hesap sonucu, yapım işi kapsamında 1.368.928,75 TL kâr elde edildiği şeklinde hatalı bir sonuca ulaşıldığını, bu hatalı hesaplama sonucu şirketin kâr ettiği yanılsamasıyla, davacının payına 456.309,33 TL düştüğü kabul edilip, *** nolu *** vadeli çekin davacıya ***’da *** tarafından elden teslim edildiğini ve davacının bu çek bedelini tahsil ettiğini, buna göre davacının baskısıyla, sözleşmenin 10. maddesine aykırı bir biçimde, işin geçici/kesin kabulü yapılmadan, kar/zarar hesabı çıkarılmadan hazırlanan *** tarihli mutabakat belgesiyle davacının hakkı olmayan bir ödemeyi müvekkili şirketten aldığını, davacının kötü niyetli bir şekilde hareket ederek, koordinatörlük görevi sona ermesine rağmen sözleşmeye aykırı ilave ve haksız taleplerde bulunması, müvekkil şirketi maddi ve manevi olarak zarara sokmaya yönelik girişimleri üzerine, müvekkili şirketin davacıya karşı güveninin sarsıldığını, bu nedenle davacıya koordinatörlük sözleşmesi gereğince verilen vekaletnamelerin azilnameyle sona erdirildiğini, davacının koordinatörlük sözleşmesi ile bu sözleşme kapsamındaki vekalet görevine aykırı iş ve işlemler yaparak güveni kötüye kullandığını, koordinatörlük sözleşmesinin müvekkili şirketi temsil ve ilzam yetkisi olmayan *** ile davacı arasında **** arasında imzalandığını, davacının müvekkili şirketin iş ortağı, kâr ortağı ya da şirketin sahibi olmadığını, İş Kanununa belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan bir kişi de olmadığını, Sözleşmenin 9. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere serbest mühendis olan davacının müvekkili şirketin uhdesinde bulunan yapım işinin proje koordinatörü olduğunu, davacının ticari netilikteki hizmet/vekalet sözleşmesi kapsamında kötüniyetli, haksız bir biçimde müvekkil şirketi uğratmış olduğu zararların tazmini amacıyla zorunlu arabaluculuk başvurusu yapıldığını, bu başvurunun uyuşmazlık ile sonuçlanması durumunda karşı dava açılacağını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Asıl davada davalı vekili **** tarihli karşı dava dilekçesinde; asıl davaya cevap dilekçesinde ayrıntılı şekilde açıklandığı gibi, davacı/karşı davalının koordinatörlük sözleşmesi uyarınca yürütmüş olduğu koordinatörlük görevi süresinde bu görevin gerekleriyle bağdaşmayan hukuka aykırı muhtelif iş ve eylemleriyle müvekkili şirketin zarara uğratılmasına neden olduğunu, karşı dava bakımından, davaya cevap dilekçesindeki beyanları tekrar ederek; **** tarihli mutabakat belgesiyle haksız ve hukuka aykırı bir biçimde davacı/karşı davalıya ödenmiş olan 456.309,33 TL’nin ödeme tarihi olan 24/09/2020 tarihinden itibaren, davacı tarafından düzenlenen gerçeğe aykırı sözleşme ve bu sözleşmelere bağlı 5 adet fatura nedeniyle *** Vergi Dairesine *** tarihinde Vergi Usul Kanunun 371. maddesi uyarınca verilen pişmahlık-ıslah beyannamesi kapsamında ödenmek zorunda kalınan KDV ve damga vergisi bedeli olan toplam 316.860,22 TL’nin ödeme tarihi olan *** tarihinden itibaren, davacı/karşı davalı tarafından hukuka aykırı bir biçimde yapılmış olan SGK girişi nedeniyle ödenmek zorunda kalınan prim ödemelerine karşılık gelmek üzere 40.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren, koordinatörlük görevinin kötüye kullanılması sonucu herhangi bir belgeye dayalı olmayarak davacı/karşı davalıya ödenmek zorunda kalınmış olan 240.400,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işletilecek en yüksek faiziyle birlikte olmak üzere toplamda 1.053.169,55 TL’nin davacı/karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen ***E. sayılı davada davacı vekili; davalı **** … AŞ ile davacı müvekkili *** arasında *** tarihli danışmanlık sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmeden kaynaklı olarak davalı aleyhine Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesinin *** E. sayılı dosyası ile alacak davası açıldığını, işbu davada ise ilk açılan davaya konu edilmeyen diğer üç alacak kaleminin talep edildiğini beyan ederek, eksik ödenen fiyat farkları için, idarenin davalı şirkete ödediği *** Nolu hakediş bedelinden müvekkilin hakkına düşen 1/3 ‘üne karşılık olmak üzere şimdilik 50.000,00TL’nin, müvekkilinin dönemindeki hak edişlerden ve imalatlardan sözleşmeye göre hakedişlerden kesilen geçici kabul noksanlıkları kesinti bedellerinden müvekkilin hakkına düşen 1/3’ü tutarındaki bedelden şimdilik 50.000,00 TL’nin, bitkisel toprak işleri bedelinin 1/3’ü tutarının şimdilik 50.000,00 TL’sinin olmak üzere toplam 150.