Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/535 E. 2023/845 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

DAVA : İtirazın İptali (İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/05/2023
KARAR TARİHİ : 05/10/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili ile davalılar arasında geçmiş yıllarda defaten birçok kez altın, gümüş, döviz alışverişi olduğunu, yapılan bu alışverişlerde karşılıklı olarak alacaklı veya borçlu oldukları dönemlerde karşılıklı ödemeler kıymetli eşyanın tesliminden en geç bir hafta – 10 gün sonra yapıldığını, ancak 2022 yılı Mayıs ayından itibaren davalıların fikir ve eylem işbirliği içerisinde hareket edip müvekkilinin kendilerine olan güveni kullanarak, aldatma, kandırma suretiyle iradesi sakatlanan müvekkilinden yoğun bir şekilde altın ve döviz alımı yapmış olmalarına rağmen kendisine ödemede bulunulmadığını, davalılardan …’ın müvekkilini arayarak “piyasaya altın borçlarının bulunduğunu, alacaklıların kendilerini tehdit ettiğini, en geç 15 gün içinde parasal değerini ödemek üzere” müvekkilinden altın istemesi üzerine, müvekkilinin davalıların birlikte ortak oldukları …isimli işyerine .. kg altın götürüp kendilerine teslim ettiğini, davalı …’ın, altın miktarının parasal değerinin yüksek olması nedeni ile, yaklaşık değeri olan …. TL’ yi 15 gün içerisinde ödeyeceğini beyan etmesi üzerine müvekkili tarafından diğer ortaklar olan …, … ve … isimli diğer davalılar ile de görüştüğünü ve bu davalıların de 15 gün içerisinde ödeme yapılacağı yönünde taahhütte bulunmaları üzerine aradaki güven duygusuna dayalı olarak ödeme için 15 günlük süreyi kabul ettiğini, ancak bu paranın sadece bir kısmı parçalı olarak müvekkiline ödendiğini, geriye kalan bakiyenin ödenmediğini, yine 2022 yılının Ramazan bayramından yaklaşık 20 gün sonra davalılardan …’ın müvekkilini arayarak altın istemesi üzerine müvekkilinin … kg Altını … …isimli işyerine götürüp teslim ettiğini, bu altınların da parasal değeri olan … TL’ nin birkaç gün içerisinde ödeneceği taahhüt edilmesine rağmen müvekkiline herhangi bir ödemede bulunulmadığını, yine davalılardan … …ın, Haziran ayının 3. Haftasında yani davalıların işyerini kapatıp kaçma olayı yaşanmasından yaklaşık 1 hafta önce müvekkiliminin kuyumcu dükkanına gelerek “Kendi dükkanında parasını isteyen bir müşteri olduğunu, müşterinin … USD ve … gr Altın alacağı bulunduğunu, müşterisine bunu ödeyemezse müşterinin kendisine zarar vereceğini” söyleyerek zor durumda bulunduğunu, müvekkiline bu borcu 2 gün içerisinde ödeyeceği taahhüdünde bulunması üzerine, müvekkili tarafından diğer davalılar aranarak durumdan haberdar olup olmadıkları sorulduğunu, diğer davalıların da zor durumda bulunduklarını söylemeleri üzerine müvekkilinin kendilerine inanarak talep edilen … USD ve … gram altını … … isimli davalıya teslim etiğini, ancak bu miktarın da sadece bir kısmının müvekkiline ödendiğini, bu şekilde 2 – 3 aylık süreç içerisinde müvekkilinin kendilerine duyduğu güven duygusunu istismar ederek ve piyasaya borçlanmalarından dolayı tehdit altında bulunduklarını söyleyerek müvekkilinden toplamda …. kg dan fazla altın ve … USD alındığını, müvekkilinin de aynı sektörde çalışması ve kendisinin de ödemelerinin bulunması nedeniyle defaten davalılardan alacağını istediğini ancak her defasında farklı sözler verilerek teminatlarda bulunularak müvekkilinin oyalandığını, müvekkilinin de ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeniyle davalılardan sürekli olarak parasını istemesi üzerine, tüm davalıların ortak kararı ile müvekkiline alacağına karşılık 3 daire ve arsa verileceği sözü verildiğini, akabinde müvekkiline teminat olarak 2 dairenin tapusunun devredildiğini ve toplam alacaktan mahsup edilmesi istenildiğini, ancak kalan alacak için söz verilen 1 daire ve arsa devredilmediği gibi parasal olarak da ödenmediğini, bu şekilde müvekkilinin davalılara vermiş olduğu toplam … kilo altın ve … USD ‘ den verilen dairelerin parasal değeri düştükten sonra müvekkilinin halen toplam … USD ve … gram altın alacağı kaldığını, müvekkilinin alacaklarını tahsil etmek amacıyla Diyarbakır İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, işbu takibe davalılar tarafından … tarihinde itiraz edildiğini, borçluların hem müvekkilin hem de diğer alacaklıların tüm para ve altınlarını alıp kaçmaya çalışırken yolda yakalanmış olmaları nedeniyle alacaklılarından mal kaçırmaya çalıştıklarının sabit olduğunu, bu nedenlerle borçluların menkul ve gayrimenkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz konulmasına, davanın kabulü ile icra takibine yapılan itirazın iptaline ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DEĞERLENDİRME :
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekir.
Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Mahkeme duruşma yapmadan, yani taraflara tebligat yapıp onları dinlemeden dosya üzerinden de görevsizlik kararı verebilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır.
TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir.
Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Öte yandan, 507 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ”İster gezici olsun ister bir dükkan veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar ticari sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasına) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin 1. maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun, 21/06/2005 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5362 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 76. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin 2. cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı Yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkar tanımı değiştirilmiş olup Yasa’nın 3. maddesine göre esnaf ve sanatkar, ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri olarak belirtilmiştir.
Diğer yandan, TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” düzenlemesi yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı TTK’nın 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf-tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Somut olayda davanın mutlak ticari dava olmadığı, davacının sıfatı hakkında yapılan araştırma neticesinde;
-Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanlığına yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının esnaf kaydının bulunduğu,
-Diyarbakır Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının Ticaret Sicilinde herhangi bir kaydının bulunmadığı,
-Diyarbakır Vergi Dairesi Gökalp Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının gelir vergisi mükellefi olduğu, işletme hesabı esasına göre defter tuttuğu, esnaf sınırını aşmadığı anlaşılmıştır.
Diyarbakır Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davalılar … …, … … ve …’ın da tacir kaydının bulunmadığı, Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanlığına yazılan müzekkere cevabında davalılar … … ve …’ın esnaf kaydının bulunduğu görülmüştür.
Neticeten davanın mutlak ticari dava olmadığı, tarafların tacir olmadığı, dolayısıyla görevli mahkemenin genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla davanın görevsizlik nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis kılınmıştır.
HÜKÜM-Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle HMK.’nun 114/1-c maddesi ve 115/2. maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Görevli mahkemenin DİYARBAKIR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
3-6100 Sayılı HMK’nın 20.maddesi gereği kararın kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren, kanun yoluna başvurulması halinde bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya bulunulan yer mahkemesine başvurularak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesinin talep edilmesi halinde dosyanın görevli DİYARBAKIR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE gönderilmesine, aksi takdirde dosyanın resen ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
4-H.M.K.’nın 331/2. maddesi uyarınca harç, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacı ve davalı … … vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Başkan Üye Üye Katip