Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2022/2024 E. 2022/1996 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 5. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/2024 – 2022/1996
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2024
KARAR NO : 2022/1996
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

B
DAVACILAR :

DAVANIN KONUSU : Şirketin Feshi ve Tasfiyesi
KARAR TARİHİ : 21/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/12/2022

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmış olmakla dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekili, davalı şirketin Bursa Ticaret Lisesi mezunlarının bir araya gelerek ticari hayatta ilerlemeyi ve bu süreçte Bursa Ticaret Lisesinde en az iki yıl okumuş öğrencileri, öğretmenlerini ve görev yapmış kişilerin birbirlerine destek olmak gayesi ile 13/10/1986 tarihinde A.Grubu 127 Kişi, B.Grubu 100.Kişi olmak üzere toplam 227 kurucu ortak ile kurulduğunu, şirketin kuruluşundan itibaren yaklaşık 4 yıl kadar sadece tekstil (iplik alım satımı) işi ile iştigal ettiğini ve 1990-1991 yıllarına kadar kuruluş amacına uygun bir şekilde sadece tekstil faaliyetlerine devam ettiğini ancak sonraki tarihlerde şirket ana sözleşmesinde yer alan şirket amacına yönelik hiçbir ticari faaliyeti kalmadığını, kuruluş tarihini takip eden yıllarda şirket adına iktisap edilen Bursa İli, Nilüfer İlçesi, Ertuğrul Mahallesi, 2520 Ada, 1 Parsel’de bulunan 10.009,16.M2 arsa için, Bursa İli, Nilüfer İlçesi, Ertuğrul Mahallesi, 2521 Ada, 1 Parsel’de bulunan 13.515,84.M2 arsa için ayrı tarihlerde kat karşılığı inşaat sözleşmesi akdedildiğini ve her iki arsa üzerine farklı zamanlarda konut ve ticari amaçlı inşaatlar yapıldığını, şirkete ait gayrimenkuller üzerinde inşaatların tamamlanmasından sonra davalı şirketin sadece kendisine kalan gayrimenkullerin satışını ve kiralamasını yapma konusunda faaliyette bulunduğunu, satış aşamasında bazı ortaklara gayrimenkul satışı yapılarak ödeme alınmasına rağmen ödeme yapılan bedellerin belli bir süre sonra satın alan ortağın banka hesabına toplu olarak iade edilerek söz konusu gayrimenkullerin başka kişilere satıldığını, satış faaliyetleri neticesinde elde edilen gelirlerin küçük bir kısmının alınan kararlar doğrultusunda kar payı adı altında paydaşlara dağıtıldığını, satış ve gelirlere ilişkin davalı şirket yönetimi tarafından ortaklara net ve açıklayıcı bilgi ve belge verilmediğini, şirket maaliyetleri ve satış hasılatlarının neler olduğunun ortaklar tarafından denetlenmesinin sürekli engellendiğini, azınlık pay sahibi ortakların yapılacak inşaatlardan (bedeli karşılığında) satın alınma taleplerine rağmen herhangi bir bilgilendirme yapılmadığını, aleni olarak yapılması gereken hesap ve işlemlerin ortaklardan bilinçli olarak hakim paydaşlar tarafından gizlendiğini, şirketin aktifinde kayıtlı anılan taşınmazların satış bedellerinin takdir yetkisi tamamen şirket yönetim kurulunun inisiyatifine bırakıldığını ve bu durumun şirket yönetiminde keyfilik oluşturduğunu, yönetim kurulunun çoğunluğun yönetimi olarak azınlığın hak ve menfaatlerini korumadığını ve çoğunluk gücü ile şirkete ait varlıkları dilediği bedelden dilediği kişilere sattıklarını, azınlık ortakların satış işlemlerinden bilinçli ve planlı olarak uzakta tutulduğunu, azınlığa söz hakkı verilmediğini ve satış yapmaksızın yönetim kurulunun yararına olacak şekilde kiralama yolunu tercih ettiğini, çoğunluk hakimiyetini elinde bulunduran şirket yönetiminin gerek yönetimin oluşumunda gerekse şirket faaliyetlerinin yürütülmesinde diğer azınlık haklarını bilinçli ve açık bir şekilde ihlal ettiğini, azınlıkta