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, işbu dosyanın dava konusu ve tarafları aynı olan aralarında açık irtibat olan Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin **** E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece **** E. ve *** E. sayılı dosyalar birleştirilerek yapılan yargılama sonucunda; asıl, karşı ve birleşen davaların hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olduğu, 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi ile dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığına ilişkin davalarla şahıs varlığına ilişkin davalarda aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin görevli kılındığı, asıl ve birleşen dava yönünden davacı talebinin, davalı ile aralarında bulunan *** tarihli koordinatörlük ve danışmanlık sözleşmesi kapsamında alacak istemine ilişkin olduğu, aynı sözleşmeye dayalı karşı davanın sözleşme kapsamında fazladan ücret ödendiği iddiasına dayalı olduğu, söz konusu sözleşmenin, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde sayılan, diğer anlatımla bu maddede 6098 sayılı TBK’ya atıf yapan sözleşmelere ilişkin olmadığından mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, davacının tacir sıfatının bulunmadığı, bu sebeple uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili nispi ticari dava niteliğinde de olmadığı, 6100 sayılı HMK m. 2 hükmü uyarınca uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf kanun yoluna başvuran davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) vekili; dava konusu uyuşmazlıkta Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda;
Asıl, birleşen ve karşı davalar, alacak istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden; asıl davanın başlangıçta Diyarbakır **. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) ***E. sırasına kayden *** tarihinde açıldığı, bu dosyada davalı vekilinin *** tarihli dilekçe ile karşı dava açtığı, Mahkemenin *** tarihli ve *** E., *** K. sayılı kararıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı nedeniyle dosyanın Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine devrine ve gönderilmesine karar verildiği, asıl dava Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin *** E. sırasında derdest iken *** tarihinde birleşen davanın açıldığı, Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin ***tarihli kararı ile*** E. sayılı dosyanın *** E. sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verildiği, sonuç itibarıyla asıl, karşı ve birleşen davalar yönünden yukarıda yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.

(i) Davanın Ticarî Dava Olup Olmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
6102 sayılı TTK m. 4(1)-c hükmünde, 6098 sayılı TBK’nın ticarî temsilciler, ticarî vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554 maddelerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticarî dava ve ticarî nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı düzenlenmiştir. Bu nedenle, ticarî temsilciler, ticarî vekiller ve diğer tacir yardımcılarına ilişkin TBK’nın m. 547 ilâ 554 hükümlerinden doğan davalar mutlak ticarî dava niteliğindedir.
Ticarî vekil, bir ticarî işletme sahibinin, kendisine ticarî temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticarî vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez (6098 sayılı TBK m. 551/1-2).
Geniş bir faaliyet alanı ve iş hacmine sahip ticarî işletmelerde, bu işletmeyi kendi adına işleten kişinin (tacir), bütün işleri tek başına yürütmesine imkân yoktur. Bu nedenle tacir, ticarî işletmesiyle ilgili faaliyetleri yürütürken, başka kişilerin (tacir yardımcıları) emek ve mesailerinden de yararlanır. Tacir yardımcılarının bir kısmı, tacire bağımlı olarak çalışır; bunlar, tacirin verdiği talimat çerçevesinde ve onun nezaret-denetimi altında faaliyet gösterirler. Tacire yardımcı olan kişilerin diğer bir bölümü ise, çalışma yöntem ve zamanını serbestçe belirleme yetkisine sahip, bağımsız yardımcılardan oluşur (Bkz. Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s. 181).
