Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2020/967 E. 2022/1213 K. 14.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA BAM 7. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/967 – 2022/1213
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
7. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2020/967
KARAR NO : 2022/1213

B.A.M. KARAR TARİHİ : 14/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/07/2022
Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın sayaç okuma bedeli talebi yönünden kısmen kabulüne, diğer talepler yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı UEDAŞ vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davalı şirketlerden elektrik satın aldığını, davacının her ay düzenli olarak ödediği faturalardan tüketim bedeli karşılığı olmayan kayıp-kaçak bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli, iletim sistemi kullanım bedeli, dağıtım bedeli adı altında haksız ve hukuka aykırı bedellerin tahsil edildiğini, Yargıtay kararları ile bu bedellerin haksız alındığının belirlendiğini, kayıp kaçak bedeli adı altında bir ücretin tahsil edileceğine yönelik sözleşme hükümlerinin TBK’nun 20 vd. maddelerine göre genel işlem koşulu olup davacı açısından geçersiz hükümler olduğunu, geriye yönelik olarak 10 yıllık bu bedellerin iadesinin gerektiğini, %2 oranında TRT payının hesaplanmasında kayıp kaçak ve diğer bedellerin de yer aldığı fatura miktarı üzerinden işlem yapıldığını ancak TRT payı hesap edilirken kayıp kaçak ve diğer bedellerin yer almadığı fatura miktarı üzerinden %2 TRT payı hesaplanması gerektiğini, dava tarihinden itibaren dava konusu bedellerin davacı şirketten tahsil edilmemesi gerektiğini belirterek haksız alınan bedeller ile bu bedeller toplamı üzerinden fazladan ödenen TRT paylarının ve KDV’nin HMK m. 107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere her bir davalıdan 3.500,00.-TL’nın fatura ödeme tarihinden itibaren hesap edilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, HMK 329 gereğince, kötü niyetli olarak dava açılmasına sebebiyet verilmiş olması nedeniyle davacı müvekkil ile vekilleri arasındaki asgari tarifeye göre davada hükmolunacak alacağın %10’u oranında ayrıca vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş. vekili cevap dilekçesinde, yargı yolu ve husumet itirazlarının olduğunu, davalının kanun haricinde hareket etmesinin mümkün olmadığını, itiraza konu muhatabın kanun koyucu ve EPDK olduğunu, 6719 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik sonucunda kayıp-kaçak bedellerinin ve diğer kalemlerin tahsil edilebildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı CLK Uludağ Elektrik A.Ş. vekili cevap dilekçesinde, yargı yolu itirazlarının olduğunu, davalının 2013 yılı Ocak ayında fiilen faaliyete başladığından davacının 2013 yılı öncesi dönem için davalıdan herhangi bir talepte bulunabilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu yapılan bedellerin davacıdan tahsil edileceğinin, sözleşmenin kurulduğu anda belli olduğunu ve tacir olan davacının bu şartları bildiğini, tacirlerin elektrik tüketimlerini bir maliyet olarak değerlendirdiğini ve sattıkları malın fiyatına yansıttıklarını, dava konusu bedellerin tarife konusu faaliyete göre maliyet ve hizmet bedeli olduğunun 6719 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikte açıkça belirtildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, sayaç okuma bedeli talebi yönünden sayaç okuma bedeli farkının talep edilebileceği gerekçesiyle, talebin kısmen kabulüne, 1.400,00.-TL sayaç okuma bedeli farkının dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, diğer talepler yönünden; 6719 sayılı Kanun’un 21.maddesi ile 6446 sayılı Yasa’ya eklenen 10.fıkra uyarınca davalı dağıtıcı şirketin mevcut yasal düzenleme ile kayıp kaçak ve perakende satış hizmet bedeli ile iletim bedelini abonelere yansıtabilecekleri, kanunun geçmişe etkili olarak açılan davalarda uygulanacağından yeni çıkan yasa ile davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle, konusuz kalan dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davacının dava açmakta haklı olduğundan davalı aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, torba yasa ile değiştirilen 6446 sayılı Kanun’un 17. maddesi ve geçici 20. maddesinin yürürlüğe girmesinden önce açılan davada hukuk sisteminin evrensel ilkelerinden olan “kanunların geriye yürümezliği” ilkesinin hiçe sayılarak hüküm tesis edilmesinin kabul edilemez olduğunu, yalnız sayaç okuma bedeli yönünden yerel mahkemenin vermiş olduğu kararının hukuka aykırı olduğunu, usule aykırı olarak bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlar dikkate alınmaksızın ayrıca taraflara HMK 184. madde uyarınca sözlü yargılama için ihtaratta bulunulmadan usule aykırı şekilde yargılamanın tamamlandığını, usuli eksikliklerle dolu hüküm kurulduğunu, davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş. vekili istinafa cevap dilekçesinde, dava konusu kalemlerin yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler ile belirlenen ve EPDK’nın düzenleyici işlemlerine tabi tahakkuklar olduğunu, dolayısıyla emredici ve düzenleyici mevzuata dayanılarak açılmış bir dava bulunmadığını, tarifelerin uygulanmasında hiçbir değişiklik yapılmamış olup EPDK’nın düzenleyici işlemlerinin aynen uygulandığını, bu nedenle davanın açılış tarihi itibariyle Yargıtay kararına dayanarak esas incelemesi yapılmaksızın baştan itibaren davacının haklı olduğunu, kanun değiştiği için haksız duruma düştüğü hususundaki gerekçenin ve aynı gerekçeyle davacı taraf lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tarafları lehine vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılarak lehine vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesi yönünde hüküm kurulmasını talep etmiştir.
