Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2019/1848 E. 2021/1367 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
7. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : …
KARAR NO : …….
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : …..
KARAR NO : ……….
KARAR TARİHİ : 28/12/2018
İSTİNAF BAŞVURU TARİHİ : 14/10/2019
DAVACI : … -……………..
VEKİLİ : Av. … -……………
DAVALI : … – …………………..
VEKİLİ : Av. ……………………….
DAVANIN KONUSU : Alacak
B.A.M. KARAR TARİHİ : 21/09/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/10/2021
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili İstanbul Anadolu 8. Ticaret Mahkemesi’ne verdiği dava dilekçesinde, gıda sektöründe faaliyet gösteren davacının üretim faaliyetlerini sürdürebilmek için elektrik şirketlerinden farklı dönemlerde elektrik hizmeti satın aldığını, davalı UEDAŞ’ın Nisan 2008 –Nisan 2015 tarihleri arasında elektrik hizmeti verdiğini, davalının düzenlenen faturalarda kayıp kaçak bedeli ve diğer bedelleri tahsil ettiğini, alınan bedellerin haksız olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere kayıp kaçak bedeli için 1.000,00.-TL, perakende satış hizmet bedeli için 100,00.-TL, dağıtım sistemi kullanma bedeli 100,00.-TL, iletim bedeli 100,00.-TL olmak üzere toplam 1.300,00.-TL’nın tahsil tarihlerinden itibaren işleyecek ticari işlerde uygulanan avans faize ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, dava dilekçesinde 7 ayrı davalı için de talepte bulunulmuş ancak yargılama sırasında davalı UEDAŞ şirketi ile ilgili davada yetkisizlik kararı verilerek dosya Bursa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, Bursa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olduğunu, alacağın zamanaşımına uğradığını, alacak kalemlerinin faturalarda ayrıntılı olarak belirtilmesi nedeniyle belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının basiretli tacir olduğunu, tüketici hakem heyeti kararlarına emsal olarak dayanmasının mümkün olmadığını, kayıp kaçak ve diğer bedellerin EPDK’nun verdiği yetki çerçevesinde belirlenen bedeller olduğunu, Yargıtay kararları ile EPDK kararının geçersiz hale geldiğinin kabulünün mümkün olmadığını, elektrik dağıtım şirketi olan davalının 6446 sayılı Kanun hükümlerine bağlı olduğunu, davada görevli mahkemenin Danıştay olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporunda davacının yıllık tüketim miktarları nazara alındığında serbest tüketici statüsünde olduğunun bildirildiği, nispi sayaç okuma bedellerine ilişkin EPDK kararının iptal edildiği, yürürlükteki mevzuata göre bunun için ayrıca belge almasının gerekmediği, 6719 sayılı Kanunun 21. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17. maddesine eklenen 10. bend ile dava konusu uyuşmazlığın da özünü oluşturan bedeller konusunda davanın açıldığı tarihteki içtihat durumundan farklı ve yeni bir düzenleme getirdiği, geçici 20. maddeyle anılan düzenlemenin devam etmekte olan davalarda da uygulanacak şekilde geçmişe yürütüldüğü, davaya konu edilen kalemlere ilişkin fatura bileşenlerinin ve faturaların düzenlendiği tarihler itibari ile yürürlükte bulunan EPDK ‘nın düzenleyici işlemlerini ve kurum tarifelerine aykırı bulunduğunun davacı tarafça iddia edilmediğinden bu konuda bir incelemeye gerek görülmediği, faturaların ve dava konusu edilen bileşenlerinin EPDK nın fatura tarihleri itibari ile yürürlükte bulunan düzenleyici işlemlerine ve tarifelere uygun bulunduğu yasa değişikliği nedeniyle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle sayaç okuma fark bedelinin istirdadı talebi yönünden davanın kabulü ile 100,00.