Genel yetkili ticarî vekilin temsil yetkisi, işletmenin alışılmış (olağan) işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla ticarî vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticarî vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Önemle vurgulanmalıdır ki, bir kişinin ticarî vekil olup olmadığının tespitinde o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Eğer sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticarî vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir (Bkz. Yargıtay HGK’nın 14/10/2021 tarihli ve 2017/(19)11-3093 E., 2021/1226 K. sayılı kararı). Bundan ayrı olarak, belli bir işin ya da işlemin ifasıyla görevlendirilen sınırlı (özel) yetkili ticarî vekillerin sahip oldukları temsil yetkisinin kapsamı ise, kendilerine bırakılmış olan iş ya da işlemin niteliğine göre belirlenir (Bkz. Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s. 199).
Yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesinde; *** ile *** … AŞ adına **** arasında akdedilen *** tarihli sözleşme uyarınca, davalı Şirketin dava dışı *** Büyükşehir Belediyesinden aldığı ihale yoluyla yapımını üstlendiği “** Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait Eski Fidanlık Alanı Kişisel Gelişim Uygulama Merkezi ve Peyzaj Düzenleme 2. Etap” yapım işinde davacının koordinatörlük yapması konusunda tarafların anlaştıkları, her ne kadar davalı şirket tarafından sözleşmenin ****… AŞ’yi temsil ve ilzama yetkisi olmayan *** tarafından imzalandığı iddia edilmiş ise de, sözleşmenin taraflar arasında ihtilafsız olarak uygulandığı, ayrıca ***… AŞ’yi temsil ve ilzama yetkili *** tarafından verilen Diyarbakır **. Noterliğinin *** tarihli, *** yevmiye numaralı ve *** tarihli, **** yevmiye numaralı vekaletnameler uyarınca davacı *** ‘e *** Büyükşehir Belediyesi Başkanlığının ihaleye çıkardığı “Eski Fidanlık Alanı Kişisel Gelişim Uygulama Merkezi ve Peyzaj Düzenleme 2. Etap” işi ile ilgili olarak kurumla sözleşme yapmaya, sözleşmede değişiklik ve ek sözleşme yapmaya, geçici ve kesin teminatlar yatırmaya, bunları geri almaya, taşeronlarla sözleşmeler yapmaya, ihale konusu işin geçici ve kesin kabullerini yaptırmaya, işçi ve teknik elemanlarla sözleşmeler yapmaya ve feshetmeye, SGK bordro ve bildirgelerini işveren vekili sıfatı ile tanzim ve imzaya, ihale konusu ile ilgili olarak tahsis edilecek mal ve malzemeleri satın almaya, hakediş (istihkak) raporlarını hazırlamaya veya hazırlatmaya, imzalamaya, şirketi kamu kurumları nezdinde temsil etmeye şeklinde yetkiler verildiği, şirket tarafından davacıya gönderilen azilnamelerde davacının “daha önce şirket adına vekil tayin edilmiş ise de görülen lüzum üzerine vekaletten azledildiğinin” bildirildiği, yine dosya arasında bulunan SGK hizmet cetvellerinin incelenmesinden davacının davalı *** … AŞ’de *** tarihinde (***) meslek kodu ve “inşaat şantiye şefi” mesleği ile işe başladığına dair işe giriş bildirgesi düzenlendiği, bu kapsamda davacının taraflar arasındaki *** tarihli sözleşmeden sonra ***-*** tarihleri arasında (***) işyeri numaralı ***… AŞ’de (***) meslek kodu ve “inşaat şantiye şefi” unvanıyla sigortalı olarak çalıştığı, yine *** Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Dairesi Başkanlığı tarafından gönderilen ihale evraklarına göre davacının birtakım evrakları “** … AŞ adına şantiye şefi” olarak imzaladığı, sonuç olarak yukarıda anılan sözleşme ve vekaletnamelerin kapsamı, davacının sözleşme döneminde davalı şirkette sigortalı çalışmasının ve ihale makamı olan idare bünyesinde yaptığı işin niteliği dikkate alındığında davacının davalı tacirin verdiği talimat çerçevesinde ve onun nezaret-denetimi altında faaliyet gösteren bağımlı tacir yardımcısı olduğu ve 6098 sayılı TBK’nın 551. maddesi anlamında ticarî vekil olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Bu durumda davanın 6098 sayılı TBK’da düzenlenen ticarî vekalet ilişkisinden kaynaklandığı ve 6102 Sayılı TTK’nın 4. maddesinin (c) bendindeki yollama gereğince mutlak ticarî dava olduğu aşikar olduğundan, Mahkemenin aksi yöndeki kabul ve gerekçesi isabetsiz görülmüştür. Nitekim Yargıtay 15. HD’nin 12/12/2013 tarihli ve 2013/4815 E., 2013/6697 K. sayılı kararında da, şantiye şefi olarak yetkilendirilen kişinin ticarî vekil olduğu kabul edilmiştir.

