Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/842 E. 2022/257 K. 25.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/07/2021
KARAR TARİHİ : 25/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, 18/12/2015 tarihinde … İli, … İlçesi, … Mahallesi, …. Ada, … Nolu parsel üzerinde 6446 sayılı kanun ve 5346 sayılı kanunun ilgili hükümleri uyarınca lisanssız elektrik üretimi yapmak amacıyla 500 Kw gücünde güneş elektrik santrali ( GES ) kurmak amacıyla davalı şirkete başvuru yaptığını, Aradan uzun süre geçmesine rağmen davalı şirket, müvekkile herhangi bir resmi cevap vermediğinden müvekkil, 14/07/2020 tarihinde davalı şirkete tekrar başvuru yaparak 18/12/2015 tarihinde yapmış olduğu başvurunun akıbetini sorduğunu, Davalı şirket, müvekkilin 14/07/2020 tarihli başvurusuna vermiş olduğu cevapta, TEİAŞ’ın web sitesinde yayımlanan kapasite tahsis tablosuna göre ilgili trafo merkezinde yeterli kapasite bulunmaması nedeniyle 18/12/2015 tarihli başvurunun, 01/08/2016 tarih ve … sayılı yazı ile olumsuz sonuçlandığını müvekkile 18/08/2020 tarihinde bildirdiğini, Davalı şirketin, 10/08/2020 tarih …..-602…..-E. … sayılı işlemi ile müvekkilin 18/12/2015 tarihli başvurusunun 01/08/2016 tarih ve …. sayılı yazısı ile reddedildiğini bildirmiş ise de, davalının 01/08/2016 tarih ve …. sayılı yazısı müvekkile tebliğ edilmediğini, Böyle bir yazının olup olmadığının da şaibeli olduğunu, Müvekkile ait …. İli, …. İlçesi, …. Mahallesi, …. Ada, …. Nolu parsele komşu parsel sahipleri olan …, …., … ve …’ın başvuruları davalı tarafından kabul edilirken müvekkilinin talebinin hukuka uygun bir gerekçe gösterilmeden reddedilmesi haksız ve hukuka aykırı olduğu bu işlemin Anayasa’da düzenlenen eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu, Belediye Meclis Kararından da anlaşılacağı üzere, GES’in kurulabilmesi için gerekli nazım imar planında ki değişiklikler müvekkil tarafından tamamlandığını, Bunlarla birlikte, kurulacak Güneş Enerji Santrali milli servet niteliğinde olup; kamuya yarar bir tesis olduğunu, Tüm bu hususlar çerçevesinde Diyarbakır … İdare Mahkemesine açmış oldukları dava Uyuşmazlık Mahkemesi Kararı dikkate alınarak görev yönünden reddedildiğini, davanın Davanın ticari dava olması nedeniyle, yasal zorunluluktan kaynaklı olarak, arabulucuya yapmış oldukları başvuruda sonuç alamadıklarını, açıkladıkları nedenlerle, Davalı tarafın, müvekkil ile eser sözleşmesi kurmasından kaçınmasının hukuka aykırı olduğunun tespitiyle bu sözleşmenin kurulması yönünde hüküm tesis edilmesine, Davalı tarafın haksız ve hukuka aykırı olarak müvekkil ile eser sözleşmesi kurmaktan imtina etmesi nedeniyle müvekkilin mahrum kaldığı maddi kazanç kaybının tespitiyle, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın ticari faiziyle birlikte tahsiline, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
(II) DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, SABİT GÖRÜLEN VAKIALAR, ÇIKARILAN SONUÇ VE HUKUKÎ SEBEPLER:
Davacı vekili iddialarına dayanak olarak; davalı ve ilgili diğer kurumlara ve bunların her türlü alt teşkilatına (EPDK, TEDAŞ, TEİAŞ, Enerji Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu ve diğer tüm ilgili kurum ve kuruluşlar) yapılan her türlü başvuru ve ekleri, verilen her türlü dilekçeler ve ekleri ile bunlara verilen her türlü cevaplar ve ekleri, tüm bu kurum ve kuruluşların her türlü internet duyuruları, direk müvekkili ile ilgili veya genel olarak lisanssız faaliyetler ile ilgili tüm kurumlar arası yazışmalar ve ekleri, konu ile ilgili her türlü uzman görüşü ve bilirkişi incelemesi, her türlü ilgili mahkeme kararları, benzer veya ilgili her türlü davalar ile bu davalardaki tüm yazışma, görüş ve sair evraklar, bu mahkeme kararlarının uygulanmasına dair her türkü yazışmalar, bildirimler, bilgilendirmeler, verilen her türlü izinler ve sair hukuki delilleri göstermiştir.
Davalı vekili savunmalara dayanak olarak davalı şirketten celp edilecek tüm belgeler, emsal yüksek mahkeme kararları ,EPDK mevzuatı, LUY Yönetmeliği, tanık beyanları, yemin, yerel mahkeme ve bölge idare mahkemesi kararları, keşif ve bilirkişi incelemesi, davalı kurumca verilen cevabi yazılar ve yasal diğer tüm hukuki delilleri göstermiştir.
