Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/985 E. 2022/2492 K. 01.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/08/2022
KARAR TARİHİ : 01/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Diyarbakır İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyasında davalılar tarafından yapılan haksız ve hukuka aykırı itirazın iptaline ve davalı taraflar aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesi gerektiğini, Müvekkil şirketin davalı taraflar murisi …. ile yumurta alımı ile ilgili ticari ilişkisi bulunmakta olduğunu, bu kapsamda dosyadaki dekontlardan da anlaşılacağı üzere müvekkil şirketin, davalı taraflar murisi …..’ dan yumurta alımı konusunda anlaşma sağlamış ve buna karşılık olarak da dekontlarda belirtilen tutarları, satıcı taraf olan davalı taraflar murisine, … tarihinde …. Bankası …. Sanayi Şubesi’ nin ….. İBAN numaralı hesabından davalılar murisi …..’ ın …… İBAN numaralı hesabına açıklama kısmında ”yumurta bedeli” olarak banka aracılığı ile 100.000,00 TL ve … tarihinde yine açıklama kısmında ”yumurta bedeli” olarak 57.000,00 TL olacak şekilde toplamda ….. TL gönderilmiş olduğunu, müvekkil banka aracılığı ile yapmış olduğu bu ödemelere karşılık, yumurtaların teslim edilmesi gerektiğini satıcı olan davalı taraflar murisinden istemiş olduğunu, ancak davalı taraflar murisi yumurtaların teslimine ilişkin herhangi bir eylem içerisinde olmadıklarını, yumurtaları müvekkil şirkete teslim etmediklerini, müvekkil, davalı taraflar murisine toplamda 157.000,00 TL (100.000,00+57.000,00 TL) ödeme gerçekleştirmiş olduğunu, Devamında davalı taraf murisi …. herhangi bir yumurta teslimi yapmadığı için müvekkil şirket yetkilisinin ısrarlı söylemleri kapsamında …. tarihinde davalılar murisinin …. İBAN numaralı hesabından, müvekkil şirketin …. Bankası … Sanayi Şubesi’ nin ….. İBAN numaralı hesabına 30.000,00 TL ve …. tarihinde 15.000,00 TL’ yi ” alınan paranın iadesi’ ‘ şeklinde açıklama yaparak toplamda 45.000,00 TL’ yi müvekkil şirkete iade etmiş olduğunu, bu kapsamda belirtmiş olunan icra takibine başlarken, yumurta bedeli olarak ödemiş olunan …. TL’ den iade edilen … TL iadeyi çıkartarak geriye kalan kısım olan … TL üzerinden ilamsız icra takibini başlatmış bulunduğunu, müvekkil şirketin davalı taraflardan olan alacağını teminat altına alabilmek için davalı taraflara ait taşınır ve taşınmaz mallara, 3. kişi ve bankalardaki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili Cevap Dilekçesinde özetle; Davacı tarafından …. tarihinde müvekkilleri aleyhine Diyarbakır İcra Müdürlüğü’nün …. E. Sayılı dosyasına yapmış olduğumuz itirazın iptali istemiyle dava açılmış olduğunu, davalı tarafın açmış olduğu davanın tamamen kötü niyetli ve hukuken hiçbir dayanağı bulunmadığını, davacı tarafın müvekkillerden alacağı olduğu yönündeki iddiası gerçeği yansıtmadığını, davacı taraf müvekkillerinin babası olan …… ile yumurta alımı konusunda anlaşmış ve yumurta bedeli olarak müvekkile 100.000 TL ve 57.000 TL’lik ödemeler yapılmış olduğunu, bunun karşılığında müvekkilin, davacı tarafa 48.376,98 TL ve 78.063,25 TL miktarında yumurta teslimi yapmış olduğunu ayrıca davacıya …. tarihinde 30.000 TL, …. tarihinde 15.000 TL olmak üzere toplamda 45.000 TL’lik para iadesi yapmış olduğunu, davacı tarafın alacağına dayanak olarak sunduğu banka dekontları ile birlikte davacıya yapılan mal teslimi sebebiyle kesilen faturalar ve iade dekontları birlikte incelendiğinde müvekkillerimizin davacıya herhangi bir borcunun olmadığı açıkça görüldüğünü, davalı tarafından kötü niyetli olarak açılan davanın reddini, davalı kötü niyetli olduğundan 2004 sayılı İcra İflas Kanunu m.67/2 gereğince dava konusu miktarın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata makhum edilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş olduğu anlaşıldı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasında alım satım sözleşmesi neticesinde doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Öncelikli olarak dava şartı olan görev hususu değerlendirmeye alınmıştır. Bu kapsamda yapılan değerlendirmede;
Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Mahkeme duruşma yapmadan, yani taraflara tebligat yapıp onları dinlemeden dosya üzerinden de görevsizlik kararı verebilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır.
TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir.
Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Öte yandan, 507 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ”İster gezici olsun ister bir dükkan veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar ticari sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasına) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin 1. maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun, 21/06/2005 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5362 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 76. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin 2. cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı Yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkar tanımı değiştirilmiş olup Yasa’nın 3. maddesine göre esnaf ve sanatkar, ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri olarak belirtilmiştir.
Diğer yandan, TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” düzenlemesi yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı TTK’nın 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf-tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Eldeki davanın mutlak ticari dava olmadığı açıktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davalıların murisin haklarına halef olarak davaya devam ettikleri anlaşılmakla davalıların mirasbırakanı için tacir olup olmadığı noktasında incelemeye gidilmiştir. Gelen yazı cevapları incelendiğinde; Ticaret sicil müdürlüğünde murisin kaydının bulunmadığı, esnaf v e sanaatkarlar odasında kaydının bulunduğu, UYAP’tan alınan GİB kaydında tahıl toptan ticareti işini devam ettirdiği anlaşılmıştır. Somut olayda her ne kadar mahkememize dava açılmış ise de nisbi ticari dava kriteri olan her iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirme ve hem de iki tarafın tacir olması şartının somut olayda bulunmadığı anlaşılmakla; görevli mahkemenin genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olduğu görülmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeni ile HMK’nın 114. ve 115. mad. gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden REDDİNE,
2-Tarafların görevsizlik kararının kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulması halinde ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde mahkememize müracaatı halinde dava dosyasının görevli DİYARBAKIR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE gönderilmesine,
3-Yargılama giderlerinin HMK’nın 331/2 maddesi gereğince görevli mahkemece nazara alınmasına,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karara karşı , 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip Hakim