(ii) Davanın HSK’nın Ticaret Mahkemelerinin Yargı Çevresini Belirleme Kararı Kapsamında Değerlendirilmesi:
5325 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
un m. 5/1 ve m. 7 hükümleri ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun m. 4(1)-a ve 7(2)-f hükümleri çerçevesinde HSK’nın 25/05/2021 tarihli ve 411 sayılı atama kararnamesi ile Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine hâkim atamaları yapılmış; HSK 1. Dairesinin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile de Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/09/2021 tarihi itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir.
HSK’nın 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında (RG-08/07/2021-31535) Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün, yeni kurulan asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesi teklifine ilişkin 30/06/2021 tarihli ve E. 21646783-668/13369 sayılı yazısı görüşülerek Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Diyarbakır ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle, 01/09/2021 tarihinden itibaren Diyarbakır il merkezi ve ilçelerinin yer itibariyle yetkili olduğu bütün ticarî davalar, adı geçen mahkemede görülecektir.
HSK’nın yukarıda anılan yargı çevresi belirleme kararında, 01/09/2021 tarihinde önce açılan davaların yeni kurulan mahkemelere devredilip devredilmeyeceği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında verdiği 21/02/2022 tarihli ve 2022/1073 E., 2022/2686 K. sayılı uyuşmazlığın giderilmesi kararında özetle; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, HSK’nın söz konusu kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiğine karar verilmiş; Daire uygulaması 21/02/2022 tarihli ve 2022/1760 E., 2022/2689 K. sayılı; 21/02/2022 tarihli ve 2022/1181 E., 2022/2687 K. sayılı; 07/03/2022 tarihli ve 2022/3152 E., 2022/3715 K. sayılı merci tayini (yargı yeri belirlenmesi) kararları ile sürdürülmüştür.
Bölge adliye mahkemelerinin kararları arasındaki “uyuşmazlığın giderilmesi” olarak adlandırılan bu prosedür, Yargıtay tarafından verilen içtihadı birleştirme kararlarından farklıdır. Gerek konu, gerek usûl ve gerekse sonuçları bakımından “içtihatların birleştirilmesi” ile “uyuşmazlığın giderilmesi” kararları birbirinden farklıdır (Bkz. Pekcanıtez, Hakan: Yargıtay Yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 32, Eylül/Ekim 2019, Sayı: 144, s. 397). Uyuşmazlığın giderilmesi bölge adliye mahkemesinin daireleri ile başka bir bölge adliye mahkemesinin daire arasındaki farklı kararları bakımından istenir. Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar”. Söz konusu hüküm ile içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş iken, bölge adliye mahkemelerinin kararları yönünden verilen “uyuşmazlığın giderilmesi” kararının böyle genel bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Ancak 6100 sayılı HMK m. 22 hükmü uyarınca Yargıtay’ın yargı yeri belirleme hususunda yüksek görevli merci olması nedeniyle, yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararındaki çözüm çerçevesinde uygulama birliğinin sağlanması gerekli olmuştur.