09/06/2021 tarihli davaya konu …. İli, … İlçesi … Mahallesi …. ada …. Parsel sayılı taşınmaza ilişkin 18/12/2015 tarihli başvuruları ile güneş enerjisi santrali kurma talepli başvuru evraklarının 17/07/2021 tarihli …’a yazılan müzekkere ile istendiği, 17/09/2021 tarihinde ilgili müzekkereye cevap verildiği anlaşılmıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlığın, davacı güneş enerji santrali kurmak amacıyla davalıya yapmış olduğu başvurunun davalı tarafından reddedilmesinin hukuka aykırı olup olmadığının tespiti ile hukuka aykırı olduğu takdirde izin talebinin reddedildiği tarihten çağrı mektubunun verildiği tarihe kadar ki sürede mahrum kalınan gelirin ödenmesi talebine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Davalı süresinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, öncelikle borç doğurucu sorumluluk kaynakları üzerinde durulmasında yarar vardır. Bu husus belirlendiği takdirde zamanaşımı itirazının yerinde olup olmadığı aydınlığa kavuşacaktır.
Hukukumuzda; toplumsal hayatın hızla gelişmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik olay ve problemlerin çözümünü, klasik borç doğurucu sorumluluk kaynakları olarak nitelendirilen, haksız fiil, sözleşme ve sebepsiz zenginleşme içerisinde bulabilme ve aynı unsurları bu yeni olay ve problemlere uygulayabilme hemen hemen imkansız hale gelmiştir. Kanunların çözüm öngöremediği bu tip durumlara, 19. yüzyılın sonlarına doğru doktrin kayıtsız kalınamayacağını anlamış, özü ve niteliği farklı yeni hukuki müessese ve sorumluluk türlerini belirleme yoluna gitmiştir. (Süleyman Yalman, Türk-İsviçre Hukukunda Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumluluk, Ankara 2006, s. 37). Bu yeni belirlenen sorumluluk türlerinden olan sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğu (culpa in contrahendo) genel bir ifadeyle belirtmek gerekirse, sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere, aralarında dürüstlük kuralı (MK. m. 2) gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali sonucu meydana gelen sorumluluktur (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt. III, Ankara 1990, s. 1083.; İlhan Ulusan, Culpa in Contrahendo Üstüne, Prof. Dr. Ümit Yaşar Doğanay Anısına Armağan, İstanbul 1982, s. 287). Başka bir ifadeyle sözleşme görüşmelerinde taraflardan birinin diğerine dürüstlük kuralına aykırı davranma sonucu verdiği zararlarla ilgili sorumluluktur (Süleyman Yalman, a.g.e., s. 38).
Culpa in contrahendo sorumluluğun kaynakları yönünden somut olay değerlendirildiğinde; olaya “sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk” kurallarıyla bakılması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Gerçekte de; sözleşme bir süreçtir. Bir anda kurulup meydana gelen hukuki bir işlem değildir. Sözleşme kurulmadan önce taraflar sözleşmenin muhtevası, şartları, içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yaparlar; bu görüşmeler kısa veya uzun sürebilir. Görüşmelerin başlamasıyla görüşmeciler arasında hukuki bir ilişki kurulur. Bu ilişki sözleşme benzeri bir güven ilişkisidir. Güven ilişkisi MK. m.2/1’de düzenlenmiş bulunan dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre, görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi, koruma yükümlülüklerine uyması gerekir. Görüşmeciler bu yükümlülüklere kusurlu olarak aykırı davranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar (Fikret Eren, age., s. 1084, 306 vd.; İlhan Ulusan, age., s.286). O halde, sözleşme görüşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlığın; haksız fiil kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur( bu yönde karar için bknz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/13-1220 E., 2013/239 K.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/13-519 sayılı kararı).
Sözleşme öncesi görüşmeler, bu görüşmelere başlanılması ile birlikte görüşmeciler arasında hukuki bir ilişkinin kurulması anlamına geldiğinden, bu ilişkinin sözleşme benzeri ve TMK 2. maddesinde anlamını bulan bir güven ve dürüstlük kuralına dayandığına ve görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerine kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi ve koruma yükümlülüklerine uyması gerekmektedir. Her ne kadar sözleşemeye dair yükümlülükler ugulansa da Culpa in Contrahendo sorumluluğunda henüz taraflar arasında bir sözleşme ilişkisinin kurulmamış olması nedeniyle tarafın tam sorumluluğu söz konusu değilidir. Bunu haksız fiil sorumluluğundan ayıran nokta ise, taraflar arasında sözleşme görüşmelerine girişilmekle somutlaşan bir işlem temasının başlamış bulunmasıdır. Bu bakımdan sözleşme öncesi sorumluluk klasik sorumluluk türlerinin dışında kalan bir sorumluluk hali olarak ortaya çıkmakta, söz konusu sorumluluğun kaynağı farklı kurum ve esaslar çerçevesinde araştırılmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında da somut olay değerlendirildiğinde davacı şirket her ne kadar davalı taraf lisanssız elektrik üretimi hususunda davalı şirkete başvuru yapmış ise de, davacının tek taraflı olarak başvuru belgesi sunması, davalı taraftan gelen bir yazı cevabının bulunmaması göz önüne alındığında somutlaşan karşılıklı bir iletişim temasının bulunmadığı, tarafların bir araya gelmek ya da yazışma yolu ile iletişim kurarak görüşme sağlanmadığı dolayısı ile de sözleşme yapma hususunda bir irade ortaya koymadıkları anlaşılmıştır. Sözleşme öncesi sorumluluktan bahsedilebilmesi için zarar gördüğünü iddia eden tarafın; ulaşılmak istenen ortak amaca güvenilerek başlayan, tehlike alanına giren bu süreçte karşısındaki kişiden özel nitelikte bir zarardan uzak tutma yükümünü beklemekte hakkı olmalıdır. Bu kapsamda, dava konusu olayımıza baktığımızda, davalı şirketin sözleşme yapma hususunda herhangi bir vaatte bulunmadığı, karşı taraf ile iletişim sağlamadığı dolayısı ile de davacı nezdinde güven tesisi olgusunun kurulmuş olacağından bahsedilemeyeceği kanaat edilmiştir.
