Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2019/1647 E. 2022/1249 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 5. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1647
KARAR NO : 2022/1249
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/07/2018
NUMARASI : 2016/1097 Esas, 2018/1043 Karar
DAVACI . …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 06/10/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/10/2022
Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/07/2018 tarih, 2016/1097 Esas, 2018/1043 sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde;
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; taraflar arasında bir adi ortaklık ilişkisi bulunduğunu, bu ilişki sona ermeden ve adi ortaklık tasfiye edilmeden tarafların birbirlerinden alacak iddia edemeyeceklerini, ortaklık konusu makinaların dava dilekçesinde listelendiğini, bunların ihracat bedelleri toplamının 289.000 EURO olduğunu, davalı tarafın ortaklık tasfiye edilmeden alacak iddia ederek Bursa 15.İcra Dairesinin 2016/5830 esas sayılı dosyası ile takip başlattığını, bu takibin usulsüz biçimde kesinleştirildiğini ileri sürerek takibin tedbiren durdurulmasını ve adı geçen icra dosyasında ileri sürülen talepler yönünden borçlu olmadıklarının tespitine, alacaklı tarafın kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, adi ortaklığın feshine ve tasfiyesine, karar verilmesini talep etmiştir
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin Almanya menşeli bir şirket olduğunu, mülkiyeti davalıya ait olan makinaların davacı şirkete satıldığını, bu makinaların yarı bedelinin davalıdan geri alınarak makinaların üçüncü kişilere satılması halinde karın paylaşılması konusunda mutabakata varıldığını, ortaklık ilişkisinin davacı tarafından zedelendiği, ortaklık amacına aykırı davranıldığı, makinalardan üçünü satan davacı şirketin kendilerine bilgi vermediğini, kar payını da ödemediğini, takibin bu makinaların yarı hissesinin alınması için ödediği sermaye payına ve kar payına ilişkin olduğunu, yapılan haciz sırasında makinaların fabrikada bulunmadığının da tespit edildiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, tarafların rakamlar ve miktarlar farklı olsa bile makinalar üzerinde eşit paylı mülkiyet hakkı bulunduğu ve satışından elde edilecek kârın da paylaşılacağı nazara alındığında diğer tüm hususların esasa tesiri olmadığı, bu itibarla davacı tarafın kimi satışlarının danışıklı olduğu yolundaki iddiaların da araştırılmadığı, davacı tarafın her makina satıldıkça davalının payına düşen kârı ve mülkiyet payını ödemesi gerektiği, dava tarihi itibariyle davacı tarafın borcunun takip miktarından fazla olduğunun bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, davalının %50’lik payının halen ödenmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; taraflar arasında kurulmuş olan ve davalı tarafça da kabul edilen adi ortaklığın tasfiye edilmeden, müvekkilininden alacak talebinde bulunulması mümkün bulunmadığı, mahkemece adi ortaklık ilişkisinin varlığı kabul edildiği halde, anlaşılmaz ve bilinmeyen bir şekilde, tarafların hiç bir zaman ileri sürmediği şekilde “her bir makine için ayrı ayrı adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, ancak sekiz ayrı makinenin tamamı üzerinde ve bir bütün halinde adi ortaklık kurulduğunun söylenemeyeceği” gibi hukuka aykırı bir sonuca varılarak davanın reddine karar verildiği, ayrıca, taraflar arasında adi ortaklıktan kaynaklanan hukuki ve ticari ilişki mevcut olduğundan, ortaklığın feshinin de talep edilmesi zorunluluğunun doğmuş olduğu, taraflar arasında adi ortaklık tasfiye edilmeden tarafların birbirlerinden alacak-borç talebinde bulunamayacakları, taraflar arasındaki ticari ilişkide konsinye satışın söz konusu olmadığı, davalı satıcının, satarak parasını aldığı makinelerin satış bedellerinin yarısını geri ödeyerek, müvekkil ile makineler üzerinde yarı yarıya ortak olduğunu ve mülkiyet hakkını kazandığını, dava konusu makinelerin dava sırasında satılmış olmasının, ortaklığın tasfiyesinin yapılması zorunluluğunu ortadan kaldırmadığını, makinelerin satılmasından elde edilen paranın, tasfiye bilançosunda yer alacak olup, ortaklığın amacının gerçekleşmesi için yapılan masraflar düşüldükten sonra, ortakların, ortaklıktan ve sonuçta birbirlerinden alacaklı olup olmadıklarının ancak yapılacak tasfiye sonucu ortaya çıkacağı, mahkemece hatalı değerlendirme ve eksik yargılama ile adi ortaklığın tasfiyesi gerçekleştirilmeden, davanın reddine karar vermesinin hukuka aykırı olduğu gerekleri ile kararın kaldırılması talebi ile istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, 2004 sayılı İ.İ.K.72 madde uyarınca; sermaye payı ile kar payının tahsili amacı ile başlatılan icra takibinde davacının borçlu olmadığına dair menfi tespit talebi ile adi ortaklığın feshine karar verilmesi talebine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mezkur davada ; davacı tarafça öncelikle; davalı şirketle arasında bir adi ortaklık ilişkisi çerçevesinde adi ortaklıkta tasfiye payını, isteyebilmesi için taraflar arasında bir adi ortaklık ilişkisi kurulduğunu ispat etmesi ve ayrıca ispat edilen iş bu adi ortaklık ilişkisinin tasfiye edilmiş olması gerekmektedir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/899 Es.- 2022/254 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir. )
Adi ortaklık sözleşmesi geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü yapılan adi ortaklık sözleşmesi geçerli ise de; inkarı halinde, bu ortaklığın varolduğunu ileri süren kişinin, bu ortaklığı, uygulanması gerekli 6100 sayılı HMK. 200. maddesi gereğince ispatı gerekir. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2018/2295 Esas, 2018/10609 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)
Dosyanın incelenmesinde; davacı tarafça; davalı tarafın ortaklık tasfiye edilmeden alacak iddia ederek Bursa 15.İcra Dairesinin 2016/5830 Esas sayılı takip dosyası ile alacak talebinde bulunulduğu, taraflar arasında 8 adet makine konusunda adi ortaklık ilişkisi bulunduğu, davalıdan satın alınan ve parası ödenen makinelerde, davalının satış bedelinin yarısını geri ödeyerek kar payına yarı oranda ortak olduğu, davalı tarafça cevap dilekçesi ile ön inceleme aşamasında tanzim edilen tutanakta adi ortaklı ilişkisinin kabul edildiği,
Yerel mahkemece; ön inceleme tutanağında; “Davalı taraf davanın reddini istemiş, davalı şirketin Almanya menşeili bir şirket olduğunu, taraflar arasında bir ticari işbirliği bulunduğunu, mülkiyeti davalıya ait olan makinaların davacı şirkete satıldığını, bu makinaların yarı bedelinin davalıdan geri alınarak, makinaların üçüncü kişilere satılması halinde karın paylaşılması konusunda mutabakata varıldığını, makinalardan üçünü satan davacı şirketin kendilerine bilgi vermediğini, kar payını da ödemediğini, takibin bu makinaların yarı hissesinin alınması için ödediği sermaye payına ve kar payına ilişkin olduğunu ” tespit edilmiş olduğu,

