Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/475 E. 2022/35 K. 11.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/06/2021
KARAR TARİHİ : 11/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
(I) TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı tarafın iddialarının özeti ve Davacı vekilinin dava dilekçesinden özetle; Müvekkilin güneş enerji santrali kurmak amacıyla davalıya yapmış olduğu başvurunun davalı tarafından reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunun tespiti ile müvekkile dava konusu talep edilen çağrı mektuplarının (izinlerin) verilmesi ve çağrı mektubunun hukuka aykırı olarak verilmediği günden itibaren çağrı mektubu verildiği güne kadar ki mahrum kalınan tüm gelirin ödenmesini, söz konusu izinlerin verilmesi teknik ve hukuki olarak imkansız hale gelmiş ise müvekkilinin davalının sözleşme öncesi kusuru nedeniyle mahrum kaldığı gelire karşılık fazlaya ilişkin hak ve alacaklarımız saklı kalmak kaydıyla, müvekkilin güneş enerjisi tesisinden elde edeceği tüm gelirin bu tesisisin ekonomik ömrüne göre hesaplanarak davalının sözleşme öncesi kusur sorumluluğunun doğduğu tarihten itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte T.C. Merkez Bankasının fiili ödeme günündeki efektif kuru üzerinden davalıdan tahsiline, davalı şirketin, müvekkilin 30/11/2015 tarihinde … sayılı başvuru ile … ili, …. ilçesi, ….. mahallesi, …. Parselde, …. KW ve 30/11/2015 tarihinde …. sayılı başvuru ile …. ili, ….. ilçesi, …. mahallesi, … Parselde, …. KW kurulu gücünde güneş enerji santrali kurmak için yapmış olduğu başvuruya ait izin talebinin reddedilmesinin hukuka aykırılığının tespiti ile söz konusu başvurulara esas çağrı mektuplarının tarafımıza verilmesine ve izin talebimizin reddedildiği tarihten çağrı mektubunun verildiği tarihe kadar ki sürede mahrum kalınan gelirin ödenmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı tarafın savunmalarının özeti ve Cevap dilekçesinde özetle: Davacı tarafından müvekkil şirkete 30.10.2015 tarihinde lisanssız elektrik üretimine yönelik başvuru yaptığını, başvuru tarihi üzerinden yaklaşık altı yıl geçtiğinden söz konusu davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, davacı tarafın her ne kadar culpa in contrahendo sorumluluğundan bahsetmek suretiyle işbu davada zamanaşımı süresinin 10 yıl olacağı izlenimini vermeye çalıştığını, davacının bu yöndeki hukuki değerlendirmesinin hatalı olduğunu, Nitekim söz konusu davada culpa in contrahendo (sözleşme öncesi sorumluluk) şartları oluşmadığını, sözleşme öncesi sorumluluk hallerinin kanunla düzenlenmediğini, dolayısıyla mevcut bir durumu culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamında değerlendirmek oldukça katı kurallara bağlı olduğunu, Bu kurallardan bir tanesinin de tarafların sözleşme yapmak üzere bir araya gelmeleri olduğunu, bu kapsamda, dava konusu olaya bakıldığında, davalı şirketin sözleşme yapma hususunda herhangi bir vaatte bulunmadığını ve iletişim sağlamadığının çok açık olduğunu, nitekim İsviçre Federal Mahkemesi de culpa in contrahendo sorumluluğunun haksız fiillere ilişkin zamanaşımı süresine (TBK 72. madde, İBK 60/I md) tabi olduğu yönünde kararlar vermiş ve uygulama bu şekilde devam edildiğini, dolayısıyla zamanaşımı yönüyle işbu davanın reddi gerektiğini, önceki yıllarda, hatta son zamanlara kadar da, müvekkil şirkete karşı bu kapsamda açılan davaların İdari yargı’da görüldüğünü, davacı tarafın 2015 yılında yaptığı işbu başvurusunda İYUK hükümleri uyarınca idari yargıda dava açma süresini kaçırmış olduğunu, dolayısıyla söz konusu kanuni düzenlemeler gereği hak kaybı yaşadığını ve dava açma hakkını kaybettiğini ancak 2019 yılında Uyuşmazlık Mahkemesi, … E. …. K. ve 29.04.2019 tarih sayılı ilamı ile dağıtım firmalarına karşı açılan davaların adli yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirttiğini, dolayısıyla davacı taraf Uyuşmazlık Mahkemesi’nin söz konusu kararından sonra adli yargıda işbu davayı açarak kaçırdığı süreyi bertaraf etme çabası içerisinde olduğunu, bu durumun davacının iyi niyetle hareket etmediğini ve dürüstlük kurallarına aykırı hareket ettiğini gösterdiğini, idari yargı yerinde dava açma süresini kaçıran davacının yıllar sonra adli yargıda şansını denemeye çalışması hukuki düzenlemelerle korunacak bir durum olmadığını, Başvuru tarihinden yaklaşık altı yıl, uyuşmazlık mahkemesi kararından ise yaklaşık iki yıl sonra açılan işbu davanın zamanaşımı yönüyle kesin olarak reddedilmesi gerektiğini beyan etmiş olduğu, davacı tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddini talep etmiştir.
