Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2020/648 E. 2023/411 K. 31.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 5. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/648
KARAR NO : 2023/411

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/1641 Esas, 2018/1210 Karar
KARAR TARİHİ : 26/09/2018

VEKİLİ : Av. …
İnönü
KARAR TARİHİ : 31/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/04/2023
Asıl davada davalı- birleşen davada davacı (Bağımsız Sağlık…AŞ) vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmış olmakla dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Asıl davada davacı vekili, davalının müvekkilinden sağlık hizmeti aldığını ve müvekkilinin verdiği sağlık hizmetine karşılık kestiği faturaların bir kısmının davalı tarafça ödenmediğini, ödenmeyen faturaların tahsili için Bursa 3.İcra Müdürlüğünün 2016/14322 Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine başlatılan takibe davalının haksız biçimde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmektedir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin Özel Bursa Anadolu Hastanesi Ünvanı altında faaliyet yürttüğünü, davacı şirketin yetkilisi ve ortağı olan …’ın ise müvekkili şirkete ait hastanede uzun süre doktor olarak çalıştığını, …’ın verdiği hizmet karşılığını davacı şirket üzerinden fatura keserek tahsil ettiğini ancak adı geçenin hatalı işlemleri sebebiyle SGK ödemelerinde kesintiler yaşandığını, iş ilişkisi devam ettiği süreçte davacı şirketin söz konusu bedelleri mahsup etmediğini, akabinde söz konusu kesinti bedellerinin …’dan talep edilmesi üzerine ödemeyeceğini söyleyerek müvekkili hastaneden ayrıldığını, davacı şirket yetkilisinin kusurlu işlemlerinden dolayı müvekkili şirketin uğradığı zararın dava konusu alacaktan mahsup edilmesi gerektiğini, davacı şirketi yetkilisi …’ın müvekkili şirkete ait hastanede görev aldığı süreçte kendi uzmanlık dalı ile ilgili olarak çeşitli ameliyat ve sair cerrahi girişimlerde bulunduğunu, söz konusu vakıalar açısından tıbbi gereklilik ve fayda bulunması nedeniyle çeşitli malzemeler kullandığını, malzeme bedellerinin SGK tarafından müvekkili şirkete kısmen veya tamamen ödenmediği durumlar hasıl olduğundan ödenmeyen kısımdan kusuru oranında sorumlu olduğunu, söz konusu kesinti ve cezai işlemlere ilişkin olarak birçok dava açıldığını, davacı şirketi yetkilisi …’ın bulunduğu müdahaleler sebebiyle müvekkil şirket alacağından SGK tarafından toplam 466.964,38 TL kesinti ve cezai işlem uygulandığını, müvekkilinin tamamen …’ın kusurlu iş ve işlemleri sebebiyle zarara uğradığını, mevcut kesintiler nedeniyle müvekkili tarafından SGK aleyhine dava dosyalarının sonuçlarının direk olarak mevcut davadaki mahsup talebiyle ilgili olduğundan dolayı bekletici mesele yapılması gerektiğini, takip öncesi faiz istenemeyeceğini savunarak davanın reddi ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Birleşen Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/278 Esas sayılı dava dosyasında davacı vekili, müvekkili şirketin Özel Bursa Anadolu Hastanesi unvanı ile sağlık alanında hizmet verdiğini, davalı şirketin ortağı ve yetkilisi olan …’ın ise bu hastanede uzun süre doktor olarak çalıştığını ve dönem dönem işten ayrılıp tekrar dönse de en son 01/05/2016 tarihinde işten ayrıldığını, …’ın ortağı ve yetkilisi olduğu davalı şirket üzerinden müvekkiline ait hastanede verdiği hizmet karşılğı alacağı payı fatura ettiğini, SGK ödemelerinde davalı şahsın hatalı veya kusurlu iş ve işlemleri sebebiyle kesintiler yaşandığını, davalının SGK tarafından ödenmeyen malzeme bedelleri nedeniyle kusuru oranında sorumlu olduğunu, dava aşamasında yapılan kesinti bedelleri tam olarak belirli olsa da kusur oranının tespiti yapılamadığından işbu davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, müvekkili