Sunulan deliller ve bilirkişi tarafından yapılan tespitler kapsamında; taraflar arasında; akdi ilişkiye konu makinelerin davacı tarafça davalıdan satın alındığı, tüm bedelin davalıya ödenmiş olduğu, davalı şirketin daha sonra bu makinelerin fatura bedellerinin yarısını, adi ortaklık ilişkisi çerçevesinde davalıya ödeyerek ve makinelere yarı yarıya ortak olduğu, bu suretle makinelerden elde edilen karın paylaşılması hususunda taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi mevcut olduğu, bu hususun davalının da kabulünde olduğu, mahkeme tarafından da yukarıda belirtilen aşamalarda tespit edildiği, menfi tespit davasına konu Bursa 15.İcra Dairesinin 2016/5830 Esas sayılı dosyasına konu takip dosyasında da borcun kaynağının peşin ödenen sermaye payı ve üç adet makinenin kar payı olarak gösterildiği dosya kapsamı ile sabittir.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639. (eBK m. 538) maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nın 644. (eBK m.540) maddesi gereğince, ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Adi şirket, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 620. maddesinde; “Adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleşmeyi üstlendikleri sözleşmedir.” denilmiştir.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639. maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.

Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.”
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır (TBK.nun 642. md.).
Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak re’sen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.(Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2014/5479-2014/17082 E.K. sayılı ilamı da bu yöndedir.)

Taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması karşısında, mahkemece; yukarıda belirtilen ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK. 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, TBK. 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir.
Bu hususlara aykırı eksik incelemeye dayalı yerel mahkeme kararı bu itibarla yerinde görülmemiş olup; bu gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK. 353/1-a-6 madde gereğince kabulü ile mahkemenin kararının kaldırılmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, istinaf karar içeriğine göre davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
1-Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/07/2018 tarih, 2016/1097 Esas, 2018/1043 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-6100 sayılı HMK. 353/1-a-6 maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE,
3-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istek halinde iadesine,
4-Yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından verilecek olan esas kararda dikkate alınmasına,
5-Karar tebliğ ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu oy birliği ile kesin olarak karar verildi. 06/10/2022


Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır