Emsal Mahkeme Kararı Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1862 E. 2022/1937 K. 17.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
DİYARBAKIR
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
-GÖREVSİZLİK-
ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/11/2021
KARAR TARİHİ : 17/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilin … İli …. İlçesinde çiftçilik yapmakta olup 2020 yılında pamuk mahsulü üretmiş olduğunu, …. tarihinde pamuğu hasat edip davalı şirkete …. tarihinde 66.160 kg. pamuğu teslim etmiş olduğunu, davalı şirket yetkililerinden …’in imzasını taşıyan değerlendirme icmaliyle sevkin kabul edilmiş olduğunu, Toplam bedelin 325.000 TL olarak belirlenmiş olup davalı şirket tarafından 25.000 TL ödeme yapıldığının aynı evrakta şerh düşürüldüğünü, müvekkil tarafından davalı şirkete teslim edilen pamukların fiyatının …. tarihi itibariyle kesilmiş olduğunu, diğer bir deyişle ….tarihindeki toplanmış pamuk fiyatı birim fiyat olarak belirlenip fiyat hesaplaması yapılmış olduğu, buna karşın müvekkiline ödeme yapılmadığını, her ne kadar davalı taraf borca ilişkin itirazda bulunsa da itiraza dair ödeme ile ilgili herhangi bir belge veya banka dekontu sunmadığını, bu nedenle icra takibine itiraz edilmesi müvekkilin alacağını sürüncemede bırakmaya yönelik kötü niyetli bir itiraz olduğunu, Senede karşı senetle ispat kuralı uyarınca Müvekkile ödeme yapıldığına dair ödeme dekontu dışında iddialarının aksini ispat eder nitelikte bir delilin kabulünün mümkün olmadığını, tüm bu hususlardan ötürü başlatmış olunan icra takibine ilişkin davalı şirketin itirazına karşı itirazın iptaline karar verilip haksız itiraza karşı icra inkar tazminatına hükmedilmesi ve davalı şirketin para cezasına çarptırılmasını, Bismil İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına ilişkin davalı şirketin itirazının iptalini, davalı aleyhine, Müvekkil lehine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, davalının %10’dan aşağı olmamak üzere para cezasına çarptırılmasına ve yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili …. tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil şirketin, söz konusu pamuk ile ilgili davacıya ödemesi gereken herhangi bir borcu bulunmadığını, Ekte sunulan dekont ve ödeme belgelerinden de anlaşılacağı üzere icmal fişinde belirtilen bütün tutar parçalı olarak davalıya ödenmiş olduğunu, bu nedenle müvekkilin davacıya anılan pamuk alımı kapsamında herhangi bir borcu bulunmadığını, her ne kadar davacı tarafça, müvekkil davalı aleyhine icra inkar tazminatı ve para cezası verilmesi talep edilmişse de müvekkilin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı tarafın herhangi bir alacağı veya hakkı bulunmamasına rağmen müvekkili hakkında haksız yere icra takibi yapmış olduğunu, davacının kötü niyetli olarak müvekkil aleyhine icra takibi yapmış olduğundan bahisle dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiş olduğu anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, Bismil İcra Müdürlüğünün …. E. Sayılı dosyasındaki icra takibine davalı/borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekir.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin …. tarih, …. Esas, … Karar sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı ve Mahkememizce de anılan karara atıf yapılmak suretiyle ve iştirak edildiği üzere;
Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Mahkeme duruşma yapmadan, yani taraflara tebligat yapıp onları dinlemeden dosya üzerinden de görevsizlik kararı verebilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır.
TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir.
Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Öte yandan, 507 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ”İster gezici olsun ister bir dükkan veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar ticari sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasına) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin 1. maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun, 21/06/2005 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5362 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 76. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin 2. cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı Yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkar tanımı değiştirilmiş olup Yasa’nın 3. maddesine göre esnaf ve sanatkar, ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri olarak belirtilmiştir.
Diğer yandan, TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” düzenlemesi yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı TTK’nın 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf-tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Eldeki itirazın iptaline konu olan taraflar arasındaki pamuk alım satım sözleşmesinde davacının davalıya teslim ettiğini iddia ettiği pamukların ücretinin ödenmemesine karşılık başlatmış olduğu itirazın iptali istemine ilişkindir. Eldeki dava niteliği dikkate alındığında yukarıda açıklaması yapılan TTK md.4/1,a ve f ile 1-son birinci ve ikinci gruba girmediği anlaşılmaktadır. Nisbi ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gerekli olduğundan davacının esnaf mı tacir mi olduğu yönünde araştırma yapılmış ve gelen yazı cevaplarında;
-Diyarbakır Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının Ticaret Sicilinde şahıs kaydı veya şirket ortaklığının bulunmadığı,
-Diyarbakır Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere davacının vergi mükellefi olmadığı görülmekle,
Neticeten davacının tacir olmadığı, dolayısıyla görevli mahkemenin genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olduğu görülmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi ve ayrıntısı yukarıda açıklanacağı üzere:
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın görev yönünden usulden REDDİNE, görevli mahkemenin Diyarbakır Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna,
2-Kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içerisinde talep edilmesi halinde dosyanın görevli ve yetkili DİYARBAKIR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmesine, talep edilmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
4-Yargılama giderinin ve vekalet ücretinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karara karşı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip Hakim