şirket alacağından SGK tarafından toplam 466.964,38 TL kesinti ve cezai işlem uygulandığını, davalı şirket tarafından düzenlenen fatura bedelleri tutarında mahsup yapılmak istense de davalı tarafça bu talebin kabul edilmediğini, fatura alacaklarına ilişkin olarak icra takibi yapıldığını, Bursa 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1641 Esas sayılı dosyası ile devam etmekte olan itirazın iptali davasında mahsup taleplerinin bulunduğunu belirterek, 5.000 TL’nin davalının kusurlu işlemleri sebebiyle SGK’nın müvekkili şirket alacaklarından yaptığı kesinti tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müşterek tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın müvekkili şirket ile bir ilgisi bulunmadığını, müvekkili şirket yönünden husumetten reddini gerektiğini, müvekkili … yönünden ise davacı tarafın dilekçesinde ifade etmiş olduğu ve ekte sunulu SGK kayıtlarından da görüleceği üzere müvekkilinin davacı şirkette sigortalı olarak çalıştığını, müvekkilinin herhangi kusurlu bir davranışının söz konusu olmadığını, davacı tarafın işbu dava ile SGK‘ya karşı açmış olduğu ve henüz sonuçlanmamış davalara ilişkin bedelleri müvekkilinden talep etmekte olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, asıl davanın ilamsız takibe itirazın iptali talebine ilişkin olup ilamsız takibe dayanak yapılan alacağın sağlık hizmeti verilmesinden kaynaklandığı, davalı tarafın faturaları inkar etmediği, ödemezlik def’i ileri sürdüğü, fatura bedellerinin ödenmemesinin gerekçesi olarak davalı şirket aracılığıyla verilen sağlık hizmeti sırasında kullanılan malzemelerden bir kısmının SGK tarafından geri ödenmemesi gösterildiği, davacı kayıtlarına göre 413.790,82 TL olan alacak miktarının davalı kayıtlarına göre 408.886,61 TL olduğunu, aradaki 4.904,21 TL tutarındaki mutabakatsızlığın davalı kayıtlarında yer alan “kasadan nakit ödeme” hareketinden kaynaklandığını ancak bunun bir evrak ile doğrulanmadığı, davalı kayıtlarındaki kasadan ödeme kaydının dayanağı bulunmadığından davalı lehine ödeme kabul edilemeyeceği, bu durumda davacı şirketin faturalardan kaynaklanan 413.790,82 TL tutarında alacağı bulunduğunun sabit olduğu, davacı tarafça bu tutara takip öncesi faiz talep etmişse de davalının daha önce temerrüde düşürüldüne dair delil ve kayıt bulunmadığından bu talebinin haklı görülmediği, özel hastane işletmecisi olan davalı tarafın tedavilerinde kullanılan ürünlerin faturalarını Sağlık Uygulama Tebliği’ne uygun biçimde kontrol etmesi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödemesi yapılan ürünlerden değilse hastadan tahsilat yapması gerektiği, bunun aksinin sözleşme ile kararlaştırılabileceği ancak sözleşme yoksa hekimin kendi tıbbi tercih ve tecrübesine göre uygun malzemeyi kullandığının kabulü gerektiği ve asliye hukuk mahkemelerinde süren ve davalı tarafından SGK aleyhine açılan davaların sonucunun beklenmediği, sonuç itibariyle ana dava yönünden davacı tarafın gerekli ispat külfetini yerine getirdiği, izah edilen gerekçe ile birleşen davanın da reddi gerektiği belirtilerek 2016/1641 Esas sayılı ana davanın kısmen kabulü ile Bursa 3. İcra Dairesinin 2016/14322 sayılı takip dosyasına davalı borçlu tarafından yapılan itirazın kısmen iptaline, takibin 413.790,82 TL üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalı borçlunun asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, birleşen 2017/278 Esas sayılı davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf talebinde bulunan asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekili, asıl davada davacı olan Üç-D Özel Sağlık Hizm. Medikal Gıda ve Turizm San. Tic. Ltd. Şti. ile müvekkil şirket arasında yapılan anlaşmalar neticesinde birtakım sağlık hizmetleri alındığını ve davacı şirket tarafından işbu ticari ilişkiye istinaden kesilen faturaların