Dava, elektrik enerjisi bedeli ile birlikte alınan kayıp-kaçak bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli, iletim sistemi kullanım bedeli, dağıtım bedelinin istirdatı talebine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının kullandığı elektrik nedeniyle davacıdan kayıp kaçak bedeli ve diğer bedellerin alınıp alınamayacağı, dava tarihinden sonra yürürlüğe giren kanun değişikliğinin uyuşmazlığa etkisinin nasıl olacağı hususundadır.
Dava tarihinden sonra 17/6/2016 tarih ve 29745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun ile 6446 sayılı Kanunun 3, 5, 6, 7, 9, 14, 17, 18, 19, 27. maddeleri değiştirilip bazı maddelere yeni fıkralar eklenmiş, ayrıca geçici 19. ve 20. maddeler düzenlenmiş olup anılan hükümlerle, bu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde EPDK.nun Kanun’daki yetkileri genişletilerek yukarıda sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiştir.
Yine, 6719 sayılı Kanunun 26. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na eklenen; Geçici madde 19; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmünü içermekte olup, 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Kanunun 17.06.2016 yürürlük tarihinden önceki dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak tahsil edilmiş dava konusu kayıp kaçak bedelleri ve diğer kalemlerle ilgili olarak açılan ve halen devam eden alacak davalarında da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmaktır.
Her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır. Ne var ki, dava açıldıktan sonra dava konusu alacağın ödenmesi, menkul malın davacıya teslim edilmesi, gayri menkulün tahliye edilmesi gibi nedenlerle veya davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun yada Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle davanın konusuz kalması mümkündür. Davanın konusuz kaldığının tespit edilmesi halinde, mahkemece; esas (asıl talep) hakkında “Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin hüküm kurulması gerekmektedir. Bu tür kararlar, hükümler gibi (eda, tespit, inşai) nihai kararlardandır. Mahkeme kararı, aynı zamanda dava konusu hakkın mevcut olmadığını da tespit ettiği için tespit hükmü niteliğindedir. 6719 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi ile EPKD kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan bedeller ile ilgili olarak açılan davalar konusuz kalmış olup bu nedenle uyuşmazlığın esası hakkında konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir (Y. 3. HD.14.11.2017 T, 2017/16327- 2017/15872).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Bu durumda mahkemenin yargılamaya devam ederek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmesi gerekmektedir.
Bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. Bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata veya içtihat durumuna göre davasında veya savunmasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış olması halinde, yargılama giderlerine mahkum edilemeyecektir (YHGK’nun 18.11.2009 T, 2009/18-421 E.-2009/526 s.k).
Dava konusu uyuşmazlığın yasa değişikliği sonucu konusuz kalması nedeniyle usul ilkeleri de nazara alınarak yargılama giderlerinin tespiti yönünden dava tarihinde hangi tarafın haklı olduğunun tespiti gerekmektedir.
