Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/1206 E. 2022/2515 K. 04.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVA :
DAVA TARİHİ : 10/10/2022
KARAR TARİHİ : 04/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan trafik kazasından kaynaklanan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkil sigorta şirketi ile dava dışı …. arasında ….-… tarihleri arasında geçerli olmak üzere …. plaka sayılı araca ilişkin kasko sigorta poliçesinin düzenlendiğini, sigortalıya ait aracın dava dışı …’un sevk ve idaresinde iken … tarihinde maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağına göre, yolun bakım ve onarımından sorumlu olan davalının kazanın oluşumunda kusurlu olduğunun tespitine yer verildiğini, sigortalı aracın onarımına ilişkin masrafların kasko poliçesi kapsamında müvekkili tarafından ödendiğini ve yapılan ödeme ile birlikte müvekkilinin sigortalının haklarına halef olduğunu, hasar onarımına ilişkin ödenen bedelin tahsili amacıyla davalı aleyhine Diyarbakır İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ve takibin devamı ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı vekili, zamanaşımının dolduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla yolun bakım ve onarımından müvekkilinin değil ilgili belediyenin sorumlu olduğunu, kusurun ve hasar miktarının tespitinin gerektiğini beyan eden savunma yaparak davanın reddini dilemiştir.
Dava, davalı sigorta şirketi tarafından kasko sigorta poliçesi düzenlenen aracın tek taraflı karışmış olduğu trafik kazası sonucu oluşan hasar nedeniyle sigortacı tarafından ödenen hasar bedelinin, yolun bakım ve onarımının yapılmaması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğu ileri sürülen davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle yargı yolunun, sonrasında ise görevli mahkemenin belirlenmesi gerekir.
Elde ki davada, davalının sorumluluğunun 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 10/b maddesine dayandırılmış olmasına ve aynı Kanun’un 110. maddesine göre, bu Kanundan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğinin düzenlenmiş olduğunun anlaşılmasına göre, uyuşmazlığın çözümünde yargı yolu bakımından adli yargı mercileri görevlidir.
Öte yandan, davacı davasını açarken kasko poliçesi kapsamında sigortalının aracında oluştuğu ileri sürülen hasar bedelini ödeyerek sigortalının haklarına halef olduğunu ileri sürmüştür.
Halefiyet, bir kişinin hukuken diğerinin yerine geçmesi anlamına gelir. TTK m. 1472(1) hükmünde sigorta tazminatını ödeyen sigortacının, hukuken sigorta ettirenin (başkası hesabına sigortada sigortalının) yerine geçeceği ifade edilmiştir. Bu nedenle hukukumuzda yasal halefiyete ilişkin olarak tazminat alacağının yasa uyarınca sigortacıya geçmesi ilkesi benimsenmiştir. Yasal halefiyet zarar sigortalarında söz konusu olup, mal sigortaları bakımından TTK m. 1472 hükmünde, sorumluluk sigortaları bakımından TTK m. 1481 hükmünde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren yerine geçer ve dava, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Bu şekilde sigortalısının haklarına halef olan sigorta şirketinin, ödediği tazminat miktarınca hukuken sigortalı yerine geçerek açtığı rücu davası, aslında bir tazminat davası olup, bu niteliği itibariyle aynı zamanda şahsî nitelikte bir eda davasıdır. Burada sigortacı, sigorta ettiren yerine geçtiği için şahsî ve rücu ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da cüz’î haleftir (Yargıtay HGK, 05.02.2019, E. 2017/17-1088, K. 2019/65 tarih ve sayılı kararı).
Davacı sigorta şirketi, bu davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı ilamında bu husus “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak, sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır. Öte yandan, TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde; “sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder” hükmüne yer verilmiştir. (Yar. 17. HD., 09.06.2020 tarih, 2019/1635E.- 2020/3293 K.)
6100 sayılı HMK’nın 2. maddesinde “dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, Asliye Hukuk Mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir” düzenlemesine; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde, “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda; kasko sigortalı aracın kara yolunda seyir halinde iken yol üzerinde rogar çalışması yapılan çukura düşmesi sonucu meydana gelen trafik kazasından dolayı oluşan hasar nedeniyle, davacı sigortacı, sigortalısına ödeme yapmış; yaptığı ödeme ile sigortalının haklarına halef olmuştur. Davacı sigortacı, sigortalısına yaptığı ödemeyle kazandığı halefiyet hakkına dayalı olarak hizmet kusurundan dolayı davalıya rücu amacıyla eldeki davayı açmıştır. Bu durum karşısında; davaya konu istemin, davacının sigortalısı ile davalı arasındaki haksız fiil ilişkisine dayandığının kabulü gerekir. Bu durumda, davanın sigorta sözleşmesinden kaynaklanmadığı, davacının sigortacısı ile davalı arasında sigorta ilişkisinin bulunmadığı, uyuşmazlığın davalının kusuru ile gerçekleşmesine sebebiyet verdiği iddia edilen haksız fiilden kaynaklandığı anlaşılmakla, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir. Açıklanan nedenlerle Asliye Hukuk Mahkemelerine görevsizlik kararı verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Ayrıntılı Olarak Yukarıda Açıklanan Sebeplerle;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Görevli mahkemenin Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna,
3-6100 Sayılı HMK’nın 20.maddesi gereği kararın kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren, kanun yoluna başvurulması halinde bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya bulunulan yer mahkemesine başvurularak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesinin talep edilmesi halinde dosyanın görevli DİYARBAKIR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE gönderilmesine, aksi takdirde dosyanın resen ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
4-H.M.K.’nın 331/2. maddesi uyarınca harç, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip Hakim