Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2020/51 E. 2022/543 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
7. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2020/51
KARAR NO : 2022/543

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1051
KARAR NO : 2019/376
KARAR TARİHİ : 02/04/2019
İS
VEKİLİ : Av. … – Demirtaşpaşa Mah. 11.Ata Sk. Petek Bozkaya İş Merkezi D Blok No:5 Kat:3 D:302 Osmangazi/ BURSA
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
B.A.M. KARAR TARİHİ : 24/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/03/2022
Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı ve davalı … vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili hakkında Bursa 14. İcra Müdürlüğü’nün 2012/11186 esas sayılı takip başlatıldığı, ödemeye sehven itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini, müvekkilinin davalıya borcu bulunmadığını, davacı ve eşi tarafından alacaklı şirket yetkilisi ve sahibi Serdar Atay’a ödemeler yapıldığını, buna ilişkin Serdar Atay tarafından düzenlenen hesap tabloları davacının eşi Tayfun Dalgın’a ait başka hesap dilekçeleri, e-postalar bulunduğunu, Serdar Atay arasında herhangi bir ticari ilişki ve alışveriş bulunmadığından Serdar Atay’a yapılan ödemelerin alacaklı şirkete yapılmış ödemeler olarak kabulü gerektiğini, Tayfun Algın tarafından Garanti Bankası kanalı ile yapılan ödemeler nazara alınarak davanın kabulü ile dava konusu 30.10.2010 tarihli 253.640,00.-TL bedelli faturanın bedelsiz olması nedeniyle iptaline, davalı hakkında %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmolunmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının davasının fatura iptali davası olduğunu, icra takibinin iptaline yönelik bir talebi bulunmadığını, tedbirin durdurulmasına yönelik verilen kararın yerinde olmadığını, davaya bakmaya mahkemenin yetkili ve görevli olmadığı, fatura iptaline ancak vergi mahkemesinin karar verebileceğini, davacı hakkında başlatılan takibin kesinleştiğini, davacının sunduğu belgelerin hiç birisinin bu davada delil niteliği bulunmadığını, davacının dayandığı tüm banka havalelerinin Tayfun Dalgın tarafından Serdar Atay’ın şahsına yaptığı havaleler olduğunu, davacının yapılan işe itiraz bulunmadığını, yaptığı ödemeler yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini tistemiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki 07/10/2009 tarihli eser sözleşmesi kapsamında davalı tarafça düzenlenen ve Bursa 14. İcra Müdürlüğü’nün 2012/11186 esas sayılı dosyasında takibe konu edilen 30/10/2010 tarihli 253.640,00.-TL bedelli faturanın 100.275,00.-TL’lik kısmından davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı vekilinin kötüniyet tazminatı talebinin koşulları oluşmadığından reddine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, hükme esas alınan 09/12/2013 tarihli rapordan sonra tarafların dosyaya sunulan delil ve belgelere dayalı olarak ilgili bankalardan birçok belge ve delil celp edilmesi, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/42 talimat sayılı dosyasında 19/09/2017 tarihli dilekçesinde tanık …’ın beyanları ile müvekkilinin eşi adına davalı şirkete 12.000,00.-TL tutarında ödeme yapıldığının doğrulanması, 09/12/2013 tarihli bilirkişi raporu sunan heyetten 5 adet ek rapor alındıktan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkı sunmadığının anlaşılması üzerine İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/135 talimat sayılı dosyasında yani bir bilirkişi heyetinden 04/01/2019 tarihli rapor alınmasına rağmen dosya kapsamında bu rapor ve asıl bilirkişi raporundan sonra yapılan bütün inceleme ve araştırmalar yokmuş gibi 09/12/2013 tarihli rapor esas alınarak hüküm tesis edildiğini, oysa raporlar arasında çelişkiler bulunduğunu, 04/01/2019 tarihli raporda müvekkilinin yaptığı ödemelerin 415.127,50.-TL olarak tespit edildiğini, Tayfun Dalgın tarafından Serdar Atay’ın banka hesabına yapılan havaleler arasında 12.000,00.-TL fark bulunduğunu, inşaatın ilk müteahhidi Konar Turizm Medical Gıda Kuy. Hal. İml. San. Ve Tic. Ltd.Şti’ne 07/10/2009 tarihinde ödenen 85.000,00.-TL’lik peşinat ödemesi bakımından raporlar arasında fark bulunduğunu, 07/10/2009 başlangıç tarihli makbuzla 9239 ada, 9 parsel inşaatı için peşinat açıklaması ile, müvekkil tarafından Konar İnşaata yapılan ödemenin hangi gerekçe ile dikkate alınmadığının anlamanın mümkün olmadığını, Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi’nde müvekkilin eşinin nam ve hesabına davalı şirket yetkilisine 30/09/2011 tarihli 001662 nolu tediye makbuzu ile yapılan 9.717,00.-TL meblağlı ödeme yönünden fark bulunduğunu, Eskişehir İş Bankası Tayfun Dalgın hesabından davalı şirket yetkilisinin hesabına 13/10/2019 tarihli hisse senedi bedeli olarak yatırılan 16.664,22.-TL tutarlı virman bakımından raporlar arasında fark bulunduğunu, inşaatın kombi ve su aboneliği için müvekkilin eşi tarafından ödenen 5.501,28.-TL meblağlı ödemelerin dikkate alınmadığını, Özel İlgi Sağlık Hizmetleri Ltd. Şti. çekleri ile yapılan 15.000,00.-TL tutarındaki ödemeler bakımından fark bulunduğunu, Artı Medical çekleri ile yapılan ödemeler bakımından raporlar arasında 12.610,00.-TL fark bulunduğunu, raporlar arasında 168.492,00.