(II) DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, SABİT GÖRÜLEN VAKIALAR, ÇIKARILAN SONUÇ VE HUKUKÎ SEBEPLER:
Davacı vekili iddialarına dayanak olarak; davalı ve ilgili diğer kurumlara ve bunların her türlü alt teşkilatına (EPDK, TEDAŞ, TEİAŞ, Enerji Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu ve diğer tüm ilgili kurum ve kuruluşlar) yapılan her türlü başvuru ve ekleri, verilen her türlü dilekçeler ve ekleri ile bunlara verilen her türlü cevaplar ve ekleri, tüm bu kurum ve kuruluşların her türlü internet duyuruları, direk müvekkilim ile ilgili veya genel olarak lisanssız faaliyetler ile ilgili tüm kurumlar arası yazışmalar ve ekleri, konu ile ilgili her türlü uzman görüşü ve bilirkişi incelemesi, her türlü ilgili mahkeme kararları, benzer veya ilgili her türlü davalar ile bu davalardaki tüm yazışma, görüş ve sair evraklar, bu mahkeme kararlarının uygulanmasına dair her türkü yazışmalar, bildirimler, bilgilendirmeler, verilen her türlü izinler ve sair hukuki delilleri göstermiştir..
Davalı vekili savunmalara dayanak olarak davalı şirketten celp edilecek tüm belgeler, emsal yüksek mahkeme kararları ,EPDK mevzuatı, LUY Yönetmeliği, tanık beyanları, yemin, yerel mahkeme ve bölge idare mahkemesi kararları, keşif ve bilirkişi incelemesi, davalı kurumca verilen cevabi yazılar ve yasal diğer tüm hukuki delilleri göstermiştir.
09/06/2021 tarihli davaya konu …… İli, ……. İlçesi …… Mahallesi ….. ada …….. Parsel sayılı taşınmaza ilişkin 30/10/2015 tarih …… sayılı güneş enerjisi santrali kurma talepli başvuru evraklarının 09/06/2021 tarihli DEDAŞ’a yazılan müzekkere ile istendiği, 10/08/2021 tarihinde ilgili müzekkereye cevap verildiği anlaşılmıştır.
(III) GEREKÇE:
Uyuşmazlığın, davacı güneş enerji santrali kurmak amacıyla davalıya yapmış olduğu başvurunun davalı tarafından reddedilmesinin hukuka aykırı olup olmadığının tespiti ile hukuka aykırı olduğu takdirde izin talebinin reddedildiği tarihten çağrı mektubunun verildiği tarihe kadar ki sürede mahrum kalınan gelirin ödenmesi talebine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Davalı süresinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, öncelikle borç doğurucu sorumluluk kaynakları üzerinde durulmasında yarar vardır. Bu husus belirlendiği takdirde zamanaşımı itirazının yerinde olup olmadığı aydınlığa kavuşacaktır.