YHGK’nun 21.05.2014 T, 2013/7-2454 – 2014/679 sayılı kararı ile Anayasa’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73.maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulamasının EPDK kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulandığından bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin EPDK’ya sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak elektrik bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne kadar bedel ödendiğinin bilinmesinin de şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğundan EPDK kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınması doğru bulunmayarak hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenlerler. Bu olanak, BK’nu ve TBK’nunda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve bu hak sözleşme hürriyeti prensibi ile Anayasa (m.48) tarafından da teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev’i şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla Kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına sahiptirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsamakta olup, Borçlar Hukuku’nun temelini oluşturan bireysel sözleşme, öneri, karşı öneri ve kabul gibi irade açıklamalarının uygunluğu ve uyuşmasının sağlanması, sözleşme hükümlerinin tartışma ve pazarlık konusu yapıldığı sözleşmedir. Ancak sosyal ve ekonomik gelişmeler kitlelere yönelik hizmet gereksinimini yaratmış ve bireysel sözleşmenin kurulmasından önce bankalar, sigorta şirketleri, üretim ve pazarlama girişimcileri tek yanlı olarak sözleşme koşulları hazırlamakta, bu şekilde gelecekte kurulacak belirsiz sayıda, aynı şekil ve tipteki hukuki işlemleri düzenlemektedirler. Bu tip sözleşmelere de tip sözleşme, katılmalı sözleşme, kitle sözleşme veya formüler sözleşme denilmektedir. Bu tip sözleşmelerde pazarlık yapılması söz konusu olmadığı gibi, çoğu kez fiyat konusu bile tarifelerle belirlenmekte ve pazarlık dışı bırakılmaktadır. İşte kitlelere yönelik bu sözleşmelerde girişimci karşısındaki diğer taraf, ya kendisine sunulan sözleşmeyi kabul edecek, ya da sözleşmeye konu edim veya hizmetten yoksun kalacaktır.
Elektrik ve su dağıtım hizmetlerinin, “tekel” niteliğinde yürütülen bir hizmet olduğu yargı kararları ile de kabul görmüştür (YHGK’nun 15/03/2006 T, 2006/4-60/ 2006- 74 ;Y. 19. HD’nin 27/l0/2010 T, 2010/3757-2010/12071; Y.13. HD’nin 16/06/2010 T, 2010/1500-8698 sk. k. ).Bu durumda davacının, kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedelinin fatura edilmemesi yönünde alternatif bir elektrik abonelik sözleşmesi yapma imkân ve olanağı yoktur.
6098 sayılı TBK’nun uygulanması ile ilgili olarak kişi açısından bir sınırlama yapılmamıştır. Yani genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemeler tacirler yanında tacir olmayanlar (tüketiciler, alıcılar, müşteriler) içinde uygulanabilecektir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi, Türk Borçlar Kanununun zaman bakımından uygulanmasında genel kural olarak, geçmişe etkili olmama kriterini benimsemekle birlikte, anılan Yasanın 2. maddesinde ise bu kuralın istisnalarına yer vererek, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın “Türk Borçlar Kanunu’nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kurallarının, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanacağı” belirtilmektedir. Genel işlem koşullarının içerik denetimine yönelik olarak, TBK’nun 25. madde hükümlerininde kamu düzenini ilgilendiren hükümler olduğu kabul edilmelidir. Zira, bu kural hâkime doğrudan sözleşme içeriğine müdahale etme imkânı veren kural olup, davalı tarafın verdiği hizmetin tekel niteliğinde olması karşısında TBK. 20. ve 25. maddeleri de nazara alındığında sözleşme özgürlüğünde bulunması gerekli güç dengesinin bir taraf aleyhine bozulduğu görülmektedir.
Ayrıca, kayıp/kaçak bedeli alınacağı hususunda 6719 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik öncesi Kuruma verilmiş bir yetki bulunmamaktadır. Kayıp/kaçak miktarı elektrik dağıtım sistemine giren enerji ile elektrik dağıtım sisteminde nihai tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı gösterir. Teknik kayıpları yani enerji miktarındaki azalmayı ifade eden kayıp ile teknik olmayan kayıpları yani hırsızlanan elektriği ifade eden kaçakları önlemek dağıtım şirketinin sorumluluğunda olduğundan bu bedel sistem kullanım bedeli sayılamaz. Özelleştirme faaliyetleri öncesinde kamu otoritesi tarafından enerji maliyetinin unsuru olarak enerji fiyatları içinde alınan kayıp kaçak maliyetleri, 4628 sayılı Kanun ile kurulan EPDK tarafından düzenlenen tarifelerde enerji bedeli hesaplamalarında dikkate alınmaya başlamıştır. 2011 yılı öncesinde tüm abonelere yansıtılarak faturalar üzerinden tahsil edilen kayıp/kaçak bedeli 2011 yılından itibaren elektrik faturalarında ayrı bir maliyet kalemi olarak gösterilmeye başlanmıştır. Kanuna dayanmayan ve ikincil mevzuat ile sözleşme ilişkisi gereği dağıtım ve görevli tedarik şirketleri tarafından tüketicilerden tahsil edilen kayıp/kaçak bedelinin iltihaki sözleşme nedeniyle alınması, tüketicinin müzakere edemeden sözleşmeyi imzalamak durumunda kalması nedeniyle genel işlem şartı niteliğindeki kayıp/kaçak bedelialınmasına ilişkin hükümleri hükümsüz sayılacağı ve ikincil mevzuata dayanarak tüketiciden bu bedelin alınamayacağına açıktır (Y. 3. HD. 18/12/2014 T, 2014/13539-2014/16751 s.k) .
