Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2020/979 E. 2022/1588 K. 11.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA BAM 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
7. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2020/979
KARAR NO : 2022/1588

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/922
KARAR NO : 2018/457
KARAR TARİHİ : 05/04/2018
İSTİNAF BAŞVURU TARİHİ : 30/04/2018-23/05/2018
DONUSU : İtirazın İptali
B.A.M. KARAR TARİHİ : 11/10/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/10/2022
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında yılbaşı promosyon ürünlerinin yapılmasına ilişkin anlaşma yapıldığını, davalı tarafından hazırlanan ürünlerin ayıplı olması ve siparişin zamanında teslim edilmemesinden dolayı ürünleri teslim almadıklarını, davalı tarafa iade ettiklerini, ürünlerin hazırlanmasına ilişkin davalıya avans olarak verilen bedelin tahsili amacıyla Bursa 20. İcra Müdürlüğü’nün 2017/7089 esas sayılı dosyası takip başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı tarafın siparişine uygun olarak davalı tarafça üretilen ürünlerin zamanında davacıya teslim edildiğini, ancak ürünlerin ayıplı olduğu iddiası ile tekrar iade edildiğini, ayıp iddiasının ispata muhtaç olduğunu, avans dışında üretimden kaynaklı davalının alacağı bulunduğundan davanın haksız olduğunu, üretilen ürünlerin halen kendi ellerinde bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesiniistemiştir.
Mahkemece, yapılan değerlendirmeler sonucunda davalının ifada geciktiği, eksik ifa ve ayıplı ifa nedeniyle davacının sözleşmeden dönerek verdiği avans ödemesini geri istediği ve bu şekilde sözleşmeden döndüğünün anlaşıldığı, “sözleşmeyi feshediyorum” yada “sözleşmeden dönüyorum” şeklinde bir ibarenin beyan içeriğinde mutlaka bulunmasının zorunluluğu olmadığı, iradenin bu yönde olduğunu gösteren açıklamaların yeterli olduğu, davalı tarafın takibe itirazında haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, alacak likit olmadığından ve yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde, davacı tarafın dava dilekçesinde açıkca sözleşmenin feshini talep etmediği halde yerel mahkeme tarafından taleple bağlılık ilkesine aykırı şekilde karar verildiğini, TBK 475. maddesinin sözleşmeden dönme şartlarını açıkça ortaya koyduğunu, mahkemece bu şartların kümülatif bir şekilde var olup olmadığının araştırılmadığını, bilirkişi raporuyla sadece ajandalarda %10’luk bir ayıp tespit edildiğini, hazırlanan ürünlerine davacının logosu ve ismine haiz olduğunu, davacı haricinde başkası tarafından kullanılamayacağından ürünlerine çöp olduğunu, taraflar arasındaki mail yazışmalarının delil olarak kabul edilemeyeceğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili istinaf talebinde, yerel mahkemece alacağın likit olmadığı gerekçesi ile icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin yasal düzenlemelere aykırı olduğunu, talebin kabulü için tüm şartların gerçekleştiğini, ortada yargılamayı gerektirir bir alacak olmadığını, alacak bedelinin taraflarca hiçbir şüpheye yer olmayacak şekilde kesin ve belirli olduğunu olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının icra inkar tazminatı ile ilgili hükmünün kaldırılmasını talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesi uyarınca ödenen iş bedelinin istirdatı nedeniyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemidir.
Davacı ile davalı arasında ajanda, kalem, notluk, sekreterlik ve yelek olmak üzere yıl başı promosyon hediye ürünlerin yapılması konusunda eser sözleşmesi düzenlendiği, davacının iş sahibi davalının ise yüklenici olduğu anlaşılmıştır. Davacı taraf eser sözleşmesi uyarınca sipariş edilen ajandaların ayıplı olduğunu, diğer ürünlerin ise zamanında teslim edilmediğini iddia etmiş, davalı taraf ise ürünlerin özel üretim niteliğinde olduğunu, ürünlerin ayıplı olmadığını davacı tarafın sözleşmeden dönme hakkının bulunmadığını ileri sürmüştür.