-TL fark olduğunu, farklı heyetten alınan en son rapor yerine neden ilk raporun hükme esas alındığının açıklanmadığını, mübayenetin giderilmediğini, ödeme yerine yapılan gayrimenkul devirlerinin dikkate alınmadığını, davalı şirket yetkilisinin 08/05/2012 tarihli e-mailinden dava konusu inşaat nedeniyle bir kısım ödemeler yerine davalı şirkete daire verildiğinin anlaşıldığını, Artı Medikal çekleri ile yapılan ödemelerin toplam tutarının 120.440,00.-TL olduğu sabitken bunun 70.200,00.-TL’sinin fatura bedelinden mahsup edildiğini, ayrıca davalı şirketin üstlendiği inşaat işlerini sürdürebilmek için Yapı Kredi Bankası Ankara/Kızılay Şubesinden krediler çekerek bu kredilerin teminatı için müvekkile ait dava konusu gayrimenkuller üzerine 220.000,00.-TL limitli ipotekler konulduğunu, bu kredilere müvekkilinin kefil olduğunu, çekilen krediler ödenmediği için bankanın Ankara 15. İcra Müdürlüğü’nün 2013/5498 esas sayılı dosyasında icra takibi yapması sonucu müvekkilin 315.226,53.-TL kredi borcunu ödemek zorunda kaldığını, icra dosyasındaki alacağı temlik aldığını, temlik sözleşmesi ve rücu belgesine dayalı olarak davalı şirket ve yetkilisi Serdar Atay’a karşı Eskişehir 5. İcra Müdürlüğü’nün 2014/4363 esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını, takibe itiraz üzerine Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/407-2016/451 sayılı ilamı ile itirazın iptaline, davalı şirketin 315.226,53.-TL, yetkilisi Serdar Atay’ın 157.613,00.-TL borçtan sorumlu olacak şekilde takibin devamına karar verildiğini, dosya kapsamındaki delil ve belgelere göre müvekkilin 153.365,00.-TL yönünden borçlu bulunmadığına dair mahkeme kararının kabul etmemenin mümkün olmadığını belirterek kararın kaldırılarak davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı (alacağı temlik alan … ) vekili istinaf dilekçesinde, müvekkilin (temlik alan) gerekçeli kararda, belirtilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dışı Tayfun Dalgın tarafından yapılan ödemelerde dava konusu inşaata ait olduğuna dair herhangi bir açıklama bulunmadığını, dava dışı Tayfun Dalgın ile Serdar Atay arasında başkaca ticari ilişkilerde bulunduğu ile ilgili iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, dosyadaki Serdar Atay’a ait banka hareketleri incelendiğinde, Serdar Atay tarafından da Tayfun Dalgın’a ödemeler yapıldığının anlaşıldığını, davacı yanın yargılama aşamasında iddiasını genişlettiğini, delil bildirme süresi geçtikten sonra dosyaya yeni deliller sunduğunu, muvafakat etmediklerini, inşaatın NHR Mühendislik tarafından yapılmadığını, Konar İnşaat tarafından yapıldığını iddia ettiği Tayfun Dalgın ve Serdar Atay arasındaki para transferlerini sunarak yargılamayı uzattığını, mahkemece tensip tutanağı ile takibin teminat karşılığı durmasına karar verildiği ancak yargılama sonucunda verilen kararda %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmediğini, kararın kaldırılarak duruşmalı olarak yargılama yapılmasına, davanın reddi ile %20 kötüniyet tazminatına hükmolunmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, Bursa 14. İcra Müdürlüğü’nün 2012/11186 esas sayılı dosyasında takibe konu 253.640,00.-TL bedelli fatura nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit istemidir.
6102 sayılı TTK’nun 3. maddesinde, bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğu belirtilmiş, 4. maddede ise ticari davalar tanımlanmıştır. Anılan hükme göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez (YHGK 16.9.2015 T, 2014/15-1026 E, 2015/1765 K; İstanbul BAM 3. HD. 10.3.2017 T, 2017/177- 2017/180).
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, her ne kadar davalı bir ticari şirket olup tacir ise de, davacı tacir değildir. Davacının tacir olduğuna ilişkin dosyada bilgi ve belge bulunmamaktadır. Davalı şirket davacıya ait arsa üzerinde aralarında düzenlenen sözleşme uyarınca bina inşaatı yapmıştır. Bu durumda, tarafların sıfatına ve davanın niteliğine göre nispi ya da mutlak nitelikteki bir ticari dava söz konusu olmadığından, davada görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemesi değil, genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olmasına rağmen Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Görev kamu düzenine ilişkin olup davanın her aşamasında mahkemece re’sen değerlendirilebileceğinden taraf vekillerinin istinaf başvuruları bu nedenle yerinde görülmüştür.
HMK’nun 355.maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına, kamu düzenine ve istinaf konusu yapılan nedenlerle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, mahkemece usul kurallarına aykırı olarak karar verilmesi nedeniyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının kamu düzeni yönünden kabulü ile mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a-3 maddesi gereğince esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kaldırılmasına, Dairemiz kararı gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf taleplerinin KABULÜ ile Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/04/2019 tarih 2014/1051-2019/376 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Gerekçede yapılan açıklamalar göz önünde bulundurularak yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuranlar tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince ilgililere iadesine,
3-Karar tebliğ ve harç iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuranlar tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere 24/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan


Üye


Üye


Katip