Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2019/1494 E. 2021/214 K. 09.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
7. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : ….
KARAR NO : ….

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ….ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO :…
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/02/2018
İSTİNAF BAŞVURU TARİHİ : 17/04/2018(Davacı)-10/04/2018(Davalı)
DAVACI : … – … -….
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALI : … –

VEKİLİ : Av. … -…
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
B.A.M. KARAR TARİHİ : 09/02/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/02/2021
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karara süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili şirketin inşaat taahhüt alanında faaliyet gösterdiği, taahhüt ettiği bazı projelerinin çatı işlerinin üretiminin davalıya yaptırılması konusunda davalı tarafla anlaştığını, sözlü mutabakat üzerine 461.750,00.-TL miktarlı çek keşide edilerek davalıya teslim edildiğini, vadesi gelen çekler, nakit ve İİK 89/1 maddesi kapsamında toplam 289.275,33.-TL ödeme yaptığını, sözleşmesel ilişkinin anlaşma konusu işler tamamlanmadan Aralık 2015 tarihinde sona erdiğini, davalının düzenlediği ihtilafsız fatura toplamı 290.534,09.-TL olup, ödemeler dikkate alındığında davalının, elinde bulunan 238.000,00.-TL miktarlı ve konusuz kalan çeklerle ilgili Bursa 2. İcra Müdürlüğü’nün 2015/13846, 2015/14123, 2015/15604 ve Bursa 11. İcra Müdürlüğü’nün 2016/7209 esas sayılı dosyalarıyla icra takibi başlattığını, söz konusu icra dosyalarındaki borcun yokluğunun tespiti ile takiplerin iptaline ve %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı …’ın ihalesini aldığı, bir çoğu kamu kurum, idare ve şirketlerine ait işlerin faaliyet konusuna bağlı kalarak davalı tarafından PVC ve çeşitli inşaat işlerinin üstlenilip tamamlandığını, takibe konu çeklerin cari hesap ve anlaşmalara bağlı olarak iş karşılığı verilmiş çekler olduğunu, her ne kadar davacı borçlu olmadığını belirtmişse de, … Noterliğinin … tarih …. yevmiye nolu temliknamesi ile alacağını davalıya devir ettiğini, temlik bedelinin tahsil edilemediğini, iş yapım kayıtlarının tamamının davacı veya yetkilisi ve kontrolörü olan …. tarafından imzalanarak kabul edildiğini, davacının ödeme yapmayacağını ve bir kısım çeklerin iadesini talep etmesi üzerine davalı tarafından 30/07/2015 tarih 000091 tahsilat/ tediye makbuzu ile iade edilmiş olan iki çekten birini de dava dilekçesinin birinci sayfasının 11. sırasında ödeme yapılmış gibi gösterildiğini, davalının davacıya yaptığı işin bir çoğunun resmi iş yerleri olduğunu, davacının aldığı iş ve hizmet karşılığı tahsilatı davalıya ödemediğini, bu nedenle Bursa 2. İcra Müdürlüğü’nün 2015/13846 , 2015/14123, 2015/15604 esas sayılı dosyaları ile icra takibi başlattıklarını, davacının işbu menfi tespit davası ile birlikte kıymet taktirine itiraz davası da açtığını, amacının zaman kazanmak olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında eser sözleşmesinin varlığı konusunda ihtilaf bulunmadığı, davacının takibe konu çeklerin aralarındaki eser sözleşmesi dolayısıyla cevap dilekçesinde 27 kalem halinde dökümünü yaptığı işlere ilişkin olarak verilmiş çekler olduğunu kabul ettiği, tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelendiği, davalı tarafın bir kısım işlerin faturalandırılmadığı ve faturalandırılmayan işler bakımından da alacağının bulunduğu savunmasını bilirkişi raporu alınıncaya kadar ileri sürmediği, yine 27 kalem iş bakımından hangi işlerin faturasız yapıldığı ve keşfinin yapılmasının gerektiğinin ortaya konulmadığı, usulüne uygun tutulan defterler üzerinde yapılan incelemede sonucu düzenlenen rapora göre, davalı kayıtlarında davalının davacıya 79.250,21-TL tutarında borçlu, davacı kayıtlarında ise davacının davalıdan 265.059,81-TL tutarında alacaklı olduğu, tarafların defter ve kayıtları arasındaki farklılığın davacının defterlerinde kayıtlı olarak görülen ancak davacı defterlerinde kayıtlı olmayan 75.000,00.