haksız olarak icra takibine konu edildiğini, müvekkil şirketin söz konusu fatura bedellerini ödememe nedeninin davacı şirket yetkilisi …’ın müvekkil şirketi uğrattığı zararlardan kaynaklanmakta olup müvekkili şirketin uğradığı zarar bedellerini davacı şirketin alacağından mahsup etme amacıyla fatura bedellerini ödemediğini, müvekkili şirketin Sosyal Güvenlik Kurumu ödemelerinde …’ın hatalı veya kusurlu iş ve işlemleri sebebiyle kesintiler yaşandığını, kullanılan malzeme bedelleri SGK tarafından müvekkil şirkete kısmen veya tamamen ödenmediği durumlarda ödenmeyen kısımların sorumluluğunun …’a ait olduğunu, SGK tarafından yapılan kesinti işlemlerine ilişkin açılan dava dosya bilgileri mahkemeye sunulmuş olmasına karşın mahkemece söz konusu dosyaların incelenmeden ve deliller toplanmadan, eksik inceleme ile hatalı hüküm kurulduğunu, söz konusu dosyalar incelendiğinde de …’ın kusurlu tedavileri neticesinde müvekkili şirketin zarara uğramış olup yüklü miktarda ödeme yapmak zorunda kaldığının tespit edileceğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE:
HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesinde;
Asıl dava, davacının fatura alacağının tahsili amacıyla başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup davalı, davacı şirketin ortağı ve yetkilisi olup doktor olarak müvekkilinin hastanesinde çalışan …’ın kusurlu eylemleri nedeniyle SGK tarafından kesinti yapıldığını iddia ederek yapılan kesintilere ilişkin takas definde bulunmuştur.
Birleşen dava ise davacı şirketin işlettiği hastaneden doktor olarak görev yapan …’ın kusurlu eylemleri nedeniyle SGK tarafından yapılan kesintilerin davalılardan müştereken tahsili talebine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulü ile birleşen davanın reddine karar verilmiş, verilen karar aleyhine asıl davada davalı/birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Asıl davada itirazın iptaline konu Bursa 3. İcra Müdürlüğünün 2016/14322 Esas sayılı icra dosyasında Üç-D Özel Dağlık Hizmetleri…Ltd.Şti. Tarafından Bağımsız Sağlık…AŞ aleyhine 413.790,82 TL asıl alacak, 17.198,14 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 430.988,96 TL’nin tahsili için genel haciz yoluyla icra takibi başlatıldığı, takip talebinin 30/01/2016, 15/02/2016, 29/02/2016, 31/03/2016, 30/04/2016 tarihli 5 adet sağlık hizmet bedeli faturası olduğu, borçlu vekilince süresi içerisinde borca ve ferilerine itiraz edildiği ve hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmektedir.
Asıl davada davalı tarafça icra takibine konu faturların karşılığı olan hizmetin alınmadığı öne sürülememiş olup davacı tarafça takibe konu faturların davalı defterlerinde de kayıtlı olduğu yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edilmiştir. Davalı, davacı şirket yetkilisi ve ortağı olan …’ın hastaneden doktor olarak çalıştığını kusurlu işlemleri nedeniyle SGK tarafından şirkete yapılan ödemelerden 466.964,38 TL kesinti yapıldığını, yapılan kesintilerin dava konusu alacaktan mahsup edilmesi gerektiğini savunmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “takas” ve “mahsup” kavramlarının açıklanmasında fayda vardır. Zira, takas ve mahsup farklı iki hukukî kurumdur. Sık sık birlikte ve aynı anlamda kullanılmaları yaygın ise de bu durum sadece benzer olmalarından kaynaklanmaktadır.
Hukukumuzda takas, birbirine karşı bir miktar para veya aynı cins alacağa sahip kişilerden birinin karşı tarafın kabulüne ihtiyaç duymaksızın tek taraflı beyanı ile bu alacakları az olanı tutarında sona erdiren yenilik doğurucu bir hukukî işlemdir. Böylece takas ifa masraf ve külfetine katlanmadan, her iki tarafı da borcunu ifa ve alacağını tahsil etmiş durumuna getirir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 139. maddesinde, “İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir.
Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir.
Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Yapılan kanununi düzenlemeden anlaşılacağı üzere takasın söz konusu olabilmesi için iki tarafın karşılıklı olarak birbirinden alacaklı (birbirinden borçlu olması) gerekir. Alacak ve borç karşılıklı değilse veya iki kişi arasındaki borç ilişkisinin, dışında kalan kişilerden olan alacaklar ya da borçlar takasa konu olamaz. Takas bildiriminde bulunan kimse karşı tarafa borçlu bulunmalı, aynı zamanda karşı taraftan alacaklı olmalıdır. Ayrıca takas için, yalnız borçlularda değil, borçlarda da karşılıklılık bulunmalıdır. Ancak aynı nitelikteki cins (nevi) veya özdeş edimlerin takası mümkündür. Başka bir ifadeyle alacakların aynı cinsten olması, borçlanılan edimlerin ifada birbirlerinin yerine geçebilecek nitelikte olması anlamına gelmektedir.
Takas için aranan üçüncü koşul kural olarak her iki borcun muaccel (ifasının istenebilir) olmasıdır. Dördüncü koşul ise, tarafların alacak ve borçlarının geçerli ve ifa edilebilir olması gerekmektedir. Taraflardan birinin alacağı muaccel olduğu hâlde, karşı tarafa olan borcu için bir vadeden yararlanıyorsa, bu alacak talep edildiğinde diğer taraf henüz muaccel olmayan kendi alacağını takas olarak ileri süremez.
Yenilik doğuran bir hak olan takasın, davadan önce ve dava sırasında alacak sahiplerinden her biri tarafından ileri sürüleceği gibi, bu yola gitmeksizin taraflar alacaklarını ayrıca dava konusu edebilirler. Diğer bir anlatımla takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesi olanaklıdır. İlke olarak, takas def’î de diğer def’îler gibi süresinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmelidir.
Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir. Aksi hâlde takastan kurtulmak isteyen borçlu hemen bir ihtilaf çıkartarak amacına ulaşabilir. Öte yandan ihtilaflı alacağın takas edilebilir olduğunu söylemekle de takasın ortaya konulması ile ihtilafın alacaklı lehine hâlledilmiş olduğu anlamı çıkmamalıdır. Sonuçta hâkim anlaşmazlığı çözerek sonucuna göre takas def’î talebini red veya kabul edecektir (Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2021 tarihli, 2019/(22)9-267 E., 2021/1463 K. sayılı kararı).
Mahsup ise bir alacağı doğuran olayla ilgili olarak alacaklının elde ettiği bazı menfaatlerin ya da borçlunun katlandığı bazı külfetlerin, bu alacaktan indirilmesini ifade eder. Meselâ, bir malı sahibine iade ile yükümlü zilyedin o mal için yaptığı bazı masraflar, o maldan elde ettiği semerelerin bedeline mahsup edilir (MK. m. 907). Bunun gibi, haksız fiilden zarar gören kimsenin bu fiilden elde ettiği bir menfaat olmuşsa, böyle bir menfaat uğranılan zarara mahsup edilir. Görülüyor ki bu olaylarda karşılıklı alacaklar yoktur; sadece, alacağın net miktarını bulmak için yapılan bir hesap ameliyesi bahis konusu olmaktadır (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selâhattin Sulhi.: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7. Bası, İstanbul 1993, s. 1013).
Mahsup yenilik doğuran bir hakkın kullanılması olmayıp sadece alacağın gerçek miktarını belirlemek üzere yapılan bir işlemdir. Burada ayrı ve müstakil iki alacak bulunmamaktadır. Mahsup savunmasını, alacak miktarının indirilmesinde yararı olan herkes ileri sürebilir ve borcu sona erdiren durum olması nedeniyle hâkim tarafından re’sen nazara alınır (Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2017/15-496 E., 2021/208 K. sayılı kararı).
