Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/468 E. 2022/2110 K. 15.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACILAR :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/08/2021
KARAR TARİHİ : 15/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacılar vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ile; müvekkili …. ve …. ile davalı firma arasında …. Grup tesisi yapımı işi için …. tarihli sözleşme imzalandığını, müvekkillerinin işe başlarken … personelle …. gün boyunca sözleşme konusu işi sürdürdüklerini, sözleşme ile taahhüt edilmiş olan işin üst işvereni tarafından 50 gün içerisinde iki adet toplam 400.000,00 TL hak ediş ödemesi olmasına rağmen davalı firma tarafından işçilere asgari ücret üzerinden ödeme yapıldığını, müvekkillerinin sözleşmede belirtilen edimi yerine getirmesinde rağmen davalı firma tarafından hak edilen ödemenin yapılmadığını, taahhüt edilen malzemeler kurum ve kuruluşların çalışmalarının engellenmesi, mahalle baskısı ve müvekkillerine hak edilen ödemelerin yapılmaması nedeniyle müvekkillerinin işi bırakmak zorunda kaldıklarını belirterek talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla 6.000,00 TL’nin hak ediş tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; …..2020 tarihli sözleşmenin 3 sayfasının 6 nolu bendi ile “bu sözleşmeden ve uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümünün Diyarbakır mahkemeleri yetkilin kılınmıştır.” ibaresi mevcut olup sözleşme ile özel yetkili kılınan Diyarbakır Mahkemelerinin davaya bakmaya yetkili kılınmasından dolayı dava dosyanıza yetkisizlik kararı verilmesi talep etmiştir.
DELİLLER : Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, taraflar arasında akdedilen ….2020 tarihli sözleşme, …in Sulh Hukuk Mahkemesinin…..D. İş sayılı dosyası, vs…
GEREKÇE :
Dava, taşeronluk sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
Somut olayda, davacılar davalı taraf ile imzalanan sözleşme uyarınca edimlerini yerine getirmelerine rağmen alacakların ödenmediğini ileri sürerek alacaklarının tahsilini talep etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur.
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede;
Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Mahkeme duruşma yapmadan, yani taraflara tebligat yapıp onları dinlemeden dosya üzerinden de görevsizlik kararı verebilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır.
TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir.
Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Öte yandan, 507 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ”İster gezici olsun ister bir dükkan veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar ticari sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasına) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin 1. maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun, 21/06/2005 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5362 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 76. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin 2. cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı Yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkar tanımı değiştirilmiş olup Yasa’nın 3. maddesine göre esnaf ve sanatkar, ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri olarak belirtilmiştir.
Diğer yandan, TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” düzenlemesi yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı TTK’nın 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf-tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Eldeki davanın mutlak ticari dava olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava yönünden ise; yukarıda açıklandığı üzere, somut olayda her ne kadar Mahkememize dava yetkisizlikle gönderilmiş ve davalının tacir olduğu görülmüş ise de, davacılar bakımından yapılan araştırma neticesinde;
-Van Ticaret Ve Sanayi Odasına yazılan müzekkere cevabından davacıların kaydının bulunmadığının anlaşıldığı,
-Van Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından;
*Davacı ….’un …./2020 tarihinde Enerji Projelerine Yönelik Mühendislik Ve Danışmanlık Faaliyetlerini ……/2020 tarihinde terk ettiği, faaliyette bulunduğu süre zarfında 213 Sayılı Vergi Usulu Kanunu defter tutma bakımından tüccarlar başlıklı 176. maddesi kapsamında 1. sınıf tüccar olduğu (serbest meslek kazancı), aynı kanunun 177. maddesi hükmünün birinci bendi kapsamında 1. sınıf tacir olduğu, ancak ekli beyannameden faaliyetinin esnaf faaliyeti boyutunu aşmadığının anlaşıldığı, adı geçen davacının tacir sayılamayacağı,
*Davacı Emrah Sönmez’in de 213 Sayılı Vergi Usulu Kanunu defter tutma bakımından tüccarlar başlıklı 176. maddesi kapsamında 2. sınıf tüccar olduğunun (Hesap Özeti-İşletme Hesabı) tespit edilmiş olup aynı kanunun 178. maddesi ikinci sınıf tüccarlar başlıklı maddesine tabii olduğu (2. Sınıf-Hesap Özeti-İşletme Hesabı), adı geçen davacının tacir sayılamayacağı, ekli beyannameden faaliyetinin esnaf faaliyeti boyutunu aşmadığının anlaşıldığı,
Neticeten davacıların tacir olmadığı, dolayısıyla görevli mahkemenin genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olduğu görülmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarda açıklandığı üzere;
Mahkememizin görevsizliği nedeni ile HMK nın 114 ve 115 mad. gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
Tarafların görevsizlik kararının kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulması halinde ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde mahkememize müracaatı halinde dava dosyasının görevli DİYARBAKIR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE gönderilmesine,
Yargılama giderlerinin HMK’nın 331/2 maddesi gereğince görevli mahkemece nazara alınmasına,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.

Katip Hakim