-TL tutarındaki ödeme, 02/01/2015 tarihli 10.000,00.-TL’lik davacı kayıtlarında yer alan çek, 15.000,00.-TL tutarlı çekin davacı tarafından davalıya iade edilmesi ve yine davalı kayıtlarında yer alan 85.809,60.-TL tutarlı faturanın davacı kayıtlarında yer almamasından kaynaklandığı, bilirkişinin tarafların ticari defterlerindeki farklılığı irdeleyerek 85.809,60-TL’lik fatura konusunda heyete bir inşaat mühendisi atanıp atanmayacağı değerlendirmeye bıraktığı, 85.809,60-TL’lik 20.11.2015 tarihli fatura bakımından davacı tarafından davalıya verilen 50.000,00.-TL, 55.000,00.-TL’lik çeklerin tarihi ise 30/11/2015 ile 31/12/2015 olduğu dikkate alındığında, çekin bir ödeme aracı olduğu ve taraflarca davalının yapmış olduğu işlere karşılık verildiği ilkesine göre, bu fatura bakımından da davalının davacıdan alacaklı olduğu, davalı taraf temlikname dolayısıyla belediyeden alacağını alamadığını belirtmiş ise de, temliknameye konu olan faturaların taraf defterlerinde kayıtlı ve hesaplamalarda dikkate alındığı, mahkemece yapılan hesap ve değerlendirmeye göre, 85.809,60-TL + 75.000,00-TL ( Davacı defterlerinde ödeme olarak görülen ancak davalı defterlerinde bulunmayan ödemeler toplamı) + 10.000,00-TL ( davacı kayıtlarında yer alan çek) + 15.000,00-TL ( Davalı tarafından davacıya iade edilen ve ödemesi yapılmayan çek ) = 185.809,60-TL miktar kadar davacının davalıya borçlu olmadığı, bu miktardan, davalının banka çek sorumluluk bedelleri olarak yaptığı 45.525,33.-TL tahsilat çıkarıldığında davalının ödenmeyen alacağının 137.884,27-TL olacağının belirlendiği, gerekçeli hükümde, hesaplama hatası yapıldığı belirtilerek davacı defterlerinde davalıya borçlu olarak göründüğü 79.250,21-TL’lik tutarın hesaplamada davalının toplam alacağına sehven dahil edilmediğinden davacının toplam alacağı 217.134,48.-TL olduğu ve davalının takibe konu çekler dolayısıyla borçlu olmadığı miktarın 46.531,60.-TL olduğu gerekçesiyle … İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyasında, takibe konu çekler yönünden davacının davalıya 100.115,73.-TL borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin taleple icra inkar tazminatının reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yolu başvurusunda, 85.809,60.-TL’lik faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olmadığını, davalı tarafından bu faturaya ilişkin herhangi bir delil ileri sürülmediğini, davalının bu fatura tutarı kadar alacaklı olduğunun kabulü halinde bilirkişi raporunda birinci seçenekteki hesaplamaya göre, davacının… İcra Müdürlüğü’nün …., … ve …. sayılı dosyalarından dolayı borcunun bulunmadığını, …. İcra Müdürlüğü’nün …. sayılı dosyasından da sadece 35.824,46.