Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2019/2051 E. 2022/522 K. 13.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 5. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/2051
KARAR NO : 2022/522
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/06/2019
NUMARASI : 2016/1232 E. 2019/945 K.
DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 13/04/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/04/2022
Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/06/2019 tarih, 2016/1232 esas, 2019/945 sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde;
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili banka ile dava dışı Harun Karataş arasında imzalanan 300.000 TL limitli kredi sözleşmesi kapsamında krediler kullandırıldığını, davalının işbu sözleşmelerde 90.000 TL limit ile müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imza sahibi olduğunu, kredi borçlarının ödenmemesi üzerinde Beşiktaş 17. Noterliğinin 25/05/2016 tarihli 38156 yevmiye nolu kat ihtarnamesinin keşide edildiğini, borcun ödenmediğinden Bursa 13. İcra müdürlüğünün 2016/9414 E. sayılı dosyası ile borçlular aleyhine ilamsız icra takibi açıldığını, davalı borçlunun takibe itiraz ettiğini, haksız ve hukuka aykırı itirazının iptaline, takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile: müvekkilinin 30/07/2013 tarihli GKS kapsamında kefil sıfatıyla imza sahibi olduğunu, iş bu sözleşme haricinde 2 adet daha kredi sözleşmesi tanzim edildiğini, müvekkilinin diğer sözleşmelerde imza sahibi olduğunu, kefil olarak imzalanan sözleşme kapsamında tahsisli kredi bulunmadığını, takibe konu borçtan sorumlu olmadığını, kaldı ki kefil sıfatıyla imzaladığı sözleşmenin banka tarafından tek taraflı olarak limitinin 300.000 TL’ye yükseltildiğini, kefaletin geçersiz olduğunu tüm bu nedenlerle davanın reddi ile %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatı talep etmiştir
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ;
Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/19-118 Esas ve 2015/2357 Karar sayılı ilamı ve 2014/19 Esas ve 2016/1069 Karar sayılı ilamlarında vurgulandığı üzere, davalı banka ile dava dışı kredi borçlusu arasında, süresiz ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen bir kredi ilişkisi kurulmuştur. Davacı bu ilişkinin kurulduğu sözleşmede müteselsil kefil sıfatıyla yer almaktadır. Bilirkişi incelemesinin banka kayıt ve defterleri üzerinde yapılması ve dava konusu borcun hangi sözleşme kapsamında kullandırılan krediden kaynaklandığının açıkça belirlenmesi uyuşmazlığın çözümü açısından büyük önem taşımaktadır. Zira dava konusu borcu doğuran kredinin davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı genel kredi sözleşmesine dayalı olarak kullanıldığının saptanması halinde davacının kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçlarıyla sınırlı olarak sorumlu olacağının kabulü gerekir. Aksi takdirde ise, yani dava konusu borcu doğuran kredinin davacının imzasının bulunmadığı sonraki genel kredi sözleşmeleri kapsamında kullandırıldığının belirlenmesi durumunda davacının sorumlu tutulamayacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla davacı tarafından ibraz edilen banka kayıtları, genel kredi sözleşmeleri, ihtarname, çek garanti bedellerine dair kayıtlar üzerinde ve önceki raporları irdeleyen 04/04/2019 tarihli bilirkişi heyetinin raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğundan itibar edilerek, davalı müşterek ve müteselsil kefilin düzenlediği 30/07/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredilerin ödenerek kapatıldığı, icra takibine konu alacağın davalının imzalamadığı 06/05/2014 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı ve limit arttırım işlemide uygulanmadığından davalının sorumlu olmayacağı sabit olduğundan açılan davanın sübut bulmadığından reddine, davacı bankanın icra takibinde haksız ise de kötü niyetli olduğunun sabit olmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; davalıya hesap kat ihtarının tebliğ edildiğini, borcu bulunmadığına yönelik ve kefaletinin sonlandırılmasına yönelik başvurusunun olmadığını, kefaletin sona erdirilmesinin yazılı başvurulmasına tabi