-TL sayaç okuma fark bedelinin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasına, diğer kalem talepler yönünden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, tarifelerin uygulanmasının lisans sahibi davalı şirket için zorunluluk olduğunu, bilirkişi raporunda da dava konusu tüm bedellerin kurumun düzenleyici işlemlerine uygun olduğunun belirlendiğini, raporda davacının serbest tüketici niteliğinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmediğini, ilgili yönetmelik gereğince tüketicinin serbest tüketici olduğunun yazılı olarak bildirilmesinin zorunlu olduğunu, ikili sözleşme yapan tüketiciye dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından serbest tüketici niteliğine haiz olduğuna dair belge verildiğini, davacının sadece tüketim miktarının limitini aşmasının yeterli olmadığını, yönetmeliğin 6.maddesindeki şartların da yerine getirilmesinin gerektiğini, dosyada davacının serbest tüketici olarak davalı şirket ile bir anlaşma yapıp yapmadığının belirsiz olduğunu, bilirkişi raporunda 6719 sayılı Kanun yönünden gerekli incelemenin yapıldığını, dava konusu bedellerin tahsil edilmesinin kurumun düzenleyici işlemlerine uygun olduğu sonucuna vardığını, 6719 sayılı Kanun’da ihtilaf konusu hususların EPDK tarafından belirleneceğinin belirtilmiş olması gözetildiğinde davanın reddinin gerektiğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili davacının istinaf başvurusuna karşı verdiği cevap dilekçesinde, dava değerinin istinaf sınırının altında kaldığını, davanın 1.300,00.-TL için açıldığını, dava değerinin ıslah ile arttırılmadığını, davanın açıldığı tarihte davacının haklı olduğunu belirterek davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, elektrik enerjisi bedeli ile birlikte alınan kayıp-kaçak bedeli, perakende satış hizmet bedeli, iletim bedeli, dağıtım bedelinin istirdatı talebine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının kullandığı elektrik nedeniyle davacıdan kayıp kaçak bedeli ve diğer bedellerin alınıp alınamayacağı, dava tarihinden sonra yürürlüğe giren kanun değişikliğinin uyuşmazlığa etkisinin nasıl olacağı hususundadır.
Dava tarihinden sonra 17/6/2016 tarih ve 29745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun ile 6446 sayılı Kanunun 3, 5, 6, 7, 9, 14, 17, 18, 19, 27. maddeleri değiştirilip bazı maddelere yeni fıkralar eklenmiş, ayrıca geçici 19. ve 20. maddeler düzenlenmiştir. Geçici 20.maddede, Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17. madde hükümlerinin uygulanacağı, geçici 19. maddede ise, bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükmünü içermekte olup, 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Kanunun 17.06.2016 yürürlük tarihinden önceki dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak tahsil edilmiş dava konusu kayıp kaçak bedelleri ve diğer kalemlerle ilgili olarak açılan ve halen devam eden alacak davalarında da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmaktır.
Her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır. Ne var ki, dava açıldıktan sonra dava konusu alacağın ödenmesi, menkul malın davacıya teslim edilmesi, gayri menkulün tahliye edilmesi gibi nedenlerle veya davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun yada Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle davanın konusuz kalması mümkündür. Davanın konusuz kaldığının tespit edilmesi halinde, mahkemece; esas (asıl talep) hakkında “Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin hüküm kurulması gerekmektedir. Bu tür kararlar, hükümler gibi (eda, tespit, inşai) nihai kararlardandır. Mahkeme kararı, aynı zamanda dava konusu hakkın mevcut olmadığını da tespit ettiği için tespit hükmü niteliğindedir. 6719 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi ile EPDK kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan bedeller ile ilgili olarak açılan davalar konusuz kalmış olup bu nedenle uyuşmazlığın esası hakkında davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir (Y. 3. HD.14.11.2017 T, 2017/16327- 2017/15872).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Bu durumda mahkemenin yargılamaya devam ederek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmesi gerekmektedir.
Bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. Bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata veya içtihat durumuna göre davasında veya savunmasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış olması halinde, yargılama giderlerine mahkum edilemeyecektir (YHGK’nun 18.11.2009 T, 2009/18-421 E.-2009/526 s.k).
Dava konusu uyuşmazlığın yasa değişikliği sonucu konusuz kalması nedeniyle usul ilkeleri de nazara alınarak yargılama giderlerinin tespiti yönünden dava tarihinde hangi tarafın haklı olduğunun tespiti gerekmektedir.