-TL borçlu bulunduğunun tespiti gerektiğini, ilk derece mahkemesinin gerekçesinin anlaşılamadığını, davaya konu tüm icra dosyaları bakımından borçlu bulunmadığının tespitine dair hüküm tesis edilmesi gerektiğini, HMK 22. maddesi gereği davalının ticari defter ve kayıtların aksini senet veya kesin deliller ile ispat edemediğini, davalının açık kötüniyeti karşısında yerel mahkeme tarafından icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin hatalı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının reddedilen kısım bakımından ortadan kaldırılarak, davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemece hesaplama hatası yapıldığını, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde salt ticari defterlerin esas alındığını, ancak bu değerlendirmelerin dosya kapsamına ve taraflar arasındaki maddi iş ve işlemlere açık aykırı olduğu gibi birbirleri ile de çelişik olduğunu, delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe kısmında davacı ve davalı sıfatlarının yanlış yazıldığını, davanın menfi tespit davası olması ve müvekkilinin alt taşeron olarak alınan işleri bizzatihi yapan şirket olması nedeniyle hukuki niteleme ve değerlendirmede önemli yanılgıya neden olduğunu, çelişkinin borç alacak kalemlerinin yazımında da açıkça görüldüğünü, bu durumun mahkemece de fark edildiğini, davacıya makbuzlar karşılığında iade edildiği sabit olan çekleri dahi ödeme yapılmış gibi gösterilmiş olmasının bilirkişi raporunun hatalı ve hüküm kurmaya elverişli olmadığının delili olduğunu, çelişkili hükmün infaz edilmesinin mümkün olmadığını, eser sözleşmesinde inşaat işleri incelenmeden karar verildiğini, tarafların keşif ve bilirkişi incelemesine dayanmasına rağmen inşaat bilirkişisinin bulunmadığı raporun maddi gerçeği ortaya çıkarmayacağını, TMK 2.madde kapsamında davacının kötüniyetinin korunmasının hukuken mümkün olamayacağından istinaf talebinin esastan kabulü ile duruşma açılarak menfi tespit davasının kısmen kabul edilen bölüm itibariyle de reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, sözlü eser sözleşmesine dayalı, … İcra Müdürlüğü’nün …., …, …. ve …İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı takip dosyalarına konu çekler dolayısıyla borçlu olunmadığının tespiti istemidir.
Davacı, taraflar arasında güvene dayalı ilişki nedeniyle verdiği bir kısım çeklerin karşılığı iş yapılmadan takibe konulduğunu belirterek açtığı menfi tespit davasında, davalı da davacının ihale aldığı yirmi yedi kalem işin PVCve benzeri imalatlarını yaptığını, çeklerin iş karşılığı verildiğini, işlerin tamamlanarak teslim edildiğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2009/19-109- 2009/123 ayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7-1992-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
HMK 297 maddesinde gerekçeli kararın içermesi gereken hususlar ayrıntılı olarak belirtilmiş, 298/2. maddede ise, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 -2010/108 sayılı kararında da belirtildiği üzere; “yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve üst yargı mercilerince kararın denetiminin yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
Gerekçeli karar ile hüküm fıkrasının çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması, Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırı olacaktır.
Somut olayda, alınan bilirkişi raporu ve ek raporuna göre tarafların her ikisinin de lehine delil niteliği taşıyan defterlerinden, davacı defterlerine göre davacının 265.059,81.-TL, davalı defterlerine göre ile, 79.250,21.-TL alacaklı olduğu, ihtilaf konusu fatura ve nakit ödemeler esas alındığında, seçenekli olarak davalının takip dosyalarından 35.824,46.-TL borçlu ya da, 45.525,33.-TL fazla ödeme yaptığı belirlenmiş ancak mahkemenin raporları tahlil ve değerlendirmesinde hata yaptığı, alacak ve borç miktarlarının farklı olduğu bizatihi gerekçeli kararda zikredilerek bu miktarlar ayrıca belirtilmiş, kısa karar hüküm fıkrasına geçirilmiştir. Bu şekilde verilen bir kararda, gerekçe ile hüküm ve kısa karar arasında çelişki olup bu durum açıkça usul ve yasay aykırıdır.