kalan pay sahiplerinin inceleme ve denetleme haklarının ağır bir şekilde ihlal edilmesi, anonim şirkette finansal açıdan zarar verilmesi, dağıtılan kar payı oranının bilinçli ve planlı olarak düşürülmesi, çoğunluk pay sahiplerinden oluşan yönetim kuruluna (herhangi bir ticari faaliyet olmamasına karşın) yüksek miktarda ücret verilmesi, anonim şirketin açıkça zarar uğratılması, şirketin bireysel çıkarlara yönelik yönetilmesi, ortaklık amacından günden güne uzaklaşması, şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketin amacını gerçekleştirme doğrultusunda yıllardır herhangi bir faaliyetlerde bulunmaması gibi birçok hususun TTK 531 maddesi hükmü çerçevesinde fesih talebi için haklı sebep oluşturduğunu, davalı şirketin genel kurul toplantılarında azınlık tarafından bu zamana dek talep edilen bilgiler verilmediği gibi bilgi edinmeye yönelik olarak sunulan görüşlerin ise çoğunluk hissesinin oyları ile reddedildiğini ve azınlık olanların haklarının açık bir şekilde ihlal edildiğini, kötü, ihmalkar davranışlar sebebiyle şirket ve paydaşların büyük tazminatlar ödemek zorunda kalmış olmasına rağmen yine yönetim tarafından bilgiye ve teknik yöntemlere dayanmayan plansız şekilde şirketin yönetilmeye devam edildiğini, hali hazırda şirket mal varlığında kayıtlı bulunan taşınmazların bir kısmının kiralanması suretiyle kira geliri elde edilmesi dışında hiçbir bir ticari faaliyeti bulunmadığını, şirketin kuruluş amacına uygun olarak şirket mülkiyetinde bulunan mal varlığına dahil taşınmazlarının piyasa değer ile satışının yapılarak gelirinin ortaklara pay edilmesi ve dağıtılması gerekirken bu işlemlerin yönetim tarafından yapılmamakta olup kiradan elde edilen gelirin büyük bir kısmının yöneticilere dağıtıldığını, yönetim kurulunda yer alan üyelerin tamamının toplam 3.960.544 hisseye sahip kişilerden oluştuğunu ve bu oranın şirket genel hissesine oranının %55-56’ya tekabul ettiğini, ortaklığın finansal durumu iyi olduğu halde en az 3-4 yıl boyunca kar veya yeteri kadar kar dağıtımının yine çoğunluk hissedarların oyları ile yapılamadığını ve çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiğini ileri sürerek öncelikle TTK 638/2 düzenlemesi gereğince müvekkillerinin haklarının korunması ve fesih sonucunda elde edecekleri menfaatlerin teminat altına alınması amacıyla davalı şirketin mal varlığına davanın niteliği gereğince teminatsız olarak ihtiyati tedbir tedbir konulmasını ve müvekkillerinin borçlarının dondurulmasına karar verilmesini, davalı şirketin yönetiminin dava süresince şu anki yönetimde bırakılması devam eden yargılamada azınlık hisselerinin aleyhine olan durumu daha da kötü hale getireceğinden azınlık pay sahiplerinin menfaatinin korunması, şirketin diğer iş ve işleyişlerinde şirketi eksiksiz temsil edilmesi amacıyla TTK md. 630 ve Türk Medeni Kanunu md.427 gereği davalı şirketin yönetimi için konusunda uzman bir geçici kayyım atanmasını, neticeten de TTK md.531 vd. maddeleri gereğince şirketin feshine karar verilmesini, bu mümkün olmaması halinde karar tarihine en yakın tarihte ortaklık pay bedellerinin gerçek (fiili) değerlerinin hesaplanarak davacı müvekkillere ödenmesine ve şirket ortaklığından çıkarılmasına izin/karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece 18/05/2022 tarihli tensip zaptı ile davacı taraf ihtiyati tedbir talepleri husunda şirketin mal varlığına ihtiyati tedbir konulması taleplerinin reddine, şirkete denetim kayyımı atanması talebinin kabulü ile yönetim kurulunun her türlü eylem ve işlemi ile gayrimenkul ve menkul mallar üzerindeki tasarruf yetkisinin kayyım denetim ve iznine tabi tutulmasına karar verilmiştir.
