Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2022/367 E. 2023/73 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO :…

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : ……
ÜYE : …..
ÜYE : ….
KATİP : ….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ….
NUMARASI : …Esas, ….Karar
KARAR TARİHİ : 06/12/2021

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR : 1-) ….
VEKİLİ : Av. …
2-) …
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (2004 Sayılı İİK m.89)
KARAR TARİHİ : 26/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 01/02/2023

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmış olmakla dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili, müvekkilin davalı şirketlere karşı herhangi bir borcu bulunmadığını, müvekkilinin davalı … Şti. ile 2019-2020 yıllarında mal alım satımından kaynaklanan bir ticari ilişkisi mevcut olup bu şirkete borçlarını ödediğini, davalı …’nin diğer davalı …Şti.den alacaklı olduğundan bahisle Bursa …İcra Müdürlüğünün… Esas ve … Esas dosyaları ile…Şti.ne karşı icra takibine başlamış olduğunu, bu icra dosyalarından müvekkiline birinci haciz ihbarnamesi, ikinci haciz ihbarnamesi ve üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmiş olup bu ihbarnamelere ilişkin tebligatların müvekkilinin iş yerini kapatmış olması sebebiyle TK m.35’e göre yapılmış olduğunu, akabinde müvekkilinin ilgili icra dosyalarına borçlu olarak eklenmiş olduğunu, müvekkil şirket yetkilisinin bu dosyalardan ancak 13/10/2020 tarihinde….Ltd. Şti. isimli şirkete haciz işlemi için gelindiğinde haberdar olduğunu, davalı …AŞ tarafından haciz işlemi için gelinen adresin müvekkiline ait iş yeri olduğunun iddia edildiğini ve burada kullanılan makinelerin muhafaza altına alındığını, müvekkilin her ne kadar …. Şti. ile 2019-2020 yıllarında ticari ilişkisi olsa da müvekkilin bu dönemlere ilişkin hiçbir borcu bulunmamakta olduğunu ileri sürerek icra dosyalarında sorumlu tutulduğu, üçüncü haciz ihbarnamelerinde belirtilen toplam 93.149,28 TL tutarında davalılara borçlu olmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı …AŞ vekili, Bursa …İcra Müdürlüğü… ve … Esas sayılı dosyalarından davacı … Şirketine İcra İflas Kanunu 89.maddesi uyarınca haciz ihbarnamelerinin gönderildiğini ve herhangi bir itiraz olmaması dolayısıyla icra dosyalarına borçlu olarak eklendiğini, İİK m.89’a dayalı olarak dosyaya borçlu kaydı yapılan bir borçlu tarafından başvurulabilecek hukuki yolun İİK m.89/3’de düzenlenmiş olduğunu, somut olayda Bursa …İcra Müdürlüğünün …Esas ve … Esas sayılı dosyasından gönderilen 3.haciz ihbarnamelerinin davacıya 11/09/2020 tarihinde tebliğ edilmiş olup üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren menfi tespit davası açılması için 15 günlük yasal sürenin son günü 28/09/2020 olduğu halde huzurdaki davanın 19/04/2021 tarihinde açıldığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davanın, davacının Bursa … İcra Müdürlüğünün… Esas ve … Esas sayılı dosyalarından dolayı (İİK 89/3. maddesi uyarınca) davalılara borçlu olunmadığının tespitine ilişkin olduğu, her ne kadar davacı tarafça, İİK’nın 89. maddesinin 3. fıkrasına göre menfi tespit davası açılmış ise de icra dosyalarında davacı şirkete gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesinin ilk olarak iade edildiği, TK 35’e göre 09/07/2020 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği, 89/2 ihbarnamesinin 11/08/2020 tarihinde TK 35’e göre usulüne uygun tebliğ edildiği, 89/3 ihbarnamesinin TK 35’e göre 11/09/2020 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiğinin tespit edildiği ancak İİK’nın 89. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca davacı tarafça işbu davanın 19/04/2021 tarihinde hak düşürücü süre bittikten sonra açıldığı tespit edilmekle davanın, hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf talebinde bulunan davacı vekili, haciz ihbarnamelerine ilişkin tebligatların TK m.35’e göre yapıldığını, müvekkili şirkete gönderilen üçüncü haciz ihbarnamesinin usule uygun olmadığını, müvekkilin iş yeri adresinin 11/08/2020 tarihinde değiştiğini ve ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği halde davalı … AŞ tarafından gönderilen üçüncü haciz ihbarnamesinin 11/09/2020 tarihli olup müvekkilin eski adresi olan … adresine gönderildiğini, oysaki müvekkilinin bu tarihteki güncel adresinin … olduğunu, bu nedenle dosyanın esasına girmeden hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar vermesinin usul ve yasa aykırı olduğunu, ayrıca müvekkilinin…. Ltd. Şti.ne herhangi bir borcu bulunmadığını ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı … vekili istinafa cevap dilekçesinde, İİK’nın 89. maddesi uyarınca gönderilen 1.,2., ve 3. haciz ihbarnamelerinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, usulsüz tebligat iddiasının şikayet yoluyla icra mahkemesinin görevinde olup buna ilişkin bir dava açılmadığını, dolayısıyla iş bu davada tebligatların usulsüz olarak tebliğ edildiği iddiası ile kararın kaldırılması talebinin yersiz olduğunu, davacının İİK madde 89 gereği borçlu duruma düşerek ödemek zorunda kalacağı parayı ancak icra takip borçlusundan talep ve dava edebileceğini belirterek istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesinde;