Ayrıca davacı hakkında yapılan dört ayrı icra takip dosyası yönünden borçlu olmadığının tespiti ile bu takip dosyalarının iptalini talep etmesine rağmen kurulan hükümde ve gerekçede, her bir dosya hakkında borcun varlığı yada yokluğu hususunda ayrıntılı bir değerlendirme yapılmadığı gibi her bir dosya ile ilgili ayrı hüküm kurulmaması da doğru görülmemiştir.
Dosya arasına alınan bilirkişi raporuna göre, uyuşmazlık konusu 85.809,60.-TL miktarlı faturanın düzenleme tarihi ve sonrasında davalıya verilen çek bedelleri dikkate alınarak söz konusu fatura miktarı kadar işin yapıldığının kabul ve değerlendirmesi yerinde olup, davalının bu nitelikteki iş bakımından keşif talebinin reddine karar verilmesi usule uygunolduğundan davalının bu hususlardaki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Diğer bir uyuşmazlık konusu ise, davalı kayıtlarında bulunmayan ve davacının 20.000,00.-TL nakit (5.000+7.500+7500) ödeme ile 55.000,00.-TL çek davalı tarafından …. İcra Müdürlüğü’nün …. sayılı dosyasında icra takibine konu edildiğinden bu kalemler bakımından davacı defterine itibar edilmesi de dosya kapsamına uygundur.
Davacının tazminat talebi bakımından yapılan değerlendirmede, İcra İflas Kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nunüzerindedir.Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 esas, 2010/154 karar, 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 esas 2011/747 karar ve 20.03.2013 tarihli ve 2012/19-778 esas, 2013/250 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta takibe konu her bir icra dosyası bakımından yukarıda belirtilen ilkeler kapsamında, “Menfi tespit davalarında 2004 sayılı İİK’nun 72/IV ve 72/V maddeleri uyarınca tazminata hükmedilebilmesinin ön koşulu gerek açılmış icra takibinin durdurulması gerekse icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesi konusunda ihtiyadi tedbir kararı verilmiş ve bu kararın uygulanmış olması lazımdır.” koşulunun gerçekleşip gerçekleştirmediği araştırılarak gerekçede değerlendirilmeden talebin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır
Netice olarak mahkeme kararı yukarıda belirtilen kısa kararla gerekçeli karar çelişkisinin yanında, taraf defterlerindeki kayıtlar ve işin yapılıp yapılmadığı uyuşmazlık konusu olmadığından alınan bilirkişi raporu denetime uygun olup davacının …. İcra Müdürlüğü’nün …… ve …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı dosyalarındaki takibe dayanak kambiyo senetler bakımından davacının borçlu olup olmadığının ayrı ayrı değerlendirilmemesi, menfi tespit dosyalarında İcra İflas Kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne talep olunan kötü niyet tazminat talepleri bakımından red gerekçesi bulunmadığı gibi, her bir takip dosyasında koşulların ayrı ayrı değerlendirilmemesi yönlerinden usul ve yasaya aykırı olup tarafların bu hususlara ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmüştür.
HMK’nun 355.maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına, kamu düzenine ve istinaf konusu yapılan nedenlerle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, mahkemece verilen karar açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı olup taraf vekillerinin istinaf başvurusunun bu sebeplerle esas bakımından kabulü ile mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, Dairemiz kararı gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Taraf vekillerinin istinaf talebinin KABULÜ ile ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve … – … sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Gerekçede yapılan açıklamalar göz önünde bulundurularak yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuranlar tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince ilgilisine iadesine,
3-Karar tebliğ ve harç iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf kanun yoluna başvuranlar tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a. hükmü uyarınca kesin olmak üzere 09/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Başkan


Üye


Üye


Katip