Davalı vekili cevap ve ihtiyati tedbire itiraz dilekçesinde, davacı tarafın ileri sürdüğü hiçbir sebebin fesih ve tasfiyeye dayanak olamayacağını, başka dava ve hukuki yollarla çözülecek sorunların şirketi ortadan kaldırmaya gerekçe gösterilmesinin Medeni Kanunun 2. maddesinde tarif edilen dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, iddiaların somutlaştırılmadığını ve gerçek dışı olduğunu savunarak öncelikle kayyım kararının kaldırılmasını, devamına karar verilecekse kayyım ücretlerinin davacılardan alınmasını ve davanın esasına ilişkin olarak da reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece davalının ihtiyati tedbir kararına itirazı üzerine 04/08/2022 tarihli ara karar ile davalı şirketin yönetiminin dava süresince şu anki yönetimde bırakılması devam eden yargılamada davacı azınlık hisselerinin aleyhine olan durumu daha da kötü hale getireceğinden azınlık pay sahiplerinin menfaatinin korunması, şirketin diğer iş ve işleyişlerinde şirketi eksiksiz temsil edilmesi amacıyla; TTK md. 630 ve Türk Medeni Kanunu md.427 gereği davalı şirketin yönetimi için konusunda uzman bir geçici kayyum’un atanması talebinin mahkemenin 18/05/2022 tarihli tensip tutanağı ile kabul edilmiş ve şirketin mal varlığına ihtiyati tedbir konulması taleplerinin reddine, şirkete denetim kayyımı atanması talebinin kabulüne ve yönetim kurulunun her türlü eylem ve işlemi ile gayrimenkul ve menkul mallar üzerindeki tasarruf yetkisinin kayyım denetim ve iznine tabi tutulmasına karar verilmiş olup davalı vekilinin kayyım tedbirinin kaldırılması talebinin reddine karar verilmiştir.
Ara karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf talebinde bulunan davalı vekili, gerekçesiz biçimde itirazlarının reddedildiğini, limited şirketler için konulmuş olan TTK’nın 630’uncu maddesinin anonim şirketlere uygulanamayacağını, yine organsız kalmış tüzel kişilere yönelik TMK’nın 427’nci maddesinin de uygulama yeri bulunmadığını, mahkemenin gerekçesiz biçimde tedbir kararı verdiğini ve itirazlarını da gerekçesiz biçimde reddettiğini, malvarlığına tedbir konularak ortakların haklarının korunabileceğini ve bu yönde tedbir verilmesinin hem masrafsız hem de basit bir yol olduğu halde mahkemenin bu tedbiri neden tercih etmediğinin belirsiz olduğunu, asıl olanın bir şirketin seçilmiş organı tarafından yönetilmesi olup yönetim işlerinin yönetim kurulunun devredilemez hak ve yetkisi olduğu halde bu hakkın ve yetkinin gerekçesiz biçimde kısıtlanmasınının kabul edilemeyeceğini, dava süresince devam edecek gibi görünen kayyıma verilen ücret sebebiyle şirketin uğrayacağı zararın büyük olacağını ve mahkemece ücretin davacı tarafından karşılanmasının öngörülebileceğini, sonuçta haklı çıkması halinde şirketten mahkeme masrafı ile birlikte tahsil edilebileceğini, öte yandan kayyım olarak seçilen kişinin mali müşavir olup şirket yönetimi konusunda uzman olduğu belirtilmişse de buna dair ciddi bir dayanak bulunmadığını belirterek “tedbire itirazın reddine dair” ara kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, şimdiye kadar ödenen ve ödemek zorunda kalınacak kayyım ücretlerinin mahkeme masrafı kapsamında davalcılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesinde;
Dava, TTK m. 531 dayalı anonim şirketin haklı nedenle feshi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı tarafın talebi üzerine şirkete denetim kayyımı atanması talebinin kabulü ile yönetim kurulunun her türlü eylem ve işlemi ile gayrimenkul ve menkul mallar üzerindeki tasarruf yetkisinin kayyım denetim ve iznine tabi tutulmasına karar verilmiş olup davalı tarafça tedbire itiraz edilmiş, mahkemece tedbire itirazın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu, istinaf olunan ara kararının dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır.