YHGK’nun 21.05.2014 T, 2013/7-2454 – 2014/679 sayılı kararı ile Anayasa’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73.maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulamasının EPDK kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulandığından bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin EPDK’ya sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak elektrik bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne kadar bedel ödendiğinin bilinmesinin de şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğundan EPDK kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınması doğru bulunmayarak hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenlerler. Bu olanak, Türk Borçlar Kanun’unda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve bu hak sözleşme hürriyeti prensibi ile Anayasa (m.48) tarafından da teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev’i şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına sahiptirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsamakta olup, Borçlar Hukuku’nun temelini oluşturan bireysel sözleşme, öneri, karşı öneri ve kabul gibi irade açıklamalarının uygunluğu ve uyuşmasının sağlanması, sözleşme hükümlerinin tartışma ve pazarlık konusu yapıldığı sözleşmedir. Ancak sosyal ve ekonomik gelişmeler kitlelere yönelik hizmet gereksinimini yaratmış ve bireysel sözleşmenin kurulmasından önce bankalar, sigorta şirketleri, üretim ve pazarlama girişimcileri tek yanlı olarak sözleşme koşulları hazırlamakta, bu şekilde gelecekte kurulacak belirsiz sayıda, aynı şekil ve tipteki hukuki işlemleri düzenlemektedirler. Bu tip sözleşmelere de tip sözleşme, katılmalı sözleşme, kitle sözleşme veya formüler sözleşme denilmektedir. Bu tip sözleşmelerde pazarlık yapılması söz konusu olmadığı gibi, çoğu kez fiyat konusu bile tarifelerle belirlenmekte ve pazarlık dışı bırakılmaktadır. İşte kitlelere yönelik bu sözleşmelerde girişimci karşısındaki diğer taraf, ya kendisine sunulan sözleşmeyi kabul edecek, ya da sözleşmeye konu edim veya hizmetten yoksun kalacaktır.
Elektrik ve su dağıtım hizmetlerinin, “tekel” niteliğinde yürütülen bir hizmet olduğu yargı kararları ile de kabul görmüştür. (YHGK’nun 15/03/2006 T, 2006/4-60/ 2006- 74 ;Y. 19. HD’nin 27/l0/2010 T, 2010/3757-2010/12071; Y.13. HD’nin 16/06/2010 T, 2010/1500-8698 sk. k. )Bu durumda davacının, kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedelinin fatura edilmemesi yönünde alternatif bir elektrik abonelik sözleşmesi yapma imkân ve olanağı yoktur.
Ayrıca; 2003 tarihli, Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin, müşteri hakları ve zararların tazmini başlıklı 33. maddesinde; “Bu yönetmelik hükümleri uyarınca elektrik enerjisi hizmeti alan müşterilerin hakları ve zararlarının tazmini konusunda, Kanunun 11. maddesi ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri ile buna ilişkin diğer mevzuat hükümleri uygulanır.” hükmü getirilmiştir.
6098 sayılı TBK’nun uygulanması ile ilgili olarak kişi açısından bir sınırlama yapılmamıştır. Yani genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemeler tacirler yanında tacir olmayanlar (tüketiciler, alıcılar, müşteriler) içinde uygulanabilecektir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi, Türk Borçlar Kanununun zaman bakımından uygulanmasında genel kural olarak, geçmişe etkili olmama kriterini benimsemekle birlikte, anılan Yasanın 2. maddesinde ise bu kuralın istisnalarına yer vererek, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kurallarının, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanacağı” belirtilmektedir. Genel işlem koşullarının içerik denetimine yönelik olarak, TBK’nun 25. madde hükümlerininde kamu düzenini ilgilendiren hükümler olduğu kabul edilmelidir. Zira, bu kural hâkime doğrudan sözleşme içeriğine müdahale etme imkânı veren kural olup, davalı tarafın verdiği hizmetin tekel niteliğinde olması karşısında TBK. 20. ve 25. maddeleri de nazara alındığında sözleşme özgürlüğünde bulunması gerekli güç dengesinin bir taraf aleyhine bozulduğu görülmektedir.
Ayrıca, kayıp/kaçak bedeli alınacağı hususunda 6719 sayılı kanunla yapılan değişiklik öncesi Kuruma verilmiş bir yetki bulunmamaktadır. Kayıp/kaçak miktarı elektrik dağıtım sistemine giren enerji ile elektrik dağıtım sisteminde nihai tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı gösterir. Teknik kayıpları yani enerji miktarındaki azalmayı ifade eden kayıp ile teknik olmayan kayıpları yani hırsızlanan elektriği ifade eden kaçakları önlemek dağıtım şirketinin sorumluluğunda olduğundan bu bedel sistem kullanım bedeli sayılamaz. Özelleştirme faaliyetleri öncesinde kamu otoritesi tarafından enerji maliyetinin unsuru olarak enerji fiyatları içinde alınan kayıp kaçak maliyetleri, 4628 sayılı Kanun ile kurulan EPDK tarafından düzenlenen tarifelerde enerji bedeli hesaplamalarında dikkate alınmaya başlamıştır. 2011 yılı öncesinde tüm abonelere yansıtılarak faturalar üzerinden tahsil edilen kayıp/kaçak bedeli 2011 yılından itibaren elektrik faturalarında ayrı bir maliyet kalemi olarak gösterilmeye başlanmıştır. Kanuna dayanmayan ve ikincil mevzuat ile sözleşme ilişkisi gereği dağıtım ve görevli tedarik şirketleri tarafından tüketicilerden tahsil edilen kayıp/kaçak bedelinin iltihaki sözleşme nedeniyle alınması, tüketicinin müzakere edemeden sözleşmeyi imzalamak durumunda kalması nedeniyle genel işlem şartı niteliğindeki kayıp/kaçak bedeli, alınmasına ilişkin hükümleri hükümsüz sayılacağı ve ikincil mevzuata dayanarak tüketiciden bu bedelin alınamayacağı açıktır (Y. 3. HD. 18/12/2014 T, 2014/13539-2014/16751 s.k) .
Dava konusu yapılan kayıp kaçak bedeli ve diğer bedeler ile ilgili davacının talebi 6719 sayılı Kanunla yapılan değişiklik nedeniyle kanunun yürürlüğe girdiği 17/06/2016 tarihi sonrasında 6446 sayılı kanunun 17. ve geçici 20. maddeleri gereğince dayanaksız kalmıştır. Sonuç olarak iltihaki sözleşme ile ve ikincil mevzuat gereğince abonelerden tahsil edilen kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedelinin dava tarihindeki mevzuat, YHGK. 21.05.2014 T, 2013/7-2454- 2014/679 sayılı kararı ve daire kararlarında da (Y.3.HD. 28.03.2017 T, 2017/2534 – 2017/3956 s. k; Y.3. HD nin 16.11.2017 T, 2017/14865–2017/16038 sy.k; Y. 3.HD. 2017/14955 -2017/14433 ve aynı dairenin 2017/14806 – 2017/14435 sy kararları) belirtildiği üzere dava açıldığı anda haklı durumda bulunan taraf, yargılama sırasında oluşan yasa değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden, dolayısıyla karşı tarafın vekalet ücretinden sorumlu değildir.
Somut olay yukarıda açıklanan ilke ve kavramlara göre değerlendirildiğinde, mahkemenin davanın konusuz kaldığına ilişkin kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Davalı sayaç okuma ücreti yönünden de karara itiraz etmiş, davacının serbest tüketici belgesi bulunmadığını savunarak verilen kararın kaldırılmasını istemiştir. Sayaç okuma ve faturalandırma hizmetleri için sabit ücret uygulanması gereken grup sadece serbest tüketiciler olup, diğer tüketicilerin Danıştay 13. Dairesi’nin iptal kararından geriye yönelik olarak yararlanmaları mümkün değildir. Mahkeme, bilirkişi raporuna itibar ederek davacıyı serbest tüketici olarak kabul etmiştir. Bilirkişi raporunda davacının serbest tüketici olduğu açıklanarak davacının nisbi olarak alınan sayaç okuma ücretini isteyebileceği açıklanmasına rağmen davalı tarafça sunulan rapora itiraz dilekçesinde davacının serbest tüketici olmadığına ilişkin bir itiraz yapılmadığı gibi yargılama sırasında da bu yönde bir itirazda bulunulmamıştır. Davalının yargılama boyunca davacının serbest tüketici olmadığına yönelik bir itirazda bulunmamasına rağmen aleyhe verilen karar sonrasında bu hususun istinaf sebebi olarak ileri sürülmesi yerinde görülmemiştir.
Mahkemece verilen kararda 6446 sayılı Kanuna eklenen 17. maddenin 10. fıkrasına atıfta bulunulmuş ise de,söz konusu düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nin 2016/150-2017/179 sayılı kararı ile iptal edilip iptal kararının mahkeme karar tarihinden önce 15/2/2018 tarihli ve 30333 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması nedeniyle gerekçede iptal edilen 10. fıkraya dayanılması usul ve yasaya aykırı ise de, davanın niteliğine ve dosya kapsamına göre bu fıkranın iptali verilen kararın sonucunu değiştirmeyeceğinden davalının istinaf sebeplerine göre mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.
HMK’nun 355.maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına ve istinaf konusu yapılan nedenlere ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olması nedeniyle davalının istinaf talepleri yerinde görülmemiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Bursa 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/12/2018 tarih ve …… kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yatırılması gerekli istinaf karar harcının peşin alınmış olması nedeniyle bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Karar tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nun 362/1-f hükmü uyarınca kesin olarak 21/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Başkan


Üye


Üye


Katip