Davalı vekili, davacı tarafın dava dilekçesinde açıkça sözleşmenin feshini talep etmediği halde mahkemece taleple bağlılık ilkesine aykırı olacak şekilde mahkemece zımnen sözleşmenin feshi iradesinin varlığına kanaat getirmesini istinaf nedeni olarak ileri sürmüş ise de, davacı tarafça ödenen iş bedelinin istirdatı talep edilmiş olup bu istem hukuki niteliğince taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdirilmesi mahiyetinde olduğundan davalı vekilinin bu husustaki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi nedeniyle iş sahibinin borcu iş bedelini ödemek (TBK’nın 479/1.md.), yüklenicinin borcu ise, eseri iş sahibinin amacına uygun, haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmektir (TBK’nın 471/1.). Kural olarak, yüklenicinin basiretli bir tacir gibi eseri fen ve sanat kurallarına uygun meydana getirmeyi üstlendiği kabul edilir. Çünkü yüklenici işinin ehli, iş sahibine göre konusunda uzmandır. Özen borcu, sözleşmenin her safhasında olan ve teslime kadar devam eden bir borçtur (Y.15.HD. 2.7.2013 T, 2012/6860 – 2013/4281 sy.k). Kuşkusuz iş sahibi ısmarladığı eserde belli niteliklerin bulunmasını arzu eder. Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulur. Bundan dolayı, teslim edilen eserin fen ve sanat kurallarına uygun iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması gerekir. Aksi halde, eser ayıplıdır ve yüklenicinin ayıba karşı tekeffül sorumluluğu ortaya çıkar. Eserdeki ayıp, yüklenicinin eserde gerçekleştireceğini vadettiği niteliklerin bulunmaması, kararlaştırılan vasıfların eksik olması veya eserin vasıflarının önceden kararlaştırılmamış olmasına rağmen dürüstlük kuralı gereği eserin kendisinden beklenen yararı gerçekleştirmeye elverişsiz olması yani sözleşme ve dürüstlük kurallarına göre olması gereken vasıfla, fiilen mevcut olan arasındaki fark demektir. Yüklenici sözleşmeye göre kullanılmaya elverişli imalatı yapıp teslim etmekle yükümlüdür. Yüklenicinin ayıba karşı tekeffül borcu ise, yüklenicinin eseri teslim borcunun tamamlayıcısı olarak meydana getirdiği eserde ortaya çıkan ayıp ve eksiklikleri üstlenme borcudur. Ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumluluğunu düzenleyen TBK’nın 474. maddesine göre, açık ayıplar yönünden iş sahibi imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde, 6098 sayılı TBK’nun 477/son maddesi uyarınca da gizli ayıplar ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunluluğu bulunmaktadır. Ayıbın bildirilmemesi halinde eser kabul edilmiş sayılacaktır. İş sahibi ancak, süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunması koşuluyla TBK’nun 475. maddesinde sayılan seçimlik haklardan birisini kullanabilir.