Sonuç olarak, HSK Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, asıl davanın 07/10/2020 tarihinde, karşı davanın 12/11/2020 tarihinde açıldığı, HSK’nın yukarıda anılan kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, asıl ve karşı davanın Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Ancak, asıl ve karşı davanın yargılaması devam ederken, Diyarbakır Ticaret Mahkemesinin faaliyete başladığı 01/09/2021 tarihinden sonra 24/09/2021 tarihinde açılan ve asıl dosyada birleştirilen dava bulunması nedeniyle, uyuşmazlığın bu yönüyle de değerlendirilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK m. 166(1) hükmü uyarınca; aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
Kanun metninden de açıkça anlaşılacağı üzere; 6100 sayılı HMK m. 166(1) hükmünde “aynı düzey ve sıfattaki” hukuk mahkemelerinde açılan davaların birleştirileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinde bu hükme ilişkin olarak açılan iptal davasında; itiraz konusu kuralla, hukuk mahkemelerinde açılan ve aralarında bağlantı bulunan davaların birleştirilebilmeleri için bir koşul getirildiği ve bu davaların görüldüğü mahkemelerin aynı düzey ve sıfatta olması gerektiğinin öngörüldüğü, kanun koyucunun farklı nitelikteki ve buna bağlı olarak farklı mahkemelerin görev alanına giren davaların birleştirilmesini uygun görmediği, aynı nitelikte olan ve aynı mahkemenin görev alanına giren davaların birleştirilmesinin, birleştirme kurumunun takip ettiği amaca ve usul ekonomisine daha uygun olduğu, zira farklı nitelikteki, buna bağlı olarak farklı mahkemelerin görev alanına giren davaların birleştirilmesinin, bu davalarda uygulanacak yargılama usulünün de bazı hâllerde farklı olması nedeniyle güçlükler yaratacağı, davaların birleştirilmesiyle takip edilen amaca uygun olmayan sonuçlar ortaya çıkarabileceği, bu bağlamda söz konusu güçlükleri gidermeye yönelik itiraz konusu kuralın usul ekonomisine aykırı olduğunun söylenemeyeceği, öte yandan, davaların birleştirilmesine yönelik bir belirleme yapan itiraz konusu kuralda tarafların davasını tüm yönleriyle mahkeme önüne getirmesine engel bir durum da bulunmadığı, dolayısıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında, davaların birleştirilmesi hakkında esasa etkili olmayan bir usul hükmü niteliğindeki itiraz konusu kuralda Anayasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle, 6100 sayılı HMK m. 166(1) hükmünün birinci cümlesinde yer alan “aynı düzey ve sıfattaki” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar verilmiştir (Bkz. Anayasa Mahkemesinin 27/03/2014 tarihli ve 2013/127 E., 2014/64 K. sayılı kararı, RG -12/12/2014-29203).
6100 sayılı HMK m. 166(1) hükmü ve Anayasa Mahkemesinin zikredilen kararı uyarınca, “aynı düzey ve sıfatta” olmayan hukuk mahkemelerinde açılmış davaların birleştirilmesi mümkün olmadığından, bir asliye hukuk mahkemesi ile bir asliye ticaret mahkemesinde açılan davaların birleştirilmesi kural olarak mümkün değildir. Ancak, yukarıda anılan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin uyuşmazlığın giderilmesi kararından sonra benimsenen uygulama gereğince, davanın ilk açıldığı asliye hukuk mahkemesi, daha önce açılan ve ticaret mahkemesinin faaliyete geçtiği esnada derdest olan davaya “asliye ticaret mahkemesi” sıfatıyla bakmaya devam edecektir. Bu nedenle, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve asliye hukuk mahkemesinde “ticaret mahkemesi sıfatıyla” görülmeye devam edilecek ticarî davalar ile asliye ticaret mahkemesinde açılan davalar yönünden, her iki mahkemenin “aynı düzey ve sıfattaki” hukuk mahkemeleri olarak kabul edilmesi gerekir.