Sonuç olarak da mahkememizce somut olay nezdinde ”sözleşme öncesi” sorumluluk şartlarının somut olay bazında oluşmadığına kanaat edildiğinden, iş bu somut olaya sözleşmeye uygulanan zamanaşımı süresinin değil ancak haksız fiile uygulanan zamanaşımı sürelerinin uygulanabileceği öngörülmüştür. Çünkü haksız fiil sorumluğunda taraflar arasında sözleşmesel bir ilişkiden bahsedilemeyecektir. Haksız fiil Türk Borçlar Kanunu’nun md.49/1 hükmünde ” Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenmiş olup, kanun maddesinin devamı hükümlerinde de ayrıntılı kaleme alınmıştır. Somut olay nezdinde de taraflar arasındaki ihtilaf konusunda sözleşmesel bir ilişkiden bahsedilemeyeceğini dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının oluşmadığını üst paragrafta ayrıntılı açıklamış idik. Dolayısı ile de davacının davalı nezdinde yapılan başvurunun reddi hususu ancak “haksız fiil sorumluluğu” nezdinde değerlendirilebilecektir. Davalının zamanaşımı itirazı da bu kapsamda ele alınacak olup; haksız fiillerde zamanaşımı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesi hükmüne göre: “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” şeklinde düzenlenmiştir. Dosya incelemesinde 18/12/2015 tarihli davacının ilk davalı kuruma başvurusu üzerine davalı tarafından 01/08/2016 tarihinde cevap verdiği, mahkememizce zamanaşımı süresinin bu haliyle de başvurunun reddi tarihinden sonra başlayacağı, bu haliyle de başvuru red tarihi üzerinden 2 yıl geçtikten sonra iş bu dava açılmış olduğu anlaşılmakla davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kaldı ki şu hususu da önemle belirtmek gerekmektedir ki; sözleşme öncesi sorumluluğun genel ve özel şartları bulunmakta olup; genel şartlarını kusur, zarar ve uygun illiyet bağı oluşturmaktadır (Oğuzman N.Kemal/Öz M.Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,C.1, 13.baskı, İstanbul,2015, sy.38). Özel şart olarak ise söz konusu sorumluluğun sözleşme sonrasına etki eden yükümlülüklerin ihlali neticesini doğurması şartı olarak belirlemek mümkün olacaktır. Zarar şartı açısından somut olayı ele alacak olur isek; sözleşme öncesi sorumluluğun şartı olan ”zarar” yönünden ancak gerçek zararın davaya konu edilebilineceği, mahrum kalınan karın bu zarar kapsamında değerlendirilemeceği yüksek yargı içtihatlarında benimsenmiş bir husustur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/06/2012 tarihli 2012/19-184 E, 2012/385 K sayılı ilamında özetle: ”…. davacı ancak sözleşmenin kurulacağına ilişkin uyandırılan güvene dayalı olarak (kâr kaybı hariç) giderleri sözleşme öncesi sorumluluk ilkesine göre davalıdan isteyebilir…” denilerek; mahrum kalınan karın culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamına giremeyeceğini açıklamıştır. Davacının dava dilekçesindeki talebi incelendiğinde ise ”mahrum kalınan kar”ının olduğunu, somut gerçek zararlarının olduğundan bahsedilmediği anlaşılmıştır. Dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının ”zarar” şartı bakımından da somut olayda gerçekleşmemiş olduğu anlaşılmıştır. Sonuç itibari ile de haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilen bu uyuşmazlığın zamanaşımı süresi dolmuş olduğu anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davanın zaman aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu harcın peşin alınan 147,70 TL harçtan düşümü ile artan 88,40 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatırana geri verilmesine,
3-Davacının karşıladığı harç ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, artan avansın davacıya iadesine,
4- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince belirlenen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereği Adalet Bakanlığı tarafından karşılanan ve yargılama giderinden sayılan Arabuluculuk Ücret Tarifesinde belirtilen iki taraf için iki saatlik ücret tutarı karşılığı olan 1.320,00-TL arabulucu ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Dair davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karara karşı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip Hakim