Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2020/1896 E. 2023/213 K. 28.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA BAM 7. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1896 – 2023/213
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
7. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2020/1896
KARAR NO : 2023/213

B.A.M. KARAR TARİHİ : 28/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 07/03/2023
Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilin davalılardan …’ın bir inşaatında müteahhit olarak çalıştığı ve bundan dolayı bakiye 2.834.560,18.-TL alacaklı olduğunu, alacağın ödenmemesi üzerine ihtarname ile sözleşmeyi feshederek Bursa 19. İcra Müdürlüğü’nün 2018/8115 sayılı dosya ile davalı … hakkında icra takibi başlattığını, davalının önce itiraz ettiğini, daha sonra konkordato tedbirleri nedeniyle itirazından feragat ettiğini, takibin kesinleştiği ancak borçlunun 2018 yılı Temmuz başından beri yüzlerce taşınmazını elinden çıkararak güvendiği kişiler ve yakınları üzerine devrettiğini, BK 202 maddesi gereği bir malvarlığı veya işletmeyi aktif ve pasifleriyle devralan kişinin işletmenin borçlarından sorumlu olduğunu, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi gereğince talep hakkı bulunduğunu belirterek Bursa 19. İcra Müdürlüğü’nün 2018/8115 sayılı dosyada kesinleşmiş 3.104.163,88.-TL borcun tamamından …’dan, diğer davalıların üzerine geçirdikleri taşınmazların değeri miktarınca davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, TBK 202 maddesi anlamında bir malvarlığı veya işletme devri olmadığını, kesinleşmiş takip ve hacizler bulunduğunu, satış isteyip alacağı tahsil imkanı olduğundan dava açmakta hukuki yarar bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı Yahya Beyce cevap dilekçesine, TBK 202. maddesine göre dava açılamayacağını, ipotek yüklü taşınmazların karşılığını ödemek suretiyle alacaklarını kurtarabilmek amacıyla satın aldıklarını ancak, sonuçta zarar ettiklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, TBK 202 maddesi anlamında malvarlığı ve işletme devrinden bahsedilemeyeceği, münferit taşınmazların devredildiği, İİK 277 maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası açılabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, bir kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hakimin zarar gören aksini istememiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe zarar görene en iyi giderim imkanı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar vereceğini, TBK 202 maddesi uyarınca dava açıldığını, davaya Yahya Beyce’nin cevap verdiğini, diğer davalıların cevap vermemesinin bu durumun her iki davalının aleyhlerine çıkabilecek kararın kendilerine zarar getirmeyeceği konusunda garanti verilmiş olma ihtimalini akla getirdiğini, dava dilekçesinde davanın neden TBK 202 maddesi göre açıldığının açıklandığını, hakimin kendiliğinden uygulamak zorunda olduğu TBK’nın 60 ve HMK 33 maddesine göre değerlendirme yapması ve yargılamayı TBK 202. maddeye göre yapmasının zorunlu olduğunu, İİK 277 madde göre karar vermesinin mümkün olmadığını, TBK 202. maddesinin şartlarının davacının daha çok lehine olduğunu, davanın işletme devri nedeniyle değil gayrimenkullerin devri sebebiyle açılmış olduğunun görüldüğünü, mahkeme karar gerekçesinin dava dilekçesi ile ilgisinin bulunmadığını, ihtiyati tedbirin hacze çevrilmesi talebinin kabulünden 40 gün sonra ön inceleme duruşmasında aynı mahkeme heyeti tarafından davanın reddine karar verilmiş olmasının şaşırtıcı olduğunu, red kararı gereği karşı tarafa delillerin toplanmamış olmasına rağmen ön inceleme duruşmasında tam vekalet ücretine hükmolunmasının yasal nedeninin bulunmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Dava, literatürde “tüzel kişilik perdesinin aralanması” adı verilen bir dava olduğu iddiasıyla açılmış ancak, işletme devri sebebiyle borçtan sorumluluk ilkesine dayalı alacak davasıdır.
Bir davada olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 33.madde). Hakim bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve talep neticeleri ile bağlı olup, kanun hükümleri (olayların hukuki nitelendirmesi) ile bağlı olmayıp, davacının dayandığı dava sebebine uygulanacak kanun hükmünü kendiliğinden (re’sen) araştırıp bulmak ve uygulamakla yükümlüdür.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması davasının özünde, bir şirket görüntüsü altında faaliyet gösteren ve kayden şirket ortağı veya yöneticisi olmayan kişinin şirket borçlarından sorumluluğuna başvurulması vardır. Somut olayda böyle bir durum söz konusu değildir. Tüzel kişilik perdesi arkasında üçüncü kişilerden gizlenen bir faaliyetten bahsedilmemektedir. Davanın özünde işletme devri sebebiyle borçtan sorumluluk iddiası vardır. Türk Borçlar Kanunu’nun 202’nci maddesi “Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur” hükmünü getirmiştir. Bu durum bir çeşit “borcun üstlenilmesidir.” Önceki borçlunun müteselsil borçluluğu da iki yıl daha sürecektir.
Bir borçlu alacak takiplerini semeresiz bırakmak için bazı mallarını devrederse TBK’nun 202’nci maddesi uygulama alanı bulamaz. Burada uygulanacak hüküm İcra İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptaline ilişkin düzenlemelerdir. Somut olayda tekil bazı malların devrinden söz edilmektedir. Birbiriyle ekonomik bütünlük sağlamayan, bir malvarlığı veya işletmenin parçası sayılamayacak nitelikteki malların devri söz konusudur. Davacı taraf TBK’nun 202’nin uygulamasını isteyemez. Ancak tasarrufun iptali davası açabilir. Zaten asıl borçlunun borcu bu işletmeden veya mal varlığından doğmadıkça devralanın sorumluluğu da olmaz. Yani asıl borçlunun herhangi bir sebepten doğmuş başka borçları, işletmenin borcu değildir. Davacı tarafın istediği alacakların dava konusu mallarla irtibatından da söz edilmemiştir. Davacının olaya TBK 202 maddesinin uygulanmasının gerektiğine yönelik itirazı yerinde değildir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarife 6. maddesine göre, anlaşmazlık davanın konusuz kalması feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse bu tarife hükümlerince belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur.
Somut olayda, mahkemece dava esas bakımından incelenerek davanın reddine karar verildiğinden ücretin yarısına hükmolunması mümkün olmadığından davacının bu husustaki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir.
HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına, istinaf konusu yapılan nedenlere ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/11/2019 tarih 2019/372-2019/1214 sayılı kararı usul esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,

2-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili tarafından istinaf aşamasında harçlar peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf talebinde bulunan tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, artan kısmın talep halinde ilk derece mahkemesince yatırana iadesine,
4-Karar tebliğ işlemlerinin Dairemizce yapılmasına,
5-Harç ve masraf iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nın 361/1 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 28/02/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.