Hukukumuzda; toplumsal hayatın hızla gelişmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik olay ve problemlerin çözümünü, klasik borç doğurucu sorumluluk kaynakları olarak nitelendirilen, haksız fiil, sözleşme ve sebepsiz zenginleşme içerisinde bulabilme ve aynı unsurları bu yeni olay ve problemlere uygulayabilme hemen hemen imkansız hale gelmiştir. Kanunların çözüm öngöremediği bu tip durumlara, 19. yüzyılın sonlarına doğru doktrin kayıtsız kalınamayacağını anlamış, özü ve niteliği farklı yeni hukuki müessese ve sorumluluk türlerini belirleme yoluna gitmiştir. (Süleyman Yalman, Türk-İsviçre Hukukunda Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumluluk, Ankara 2006, s. 37). Bu yeni belirlenen sorumluluk türlerinden olan sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğu (culpa in contrahendo) genel bir ifadeyle belirtmek gerekirse, sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere, aralarında dürüstlük kuralı (MK. m. 2) gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali sonucu meydana gelen sorumluluktur (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt. III, Ankara 1990, s. 1083.; İlhan Ulusan, Culpa in Contrahendo Üstüne, Prof. Dr. Ümit Yaşar Doğanay Anısına Armağan, İstanbul 1982, s. 287). Başka bir ifadeyle sözleşme görüşmelerinde taraflardan birinin diğerine dürüstlük kuralına aykırı davranma sonucu verdiği zararlarla ilgili sorumluluktur (Süleyman Yalman, a.g.e., s. 38).
Culpa in contrahendo sorumluluğun kaynakları yönünden somut olay değerlendirildiğinde; olaya “sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk” kurallarıyla bakılması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Gerçekte de; sözleşme bir süreçtir. Bir anda kurulup meydana gelen hukuki bir işlem değildir. Sözleşme kurulmadan önce taraflar sözleşmenin muhtevası, şartları, içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yaparlar; bu görüşmeler kısa veya uzun sürebilir. Görüşmelerin başlamasıyla görüşmeciler arasında hukuki bir ilişki kurulur. Bu ilişki sözleşme benzeri bir güven ilişkisidir. Güven ilişkisi MK. m.2/1’de düzenlenmiş bulunan dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre, görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi, koruma yükümlülüklerine uyması gerekir. Görüşmeciler bu yükümlülüklere kusurlu olarak aykırı davranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar (Fikret Eren, age., s. 1084, 306 vd.; İlhan Ulusan, age., s.286). O halde, sözleşme görüşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlığın; haksız fiil kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur( bu yönde karar için bknz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/13-1220 E., 2013/239 K.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/13-519 sayılı kararı).
Sözleşme öncesi görüşmeler, bu görüşmelere başlanılması ile birlikte görüşmeciler arasında hukuki bir ilişkinin kurulması anlamına geldiğinden, bu ilişkinin sözleşme benzeri ve TMK 2. maddesinde anlamını bulan bir güven ve dürüstlük kuralına dayandığına ve görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerine kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi ve koruma yükümlülüklerine uyması gerekmektedir. Her ne kadar sözleşemeye dair yükümlülükler ugulansa da Culpa in Contrahendo sorumluluğunda henüz taraflar arasında bir sözleşme ilişkisinin kurulmamış olması nedeniyle tarafın tam sorumluluğu söz konusu değilidir. Bunu haksız fiil sorumluluğundan ayıran nokta ise, taraflar arasında sözleşme görüşmelerine girişilmekle somutlaşan bir işlem temasının başlamış bulunmasıdır. Bu bakımdan sözleşme öncesi sorumluluk klasik sorumluluk türlerinin dışında kalan bir sorumluluk hali olarak ortaya çıkmakta, söz konusu sorumluluğun kaynağı farklı kurum ve esaslar çerçevesinde araştırılmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında da somut olay değerlendirildiğinde davacı şirket her ne kadar davalı taraf lisanssız elektrik üretimi hususunda davalı şirkete başvuru yapmış ise de, davacının tek taraflı olarak başvuru belgesi sunması, davalı taraftan gelen bir yazı cevabının bulunmaması göz önüne alındığında somutlaşan karşılıklı bir iletişim temasının bulunmadığı, tarafların bir araya gelmek ya da yazışma yolu ile iletişim kurarak görüşme sağlanmadığı dolayısı ile de sözleşme yapma hususunda bir irade ortaya koymadıkları anlaşılmıştır. Sözleşme öncesi sorumluluktan bahsedilebilmesi için zarar gördüğünü iddia eden tarafın; ulaşılmak istenen ortak amaca güvenilerek başlayan, tehlike alanına giren bu süreçte karşısındaki kişiden özel nitelikte bir zarardan uzak tutma yükümünü beklemekte hakkı olmalıdır. Bu kapsamda, dava konusu olayımıza baktığımızda, davalı şirketin sözleşme yapma hususunda herhangi bir vaatte bulunmadığı, karşı taraf ile iletişim sağlamadığı dolayısı ile de davacı nezdinde güven tesisi olgusunun kurulmuş olacağından bahsedilemeyeceği kanaat edilmiştir.