Eser sözleşmelerinde yüklenici işi sözleşme ve ekleri ile fen ve tekniğine göre kararlaştırılan sürede tamamlayıp iş sahibine teslim etmekle yükümlüdür. Haklı bir sebep olmaksızın gecikme halinde yüklenici temerrüdü gerçekleşmiş olur. Yüklenicinin temerrüdü sonucu iş sahibi TBK’nun 125/2 maddesi gereğince tanınan seçimlik haklarda sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir. TBK’nun 124. maddesindeki süre verilmesini gerektirmeyen durumlar dışında yüklenicinin temerrüdü halinde iş sahibinin yükleniciye TBK’nun 123. maddesi gereğince uygun bir süre verildikten sonra sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullanması mümkündür. TBK’nun 124. maddesinde, borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesini etkisiz olacağının anlaşılması, borçlunun temerrüdü sonrasında borcun ifasının alacaklı için yararsız kalması ve borcun ifasını belirli bir zamanda veya belirli bir süre içerisinde gerçekleşmemesi üzerine ifanın artık kabul edilmeyeceğinin sözleşmeden açıkça anlaşılması hallerinde süre verilmesinin gerekmediği düzenlenmiştir. Anılan hükümde sayılan hallerden birinin bulunması halinde, iş sahibi yükleniciye tekrar mehil vermeden dönme hakkını kullanabilecektir. Temerrüt nedeniyle dönme nedenini kullanabilmesi için temerrütte yüklenicinin kusuru şart değildir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece alınan bilirkişi raporunda sözleşmeye konu ajandaların %10’luk kısmında üretim hatalarının bulunduğu, promosyon ürünü olduğu için ayıp olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı belirlenmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafın dava dilekçesinde açıkça taraflar arasındaki e-mail yazışmalarına delil olarak dayanmadığını, bu nedenle de e-mail yazışmalarının delil olarak kabul edilemeyeceğini istinaf nedeni olarak ileri sürmüş ise de, davacı taraf cevaba cevap dilekçesinde e-mail yazışmalarına delil olarak dayanmış olup ön inceleme aşamasına kadar delillerini sunabileceğinden davalı vekilinin bu husustaki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
Taraflar arasındaki e-mail yazışmalarından sözleşmeye konu ürünlerden ajandaların ve kalemlerin teslim tarihinin 12/12/2016 olarak belirlenmesine rağmen davalı tarafça 13/12/2016 tarihinde yalnızca ajandaların teslim edildiği, ajandaların ayıplı olması nedeniyle davacı tarafça 14/12/2016 tarihinde davalı şirkete iade edildiği, diğer ürünlerinde belirlenen sürede teslim edilmediği anlaşılmıştır. Sözleşmeye konu ürünlerin yılbaşı promosyon ürünleri olması nedeniyle ürünleri yılbaşı öncesinde müşterilerine dağıtma amacıyla sözleşme yapan iş sahibi, ürünlerin zamanında teslim edilmemesi nedeniyle ürünleri kullanılamayacak olup, sözleşmeden beklenen amaç gerçekleşmediğinden mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
İİK’nın 67. maddesinin 2.fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada borçlunun kötüniyetli itiraz etmiş bulunması yasal koşullardan değildir. İnkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz edip duran ve işin itirazla çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı, alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit ve belirlenmek için bütün unsurlar bilinmesi mümkün nitelikle olması yeterlidir. Borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek konumda bulunması nedeniyle alacağın likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup davacı vekilinin istinaf nedeni yerindedir.e
HMK’nun 355.maddesi gereğince istinafa başvuranın sıfatı, istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, mahkemece verilen karar icra inkar tazminatı ile ilgili hüküm dışında usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, mahkemece icra inkar tazminatının kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile dosyadaki delillere göre bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince mahkeme kararının bu yönlerden düzeltilerek kazanılmış haklarda gözetilerek yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/04/2018 tarih ve 2017/922-2018/457 sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/04/2018 tarih ve 2017/922- 2018/457 sayılı kararının HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
a)Davanın KABULÜNE, Bursa 20. İcra Müdürlüğü’nün 2017/7089 esas sayılı takip dosyasında davalının itirazının iptaline, takibin 4.000,00.-TL asıl alacak ve 124,58.-TL işlemiş faiz yönünden devamına,
Asıl alacağın %20’si olan 800,00.-TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
b-Harçlar Yasası gereğince alınması gereken 281,75.-TL harçtan başlangıçta alınan 47,69.-TL’nin mahsubu ile bakiye 234,06.-TL’nin davalıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
c-Davacı tarafça yapılan 79,09.-TLharç, 453,80.-TL yargılama gideri toplam 532,89,-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
d-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 2.180,00 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
3-İstinaf kanun yoluna başvuru aşamasında davalı tarafından yatırılması gerekli 281,75.-TL harçtan yatırılan 70,50.-TL harcın mahsubu ile bakiye 211,25.-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına
4-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına artan gider avansının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,
5-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,
6-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan 197,20.-TL istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Karar tebliğ, harç iade ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
8-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere 11/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Başkan


Üye


Üye


Katip