6102 sayılı TTK’nın 531. maddesi “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir” hükmünü havidir. Anılan hüküm uyarınca sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri ancak haklı sebeplerin varlığını kanıtlamaları halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceklerdir. Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce taktir edilecektir.
Mahkeme, davacı tarafın çıkma payını hileli veya muvazaalı işlemlerle azaltacak tasarrufların önüne geçmek için HMK’nın 389 ve devamı maddeleri uyarınca talep üzerine tedbir alabilecektir. Ancak alınacak tedbirin yönetim kurulunu işlevsiz hâle getirmemesi gerekmektedir. Zira şirket yönetim kurulunun şirketi piyasa koşullarına uygun bir şekilde yönetme görevi söz konusu olup yönetim kurulu, yapmış olduğu tasarrufların doğruluğu veya yanlışlığını sorumluluğunu taşımakta ve şirketin, düzgün yönetilememesi, yanlış tasarruflarda bulunulması gibi sebeplerle zarara uğraması hâlinde TTK’nın 553 ve devamı maddeleri uyarınca yönetim kurulunun sorumlu söz konusu olmaktadır. Bu kapsamda sorumluluk yönetim kurulundayken yaptığı her işlemin onaylanması ve denetim kayyımlarının belirlediği çizgide şirketin yönetilmesi mahkemece denetim kayyımı atanmasındaki amacı aşmaktadır.
Öte yandan davacı tarafça ileri sürülen haklı sebeplerin varlığına ilişkin dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgeler nazara alındığında bu aşamada yaklaşık ispat olgusu gerçekleşmediği halde yönetim kurulunun her türlü eylem ve işlemi ile gayrimenkul ve menkul mallar üzerindeki tasarruf yetkisinin kayyım denetim ve iznine tabi tutulmasına dair tedbir kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gibi tedbirde ölçülülük ilkesine de aykırı olup mahkemece, davalı tarafın itirazının reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
Mahkemece, ihtiyati tedbire itirazın reddine 04/08/2022 tarihli duruşmada karar verildiği halde, gerekçeli karar başlığında ara karar tarihi olarak gerekçenin yazıldığı 10/08/2022 tarihinin gösterilmiş olması hatalı olmakla birlikte, mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve eleştirilmekle yetinilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince itirazın reddine dair ara kararın kaldırılarak itirazın kabulüne dair yeninden hüküm tesis edilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-) Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, ilk derece mahkemesinin 04/08/2022 tarihli ara kararının KALDIRILMASINA, 6100 sayılı HMK m. 353/1-b-2 hükmü gereğince YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA, Buna göre;
1-) Davalı tarafça ihtiyati tedbire yapılan itirazın kabulü ile 18/05/2022 tarihli tensip zaptının 8 nolu bendinde yer alan denettim kayyımı atanmasına dair tensip ara kararının kaldırılmasına, denetim kayyımının görevine son verilmesine,
II-) 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca peşin alınan istinaf karar harcının istinaf talebinde bulunan davalıya talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,
III-) Davacı tarafından istinaf başvuru aşamasında yapılan yargılama giderleri olan 200,70 TL istinaf başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
IV-) İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına,
V-) 6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-f hükmü gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/12/2022