Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2023/1120 E. 2023/961 K. 09.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 5. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1120
KARAR NO : 2023/961

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/02/2023 (Ara Karar)
NUMARASI : 2023/7 Esas
DAVACI : ….SU : Alacak
TALEP : İhtiyati Tedbir
KARAR TARİHİ : 09/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 15/06/2023
Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/02/2023 tarih, 2023/7 Esas sayılı Ara Kararının istinaf incelemesi neticesinde;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacının davalı şirkette %10 paya sahip bulunduğunu, şirketin faaliyetleri ile ilgili davacıya hiç bilgi verilmediğini, toplantılara çağrılmadığını, şirketin mali durumunun davacıdan gizlendiğini, şirketin hileli işlemlerle zarara uğratıldığını, kâr payı dağıtılmadığını, taraflar arasında davalar olduğunu, aralarındaki güven ilişkisinin zedelendiğini ileri sürerek davacının şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesine ve çıkma payının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, söz konusu davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06/06/2022 tarih, 2021/6313 Esas, 2022/4505 sayılı kararı ile bozulması sonrası yeniden esasa kaydedilen davada; davacı vekili bozma ilamı ile mahkemece ortaklıktan çıkma payının, şirketin karar tarihine en yakın tarihteki mal varlığının gerçek değerinin saptanması gerektiğinden bahsedildiği, hem şirket ve fabrika binasının değerinin hem de kur fiyatlarının artması nedenleriyle müvekkilin ortaklık payı karar verilenden daha yüksek olduğunu, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/12/2016 tarih, 2012/357 Esas, 2016/1357 sayılı karara ve bu karara dayanak yapılan bilirkişi raporlarına bakıldığında müvekkilin hisselerinin rayiç bedelinin 287.482,44 Euro olduğu hesaplandığını, şirketin değer artışı bir yana müvekkilin hisselerinin rayiç bedeli olan 287.482,44 Euro’nun dahi bugünkü güncel kurdan hesaplanan karşılığı 287.482,44-EuroX18,2421 TL=5.244.283,41872 TL olduğunu, şirketin değerindeki artışlar hariç güncel kur üzerinden hesaplandığında bakiye 4.267.101,85872 TL ortaklık payı daha bulunduğunu, şirket ve şirkete ait taşınmazların güncel değerine bakıldığında şirketin değerinin kat be kat arttığının görüleceğini, davalı şirketin fabrika binasını satma düşüncesinde olduğunu şirketi zararda göstererek alacaklılardan mal kaçırmaya çalıştıkları hususunda taraflarına bilgi verildiğini, yargılama sonucunda müvekkilinin hak edeceği ortaklık payının güvence altına alınması ve davalının mal kaçırmasının önüne geçilmesi adına davalı şirketin taşınmaz malları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı tedbir istemine yönelik dilekçesi ile; davacı tarafa ayrılma akçesinin mahkeme ilamına göre ödendiğini, ayrılma akçesi davacı tarafa ödenmesine karşılık halen davacı tarafın ihtiyati tedbir talebi dilekçesi ile hisse oranının miktarının yüksekliğini gerekçe göstererek ihtiyati tedbir talebinde bulunmasının haksız olduğunu, davacı tarafın ayrılma akçesini almasına karşılık halen daha şirkette pay sahibi olduğunu bu sebeplerle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, daha önce ayrılma akçesine hükmedilmiş davalı tarafça hükmolunan bu ayrılma akçesi ödenmiştir. Yargıtay tarafından karar tarihine en yakın değerlere göre ayrılma akçesine hükmolunması gerektiği davanın ıslah edilmesinin sonuca etkili olmadığı belirtilerek karar bozulmuşsa da; gerek davalı tarafın ayrılma akçesini hüküm sonrası davacıya ödemiş olması, gerekse davanın bir kez ıslah edilebileceğine ilişkin kurallar dikkate alındığında HMK 389/1 maddesi uyarınca gerekli şartların bulunmadığından talebin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel mahkemenin gerekçeli kararında geçerli ve hukuki bir gerekçe