olduğunu, davalının bu yönde başvurusunun olmadığını, kredi çerçeve sözleşmesine istinaden kullandırılarak kredilerden doğacak risk tamamen tasfiye edilmedikçe kefilin kefaletten kurtulmasının söz konusu olmayacağını, takip dayanağı 30/07/2013 tarihli kredi çerçeve sözleşmesinde kredi sözleşmesi için belirli bir kayıt bulunmadığını, dolayısıyla davalının kefaletinin devam ettiğini ve takibe konu borçtan sorumlu bulunduğunu bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, ayrıca dosyada bulunan raporlar arasında mübayenet bulunduğunu, bu nedenle yeni bir bilirkişiden rapor alınması talebinin mahkemece değerlendirilmediğini belirterek, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; müvekkilinin 30/07/20013 tarihli GKS kapsamında kefil sıfatıyla imza sahibi olduğunu, kefil olduğu sözleşme harici 2 adet daha kredi sözleşmesi tanzim edildiğini, müvekkilinin bu sözleşmelerde imzalarının bulunmadığını, kefil olduğu sözleşmede oylama yapılarak limitin 300.000 TL’ye yükseltildiğini, mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de talep edilen kötüniyet tazminatına yönelik hükmün yanlış olduğunu, davacının dürüstlük kuralına aykırı davrandığını ve kötüniyetli olduğunu, bankanın kendi kayıtlarına göre davalıdan alacaklı olmadığını bilemeyecek durumda olmadığını belirterek, kötüniyet tazminatı kararının kaldırılmasını ve lehine %20 oranında kötüniyet tazminatını hükmedilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 67. maddesine göre açılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacı, banka ile dava dışı müşteri Harun Aktaş arasında düzenlenen 30/07/2013 tarihli 300.000 TL limitli genel kredi sözleşmesinin 90.000 TL’lik kısımını davalının müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmenin imzalandığı, borcun ödenmemesi ürezini asıl borçlu ve kefiller aleyhine ilamsız icra takibi yapıldığı, davalının borca yönelik itirazı üzerine takibin durduğu, bu suretle eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
İcra takibi dayanını 19/08/2016 faiz başlangıç tarihli 134.513,73 TL kredi kartı sözleşmesi ve ihtarnameler olduğu belirtilmiştir.
Davalı, icra takibinde iki ayrı kredi sözleşmesinin bulunduğunu, kefalet verilen genel kredi sözleşmesinden kaynaklı kredi borcunun bulunmadığını, takip dayanağı olan sözleşmenin 06/05/2014 tarihli kredi ödemesine temel olan genel kredi sözleşmesinde davalının kefaleti ve imzasının bulunmadığını, davalının yeni tarihli sözleşmeye dayalı imzasının bulunmadığından, borcunun da olmadığı savunması ile davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan inceleme sonucunda; davanın reddine karar verilmiş olup, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda borcun hangi sözsleşme kapsamında kullandırılan krediden kaynaklandığı yönünde inceleme yaptırılmış, davalı müşterek ve müteselsil kefilin imzaladığı 30/07/2013 tarihli genel kredi kapsamında kullandırılan kredilerin ödenerek kapatıldığı, icra takibine konu alacağın davalının imzamadığı 06/05/2014 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, ve limit artırılıp işlemi de uygulanmadığından davalının sorumlu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair karar verildiği, verilen kararın usul ve yasaya ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre yerinde olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin istinaf talebi yönünden incelemede, kötüniyet tazminatı talebinin reddi kararının kaldırılmasını talep etmiş ise de davacı bankanın icra takibinde kötüniyetli olduğunu ispatlanamaması karşısında davalı lehine kötüniyet tazminatı koşulları oluşmadığından bahisle verilen ret kararı doğrudur. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
Davacı ve davalı vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile 36,30 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile 36,30 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Yapılan istinaf yargılama giderlerinin tarafların üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının talebi halinde iadesine,
Kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu oy birliği ile kesin olarak karar verildi.


Başkan

e-imza

Üye

e-imza

Üye

e-imza

Katip

e-imza