Bu gerekçelerle, başlangıçta Diyarbakır *. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) *** E. sırasına kayden açılan ve devir (gönderme) kararı üzerine Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesinin *** E. sırasında yargılamaya devam edilen asıl ve karşı davanın, ilk açıldığı Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesinde Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla görülmesi gerektiği; daha sonradan 24/09/2021 tarihinde açılan *** E. sayılı davada verilen birleştirme kararının da 6100 sayılı HMK m. 166(1) hükmünün 2. cümlesindeki âmir hüküm gereğince davanın ilk açıldığı mahkemeyi bağlayacağı kanaatine varılmıştır. Bu itibarla; asıl, karşı ve birleşen davaların tamamının Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesince Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Ne var ki, Mahkemece davanın ilk açıldığı Diyarbakır ***. Asliye Hukuk Mahkemesine hitaben görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, Diyarbakır Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine hitaben görevsizlik kararı verilmesi hatalı olmuştur. Zira, bu şekilde genel olarak görevsizlik kararı verilmesi halinde dosyanın tevzi bürosundan başka bir mahkemeye tevzi edilmesi ihtimalinde, dosyanın tevzi edildiği başka numaralı bir asliye hukuk mahkemesince davaya bakılması halinde yine davanın ilk açıldığı mahkemeden başka bir mahkeme davaya bakmış olacaktır. Bu durumda yukarıda anılan uyuşmazlığın giderilmesi kararında benimsenen ilke ve esaslar ihlal edilmiş, yine davaya davanın ilk açıldığı mahkemeden başka bir asliye hukuk mahkemesi bakmış olacaktır. Dosyanın tevzi edildiği başka numaralı bir asliye hukuk mahkemesinin, “davanın ilk açıldığı mahkeme” olmaması nedeniyle kendisini görevsiz kabul etmek suretiyle davanın ilk açıldığı mahkemeye vermesi muhtemel bir görevsizlik kararı da yargılamanın uzamasına sebebiyet verecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) vekilince ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf itirazlarının reddine, re’sen görülen kamu düzenine aykırılık yönünden yapılan incelemede mahkeme kararının gerekçesi değiştirilmek ve görevsizlik kararına ilişkin hatalı hüküm fıkrası düzeltilmek suretiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının re’sen kaldırılarak yeniden esas hakkında aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-) Davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) vekilinin İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararına yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden REDDİNE,
II-) 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesinin birinci fıkrası ikinci cümlesi gereği re’sen görülen kamu düzenine aykırılık nedeniyle İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararın KALDIRILMASINA, HMK m. 353(1)-b-2 hükmü gereğince YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA, Buna göre;
1-)Asıl, karşı ve birleşen davaların 6100 sayılı HMK m. 114(1)-c ve 115(2) hükümleri uyarınca dava şartı yokluğu (mahkemenin görevli olmaması) nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-)Görevli mahkemenin Diyarbakır 9. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) OLDUĞUNA,
3-)6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmü uyarınca, Dairemiz kararının verildiği anda kesin nitelikte olması nedeniyle Dairemiz kararının tebliğ tarihinden 2 (iki) hafta içerisinde İlk Derece Mahkemesine taraflardan birinin başvurusu ve talebi halinde dosyanın görevli Diyarbakır *. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) GÖNDERİLMESİNE,
4-) Yukarıda (II-3) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde dosyanın Diyarbakır *. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesi için İlk Derece Mahkemesine talepte bulunulmadığı taktirde 6100 sayılı HMK m. 20(1) hükmü uyarınca asıl, karşı ve birleşen davaların açılmamış sayılmasına karar verileceğinin taraflara İHTARINA (Dairemiz kararının tebliğinin ihtar yerine kaim olmasına),
5-) 6100 sayılı HMK m. 331(2) hükmü gözetilerek; dosyanın görevli Diyarbakır *. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesi halinde, yargılama harç ve giderleri hususunda görevli Mahkemece KARAR VERİLMESİNE,
III-) İstinaf kanun yoluna başvuran davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının Hazineye GELİR KAYDINA, 80,70 TL peşin istinaf karar ve ilâm harcının talep halinde İlk Derece Mahkemesince istinaf kanun yoluna başvurana İADESİNE,
IV-) İstinaf başvurusunun re’sen gözetilen sebeplerle kabul edildiği dikkate alınarak, istinaf başvurusu nedeniyle davacı/karşı davalı (birleşen dosyada davacı) tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin takdiren kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
V-) İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
VI-) 6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik m. 359(4) maddesi uyarınca Dairemiz kararının İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK m. 362(1)-c hükmü uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 28/03/2022