Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 2023/1133 E. 2023/1105 K. 24.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
2. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1133
KARAR NO : 2023/1105

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :DİYARBAKIR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVANIN KONUSU :Merci Tayini
KARAR TARİHİ :24/11/2023

Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesi ve Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Dava, kaçak elektrik tüketiminden kaynaklı menfi tespit istemine ilişkindir.
Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesi, “Davacı adına kayıtlı … tesisat numaralı aboneliğin ticarethane tarifesine tabi olduğu, davanın kaçak elektrik kullanımı iddiası nedeniyle menfi tespit davası olduğu, davacıya ait abone grubunun ticarethane olduğu, davacı tarafından dava dilekçesinde davaya konu yerin işyeri olduğunun belirtildiği, davacı tarafın davaya konu işletmeye dair beyanlarının kendisini bağladığı, davalının tacir olduğu; bu sebeple görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu” gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi, “Eldeki davanın mutlak ticari dava olmadığı, Diyarbakır Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının şirket ortaklığının bulunduğu ancak Ticaret Sicilinde şahıs kaydının bulunmadığı, Diyarbakır Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının vergi mükellefiyet kaydına rastlanılmadığı, şirket genel müdürü olduğu; Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanlığına yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının esnaf kaydının bulunmadığı; neticeten davacının tacir olmadığı, bu nedenle görevli mahkemenin genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olduğu” gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı vermiştir.
Karşılıklı iki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar, kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir (HMK md.22/2).
Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir. Bunlardan ilki; tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinin (a) ve (f) bentlerinde sayılmıştır. İkincisi ise; yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. Türk Ticaret Kanunu 4/1. maddesi son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması Türk Ticaret Kanunu’nda gerekli ve yeterli görülmüştür. Üçüncü grup ise; nispî ticarî davalar olup, Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesi hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira Türk Ticaret Kanunu, ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 3. maddesine göre “esnaf ve sanatkar, ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler” olarak belirtilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 15. maddesinde “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, Türk Ticaret Kanunu yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Somut olayda ise; davacının Ticaret Sicilinde şahıs kaydının bulunmadığı ancak şirket ortaklığının bulunduğu; Diyarbakır Vergi Dairesine yazılan müzekkere cevabında davacının mükellefiyet kaydına rastlanmadığının bildirildiği, Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğine yazılan müzekkere cevabında davacının esnaf kaydının bulunmadığının bildirildiği göz önüne alındığında davacının tacir olmadığı, davanın nispi ticari dava teşkil etmediği, bu nedenle uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiği anlaşılmıştır. Bu sebeple, Diyarbakır …. Asliye Hukuk Mahkemesinin yargı yeri olarak belirlenmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 21. ve 22. maddeleri gereğince Diyarbakır … Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,
2-Dosyanın merci tayini isteminde bulunan mahkemeye gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 22/2 ve 362/1-c maddeleri gereğince KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.24/11/2023