Sonuç itibariyle takas ve mahsup farklı kavramlardır. Takasta karşılıklı aynı cins muaccel alacak ve borç söz konusu olduğu hâlde, mahsupta karşılıklı birer alacak söz konusu değildir. Mahsup, bir alacaktan (zararlı olayın zarar görene sağladığı diğer faydalar, giderlerdeki tasarruflar gibi) bazı kalemlerin düşülmesine izin veren bir sayışma işlemidir. Mahsupta mahsup hakkına sahip olan taraf bu hakkını karşı taraf alacağını kendisinden istemedikçe ileri süremez (Hukuk Genel Kurulunun 26/04/2022 tarihli ve 2017/(23)6-873 E., 2022/605 K.sayılı kararı).
Tüm bu açıklamalar ışığında asıl davada, davalı takas definde bulunmuş ise de; iki tarafın karşılıklı olarak birbirinden alacaklı olması gerektiği koşulunun somut olayda gerçekleşmediği, davalının alacak iddiasının, davacı şirketten alacaklı olduğu iddiasına değil davacı şirketin ortağı ve yetkilisi olan ve aynı zamanda davalı şirketin hastanesinde hizmet sözleşmesi ile çalışan …’dan alacaklı olduğu iddiasına dayanmakta olup takas koşullarının mevcut olmadığı, davalının alacaklı olduğunu ileri sürdüğü kişinin, davacı şirketin ortağı ve yetkilisi olsa da şirketin tüzel kişiliğinin farklı olduğu ve bu nedenle davalının takas definde bulunamayacağı, bu itibarla asıl dava ve birleşen dava arasında hukuki bağlantı bulunmadığı ve davaların birlikte görülmesi gerekmediği anlaşılmaktadır.
Öte yandan birleşen davada, davalı …’ın SGK kayıtları uyarınca davacı şirkette sigortalı olarak çalıştığı, bu suretle taraflar arasında hizmet sözleşmesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece, özel hastane işletmecisi olan şirket taraf tedavilerinde kullanılan ürünlerin faturalarını Sağlık Uygulama Tebliği’ne uygun biçimde kontrol etmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödemesi yapılan ürünlerden değilse hastadan tahsilat edilmesi gerektiği, bunun aksinin sözleşme ile kararlaştırılabileceği ancak sözleşme yoksa hekimin kendi tıbbi tercih ve tecrübesine göre uygun malzemeyi kullandığının kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarıda belirtildiği üzere davalı … ile davacı şirket arasında hizmet sözleşmesi söz konusu olup davacı, davalının hatalı işlemleri nedeniyle SGK tarafından yapılan ödemelerde kesinti yapıldığını ileri sürmektedir. Bu nedenle öncelikle, …’ın müdahalede bulunduğu hastalar nedeniyle yapıldığı ileri sürülen kesintilere ilişkin belge ve bilgilerin dosyaya kazandırılarak davalının söz konusu kesitiler nedeniyle bir kusurunun bulunup bulunup bulunmadığının ilgili mevzuat çerçevesinde tespiti ile yapılan kesintiler nedeniyle kusurlu olduğunun tespiti halinde, davacının söz konusu davalı doktora rücu edebileceği miktarın tespiti ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde mahkemece, asıl ve birleşen dava arasında hukuki ve fiili bağlantı bulunmadığı, davaların birlikte görülmesi gerekmediğinden dosyaların tefrik edilmesine ve birleşen dava yönünden yukarıda belirtilen eksiklikler giderilerek oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiğinden istinaf başvurusnun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararını kaldırılarak davanın yeninden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-) Asıl davada davalı- birleşen davada davacı (Bağımsız Sağlık…AŞ) vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, ilk derece mahkemesinin yukarıda anılan kararının 6100 sayılı HMK’nın m. 353/1-a-6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-) Gerekçede belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-) 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince peşin alınan istinaf karar ve ilâm harcının istinaf eden tarafa talep halinde ilk derce mahkemesince iadesine,
5-) İstinaf kanun yoluna başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada verilecek hükümle birlikte değerlendirimesine,
6-) İstinaf incelemesi duruşma açılmadan yapıldığından vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-) 6100 sayılı HMK’nın 7035 sayılı Kanun ile değişik 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a hükmü gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 04/04/2023


Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-i