Dava, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 89. maddesi kapsamında açılan menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, davacı vekilince süresi içerisinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Görev kamu düzeni ile ilgili olup, öncelikle ve mahkemece re’sen yargılamanın her aşamasında göz önüne alınması gerekir.
2004 sayılı İİK m. 89/3 hükmünde takip hukukuna özgü ayrı bir menfî tespit davası düzenlenmiştir. 2004 sayılı İİK’nın 89. maddesi uyarınca, borçlunun üçüncü şahıs nezdinde bulunan para alacaklarının haczi halinde borçluya, alacağı karşılayacak kadar borcunu alacaklıya ödeyemeyeceği ve ancak icra dairesine ödeyebileceği duyurusunu içeren haciz ihbarnamesi (birinci haciz ihbarnamesi) gönderilir. Haciz ihbarnamesini alan üçüncü kişinin tebliğden itibaren 7 gün içerisinde borçlu olmadığına veya borcun tebliğden önce ödendiğine dair yazılı veya sözlü olarak itirazda bulunmadığı takdirde kendisine, kendisine gönderilen birinci haciz ihbarnamesine 7 gün içerisinde itiraz etmediği ve bu nedenle borcun zimmetinde sayıldığına ilişkin yeni bir haciz ihbarnamesi (ikinci haciz ihbarnamesi) gönderilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, tebliğden itibaren 7 gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci haciz ihbarnamesine de süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir.
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4/1 hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4/1-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4/1 hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Doktrinde, 01/10/2011 tarihinden sonra 2004 sayılı İİK m. 89 hükmü uyarınca üçüncü kişi tarafından açılan menfî tespit davaları için görevli mahkemenin, 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesi olduğu ifade edilmiştir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. Bası, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013, s. 476). 2004 sayılı İİK’nın m. 89/3 hükmü açılan menfi tespit davasında maddenin yer aldığı 2004 sayılı İİK’da görev yönünden özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Başka bir anlatımla, 2004 sayılı İİK m. 89 hükmünde belirtilen mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte, aynı Kanun’un 235/1. maddesindeki kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki iflâs davaları için ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki gibi açık bir düzenleme bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK m. 2/1 hükmüne göre, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu nedenle hukuki uyuşmazlıklarda asliye mahkemelerinin görevi asıldır.
2004 sayılı İİK’nın m. 89/3 hükmü uyarınca açılan menfi tespit davasında, davacı ile davalı takip alacaklısı arasında doğrudan ticari ilişki bulunmadığından ve kanunda da görevli mahkeme konusunda özel bir düzenleme bulunmadığından, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispî ticarî davadan söz edilemez. Bu itibarla davanın 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir (Bkz. Yargıtay (Kapatılan) 19. HD’nin, 12/04/2016, E. 2016/3568, K. 2016/6425; 26/02/2016, E. 2015/15365, K. 2016/3253 tarih ve sayılı kararları). Her ne kadar davanın tarafları tacir ise de, davanın tarafları arasında doğrudan bir hukukî ilişki bulunmadığından ve davanın takip hukukuna özgü bir dava olması nedeniyle ticarî dava olduğundan söz edilemez. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta, asliye hukuk mahkemesinin davaya bakmakta görevli olduğu yönünde görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esası hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın m. 353/1-a-3 ve m. 355 hükümleri uyarınca esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen gözetilen sebeplerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın görevsizlik kararı verilmek üzere kararı veren yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-) Davacı vekilinin istinaf isteminin, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin, kamu düzeni ilkesi yönünden re’sen KABULÜNE, ilk derece mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın m. 353/1-a-3 hükmü uyarınca esası incelenmeksizin KALDIRILMASINA,
2-) Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-) Kararın kaldırılma nedenine göre davacı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
4-) 492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince, peşin alınan istinaf karar ve ilam harcının davacı tarafa iadesine,
5-) 6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince tebliğine,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın m. 353/1-a ve m. 362/1-g hükümleri gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/02/2023

……
Başkan
………
¸e-imzalıdır
……….
Üye
……….
¸e-imzalıdır
………..
Üye
………..
¸e-imzalıdır
…………..
Katip
…………
¸e-imzalıdır