Sonuç olarak da mahkememizce somut olay nezdinde ”sözleşme öncesi” sorumluluk şartlarının somut olay bazında oluşmadığına kanaat edildiğinden, iş bu somut olaya sözleşmeye uygulanan zamanaşımı süresinin değil ancak haksız fiile uygulanan zamanaşımı sürelerinin uygulanabileceği öngörülmüştür. Çünkü haksız fiil sorumluğunda taraflar arasında sözleşmesel bir ilişkiden bahsedilemeyecektir. Haksız fiil Türk Borçlar Kanunu’nun md.49/1 hükmünde ” Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenmiş olup, kanun maddesinin devamı hükümlerinde de ayrıntılı kaleme alınmıştır. Somut olay nezdinde de taraflar arasındaki ihtilaf konusunda sözleşmesel bir ilişkiden bahsedilemeyeceğini dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının oluşmadığını üst paragrafta ayrıntılı açıklamış idik. Dolayısı ile de davacının davalı nezdinde yapılan başvurunun reddi hususu ancak “haksız fiil sorumluluğu” nezdinde değerlendirilebilecektir. Davalının zamanaşımı itirazı da bu kapsamda ele alınacak olup; haksız fiillerde zamanaşımı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesi hükmüne göre: “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” şeklinde düzenlenmiştir. Dosya incelemesinde 30.11.2015 tarihli davacının ilk davalı kuruma başvurusu, başvurusuna davalı tarafından verilen 03/08/2016 tarihli red cevabı bulunmakta olup; zamanaşımı süresinin davalı kurumca verilen red yazı cevabı üzerinden başlayacağına kanaat edilmiş ve bu tarih üzerinden 2 yıl geçtikten sonra iş bu dava açılmış olduğu anlaşılmakla davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kaldı ki şu hususu da önemle belirtmek gerekmektedir ki; sözleşme öncesi sorumluluğun genel ve özel şartları bulunmakta olup; genel şartlarını kusur, zarar ve uygun illiyet bağı oluşturmaktadır (Oğuzman N.Kemal/Öz M.Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,C.1, 13.baskı, İstanbul,2015, sy.38). Özel şart olarak ise söz konusu sorumluluğun sözleşme sonrasına etki eden yükümlülüklerin ihlali neticesini doğurması şartı olarak belirlemek mümkün olacaktır. Zarar şartı açısından somut olayı ele alacak olur isek; sözleşme öncesi sorumluluğun şartı olan ”zarar” yönünden ancak gerçek zararın davaya konu edilebilineceği, mahrum kalınan karın bu zarar kapsamında değerlendirilemeceği yüksek yargı içtihatlarında benimsenmiş bir husustur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/06/2012 tarihli 2012/19-184 E, 2012/385 K sayılı ilamında özetle: ”…. davacı ancak sözleşmenin kurulacağına ilişkin uyandırılan güvene dayalı olarak (kâr kaybı hariç) giderleri sözleşme öncesi sorumluluk ilkesine göre davalıdan isteyebilir…” denilerek; mahrum kalınan karın culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamına giremeyeceğini açıklamıştır. Davacının dava dilekçesindeki talebi incelendiğinde ise ”mahrum kalınan kar”ının olduğunu, somut gerçek zararlarının olduğundan bahsedilmediği anlaşılmıştır. Dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının ”zarar” şartı bakımından da somut olayda gerçekleşmemiş olduğu anlaşılmıştır. Sonuç itibari ile de haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilen bu uyuşmazlığın zamanaşımı süresi dolmuş olduğu anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın zaman aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu harcın peşin alınan 147,70 TL harçtan düşümü ile artan 88,40 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatırana geri verilmesine,
3-Davacının karşıladığı harç ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, artan avansın davacıya iadesine,
4- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince belirlenen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereği Adalet Bakanlığı tarafından karşılanan ve yargılama giderinden sayılan Arabuluculuk Ücret Tarifesinde belirtilen iki taraf için iki saatlik ücret tutarı karşılığı olan 1.320,00-TL arabulucu ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Dair davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karara karşı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip Hakim