sunmadığını, yerel mahkemece Yargıtay bozma nedeni olan “Haklı sebeple ayrılan ortağın payının gerçek değerinin ortaklığının sona erdiği tarihe en yakın tarih olan karar tarihi itibariyle hesaplanmasının ikinci ıslah niteliğinde olmadığı” hususunun gözden kaçırıldığını ve yanlış karar verildiğini, davalı şirketin fabrika binasını satma düşüncesinde olduğu, şirketi zararda göstererek alacaklılardan mal kaçırmaya çalıştıkları bilgisinin öğrenildiğini, hem şirket ve fabrika binasının değerinin hemde kur fiyatlarının artması nedenleriyle müvekkilinin ortaklık payının karar verilenden yüksek olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
Dava, limited şirket ortaklığından haklı nedenle çıkmaya izin verilmesi ve ayrılma akçesinin tahsili istemine ilişkin olup talep şirket taşınmazı üzerine devir ve temliki önleyecek nitelikte tedbir kararı verilmesine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 638/2 maddesine göre; her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.
6100 sayılı HMK’nın 389/2 maddesi; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.”.
6100 sayılı HMK’nın 390. maddesi; “Tedbir talep eden taraf dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” hükmünü içermektedir.
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri; ispat ölçüsü noktasındadır. Geçiçi hukuki koruma yargılamasında; yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Yaklaşık ispat durumunda ise; hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara karar verilirken, haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür.
Somut olayda; taraflar arasındaki uyuşmazlığa yönelik bozma öncesi davacının ortaklıktan çıkmasına izin verilmesine ve ikinci ıslahın mümkün olmaması sebebiyle ilk ıslah ile artırılan miktar olan 977.181,56 TL ayrılma akçesinin davacıya ödenmesine karar verilmiş, temyiz incelemesi sonrası yerel mahkeme kararı; haklı sebeple şirket ortaklığının sona ermesi halinde ortak, esas sermaye payının gerçek değerini isteme hakkını haizdir. Haklı sebeple ayrılan ortağın payının gerçek değerinin dava veya ıslah dilekçesi tarihi değil, ortaklığının sona erdiği tarihe en yakın tarih olan karar tarihi itibariyle hesaplanmasının gerektiği gözetildiğinde bu hususun ikinci ıslah niteliğinde değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Buna göre mahkemece ortaklıktan çıkma payının, şirketin karar tarihine en yakın tarihteki mal varlığının gerçek değeri saptanması amacıyla, davacının bozma öncesi alınan bilirkişi raporuna itirazlarını da karşılayacak şekilde oluşturulacak bilirkişi heyetinden rapor alınarak belirlenen sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile bozulmuş, eldeki talep bozma kararı sonrası ileri sürülmüştür. Bu arada davalı tarafından önceki mahkeme ilamı uyarınca hüküm altına alınan ayrılma akçesi ödenmiştir.
Belirtilen bu maddi ve hukuki olgular karşısında; ortaklıktan çıkma istemine yönelik istemde davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla önlemler alınması bu kapsamda davalı şirket adına kayıtlı taşınmaza tedbir konulması mümkün ise de; davacı ortak hakkında daha önce hüküm altına alınan ayrılma akçesinin ödenmesi, davanın geldiği aşama, söz konusu tedbir kararının verilmemesinin hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaştıracağı veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağı konusunda yeterli delil bulunmadığından dosya kapsamı itibariyle mahkemece tedbir talebinin reddine yönelik kararın doğru olduğu değerlendirilmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harç peşin alındığından, ayrıca alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının talebi halinde davacıya iadesine,
4-Harç ve karar tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
HMK. 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.


Başkan

e-imza

Üye

e-imza

Üye

e-imza

Katip

e-imza