Dava konusu yapılan kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedelinin 6719 sayılı Kanunla yapılan değişiklik nedeniyle kanunun yürürlüğe girdiği 17/06/2016 tarihi sonrasında 6446 sayılı kanunun 17. ve geçici 20. maddeleri gereğince davacının bu yöndeki talebi dayanaksız kalmıştır. Sonuç olarak iltihaki sözleşme ile ve ikincil mevzuat gereğince abonelerden tahsil edilen kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedelinin dava tarihindeki mevzuat, YHGK. 21.05.2014 T, 2013/7-2454- 2014/679 sayılı kararı ve daire kararlarında da (Y.3.HD. 28.03.2017 T, 2017/2534 – 2017/3956 s. k; Y.3. HD nin 16.11.2017 T, 2017/14865–2017/16038 sy.k; Y. 3.HD. 2017/14955 -2017/14433 ve aynı dairenin 2017/14806 – 2017/14435 sy kararları) belirtildiği üzere dava açıldığı anda haklı durumda bulunan taraf, yargılama sırasında oluşan yasa değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden, dolayısıyla karşı tarafın vekalet ücretinden sorumlu değildir. Açıklanan nedenlerle davalı UEDAŞ vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Davacı vekili HMK’nun 184.madde uyarınca sözlü yargılama için ihtaratta bulunulmadan usule aykırı bir şekilde karar verildiğini istinaf nedeni olarak ileri sürmüş ise de, davacı vekilinin dosyaya 01/03/2018-12/03/2018 tarihli yokluğunda karar verilmesi talebini içerir mazeret dilekçeleri sunması nedeniyle bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
Davacının diğer istinaf sebepleri yerinde değil ise de 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik nedeniyle dava konusuz kaldığından davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği halde nispi vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu nedenle kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
HMK’nun 355.maddesi gereğince istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olduğundan davalı UEDAŞ vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu sebeple esas bakımından kabulü ile bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden ve HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince kazanılmış haklarda gözetilerek mahkeme kararının düzeltilerek yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/11/2018 tarih ve 2016/650-2018/1403 sayılı kararına karşı davalı UEDAŞ vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/11/2018 tarih ve 2016/650-2018/1403 sayılı kararı hakkındaki davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE,
HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KARARIN DÜZELTİLEREK ESAS HAKKINDA YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
a)Davanın sayaç okuma bedeli yönünden talebinin KISMEN KABULÜNE,
1.400,00.-TL sayaç okuma bedeli farkının dava tarihi olan 09/05/2016 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
b)Diğer talepler yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
c)Harçlar Yasası gereğince alınması gereken 95,63.-TL harçtan peşin alınan 119,55.-TL’nın mahsubu ile artan 23,92.-TL’nın karar kesinleştikten sonra talep halinde davacıya iadesine,
d)Davacı tarafından yapılan toplam 900,75.-TL yargılama gideri ile 29,20.-TL başvurma harcı, 119,55.-TL peşin harç ve 4,30.-TL vekalet harcı olmak üzere toplam 1.053,80.-TL harcın dava açılırken davacının haklı olduğu anlaşıldığından davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
e)Davacı kendisini vekil ile temsil edildiğinden AAÜT uyarınca hesaplanan 2.180,00.-TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,
4-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı UEDAŞ tarafından yatırılması gereken istinaf karar harcının peşin alınmış olması nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 197,60.-TL istinaf giderinin ilk derece mahkemesince davalı davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Karar tebliğ işleminin Dairemizce yapılmasına,
8-Harç ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nun 361/1 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 14/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.